19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
21 AĞUSTOS 2011 PAZAR CUMHUR YET SAYFA HABERLER Türkiye’de gıda konusunda denetimsizliğe dikkat çeken uzmanlar, ‘halkın sağlığı tehlike altında’ dedi 7 Gıdalarımız güvenli değil S BEL BAHÇETEPE Türkiye’de gıda güvenliğinin olmadığı, bunun da uzun vadede kanser, kalp, böbrek gibi çok sayıda ciddi hastalıklara neden olabileceğine dikkat çekildi. Gıdaların üretimden tüketimine dek sıkı denetimden geçirilmesi gerektiğini belirten uzmanlar, “Ülkemizde gıda güvenliği konusunda ciddi sorunlar bulunuyor. Bilinçli tarım ve hayvancılık yapılmalı, gıda kontrol güvenliği sağlanmalı, son kullanım tarihi geçmiş ürünlere dikkat edilmeli, ambalajlı ve markalı ürünler tercih edilmeli, denetimler arttırılmalıdır” uyarısında bulundular. İstanbul Aydın Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Haydar Özpınar, Türkiye’de gıda güvenliği konusunda ciddi eksikliklerin olduğunu söyledi. Gıda katkı maddelerinin kontrolsüz kullanımı, suni hayvan yemleri, GDO’lu ürünlerin tüketimi, merdivenaltı gıdalar gibi çok sayıda sorunun sağlığımızı ciddi şekilde etkilediğini belirten Özpınar, Türkiye’de tarım ve hayvancılık alanında büyük boşlukların olduğunu, bilinçsiz yapılan hayvancılığın, hayvandan insana bulaşan hastalıkları da arttırdığını anlattı. Özellikle son yıllarda hayvanların et ve süt verimlerini arttırmak için beslenme şeklinin değiştirildiğini, konsantre ve katkı maddeli yemlerin verilmesinin hayvanların yapılarında var olan mikroorganizmaların mutasyona uğramasına, çevreye yayılan bu mikroorganizmaların da midebağırsak enfeksiyonundan, böbrek yetmezliğine hatta ölümlere varan sonuçlara yol açabildiğini kaydetti. Türkiye’de hayvanların üretiminin kontrol dışı olduğunu savunan Özpınar, “Hayvan sahibi isterse hastalıklı hayvanını kesip satışa sunabiliyor, isterse hastalığı olan hayvanından süt sağıyor. Böyle bir hayvanın eti, sütü hastalanmamıza yol açıyor. Sütteki lökosit sa Yurttaş ne yapmalı, Yurttaş ne yapmalı, nelere dikkat etmeli? Yiyecekler mevsimine uygun tüketilmeli Ucuz diye ne olduğu belli olmayan peynir, süt ile açık satılan gıdalardan uzak durulmalı Sorun olduğunda şikâyete gidilmeli, analiz edilmeli Tüketiciler, bakanlıktan onay almış ya da üretim kaydını yaptırmış işletmelerin ambalajlı ve markalı ürünleri tercih etmeli Resmi denetimler etkin bir biçimde yapılmalı, kayıt dışına ve açıkta satılan gıdalara prim verilmemeli Özellikle sıcak yaz aylarında, dayanıksız ve çabuk bozulan ürünler satış koşulları uygun olan noktalardan alınmalı Lif oranı yüksek olan çavdar, yulaf gibi ekmekler tercih edilmeli Son kullanım tarihi geçmiş ürünlere dikkat edilmeli, etiket okuma ve etiket bilgilerinin kontrolü artmalıdır. lizler yaygın yapılmıyor. GDO’ların nelere yol açacağına dair net sonuçlar yok ancak GDO’lu ürünlerin uzun vadede birçok hastalığa yol açabileceğini düşünüyorum.” Can Yanıyor! “Mezar başında içki içilmiş,” “mezar başındaki heykele yol olsun” diye şarap dökülmüş, hepsi bahane. Onların Can Yücel’e tahammülleri yok! Onların yalansız bir dünyaya tahammülleri yok, onların günebakan çiçeklerindeki özsuyuna tahammülleri yok, onların hayatı değiştirmek için kendilerini yakanlara tahammülleri yok. Onların sana, bana tahammülleri yok. İşte inlerinden çıkıp, ellerinde baltalar yürüyorlar. Oysa şiir bu ülkenin en can damarıdır, tahammülü olmayanlara inat, usul usul insanların özsuyuna karışır ve her bir kişiyi bir günebakan çiçeği yapar. Can Baba, bu işi bildiğinden şöyle demiş: TÖREN: “Körmen Burnu’ndan dönüşte / Bir dostun bostanından / Ayçiçeği kopardık, / Yanlış dedim, bir günebakan... / Taraçanın duvarına astık önce, / Sabah oldu oturdum karşısına / Günebakan bana bakar / Ben ona… / Güneş Tanrısına tören bu!.. / Adana Cezaevinde de aynısını yapmıştım, / Müdür haber almış, alındı / Aldırttı günebakanı başucumdan / Adi koğuşlardan mahkumlar da / Katılırlar diye törene…” Ellerinde baltalar gelmişler mezarın başına. Mezarın başucunda bir heykel, Can gibi şeffaf, Can gibi kırılgan ama yaşamın özsuyuyla beslendiği için, yeniden doğumlara, yeniden ölümlere alışık. Ve rahimdeki yavruyu, anaya bağlayan bir kordon bağı, hepimiz aynı kordon bağıyla geldik dünyaya, ama birilerinin anayı çocuğa bağlayan, yaşamın sürekliliğini gösteren, bu kordon bağına tahammülleri yok. Bu güzelim ülkeyi, karanlık bir örtüyle yaşamın bütün renklerinden yoksun kılmak istiyorlar. Tek renk siyah olsun istiyorlar! Oysa burası Anadolu, renklerin en güzel söylencelere, danslara sindiği topraklar. O kordon bağını kimseler kesemez, öyle sihirlidir ki, hiç olmadık bir zamanda bir günbatımında, bir nisan sabahında yeniden yeniden doğar. En çok da Hıdrellez de! Can Baba bu işi ekmek su gibi bildiğinden gene şöyle demiş: “Bu, satırına bile dokunulmadan, yani söylendiği gibi yazılmış, yazdırılmış, doğaçtan bir şiir denemesidir.” HIDIRELLEZ: “Bütün kızlar, erkeklerin lodoslarına karşı / Hem giyinmiş hem soyunmuşlar /Hem de kapanmışlar içlerine / Badem tanesi gibi / Ve lodos vurdukça / O etekleri kaldıran lodos / Doğdukça doğurdukça kendilerini / Kocasız bebekler gibi… / Deniz tanrısı gelecek de o güzelim kızları / Öpüp okşayacakmış… / Başka ve o yaşta / Niye beklesinler ki / Kayaların başında / O dallı giysileriyle /Kimi bekler ki onlar / Poseydon’dan başka / Bu kayalarda durmuş / Bu kızlar ne bekler ki / Bir aşk için boğulmaktan başka… Hepsi de karaya vurup / Zeytinlerle keçiboynuzlarına / Kendilerini dağıtıp verip / Kökten çıkan dallardan / Yaprak olmaya… / Rüyası bu Datça’nın / Kadınları okudukça / Okunacak bir güzel kadınlık ve güzellik... Datça olacak Datça / Kadınların yarımadası... / Boşuna değil o dediğim / Burası Afrodiça / Ve gördüğüm bütün her şey / Sevda, Aşk ve Tazelik / Ve Zeytinlerden ve yaşamaktan / başka bişeyi olmayanların yeri… / Kara Maça’ya karşı / Fallarda kurtulmuş görünen / Ademi Bademiyle / İyi bilir bir kişiylen / Yaşamı bilmeyiylen / Yaşanan belki de bir haç / Denizin üstüne vurulmuş Ama şeklini derhal bozabilir / En ufak bir esinti. / Mesela bir hilal de olabilir. / Korkutucu olan şey benim gördüğüm /Ne haç, ne acı, ne haraç olmasıdır… / Burayı ben gözlerimi kapadıktan sonra dünyaya / Yaşamayı hızla öğrenemediğimizden ötürü / Bu yarımadaya, yarım yarım derken / Ufalaya ufalaya / Zaten bitirmişsiniz ya… Ufalarsanız eğer / İki elim boynunuzdadır derler a… / Ben de bu yarımadayı / Kucağıma kapıp öleceğim, / Ne gavurun, ne müslümanın… / Hiçbiriniz görmeyeceksiniz artık o güzel yeri / İşte bu şairin ve ölümün emri... Mekânım Datça olsun” Ellerinde baltalarıyla geldiler. ‘Denetimdeki eksiklik risktir’ TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı R. Petek Ataman da gıda güvenliğinin olmamasının kısa vadede gıda zehirlenmesi veya enfeksiyonlara neden olabileceğini, daha uzun vadede ise kanser, kalp damar hastalıkları hatta bir sonraki nesilleri etkileyecek etkilere neden olabileceğini söyledi. Ataman, “4 bin 600 kişi, 50 bin işletme ve yaklaşık 400 bin civarında satış noktasını denetlemekle yükümlüdür. Bu denetimin etkin olmayacağı açıktır. Kamuya acilen başta gıda mühendisleri olmak üzere konu ile ilgili eğitim almış kişiler istihdam edilmelidir. Denetimin yetersiz, üretimin ise yüzde 80 civarında işyeri sahibi insafına bırakıldığı bir ortamda ürünlerin ne kadarının sağlıklı olduğu daima sorgulanacaktır” dedi. Ataman, özetle şunları dile getirdi: “Gıda, tarım ve hayvancılık faaliyeti yaparak ürün üretenlerin uyması gereken kurallar Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından denetlenmelidir. Asıl sorun ürünlerin yetkisiz ve belgesiz işletmelerde üretilmesidir. Yeni çıkarılan 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Yasası ile gıda işletmelerinin büyük kısmında gıda konusunda eğitim almış gıda mühendisleri ve diğer ilgili olabilecek mesleklerin istihdam zorunluluğu ortadan kaldırıldı. Bu da güvenli gıda üretiminin sağlanması açısından önemli boşluk yarattı. Hayvansal ürün işleyen gıda işletmelerinin çoğu hijyen kriterlerine uymamaktadır. Gıda güvenliğinin etkin bir biçimde sağlanabildiğini ifade etmek mümkün değil.” Prof. Dr. Haydar Özpınar yısı gelişmiş ülkelerde 500 binin üzerinde çıktığında o süt içilmiyor ancak ülkemizde bu rakam 1 milyon kadar ve biz bu sütleri içiyoruz” iddiasında bulundu. Türkiye’de hayvanlara kontrolsüz antibiyotik verildiğini, bunun yüzde 100 süte geçtiğini de öne süren Özpınar, “İnsanlar antibiyotik kullanıyor ama etki etmiyor. Tüm bunların nedeni yediğimiz etten ve içtiğimiz sütten gelen antibiyotiğin sürekli alınması ve vücudun buna karşı direnç kazanmasıdır” diye konuştu. Özpınar, özetle şunları kaydetti: “Örneğin baharatlar, kırmızı biberlerin içerisinde, bazı incirlerin üzerinde aflatoksin bulunuyor. Bu yüzde 100 karaciğer kanserine yol açar, küftür. Fındık, incir gibi gıdaları yurtdışına ihraç edemiyoruz. Önceden bu ürünler geri gelirdi ancak Avrupa öyle bir yasa çıkardı ki ‘Türkiye’de de benim insanlarım kalıyor, o yüzden bu ürünleri ülkemde imha edeceğim’ dedi. Şimdi AB standartlarına uymayan ürünleri ihraç edemiyoruz, onları biz tüketiyoruz, kontrolü yok, iç piyasada ana Başbakan Erdoğan, Somali dönüşünde yapılan yardımları anlattı, sessiz kalan dünyayı sert eleştirdi ‘Türkiye’ye yakışan budur’ İstanbul Haber Servisi Başbakan Tayyip Erdoğan, Somali’nin bütününü kucaklamak, bütününe hizmet götürmek durumunda olduklarını belirterek “Türkiye olarak zaten bize yakışan da budur. Herhangi bir ayrıma fırsat vermeden bütününe bu yardımları ulaştıracağız” dedi. Erdoğan, Beşiktaş’taki Başbakanlık Çalışma Ofisi’nde, Somali’ye yardımların koordinasyonunu sağlamak üzere kamu ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle yaptığı değerlendirme toplantısının ardından gazetecilere açıklama yaptı. Erdoğan, “Önemli adımlar atmayı hedefliyoruz” diye konuştu. Somalililerin daha insani şartlarda yaşamasını sağlamak üzere Kızılay’ın bir çadır kent kurduğunu, bunun kapasitesinin 2 bin çadıra çıkarılacağını belirten Erdoğan, eksiklikleri gidermenin de gayreti içinde olacaklarını söyledi. Sivil toplum örgütlerinin de çadır kent kurma çalışmaları olduğunu ifade eden Erdoğan, Sağlık Bakanlığı’nın hayati öneme sahip tam teşekküllü bir sahra hastanesi kurduğunu, ikincisinin kurulma aşamasında olduğunu ve bölgeye 6 tane sahra hastanesi kurulacağını kaydetti. YARDIM KONSER YAPILACAK stanbul Haber Servisi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile birlikte Somali’ye giden sanatçılar önceki gece geç saatlerde Türkiye’ye döndü. Sanatçı Ajda Pekkan, Somali’ye yaptıkları ziyaretin, açlığın boyutunu daha net görmelerini sağladığını belirterek, “Şimdi biz Afrika’daki bu aç insanların dili olacağız” dedi. Pekkan, Somali’ye yardım için 1 Ekim’de Kuruçeşme Arena’da konser düzenleyeceklerini de açıkladı. Atatürk Havalimanı’nda gazetecilere açıklama yapan Pekkan, Somali’deki durumun yürekler acısı olduğunu, çocuk, kadın, erkek tüm insanların aç olarak ölmeyi beklediğini söyledi. Sanatçı Sertab Erener de Somali’deki durumun korkunç ve acıklı olduğunu, oradaki durumu anlatacak kelime bulmakta zorlandığını söyledi. Erener şöyle konuştu: “Şartlar çok ağır. nsanlığımdan utandım. Çok etkilendim, iyi ki gidildi. Bir şeyler yapmamız lazım.” Müzisyen Demir Demirkan ise “Biz orada 30 kişi gönüllü başlayıp, hastaneler bile kuran bir çalışma içindeyiz. Bu da inanılmaz bir sevgi yaratıyor Türkiye’ye karşı” dedi. Başbakan Tayyip Erdoğan, Somali’ye yaptıkları ziyarette, son 60 yılın en büyük kuraklığı ve kıtlığının yol açtığı açlık felaketinin korkunç boyutlarını yerinde gördüklerini ifade etti. (Fotoğraf: KAYHAN ÖZER AA) tırılacağını vurguladı. Büyükelçilik açılacak Erdoğan, yardımların koordinasyonu daha iyi sağlamak ve oradaki dramın yakınen takipçisi olabilmek için Somali’de bir büyükelçilik açmayı da kararlaştırdıklarını belirtti. ‘150 ton gıda gönderildi’ Erdoğan, bugüne kadar Bakanlar Kurulu kararıyla Somali’ye 150 ton gıda, yaklaşık 2 milyon lira değerinde sağlık ve diğer ihtiyaç malzemelerinden oluşan yardım paketleri gönderildiğini belirttti. Erdoğan, Somali’nin içinde yaşadığı güvenlik sorunu ile iç barışın temini noktasındaki sıkıntıların, birinci derecede önem arz ettiğini belirterek “Bunun için de Dışişleri Bakanlığı’nı devreye sokmak suretiyle bu konuda yoğunlaşıyoruz” diye konuştu. Erdoğan, havaalanını kente bağlayan yolun yapımından başkentte tam teşekküllü bir hastane yapmaya kadar, adımların somutlaş BM’de sadece Somali Hükümet olarak tüm yardımların eksiksiz ve süratli bir şekilde Somali halkına ulaşması için gerekli önlemleri aldıklarını vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti: “İstiyoruz ki, dünya kamuoyunun dikkati ve ilgisi de Somali’deki insanlık dramının üzerinde olsun. Eylül’deki BM Genel Kurulu’nda da konuşmamın gündemini tamamıyla bu oluşturacak.” Dünyanın Somali’deki duruma du yarsız kalmasını eleştiren Erdoğan, hayırseverlere, “Bunu lütfen kendi evinizin içerisindeki bir yangın gibi görün” çağrısı yaptı. Programda, bazılarının kafa bulanıklığında bulunduğunu ve “Türkiye’de bu kadar aç, sefil varken orada ne işiniz var” dediğini belirten Erdoğan, “Mukayesesi kabil değil, görülünce o anlaşılır, her şeyiyle A’den Z’ye” dedi. ‘DEN Z FENER G B OLMASIN’ CHP Sözcüsü Birgül Ayman Güler, Somali’ye her türlü yardımın alkışlanacağını, ancak “bu yardımların şova ve Deniz Feneri’nde olduğu gibi istismara, haksız zenginleşmeye ve hak yemeye, yedirmeye dönüşmemesi gerektiğini” belirtti. Yardımların Kızılay aracılığı ile yapılması çağrısında bulunan Güler, Başbakan Erdoğan’ı da, “Siyasal iktidar, insana ve vicdanlara ait her şeyde yaptığı gibi, Somali’ye yardımı da şova dönüştürmüştür. Başbakanı, Türkiye’nin vakarına gölge düşüren bu tutuma son vermeye çağırıyoruz” diye e eleştirdi. Koruma gazeteciyi darp etti AĞRI (Cumhuriyet) Ağrı Belediye Başkanı Hasan Arslan’ın özel korumaları Ağrı’da görev yapan gazeteci Recep Çirik’i darp etti. Ağrı’da 2 yıldır birçok olaya karışan, vatandaşlarla sürekli kavga eden korumalar bu defa Başkan Arslan’ın gözleri önünde kavga ettiler. Her dönem değişik vukuatlarla gündeme gelen korumalar bu defa gazeteci Recep Çirik’e sandalyelerle saldırdılar. Olayın ardından Çirik Ağrı Devlet Hastanesi’ne kaldırılırken korumalar ise Başkan Arslan ile birlikte Ağrı Belediyesi’ne döndüler. Medyaya teşekkür Yardım kampanyaları ve atılan adımlardan dolayı basına teşekkür eden Erdoğan, TOBB, THY, TÜSİAD, MÜSİAD, TÜMSİAD, TİM, TİKA, TUSKON, ASKON, Yeryüzü Doktorları, İHH, Kimse Yok Mu, Deniz Feneri Derneği, Hüdai Vakfı, Cansuyu Derneği ve Yardımeli Derneği’ne de teşekkürlerini sundu. 6 üniversitede yeni fakülteler Belediye ş’e sendikal baskı iddiası MUSTAFA ÇAKIR ‘ANAYASAL B R SUÇ ŞL YORLAR’ ANKARA AKP’li Melih Gökçek yönetimindeki Ankara Anakent Belediyesi işyerlerinde Türkİş’e bağlı Belediyeİş Sendikası ile Hakİş’e bağlı Hizmetİş Sendikası arasında “üyelik çekişmesi” yaşanıyor. Belediyeİş Sendikası, Ankara Anakent Belediyesi’ne bağlı EGO Genel Müdürlüğü ile Ankara Su ve Kanalizasyon İdaresi’nde (ASKİ) çalışan üyelerinin, “sendikalarını değiştirmeye zorlandıklarını” belirterek, bunun anayasal suç olduğunu vurguladı. Son günlerde EGO, Ankara Anakent Belediyesi ve ASKİ işyerlerine, anayasaya ve yasala ra aykırı şekilde, noterler getirildiğine işaret eden Belediyeİş, işçilerin sendikalarından istifa ettirilmeye ve Hizmetİş’e üye olmaya zorlandıklarını belirtti. “EGO işçisi, hukuk dışı, sendika değiştirme baskılarına asla boyun eğmeyecek” diyen Belediyeİş, Mayıs 2012’ye kadar EGO’da yasal olarak yetkili sendika olduklarını bildirdi. “Yetkisi ve makamı ne olursa olsun, kendi menfaatleri için EGO işçilerinin geleceklerini karartanlara” izin vermeyeceklerini dile getiren Belediyeİş, işçilere şöyle seslendi: ‘Boyun eğmeyeceğiz’ “Bugün yalanla, hileyle, baskı ve tehditle seni sendikandan istifa ettirip, Hizmetİş’e üye olmaya zorlayanlar yasadışı davranmaktadır. Hiçbir güç anayasal sendika seçme hakkını özgürce kullanmana engel olamaz. Seni baskıyla, zorla sendikandan istifa ettirenler suç işlemektedir. Bu suçun cezası 6 aydan 2 yıla kadar hapistir.” Belediyeİş, Hizmetİş Sendikası’nı “onbinlerce sendikasız işçi varken, örgütlü işyerlerindeki birliği bozmakla, sıfır zamma imza atmakla” da suçladı. C MY B C MY B ‘Sıfır zamma imza attılar’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ege, Gaziosmanpaşa, Hakkâri, Kafkas, Şırnak ve Yüzüncü Yıl üniversitelerinde toplam 6 yeni fakülte, enstitü ve yüksekokul kuruldu. 6 üniversitede fakülte, enstitü ve yüksekokulların kurulmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararı, Resmi Gazete’nin dünkü sayısında yayımlandı. Karara göre, Ege Üniversitesi’ne bağlı Moda ve Tasarım Yüksekokulu, Gaziosmanpaşa Üniversitesi’ne bağlı Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Hakkâri Üniversitesi’ne bağlı Yabancı Diller Yüksekokulu, Kafkas Üniversitesi’ne bağlı Güzel Sanatlar Fakültesi, Şırnak Üniversitesi’ne bağlı Turizm ve Otel İşletmeciliği Yüksekokulu, Yüzüncü Yıl Üniversitesi’ne bağlı Eczacılık Fakültesi kuruldu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle