25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 AĞUSTOS 2011 SALI CUMHUR YET SAYFA dishab@cumhuriyet.com.tr DIŞ HABERLER 11 Cumhurbaşkanı, ramazan öncesi yapılan kanlı operasyon için ‘Sessiz kalınabilecek bir gelişme değil’ dedi Gül, Esad’a sert çıktı Dış Haberler Servisi Suriye’de tank destekli ordu güçlerinin önceki gün operasyon gerçekleştirdikleri Hama ve Deyr el Zur kentlerinde ölü sayısı 150’yi bulurken dünyadan Suriye’ye tepki yağdı. Suriye’de “Kara Ramazan” olarak adlandırılan kanlı operasyonların ardından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’a sert çıktı. Gül, “Ramazan ayının ruhuna uygun bir şekilde, sükunetin sağlanması ve köklü reformların gerçekleştirileceğine dair halkın ikna edilmesi beklenirken, tam aksine ramazan ayına daha kanlı bir ortamda girilmesi, asla kabul edilebilecek ve sessiz kalınabilecek bir gelişme değildir” dedi. Anadolu Ajansı’na yaptığı açıklamada, “Komşumuz Suriye’de olup bitenler zaten var olan kaygımızı çok daha derinleştirmiştir” diyen Gül, önceki gün Hama’da yaşanan olayların herkesi dehşete düşürdüğünü ifade etti. Kentte tanklar eşliğinde ağır silahların halka karşı kullanılmasının kendisini de derinden sarstığını vurgulayan Gül, şunları kaydetti: “Unutmamalıdır ki 1982 yılında yine Hama’da benzer olaylar yaşandığında iletişim teknolojisi bugünkü gelişmişlik düzeyinde değildi. Bugün ise bu iletişim çağında, herkesin gözü önünde cereyan eden bu şiddete karşı tepkisiz kalmamız mümkün değildir” ABD Başkanı Barack Obama da, Suriye hükümetinin Hama’da kendi halkına karşı sergilediği şiddet nedeniyle dehşete düştüğünü be Suriye’de 150 kişinin öldüğü kanlı operasyonlara dünyadan tepki yağıyor. “Kara ramazan” ifadesine yol açan operasyonlar dün de devam ederken ABD, Rusya ve talya’dan “Şiddet kabul edilemez” açıklamaları geldi. (Fotoğraf:REUTERS) şiddet kullanmaması konusunda çağrıda bulundu. Lavrov, “Hem barışçı sivilere hem de devlet görevlilerine karşı güç kullanmak kabul edilemez ve bir an önce durdurulmalıdır” diye konuştu. NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen, Suriye’ye askeri müdahale için “şartların oluşmadığını” açıkladı. Rasmussen, “Midi Libre” gazetesine yaptığı açıklamada, “Libya’da BM’nin açık himayesine dayanan bir operasyon yaptıklarını, bölge ülkelerinin de desteğini aldıklarını, bu iki koşulun Suriye’de oluşmadığını” belirtti. NATO Genel Sekreteri Rasmussen, “Suriyeli güvenlik güçlerinin halka yönelik şiddet eylemlerini” de kınadı. Suriye ordusunun, iki haftadır kuşatma altında tuttuğu, Irak sınırındaki Elbu Kemal kentine tanklarla saldırı düzenlediği bildirildi. Ülkedeki siyasi gözlemciler Suriye’nin son günlerde muhaliflerin bulunduğu bölgelere askeri operasyonları yoğunlaştırdığını belirtirlerken, Suriye hükümeti, yeni “Yerel Yönetimler Yasa Tasarısı”nı kabul etti. Tasarıda, Yerel Yönetim Yüksek Kurulu kurulması ve idari birimlerin il, ilçe ve belde şeklinde sınıflandırılması gibi maddeler yer alıyor. Tasarının onaylanmasının ardından basına açıklama yapan Yerel Yönetimler Bakanı Ömer Halevenci, yasa tasarısının son haliyle yerel yönetimde nitelikli bir atak teşkil ettiğini ve dünya standartlarıyla uyum sağladığını ifade etti. Bakır Çağlar’a Güle Güle Derken Gazetecilik yaşamımın bir dönemi, “pazar söyleşileri” ile geçti. O dönem bir yanıyla meşakkatli, bir yanıyla çok keyifliydi. Hafta ortasına doğru omuzlarıma her defasında acayip bir yük binerdi: “Bu defa kim olsun?” Gözüme kestirdiğimi arayıp bulmak; söyleşiyi ayarlamak için gereğinde bin dereden su getirip dil dökmek; araştırmasoruşturmaarşiv taramaları yapmak, soruları hazırlamak, sohbet sırasında hiçbir ayrıntıyı kaçırmamak ama bir yandan da ayrıntıda boğulmamak, oturup sonra saatler boyu teypteki o sesle başbaşa, yalnız kalmak ve her sözcüğü sabırla çözüp konuşulanları yayına yetiştirmek… Geri dönüp baktığımda o söyleşilere muazzam emek harcamış olduğumu düşünüyorum. Ama o dönemden çok şey öğrendim. O söyleşiler, benim için bir hayat okulu oldu: Akıllısı, akılsızı, çılgını, farklısı, sıradanı, aydını, cahili, aykırısı, ünlüsü, önemlisi, önemsizi, gerçek cevheri olanı, mış gibi yapanı, değerlisi, değersizi… ile bir insanlık galerisinden geçmek gibiydi hepsi… Aradan yıllar geçti. Bazı söyleşiler aklımdan silinip gitti. Bazıları henüz dün yapmışım gibi zamanın tortusuna dayandı. Pazar günü, Ali Sirmen’in köşesinde Bakır Çağlar’ın ölümünü okuduğumda, hafızamdaki kayıtlar, hızla 1996 yılının bir kasım sabahına çevrildi. NATO: Şartlar oluşmadı Obama: Dehşet verici lirterek Esad yönetiminin izole edilmesi konusunda, diğer devletler ile birlikte çalışacaklarını bildirdi. Obama, açıklamasında, “Hama’dan gelen raporlar, dehşete düşürücü ve Suriye rejiminin gerçek yüzünü gösteriyor” ifadesini kullandı. Obama, “Demokratik geçiş süreci ilerledikçe, Suriye daha iyi bir yer olacak. ABD, Suriye rejimi üzerindeki devam eden baskısını arttıracak, Esad hükümetini izole etmek için dünyada diğerleri ile birlikte çalışacak ve Suriye halkından yana olacak” dedi. Suriye yönetimine bir tepki de İtalya Dışişleri Bakanı Fran co Frattini’den geldi. Frattini, operasyonu “korkunç” olarak niteleyerek “Sivillere karşı şiddet bir an önce durmalı” dedi. İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague, Suriye güvenlik güçlerinin şiddetini eleştirdi ve Suriye’ye yönelik daha güçlü bir uluslararası baskı istediğinin altını çizdi. Suriye’nin halkına karşı askeri güç kullanmasını “kabul edilemez” sözleriyle değerlendiren Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da Suriye yönetimine sivillere karşı Rusya: Kabul edilemez Onda her şeyin fazlası vardı Bakır Çağlar’la Kadıköy çarşısı içindeki bir apartmanda yaptığım sohbet, birden kafamda en ufak ayrıntısına dek yeniden canlandı… Anayasa hukuku profesörü Çağlar, Strasbourg AİHM’de Türkiye’nin avukatlığı görevinden yeni ayrılmıştı. Kendisiyle zaten, özellikle yapmış olduğu bu tercihi konuşmaya gitmiştim. Ne tür biriyle karşılaşacağım hakkında bu kez, etraflı fikrim yoktu. Karşıma orta yaşlarını süren, biraz dağınık ama hoş ve hoş olduğu kadar özel bir insan çıktı. Konuştukça o özel insanın aynı zamanda fazla kırılgan, fazla akıllı, fazla derin, fazla gözlemci ve fazla duyarlı olduğunu fark ettim. Bir yanıyla “hayata tutunmakta zorluk çeken” biri izlenimi veren Bakır Çağlar’ın hayattaki sorunu belli ki, “eksikliklerden” çok; “fazlalıklardan” kaynaklanmaktaydı. AİHM Başkanı ve başkan yardımcısıyla birlikte ilk kez gittiği Güneydoğu’yu örneğin bana öyle anlatmıştı ki, benim diyen yazar ya da yönetmen, eline su dökemezdi. Ya Türkiye AB’ye girerse Dış Haberler Servisi Bir grup İngiliz milletvekilinin İngiltere parlamentosuna sundukları, Türkiye’nin AB’ye girmesi halinde meydana gelecek yasal göç akınını da içeren bir raporda, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne (AB) üye olmasının Birlik’in İran, Irak, Suriye gibi ülkelerle olan sınırlarında önemli güvenlik riskleri doğuracağı belirtildi. Böylelikle birlik üyesi ülkelerin organize suçlarla çok daha fazla karşı karşıya kalınacağının da ileri sürüldüğü söz konusu raporda, Türkiye ile Yunanistan arasındaki kara sınırının Avrupa’ya yasadışı göçmen akışına neden olan en büyük açık kapılardan biri olduğuna da dikkat çekildi. Söz konusu sınırın düzensizliği nedeniyle geçen yıl her gün en az 350 kişinin AB topraklarına girmeye çalıştığı, yine bu sınırdan Avrupa’ya yönelik eroin ticareti yapıldığının belirtildiği raporda, Türkiye’nin sınır güvenliğinin arttırılması gerektiğine de Davutoğlu, İngiliz milletvekileri endişeli dikkat çekildi. Analizde, diğer AB üyesi ülkelere Türk göçünün 2030 yılına kadar 500 binden 4.4 milyona ulaşacağı tahminine de yer verildi. Raporda Türkiye’nin yasadışı örgütler tarafından göçmenlerin Avrupa’ya sokulduğu ana bağlantı noktası olduğu da belirtilerek AB’nin yasa organı Europol’ün, “uyuşturucu kaçakçılığından sentetik ilaçlara, silah ticaretine ve kara para aklamaya kadar Türkiye’deki suç örgütlerinin parmağı bulunduğu” yönündeki açıklamasına da yer verildi. Raporda Türk vatandaşlarının AB ülkelerine göçünün 50 binin altına düştüğü ancak ülkeleri ile AB ülkeleri arasındaki yaşam düzeyindeki uçurumun AB’yi Türkler için cazip kılabileceği ifade edilerek, Türk vatandaşlarına serbest dolaşım hakkı verilmesi konusunda daha dikkatli olunması gerektiği uyarısında bulunuldu. Gizem’in son yolculuğuna uğurlandığı törende yaptığı konuşmada, “Gizem şu andan itibaren bütün insanlığın ortak vicdanının simgesidir” diye konuştu. (Fotoğraf: AA) ‘Cudi usulü balık’ “Bakın” demişti Bakır “Hoca”, Güneydoğu’da 90’lı yılların ortasında yaptığı o ilk seyahati anlatırken: “Diyarbakır’dan Habur kapısına giden yolda bir minibüsteyiz. Bir taraf mayınlı topraklar, öbür tarafta olağanüstü güzel Cudi Dağı var. Terk edilmiş, mimari estetiği harika Ermeni köyleri var. Ve önünüzde kafasını oblodan çıkartmış, tank kullanan bir adam var. 1920 yaşında. İhtimal ki batıdan sevk edilmiş… Kırk metrede bir de elinde silahlı bir Türk askeri var. Başına ne geleceğini bilmiyor. Yola çıktığımızda, biz de başımıza ne geleceğini bilmiyorduk. Orası barışsız topraklar. Türkiye’nin üçte biri. Habur’a gitmek için sıraya girmiş 510 litre yakıt alıp geriye dönecek kamyonlar var. Ve yol boyu çömelmiş yoksul köylüler. O köylüler ki, davaları takip etmeye Strasbourg’a geldiklerinde, mahkeme kapılarında da aynı şekilde çömeliyorlar...” Manzara bir paragraf içinde trajedinin tüm unsurlarıyla hemen göz önünde canlanmıyor mu? Bitmedi. Türkiye’nin o dönem AİHM’deki avukatı olan Çağlar; 7075 yaşlarındaki İsviçreli(!) Başkan ile mahkemenin İsveçli(!) başkan yardımcısı ile birlikte Cudi Dağı eteklerinde bir ara durup balık yemek istiyor… Çağlar ardından, “Cudi usulü balığı” şöyle anlatıyor: “Güneydoğu’da, Şırnak’ta, Habur kapısına giden yolda, Cudi Dağı’nın eteklerinde sadece kebap ve lahmacun yeniyor. Başka hiçbir şey yok. Ama oradan Dicle geçiyor. Ben iyi bir balıkçıyım. Çok iyi balık olduğuna emindim orada. Ama nehirdeki tekneler hedef olacağı için, balık avlanamıyor Dicle’de. Dağda yerleşik, uzun menzilli silahlar kullanan PKK’liler var. Balık isteyince, askerler ve şıhlar ki bize çok yakınlık gösterdiler bir cemse getirdiler. Aküsünü çıkartıp, iki ucunu suya verdiler. Balıkları, elektrik şokuyla öldürdüler. Güneydoğu’ya damga vuran kültür bu. Müthiş bir şiddet kültürü. Balıklara yapılan işlemle, insanlara yapılan işlem aynı.” 10 Kasım 1996 tarihinde “Milliyet”te yayımlanan söyleşinin başına; “68’i, doktorasını yaparken Paris’te yaşamış bir Sorbon’lu o!” diye yazmışım: “Kıbrıs kökenli bir Türk. Kendi deyimiyle ‘adalı’. Balıkçı ve gerçek bir ‘deniz insanı’…” Çağlar, ölümünü de fazlasıyla erken karşıladı. Tek teselli, belki sevdiği “adası” Kıbrıs’ta olmasıydı. Rahlesinden geçen tüm öğrencilerinin internet sitelerinde not düştüğü gibi “Türkiye’nin gördüğü en özgün ve en dolu anayasa hukukçularından biriydi” Bakır Çağlar. Işıklar içinde yatsın. Gizem için hazin tören Dış Haberler Servisi Norveç’te 22 Temmuz’da yaşanan Utoya katliamında hayatını kaybeden Türk kızı Gizem Doğan’ın cenaze töreni Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ ile CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu temsilen CHP İzmir Milletvekili Erdal Aksünge’nin de katılımıyla yapıldı. 17 yaşındaki Gizem’in cenaze namazı Trondheim kentindeki bir futbol sahasında kılındı. Törende bir konuşma yapan Dışişleri Bakanı Davutoğlu törenin birçok açıdan çok özel anlamlar ifade ettiğini belirterek, “Gizem ve çok saygın arkadaşları bu saldırıda hayatlarını kaybederken hepimize büyük mesajlar sundular. Biz onlardan ders aldık. Bu cenaze töreni bile bir derstir” dedi. Davutoğlu sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu dersleri, en azından benim aldıklarımı sizlerle paylaşmak istiyorum. Birinci mesajım ailelerine: Dünyadaki en büyük acı evlat acısıdır. Hiçbir şey onun üzerine geçemez ancak öyle evlatlar vardır ki sadece ailelerine hayırlı evlat olmazlar. Gizem şu andan itibaren bütün insanlığın ortak vicdanının simgesidir. Gizem hiçbir zaman unutulmayacak. Gizem uluslararası alanda hoşgörünün resmidir. Nerede hoşgörüden bahsedilse akla Gizem gelecektir. Gönlünüzü müsterih tutun. Gizem’in anıları hep taze kalacak. Gizem’in verdiği ve bundan sonra bize ilke olacak ders şu: Gizem diyor ki, beni öldürenlerin hayal ettikleri dünyanın gerçekleşmesine izin vermeyin. İnsanları dinlere, ırklara, dillere göre bölen ve onları düşman kılmak isteyen bu anlayışa karşı hangi dilden dinden olursa olsun komşularınızla kucaklaşın. Hiçbir kini gönlünüzde tutmayın, kardeşliği paylaşın.” Bakan Davutoğlu, Türkiye’nin çok aziz dostu olduğunu belirttiği Noveç’in, saldırı karşısında ortak değerleri savunan güçlü bir tutum sergilediğini de kaydetti. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Gizem’in annesi Gülderen ve babası Abdülkadir Doğan’ı telefonla aradı. Doğan ailesinin acısını paylaştığını belirten Kılıçdaroğlu, telefon görüşmesinde “Bu tür acıların insanı çok, ama çok yaraladığını, canından can kopardığını biliyorum. Keşke Gizem’e rahmet, size başsağlığı dilemekten başka elimizden bir şey gelse” diye konuştu. Kılıçdaroğlu aileyi aradı C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle