18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 28 TEMMUZ 2011 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Devlet Yönetiminde Bir Hillary O da Yoksa! Hep akla, sağduyuya çağırıyoruz. Biraz da duyguya, duyarlığa!.. Dedim, bir şiir, bir öykü yazmak istedim. Anılar ikide bir canlanır, alır seni ötelere götürür. Kopmak istersin yaşadığın koşullardan, durmaksızın değişen, ama bir türlü yerli yerine oturmayan toplum gerçeklerinden... Bıkkınlık verdi her yazıda, iktidarın başındakileri, en önce Başbakan’ı ve çevresini uyarmak... Yanlışlıklarını göstermek, doğruya, gerçeğe, iyiliğe, güzelliğe çağırmak... Boşa mı gidiyor bütün bu yazılar, seslenişler, gözyaşları? Kaskatı mı yürekleri!.. Tutuklu binlerce asker, sivil, dört yıldır bir türlü sona ermeyen duruşmalar, “suçumuz nedir” diye bağırmalar?.. Bak, Türk milletinin kendi askerine olan güveni azalmış! Neye güveneceğiz; ülkemizi, cumhuriyetimizi nasıl savunacağız, nasıl koruyacağız, karakol polisleriyle mi, yoksa Mehmetçiklerle mi? Sen yaşlandın, anlamıyorsun olup bitenleri diyebilirsiniz? Siz gençsiniz; otuzunda, kırkında, ellisindesiniz, anlayabiliyor musunuz bu iktadarla nerelere doğru gittiğimizi? Bir yurdun, bir ulusun yönetiminden sorumlu olmak ne demektir? Bunun bilincinde olmaktır. Bir belli grubu, bir belli azınlığı, bir belli dost yakın topluluğunu değil, milyonlarca insanı, zor geçinen, zor yaşama çilesi çeken insanları!.. Dünya da değişti diyorsunuz. Bak o uslu, o zengin, o uygar Norveç’te olanlara! Akla gelir miydi okumuş yazmış bir Norveç gencinin makineli tüfeklerle kendi gençliğine kıyması? Tam doksan altı ölü, hepsi yaşamın en erken çağında... Ya biz, ya bizim ülkemiz? Daha dün, on üç şehit, ardından dört daha, kent sokaklarında KürtTürk çekişmesinin günden güne şiddetlenmesi... Bir yandan da aklı evvel geçinenlerimizin “Türk’lük yok Türkiyelilik var” diye topumuzu uyutmaya kalkışması... Daktilo başına her geçişimde hep aynı dertleri dökmek ortalığa! Biraz duyarlık, biraz güzellik, biraz insanlık veren şeyler yazayım, belki efendilerimiz, derin uykularından, daha açığı, karanlık dünyalarından uyanırlar diye!.. Yok, yok, olmayacak! Sözcük yetmeyecek! Yeni sözcükler arayıp bulmalı! Yazarlık budur, insanı en derin yerinden vurmak, yüreğinden... Varsa yüreği, varsa azıcık çarpan bir kalbi! O da yoksa!... Büyük devletlerin değişmeyen dostları ve düşmanları yoktur; değişmeyen çıkarları vardır, sözü, çağımızın “süper güçleri” için de geçerlidir. ABD’nin değişmeyen çıkarları, Türkiye’nin srail ile barış içinde, nükleer ran’a karşı ve Kürt bağımsızlık hareketinin yanında olmasını gerektirebilir. Bozkurt GÜVENÇ lkemizin yabancısı değildi. Türkiye’yi ilk ziyareti de değildi. Geldi, toplantılara katıldı, liderlerle görüştü. Bir basın, bir de TV’de yayımlanan bir sohbet toplantısı yaptı; manşetlere taşınmadan sessizce gitti. Ziyaret amacı Libya mı, Büyük Ortadoğu Projesi mi, füze kalkanı mı, yoksa ABD’nin Türkiye’deki imajının onarılması mı? Belki hepsi. Ziyaret ertesinde, medyadaki sessizliği yorumlamakta güçlük çekiyorum. ABD hükümetinin üyeleri “Başkan’ın sekreterleri” olarak anıldığı halde bizim konuğumuz, ABD’nin Başkan’dan sonra İç ve Dışişleri’yle ulusal güvenlikten sorumlu tek “devlet bakanı” (state secretary); açıkçası bir “baş bakan” idi. Ü ‘Birinci Hanım’dan devlet yönetimine “Birinci Hanım” yani başkan eşi olarak ülkemizi ilk ziyaretinde, “Hoş geldiniz Bayan Clinton, umarım memnun kalacaksınız!” dileğimi, “Şimdiden memnunun, umarım siz de memnun kalırsınız” diye yanıtlamıştı. Ne demek istediğini, birkaç gün sonra, Aspendos Tiyatrosu’nda verdiği konferansta anladım. Kurduğu Cumhuriyetle bir millet yaratan Atatürk’ü överek başladığı konuşmasını Atatürk’ü saygıyla anarak bitirdi. Konuşma, özenle tasarlandığı kadar iyi çalışılmıştı. Elinde, önünde bir konuşma metni olmadan Türkiye’nin Anadolu kültür tarihindeki yerini ve önemini irticalen (doğaçlama) sunmuş; ayakta dakikalarca alkışlanmıştı. Sarı saçlı, mavi gözlü, adı gibi neşeli görünümünden değil, dünya sorunlarına duyarlı, insana saygılı “güzel bir Amerikalı” olduğu için. Beyaz Saray’daki zor günlerinde, Bill Clinton’ı yalnız bırakmadı. ABD’nin, Beyaz Saray’ın ve kendi onurunu uygarca ve inançla savundu. New York senatörü seçildi, başkan adaylığına hazırlandı. Obama’ya karşı adaylık seçimini kaybetti ama ABD’nin “ikinci yöneticisi” olmayı kabul etti. “Birinci Hanım” unvanı ile başlayan siyasal kariyerini, üst düzeyde bir devlet yöneticisi olarak sürdürüyor. Bush Condoleezza döneminde dibe vuran “Çirkin Amerikalı”yı ayağa kaldırmaya, hukukun üstünlüğü inancını onarmaya çalışıyor. temsilcilerin biri gidiyor çok yıldızlı bir yenisi geliyor. Görevin sorumluluğu, sanki, güveni sarsılmayan, tebessümü eksilmeyen bir hanımın omuzlarında görünüyor. Bugün sadık bir müttefikine moral verirken, yarın öteki komşuda keddisine sorulacak sorunları düşünüyor. Tıpkı Türkiye’de sorulduğu gibi: “Sayın Bakan, kaya gibi sağlam müttefikiniz Türkiye’deki ‘basın ve fikir özğürlüğü’ sorunları (tutuklu yazarlar ve gazeteciler) konusunda neler düşünüyorsunuz?” Döner Ustası... Ulusal bayram havasında “Ermenistan’a kapı açıyoruz” dedi usta... Yalakalar bunu beğendi... Karşılıklı kırıştırmalar, törenler, barış maçları, şeref tribünlerinde halkı selamlamalar, koşup koşup kucaklaşmalar... Olmadı... Usta döndü... Rauf Denktaş’ın geleneksel Kıbrıs politikasını beğenmedi... Rum kesimi ile uzlaşı muzlaşı derken “Yes be annem” dönemini başlattı... Karşı çıkanlara esti gürledi... Yalaka beğendi... Geçen gün adaya gittiğinde oğul Serdar Denktaş dinleyince inanamadı, gazetecilere “Sanki babamın gendi konuştu gibi geldi bana” dedi... Çünkü çevirip döndü usta... İran’a yanaştı... Döndü... Tunus’ta... Döndü... Mısır’da Mübarek’i kucakladı... Döndü... Libya’da “NATO’nun ne işi var orada?” dedi... Türk savaş uçakları şu an NATO çerçevesinde bütün gece tepesinde uçuyor, Kaddafi’yi uyutmuyorlar... Döndü... Suriye ile Beşşar Esad’ı arada bir koşup kucaklayıp “komşularla sıfır sorun” dedi... Esad’a isyan edenlerin yanında yer aldı, az daha savaş çıkacaktı... Döndü... Dönelim Türkiye’nin başına gelene: “Açılım” dedi... Yalaka bunu beğendi... Apo ranzanın kenarından ayaklarını sarkıtıp “yol haritası” yazdı... İmralı görüşmeleri başladı... Teröristler açılım planı gereği bando mızıka ile karşılanırken, karşı çıkma olasılığı olan komutanlar toplanıp hapishanelere dolduruldu... Bölücülere akıl almaz ödünler verilip TSK düşman ordusuymuş gibi itildi, kakıldı, sindirildi... Baktı memleketi yakacak usta... Döndürdü... Şimdi Tansu Çiller’in özel harekât birliklerini geri getiriyor... İyi mi?.. Ben politikalarını bu kadar çok çevirip döndürenini görmemiştim... Usta usta ne ustası?.. Bence usta döner ustası... ‘Dost acı söyler’ Soruya vereceği yanıtı biraz dolaştırarak yumuşatmaya çalıştı. Gelişen Türkiye’nin demokrasiye açılımını Atlantik ötesinden izlediklerini, AB adaylığını kuvvetle desteklediklerini, Türk demokrasisinin Arap ülkelerine örnek olmasını dilediklerini ve Kıbrıs’ta iki devletli bir federasyon çözümünü umutla beklediklerini, saydıktan sonra, sözü soruya getirdi. Hukukçu olduğunu tahmim ettiği genç meslektaşına dönerek “Ben de sizler kadar kaygılıyım” demekten sakınmadı. ABD Büyükelçisi’nin tepkiyle karşılanan eleştirisini yineledi. Özetle “Dost acı söyler” kuralına sadık kaldı: “Demokrasilerde basın özgürlüğü kısıtlanamaz, araştırmacı gazetecilerin yargılanamaz değil tutuklanamaz olduğunu” söylerken, Nixon’ı istifaya mecbur eden ve Bill Clinton’ı istifanın eşiğine getiren Washington Post muhabirlerinin tarihi görevini düşünüyor olabilirdi. Acaba medyadaki suskunluğun nedeni acılı bazı gerçekleri Hillary’nin doğrudan dile getirmesi miydi? Kendilerini “devlet adamı” gören bazı politkacıların huzurunda ve basın temsilcilerinin izlediği bir “devlet kadını” sınavından geçen, Türkiye dostu Hillary’yi kutluyor, yeniden kurulmakta olan dünya barışına yaptığı hizmetleri sürdürmesini diliyorum. değişmeyen çıkarları Büyük devletlerin değişmeyen dostları ve düşmanları yoktur; değişmeyen çıkarları vardır, sözü, çağımızın “süper güçleri” için de geçerlidir. ABD’nin değişmeyen çıkarları, Türkiye’nin İsrail ile barış içinde, nükleer İran’a karşı ve Kürt bağımsızlık hareketinin yanında olmasını gerektirebilir. Ne var ki bu hedefler, Türkiye’nin “komşularla sıfır sorun” politikasıyla bağdaşmıyor. Ortadoğu’daki yeni komşumuz ABD’nin, soğuk savaş döneminde kurulan dengeleri koruması, “Arap Baharı”nı yönlendirmesi giderek zorlaşıyor. Ekonomik sorunlarla uğraşan Başkan Obama vaktin daraldığını hatırlatıyor. Özel Büyüklerin Düzeltme: Salı günkü yazımda bir yanlışlık olmuş. “Yazarlar birer birer ayıklanıyor mu?” cümlesinde “ayıklanma”, “ayaklanma” olarak çıkmış. Düzeltir, özür dilerim. ayın Kemal Yurttagül, Eski Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürü’nün 26 Temmuz 2011 Cumhuriyet gazetesindeki “Efes Antik Kentine Kanal Projesi” adlı yazısında yer alan, Selçuk Belediyesi’nin Efes ören yeri ve çevresindeki kültür varlıklarına koyduğu katkıyı görmezden gelerek yaptığı eleştiriyi üzüntüyle okudum. Sayın Yurttagül uzun süre Kültür Bakanlığı’nda ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nde görev yapmış olmasına rağmen kendi görevleri olan Efes’in haritalarını ve koruma amaçlı imar planını hazırlamak, Efes’in dünya kültür mirasına dahil olması için Efes Antik Kenti Alan Yönetimi Planını yapmak, dünyanın en büyük antik tiyatrosu olan Efes Antik Tiyatrosu’nun onarılarak kültür envanterine girmesi S Eleştiriye Yanıt Selçuk ( zmir) Belediye Başkanı Hüseyin Vefa ÜLGÜR ni sağlamak gibi koruma ve kollamaya yönelik çalışmalarda bulunmamıştır. Efes Antik Tiyatrosu’nun dünya kamuoyunda Efes’in tanıtımını sağlayacak nitelikte en az bir iki etkinliğe açılabilmesi amacıyla onarılması çalışmaları altı yıldır Selçuk Belediyesi tarafından başlatılmış ve önemli bir kısmı tamamlanmıştır. Şu an da ST. Jean Kilisesi ve Ayasuluk Kalesi’nde restorasyon ve acil kurtarma çalışmalarıyla beraber kaleyi gelecek kuşaklara taşıyarak rölöve, restorasyon, aydınlatma ve peyzaj projelerini eylül ayında ta mamlayarak saha çalışmalarına başlanılacaktır. Bütün bu işlemler kaynakları çok kıt olan yirmi beş bin nüfuslu küçük bir belediyenin gayretleriyle yapılmaktadır. İlgili ören yerlerinin bütün gelirleri TÜRSAB ve Kültür Bakanlığı tarafından kullanılmaktadır. Sonuç olarak Antik Kanal’ın açılamayacağı eleştirisini getiren Sayın Yurttagül’ün İsveç’te su yüzüne çıkarılan 63 metre boyunda tarihteki en büyük kalyon Wasa’nın çıkarılış öyküsünü incelemesini rica ediyorum. Sayın Yurttagül’ün sözleri Avusturya Arkeoloji Enstitüsü’nün sözleridir. Kamuoyundan, basından ve kültür çevrelerinden kurumumuza yapılan eleştirilerin yapıcı ve daha insaflı olmasını istemek hakkımızdır diye düşünüyorum. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle