25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 AĞUSTOS 2011 SALI CUMHUR YET SAYFA HABERLER Muğla Barosu, hızla artan cinayetlere karşı özel önlem ve toplumsal seferberlik istedi 3 Günde 5 kadın kurban İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Muğla Barosu Başkanı Mustafa İlker Gürkan, günde ortalama 5 kadının öldürüldüğüne dikkat çekerek hızla artan kadın cinayetlerine karşı devletin özel önlem alması gerektiğini vurguladı. Gürkan, ölümle sonuçlanmasa da kadının uğradığı şiddetin hızla arttığını ve yoğunlaştığını vurgulayarak şunları söyledi: “Kamu otoriteleri ve medyanın şiddetten en çok beslenen kesimi, sorun mevzuatmış gibi toplumu ‘elektronik kelepçe’ gibi çözümlerle oyalıyor. Hatta bazıları, ‘haklı bir mücadeleyi nasıl haksız kılarız’ anlayışıyla kimyasal hadım yöntemleri öneriyor. Oysa her gün 5 kadının öldürüldüğü bir toplumda suskun yaşamak zuldür. Bunun için bir toplumsal seferberliğe ihtiyaç vardır.” Devletin, bu alandaki kolluk güçlerini eğitmesi gerektiğini de vurgulayan Gürkan, şu önerileri sıraladı: “Yasal bir düzenleme ile kadına yönelik şiddetten sanık olan kimselerin; yargıç tarafından ‘Şüphelinin yeniden suç işleme ihtimali olduğu’ kanısına ulaşıldığı takdirde, tutuklanmalarına olanak sağlanmalıdır. Kadına yönelik şiddetten sanık olanların tutuklu kaldıkları sürelerde özel bir tutuklama rejimine tabi tutulmaları sağlanmalıdır. Ancak acil olarak bir toplumsal seferberlik gerçekleşmelidir. Bunu durduracak bir eylem planı yapılmalı ve derhal yürürlüğe konulmalıdır.” ki 12 Eylül 12 Eylül 1980… 12 Eylül 2010. Otuz yıl arayla iki 12 Eylül… İkisi de Türkiye’nin yazgısını belirliyor… Biri demokrasimiz üzerindeki askeri vesayeti… Öteki demokrasimiz üzerindeki parti vesayetini simgeliyor. Oysa demokrasilerde vesayet olmaz: Temel hak ve özgürlükler olur… Bu temel hak ve özgürlükleri koruyan, askerden de siyasal iktidarın yürütme gücünden de bağımsız yargı olur… Demokrasinin temelinde, temel hak ve özgürlükleri güvence altına almış olan Hukuk Devleti kavramı yatar: Her suçlananın önce hapse atılıp sonradan yargılanmadığı… Hüküm kesinleşene kadar, suçlanan insanların masum olduklarına ilişkin uygulamanın devam ettiği… Savcıların sadece zanlı aleyhindeki delilleri değil, gerçeği belirlemek için tüm delilleri topladığı… Savcıların emniyetten gelen iddiaları araştırmadan, aynıyla kabul edip mahkemeye sunmadığı… Yargıçların önlerine gelen talepleri aynıyla kabul edip, savcıların her istediğini yapmadığı… İnsanların ne kadar süreceği belli olmayan davaların sanıkları olarak yıllarca hapiste tutulmadığı… Özel yaşamın ve insan haysiyetinin sadece yargıya karşı değil, medyaya karşı da korunduğu… Etnik, dini, mezhepsel ayrımların olmadığı… Bir Hukuk Devleti! 12 Eylül 1980 de, 12 Eylül 2010 da birdenbire olmadı… Her ikisi de uzun süreçler sonunda ortaya çıktı… Her ikisi de öngörüldü. Her ikisi için de uyarılar yapıldı… Ve her ikisi de önlenemedi! Kendimi önemsediğim için değil, sadece mütevazı bir örnek olarak: 12 Eylül 1980 öncesinde askeri darbenin ayak sesleri işitilirken, TRT’de yaptığım “Ayda Bir” adlı programda Çetin Altan’ı, Uğur Mumcu’yu ekranlara çıkararak, “Süngüyle her şey yapılır ama üstüne oturulamaz” dedim… 12 Eylül 2010 öncesinde yargının siyasal iktidarın egemenliğine girmesinin sakıncaları üzerine pek çok kez konuştum, birçok yazı yazdım… Benim gibi onlarca, yüzlerce, binlerce kişi, çok daha etkili, çok daha yetkin insan, bunları yazdı, söyledi… Hatta siyasal partiler işin içine girdi… Ama olaylar, cemaatlerin ve uluslararası konjonktürün de yönlendirmesiyle, durdurulamadı… Kamuoyu, uyarılara kulaklarını tıkadı… Sonunda 12 Eylül 1980’in Anayasası yüzde 92… 12 Eylül 2010’un yargı referandumu yüzde 58 oyla kabul edildi! Her iki 12 Eylül’ün arkasında da ABD desteği vardı. Her iki 12 Eylül’ün arkasında da birincide sonradan, ikincide önceden de Gülen Cemaati’nin desteği oldu. Ama son sözü seçmen söyledi! Şimdi yüzde 92’lik seçmen desteğinin bizi nereye götürdüğünü herkes görüyor… Herkes, benim daha taslak ilan edildiği gün “Bir hilkat garibesi” dediğim 1982 Anayasası’nın yanlışlığında, kötülüğünde hemfikir! Otuz yıl sonra! İkinci 12 Eylül’ün yanlışlığını ve kötülüğünü anlamamız için bir otuz yıl daha geçmesi mi gerekecek? Lütfen arkadaşlar… Lütfen Türk’üyle, Kürt’üyle, Sünnisiyle, Alevisiyle, bütün politikacılar… Lütfen hangi görüşte, hangi tarafta olursanız olun, bütün medya mensupları… Kin ve intikam peşinde koşmayın… Şiddete başvurmayın… Hukuk ve adaleti katletmeyin… Elinizdeki gücü, yeni hukuksuzlukların, yeni adaletsizliklerin açacağı ve etkileri yıllarca sürecek yeni yaralar üretmek için kullanmayın… Bitsin artık bu 12 Eylüllerin kâbusu! Eşini 10 yerinden bıçakladı AB D N YAĞMUR MERS N Mersin’in Tarsus ilçesinde Yiğit Ali Kavalcı, kıskançlık yüzünden tartıştığı nikâhsız eşi Neslihan Fırtına’yı (26) 10 yerinden bıçaklayarak, ağır yaraladı. Kavalcı, suç aleti ekmek bıçağıyla birlikte kayıplara karıştı. Vücudunun çeşitli yerlerinden yaralanan Neslihan Fırtına bağırarak yardım istedi. Çığlıkları duyan komşular, kadını kanlar içinde buldu. Kavalcı’nın yakalanması için soruşturma başlatıldı. ftarda izdiham kurulan masalarda iftar açarken yemeklerin dağıtım sırasında büyük aksaklıklar yaşandı. Bir an önce yemek almak isteyen binlerce kişi dağıtım yapılan bölgeye yığılınca aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu çok sayıda kişi ezilme tehlikesi yaşadı. (Fotoğraf: AA) Ramazan ayının ilk gününde Eyüp Belediyesi, Haliç’teki tarihi Galata Köprüsü üzerinde “Eyüp Sultan İftarı” adı altında 15 bin kişilik iftar yemeği verdi. Binlerce kişi köprü üzerine Haber Merkezi Şanlıurfa’da eşiyle yaşadığı sorunlar nedeniyle babaevine dönen genç kadın, burada öz babası tarafından tecavüze uğradı. Eşinden boşanma aşamasında olan 3 çocuk annesi Songül B. (26), yaklaşık 3 ay önce çocuklarıyla birlikte Antalya’nın Alanya ilçesinde yaşayan ve çiftçlilik yapan babası Bedirhan G’nin (60) evine geldikten 3 gün sonra öz babası tarafından tecavüze uğradı. Öz kızına sonraki günlerde tecavüzlerini sürdüren Bedirhan G, genç kadının şikâyeti üzerine gözaltına alındı ve tutuklanarak cezaevine gönderildi. Öz babası tecavüz etti Erkek çocuk saplantısı sona eriyor ANKARA (AA) Türk aile yapısında son 30 yıldaki değişimleri inceleyen bu yılın TÜBİTAK Bilim Ödülü sahibi Koç Üniversitesi öğretim üyesi ve Türkiye Bilimler Akademisi Şeref Üyesi Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı’nın araştırması, 1970’li yıllarda ekonomik nedenlerle erkek çocuğu yaşlılıkta güvence olarak gören Türklerin 2000’li yıllara gelindiğinde bu düşüncesini büyük oranda terk ettiğini ortaya koydu. “Çocuğun Değeri Araştırması”na göre, 1970’li yıllarda yüzde 84 oranında erkek çocuk tercihi gösteren aileler, 2000’li yıllara gelindiğinde özellikle şehirlerde bu tercihini yüzde 41’e kadar düşürdü. Kente göçle, sosyal güvenceye kavuşan Türk aileler, artık çocuklarına eskisi gibi bağımlı değil, ancak hâlâ çok bağlı olmasıyla da Avrupalı ailelerden ayrılıyor. Kağıtçıbaşı’nın Türk aile yapısı üzerinde biçimlendirdiği “Aile Değişimi Kuramı”, sosyoekonomik gelişmeyle azalan unsurun nesiller arası maddi bağımlılıklar olduğunu gösteriyor. Psikolojik bağlılıklarda ise azalma görülmüyor. Aile modelinde değişim Sonuçlar, Türkiye’de 2000’li yılların başından itibaren kentli ve orta ve yüksek sosyoekonomik düzey grubunda maddi “Bağımlı Aile Modeli”nin değil, psikolojik ve duygusal olarak “Karşılıklı Bağlı Aile Modeli”nin ortaya çıktığını gösteriyor. Bu model, Batı’daki “Bağımsız Aile Modeli”nden de geleneksel tarım toplumunun “Bağımlı Aile Modeli”nden de farklı bir sentez model. Kağıtçıbaşı, araştırma sonuçlarına ilişkin şu bilgileri verdi: “Çocuktan maddi beklentiler ve çocuğun faydacı yararı azalıyor. Ancak çocuğa atfedilen psikolojik değer ön plana çıkıyor. Bu da aile içinde bağlılığın ve sevgi ortamının devam ettiğini gösteriyor. Bulgular ve teori, ailede maddi bağımlılıkların azaldığını ancak psikolojik bağlılıkların arttığını ortaya koyuyor. Bu da tüm aile sisteminin değiştiğini gösteriyor. Bu tip ailede yetişen çocuk ise özerkilişkisel benlik geliştiriyor.” Minibüs tankerle çarpıştı: 2 ölü MANİSA (Cumhuriyet) Manisa’nın Yağcılar beldesinden köylüleri şehir merkezine götüren Hasan Ali Parlayan (43) yönetimindeki minibüs ile Manisa’dan Menemen’e gitmekte olan Murat Taşkın (35) idaresindeki akaryakıt tankerinin çarpışması sonucu 2 kişinin öldüğü kazada 15 kişi yaralandı. Kazada ölenlerin minibüste bulunan Emine Balaban (54) ve Fadime Parlayan (54) olduğu öğrenildi. Uçuruma yuvarlandı Kelebeklerin ölüm dansı Adapazarı’nda Sakarya Nehri üzerinden uçan milyonlarca beyaz kelebek, Sakarya Köprüsü’ndeki ışıklarda son danslarını yaptıktan sonra öldü. Milyonlarca kelebeğin dansı izleyicileri büyüledi. Adapazarı’nda bu yıl kelebeklerin dansı 15 gün gecikmeli olarak yaşandı. Kar yağıyor hissi veren bu doğa olayında köprünün üzerindeki sokak lambaları ile araçların ışıkları etrafında toplanan beyaz kelebekler, tüm çevreyi beyaz bir örtü gibi kapladı. “Söğüt kelebeği” olarak adlandırılan kelebekler yazın en sıcak günlerinde erginleşerek sudan çıkıyor ve çiftleşiyor. BURSA (Cumhuriyet) Uludağ’ın Maden bölgesinde 4 arkadaşıyla birlikte kaybolan kişi, yolu bulmaya çalışırken uçuruma yuvarlandı. Arama kurtarma timiyle birlikte bölgeye ulaşan jandarma, başından ve belinden yaralanan kişiyi 3.5 saatlik arama sonucunda kurtardı. 3 kişiye 53 biner TL ANKARA (AA) On Numara oyununda bu hafta kazanan numaralar “3, 4, 7, 9, 13, 14, 17, 23, 24, 28, 29, 30, 37, 38, 44, 49, 51, 56, 61, 62, 73 ve 80” olarak belirlenirken 10 bilen 3 kişi 53 bin 880 TL kazandı. Çekilişte 9 bilenler 1134 lira, 8 bilenler 59 lira, 7 bilenler 11 lira, 6 bilenler 2.10 lira ve hiçbir numarayı doğru tahmin edemeyenler de 2 lira ikramiye kazandı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle