27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 11 AĞUSTOS 2011 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Cumhuriyet’e Atılan Bomba... Gerçek Suç nsan Olmamak! “Suçumuz İnsan Olmak”... Genç yaşımda yazdığım bir roman... Birkaç kez basıldı. Filmi yapıldı. Oyun olarak radyolarda yayınlandı. TDK Roman Ödülü’nü kazandı. Bir umutsuz aşk öyküsüydü. Suç, insan olmak mıdır? Benim romanımdaki suç, doğrusu hiçbir şeydi. Bir aldanış, bir yanılış, sonunda düş kırıklığı... Ya şimdi?.. Gerçek bir “Suçumuz İnsan Olmak”ı yeniden yazmalı. Hem de adını değiştirip “Suçunuz İnsan Olmak” diye... Tutuklu generallerin sayısı elliye varmış!.. Değişik rütbelerdeki askerlerle birlikte topu üç yüzü buluyor... Bu gidişle daha da artacak... Anlamıyorum, anlamak istemiyorum, soruyorum: İrtica denen, insanları yozlaştıran, uyuşturan, aldatan, yanıltan, iyiyi kötüyü ayırtabilen insan olmaktan çıkaran bir gericilik akımından yana olmak mı iyi, yoksa karşı olmak mı? Daha iktidara gelmeden AKP büyüklerinin savunduklarını, işbaşına geldiklerinde neler yapacaklarını bilmiyor muyuz? Yıllar önce kendileri hepsini söylemediler miydi? Hocaları ne demişti, “Yavaş yavaş tırmanın, yavaş yavaş önemli yerleri ele geçirin, hiç acele etmeyin, bir gün sonuca ulaşırsınız...” Atatürk Cumhuriyeti bir devrimle kuruldu. Yıllarca uygarlığın gereklerini yerine getirmeye çalıştı. Her türlü ilkellikten, gerici anlayışlardan uzak bir gençlik yetiştirdi. Tüm halkı okur yazar yapmak, kendi başına düşünür kılmak, çağdaşlığın “öncü”leri olarak yaşatmak istedi. Ama oy kapmak avcıları, tam tersini gerçekleştirmeye çalıştılar. Ne kadar uyutmak gerekiyorsa o kadar hızla didindiler. İlle Türk halkını doğru değil, yanlış düşünmeye çağırdılar. İmam okulları, tarikatlar, yeni yeni medreseler. Laikliği savunmak, irticacı anlayışları yermek suç mu artık? İşin tuhafı da şu, daha birkaç yıl önce Anayasa Mahkemesi “laiklik karşıtı” tutumundan ötürü AKP’yi kapatmaya kalkışmamış mıydı? Bir iki oy daha olsaydı, bugünkü hükümetin yerinde yeler esmeyecek miydi? Dün laiklik karşıtı olmak suçtu, bugün ise laikliği övmek!.. Bakın, yeniden birkaç general daha “içeri” alınmış! Nedeni, laiklikten yana olmak, laikliği savunmak, laiklik karşıtlarını uyarmaya kalkışmak! Laiklikten yana mısın, Kemalist devrimleri savunuyor musun, asker ol sivil ol, fark etmez! Başına gelecekleri düşün, ona göre davran! Ben şimdi, genç bir yazarın çıkıp, “Suçumuz İnsan Olmak” romanını yeniden yazmasını bekliyorum. Kim ne derse desin, dava yeni bir kanala girmiştir. Kuşkusuz, davadaki sanıklar ve avukatları Bedirhan Şinal’ın sözlerini ele alıp bunların açığa çıkması için büyük gayret sarf edeceklerdir. ıllar sonra, yaşadığımız bugünlerin siyasi tarihini yazacak olan tarihçiler ve siyaset bilimciler, kuşkusuz titizlikle Ergenekon ve Balyoz davalarına da bakacaklar; bu sıra dışı davaları analiz edeceklerdir. Ergenekon adı verilen dava dördüncü yılına girdi. Bu dava ile ilgili olarak muvazzaf ve emekli asker, gazeteci, yazar, hukukçu, sivil toplum örgütü yöneticisi, birçok saygın kişi “Ergenekon Terör Örgütü”ne üye olmakla suçlanıyorlar... Birinci Ergenekon davasında 27’si tutuklu 108 sanık yargılanıyor. Danıştay’a yapılan saldırı ile Cumhuriyet gazetesine atılan “molotofkokteyli” sanıkları da bu davanın kapsamı içine alındı. Ergenekon davasının 4 Ağustos 2011 Perşembe günü, 191. duruşmasında çok önemli bir gelişme oldu. Sanık Bedirhan Şinal, Cumhuriyet gazetesine atması için polisin kendisine el bombası verdiğini ileriye sürdü. ava önemli Bu dava Cumhuriyet gazetesi yönünden çok önemlidir. Gazetemizin başyazarı merhum İlhan Selçuk bu davanın baş sanığı olarak sorguya çekilmiş, evine gece sabaha karşı saat 04.00’te baskın yapılmış ve kendi gazetesine bomba attıran örgüt Y Dr. Alev COŞKUN başı olarak suçlanmıştı. avanın seyri değişir Ancak sanık Şinal’ın mahkeme önündeki son konuşmaları, son derece önemli ve davanın seyrini değiştirecek bir çıkıştır. Bu nedenle tarihe not düşmek açısından sanık Bedirhan Şinal’ın söylediklerini burada bir kez daha, özetleyerek anımsatalım: “Bugüne kadar davanın diğer sanıkları hakkında haksız suçlamalarda bulundum. 2007 yılında Organize Şube’ye bağlı ekipler beni baskı altına aldılar ve bazı olaylarda beni kullanmaya başladılar, bazı olayları üstlenmemi istediler. Polisler, aslında 1992 olan doğum yılımı 1988 olarak değiştirdiler ve yaşımı büyüttüler. Yaşım büyütüldükten sonra cezaevine girmem gerekiyordu. Organize Şube tarafından bana bir silah verildi. Ben bu silah ile Haydarpaşa Garı’nda yakalandım. 16 yaşındayken tutuklanarak Bayrampaşa Cezaevi’ne gönderildim. Daha sonra tahliye edildim. Polisler her şeyi planlamıştı, sadece dosyada bir oyuncu eksikti. Oyuncu olarak da ben seçildim. Tahliye olduktan sonra irtibatlı olduğum polisler benimle irtibata geçerek, tehditler ederek Bayrampaşa’daki bir bombalama olayını üstlenmemi istediler. Olayı üst D D lendim, polisler bana olayın detaylarını anlattılar. Ancak soruşturmaya bakan savcı olay yerini tespit etmemi istedi. Olay yerini tespit edemediğim için savcı, ‘Sen bu olayın içinde değilsin’ diyerek beni serbest bıraktı. O olay öylece kapanmış oldu. Daha sonra Cumhuriyet gazetesine bomba atmam için bana baskı yapıldı. Sivil polisler el bombası verdi. Daha sonra bomba atarsam oradaki insanlara ne olacağını düşünerek böyle bir işi yapamayacağımı söyledim. Bunun üzerine tekrar plan yapıldı ve molotofkokteyli atmamı söylediler. Olay günü mahalleden 1314 yaşında iki çocuğu da yanıma alarak Cumhuriyet gazetesine gittim, molotofu attım. Evime gidip yattım. Beş saat sonra polisler tarafından gözaltına alındım. TEM Şube Müdürlüğü’nde bana öğrettikleri şekilde olayı üstlenmemi istediler. Bana para yardımları da geliyordu. İlhan Selçuk’u tehdit ettim ama ben onu tanımam. İlhan Selçuk’a tehdit mektubunu bana yazdıranlar bu komployu bana kurduranlardır. Veli Küçük’ü, Muzaffer Tekin’i işin içine sokmamı istediler. Ben birkaç defa polisle yaptığım anlaşmadan caymak istedim. Bundan endişe ettiler. Davanın sanıklarının burada olmasının nedeni, Türkiye Cumhuriyeti Emniyeti içinde örgütlenmiş çetenin üretimidir. Size bunları anlattıktan sonra benim can güvenliğimin de olmayacağını biliyorum!” Ertesi gün (Cuma5 Ağustos 2011) sanık Şinal, bir gün önce ileriye sürdüğü konuyla ilgili olarak kendisine molotofkokteyli veren polislerin isimlerini de açıkladı. Bu konuşmalar sarsıcıydı, dava ile ilgilenenler açısından adeta bir deprem etkisi yapmıştı. azetelerin tutumu Şinal’ın bu ifadelerini Cumhuriyet, Sözcü, Aydınlık ve Yeniçağ gazeteleri manşetten duyurdular. Holding basını, ifadelere adeta sansür uyguladı. Akşam gazetesi Şinal’ın ilk duruşmadaki önemli iddialarını birinci sayfadan “dikkat çekmeyecek küçüklükte” verirken, Milliyet, Vatan, Habertürk, Taraf ve Zaman ise Şinal’ın ifadelerini birinci sayfadan görmediler. Hürriyet, orta sayfada büyük puntolarla haberin hakkını vermeye özen gösterdi. Kimi gazeteler, sanık Şinal ertesi gün polislerin isimlerini verdiği halde konunun can alıcı noktalarını “es” geçerek Şinal’ın, Dink davasının sanığı Yasin Hayal’le arkadaş çıktığını vurguladı. Sabah ve Yeni Şafak ise Şinal’ın ilk duruşmadaki ifadelerini hiç görmediler, gazetede hiç yer vermediler. Oysa asıl konu, Şinal’ın ileriye sürdüğü, kendisine “Cumhuriyet’e bombayı polislerin attırmak istemesi” noktasındaki iddiasıydı. onu Meclis’e taşınıyor Sanık Bedirhan Şinal’in mahkeme ifadesi büyük yankı yaptı... Sanığın “Gaziosmanpaşa’da Hakan adlı bir işadamının tekstil atölyesinde Terörle Mücadele Şubesi’nden polisler bana Cumhuriyet gazetesine atmam için bir el bombası ve silah verdi” beyanını anımsatan CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce konuyu ele aldı ve sordu: “İsimsiz ihbarların dikkate alınmaması konusunda Başbakanlık genelgesi bulunduğu halde insanların özgürlüklerini elinden alan yargı, mahkeme önünde verilen beyanın gereğini yapacak mı?” Böylece İnce, konuyu siyasal olarak kamuoyuna taşıdı. Bir adım sonra, CHP Hatay Milletvekili Hasan Akgöl, konuyu bir soru önergesine dönüştürdü. İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde: “Sanık Şinal Cumhuriyet gazetesine karşı yaptığı saldırının polis tarafından organize edildiğini, bomba ve silahları da polislerden aldığını açıklamıştır. Konuyu ele alıp sorumluları kamuoyuna açıklamayı düşünüyor musunuz” diye sordu. Şimdi gözler İçişleri Bakanı’nın bu yakıcı soruya vereceği yanıtta... G K Milliyet’te Melih Aşık, konuyu ele alarak, sanık Şinal ile hâkimler arasındaki konuşmalara değindi. Tarihe not düşmek amacıyla mahkemedeki bu diyalogları aynen veriyoruz: Bedirhan Şinal, duruşmanın öğleden sonraki bölümünde “Aydınlık dergisinde okumuştum. Beşiktaş Terör Örgütü diyordu, çok doğru” deyince sanıkla yargıçlar arasında aşağıdaki konuşmalar geçti ve zabıtlara alındı. “Üye Hâkim Sedat Sami Haşıloğlu: Biraz frene basın. Beşiktaş Terör Örgütü falan... Laflara dikkat edin. Bedirhan Şinal: Zorunuza gitmesin. Doğu Perinçek: Korkutmayın. Biz bu Beşiktaş Terör Örgütü haberine açılan davadan beraat ettik. Oturum Başkanı Özese: Mahkemeyi töhmet altında bırakmayın. Haşıloğlu: 20 yaşında olan bir çocuğun bunları ifade etmesi normal değil. Dinle beni. Öyle hareket etme. Şinal: Benim 16 yaşımda verdiğim ifadelere inanıyorsunuz da 20 yaşımda verdiğim ifadelere neden inanmıyorsunuz?” Bu ifadelerin sarsıntıları, hemen her yönde ve köşede kendini gösteriyordu... Geçen pazartesi günü (8.8.2011) bu sarsıcı iddialara karşı kimi gazeteler karşı atak stratejisine girdiler. Bugün ve Yeni Şafak gazeteleri, adeta birbirine uyan bir format içinde, sanık Şinal’ın, “davayı sulandırmak için bu ifadeleri verdiğini, Şinal’ın Ergenekon’un sanıkları tarafından baskı altına alınarak yönlendirildiğini” yazdılar. Ama aslında, hukuksal açıdan tüm davayı etkileyecek bir durumla karşı karşıyayız. Hele sanık Şinal’ın şu sözleri çok önemlidir: “Size bunları anlattıktan sonra benim can güvenliğimin de olmayacağını biliyorum!” Bir hukukçu olarak benim dikkatimi çeken ve mahkemece üzerinde ciddiyetle durulacağına inandığım iddialar şunlardır: inal’ın iddiaları 1 “Haydarpaşa’da silahlı yakalandığımda 16 yaşındaydım. 1992 doğumlu olduğum halde 1988 yazdılar. Yaşımı büyüttükten sonra cezaevine girmem gerekiyordu.” 2 “2007 yılında bana Organize Şube’den bir polis tarafından silah verildi.” 3 “Gaziosmanpaşa’da Hakan adlı bir işadamının tekstil atölyesinde, polisler bana Cumhuriyet gazetesine atmam için bir el bombası ve silah verdiler.” 4 “Anneannem ölünce hesabında 150 milyar çıktı. Beş kuruşu olmayan kadının hesabında bu kadar para nasıl çıktı?” 5 “Bana son 15 gün öncesine kadar cezaevine, hiç tanımadığım insanlar, anneannemin ismiyle her ay 12 milyar para gönderdiler. Hesaplarım incelensin.” 6 “İlhan Selçuk’a tehdit mektubunu bana yazdıranlar bu komployu bana kuranlardır.” Kim ne derse desin, dava yeni bir kanala girmiştir. Kuşkusuz, davadaki sanıklar ve avukatları Bedirhan Şinal’ın sözlerini ele alıp bunların açığa çıkması için büyük gayret sarf edeceklerdir. Sıfır Sorunun Sıfırı... Güneydoğulu erkekler baktılar sıfır sorun “vıza” kalktı... Sınır vız vız... İkinci eşlerini Suriye’den alıp getirdiler... İthalat, ihracat, turizm artacaktı... Kuma arttı... Sadece Urfa ve Mardin’de 136 kadın intihar etti, Suriye’den gelen belki de binlerce kuma yüzünden. Artacak olan ticaretin TIR’ları hiçbir zaman gözükmediyse dahi her gün yüzlerce kurdele bağlanmış gelin arabası gitti geldi... Vız vız... Çünkü Suriye’de dört evlilik yasal... Şu “vıza”nın kalkması, bizim büyük devlet adamı ve diplomat arkadaşın “Sıfır sorun” demesi ve arada bir Esad’ı öpmeye gitmesinin meyvesi... Gidip gidip sarıldı... Ailece pozlar, kucaklaşmalar, koklaşmalar... Zaten “Sıfır sorun” dediği gün biz anladık: Savaş çıkacak... Nitekim bir anda “Sabrımız taştı” dedi ve Esad’a savaş açtı... Neden, niçin?.. Ne değişti, nasıl oldu?.. Birdenbire, durup dururken ne lüzumu vardı?.. Bilemeyiz... ABD ne istiyorsa onu yapıyor diyorlar... Tamam da... Asıl sorun o değil... Asıl sorun; böyle birisinin Türkiye’nin başında “devlet adamı” olarak oturuyor olması bence... Boyutsuz... Tutarsız... Değişken... Hırsı yeteneğinden fazla... Cesareti bilgisinden önde... Yetkisi de zaten kendisinden büyük... O kuma kültürüdür aslında... Güvenilmeyen sevgi... Satışa gelen sadakat... Pazarlanabilir dostluk... O kültür; dönüp dolaşıp yüzde 50 oyla devlet yönetimine ve dış politikaya yansıdığında böyle oluyor... Kargaşa, kavga, kıyamet, kuma, intihar, bunalım, kriz... Sıfır sorun yani... Ş Yazarlar Vatan gazetesi yazarı Mustafa Mutlu, 5 Ağustos Cuma günü konuya ciddiyetle eğildi. “Sahte haham Tuncay Güney’in iddialarını ciddiye alarak yüzlerce kişinin tutuklanmasına karar verenler, elbette bu iddiaları da ciddiye almak ve araştırmak zorundadır” dedi. 6 Ağustos Cumartesi, C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle