23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 TEMMUZ 2011 PERŞEMBE CUMHUR YET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr KÜLTÜR 17 Dünya mimarları ile Af Örgütü, İstanbul’daki ‘kentsel dönüşüm’leri sorguluyor İstanbul sorgulanıyor İstanbul’u donatan “dünya lideri”yiz afişlerine rağmen, Uluslararası Mimarlar Birliği (UIA) ile Uluslararası Af Örgütü, insan yerine rantı gözeten projeleri açıkça sorgulamaya başladılar. UNESCO’nun eleştirilerine eklemlenen bu uyarılarda dünya mirası kentin çıkar uğruna tahrip edildiği yineleniyor; Sulukule’den sonra Tarlabaşı’nda da “semti sakinlerinden zorla boşaltan” uygulamalar, “kültür ve insanlık suçu” olarak tanımlanıyor.. nin hayati öneme sahip olduğu” belirtilen İstanbul Bildirisi’nde, barışçıl bir gelecek ve sürdürülebilir çevre için UIA ve politikalarının büyük önemi olduğu vurgulandı. İstanbul’daki Sulukule ve Tarlabaşı örneklerinde olduğu gibi “çevreye, kente, mimarlığa, somut ve somut olmayan kültürel miras değerlerine duyarlılık ve saygı 1 Zorla göstermeyen” kentsel dönüşüm boşaltılan projelerinin yarattığı kayıplar ve Tarlabaşı sorunların tehlikeli boyutlara ulaştığı belirtilerek bu konudaki kay2Tarlabaş’ında gılar dile getirildi. kentsel Yoksulluğun ve demokrasi karyenilemenin şıtı yaklaşımların göz ardı edilegörüntüsü rek kentsel mekânı bir “yatırım ve özel rant aracı” olarak gören 3Tarlabaşı küresel pazar politikalarına karşı sakinlerinin dayanışma çağrısı yapıldı. direnişi gun alternatif barınma olanağı ya da zararlarının tazmini bile teklif edilmemiştir. Bu, insanların yaşama ve barınma haklarının açıkça ihlalidir. Ayrıca taciz iddiaları ile ilgili olarak da kamu görevlileri hakkında soruşturma başlatılmalıdır.” Gardner’in açıklamasında, “Beyoğlu Belediyesi yetkilileri yürürlükteki zorla tahliyeleri derhal askıya almalı ve uluslararası insan hakları standartları uyarınca korunmaları sağlanana kadar tahliyeleri durdurmalıdırlar” denerek özetle şunlar yer alıyor: “Tarlabaşı sakinlerine önerilen tek alternatif barınma olanağı, İstanbul’un 2 saatte ulaşılabilen en dış mahallelerindeki sosyal konutlar… Bu bile çözüm değildir; çünkü semt halkı çok düşük maaşlarla çalışmaktadır; önerilen konutlar ise gelirlerine göre çok pahalıdır.” Uluslararası Af Örgütü temsilcileri, haziran ayında Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan ile görüşmüşler. Zorla tahliyelerdeki kaygılarını iletmişler; Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’ndeki belediyelerin yükümlülüklerini anımsatmışlar. Andrew Gardner, bu görüşmede de yinelemiş: “Beyoğlu Belediyesi yetkilileri, uluslararası insan hakları standartlarına uygun yerleşimler sağlanana dek tahliyeleri derhal askıya almalıdır.” Talebi, İstanbul’u ve Beyoğlu’nu yönetenlerin nasıl yanıtladıklarını ise hâlâ öğrenebilmiş değiliz. Sakın şu kenti donattıkları “Dünya lideriyiz” afişleri, “tarihi dokuyu insanlarından boşaltarak pazarlamak” alanında olmasın? Gölgeler Büyürken... “Bir ülkede küçük insanların gölgeleri büyüyorsa, o ülkede güneş batıyor demektir...” Bu Çin atasözünü bir arkadaşım, iki gün önce yeniden hatırlattı bana. O andan beri aklımdan çıkmıyor. Yüreğimin ucuna takılmış bir melodi gibi dilimden düşmüyor… “Bir ülkede küçük insanların gölgeleri büyüyorsa, o ülkede güneş batıyor demektir.” … “Bir ülkede küçük insanların gölgeleri büyüyorsa, o ülkede güneş batıyor demektir.”… Burada aklımdan geçen ve gölgeleri büyüdükçe büyüyen, şiştikçe şişen tüm küçük insanların adlarını elbet verecek değilim. O kadar da deli değilim… Ama sizlere güvenim sonsuz, hele düşünün bir, şu son yıllarda kimlerin gölgeleri büyüdü… Nasılsa siz o isimleri bulur yerli yerine yerleştirirsiniz… Aklımdan ve gözlerimin önünden gitmeyen bir başka fotoğraf ise Ceylan’ın ölüme, öldürülmeye götürülürken bir rastlantı sonucu güvenlik kamerasına yansıyan bakışları… Bilmez değilim, Ceylan, ne ilk ne de son Ceylan… Ancak onun o bakışları, Prof. Yılmaz Esmer’in “Türkiye Değerler Araştırması” raporuyla üst üste konulduğunda gazetelere yansımayan bir başka fotoğraf da çıkıyor ortaya… Tamam, muhafazakârız, mutluyuz, tepki göstermeyen, hoşgörüsü olmayan bir toplumuz… Ama, aynı zamanda kadına yönelik şiddeti olağan, sıradan kabul eden, yadırgamayan bir toplumuz… “Aile reisi erkektir” (yasa değişeli 15 yıl oldu yanılmıyorsam…) “Kadın her zaman kocasına itaat etmeli, onun sözünden çıkmamalı.” (Bu konuda yasaya gerek bile yok!) Bunlar hiç değişmeyen gerçekler… Ama gelin görün ki, “Bir erkeğin birden fazla eşinin olması kabul edilebilir” sözüne katılanların oranı 1996’da yüzde 10, 2009’da ise yüzde 11… 2011’de bu oran yüzde 23 olarak ölçülmüş. Nasıl?.. Muhteşem değil mi?.. “Bazı kadınlar kocalarından dayak yemeği hak ediyor.” Bu görüşe katılanların oranı 1996’da yüzde 19. 2011’de ise yüzde 30. Harika değil mi! Bu konuda yine de minik bir teselli bulabiliriz: İki yıl önce, 2009’da bu oran yüzde 33’müş… O üç sayılık fark, herhalde bizim gibilerin kadınların kafalarını ütülemelerinden doğmuş olmalı diye düşünmedim değil… Şimdi sizler, “bunun bununla ne alakası var” diye sormadan önce hemen söyleyeyim: Hiçbir alakası yok. Şimdi yazacağımın bir önceki paragraflarla hiç ama hiçbir ilgisi yoktur! Ceylan’ın bakışlarıyla Profesör Esmer’in raporunun yüreğimde kucaklaştığı günlerde, nedense hep aklıma Cemil Çiçek’in “Flört fahişeliktir” sözü, Erdoğan’ın “Biz kadınerkek eşitliğine inanmıyoruz” diyerek görüş ve inancını dile getirişi vardı… Unuttunuz mu, ha!? Üstelik birtakım kadın kuruluşlarının temsilcilerini bir araya topladığı “Kadın Açılımı” toplantısındaydı. Hani toplantıya katılanların birinin bile o salonu terk etmediği, kuzu kuzu oturup Başbakan’ı dinlediği toplantıydı… Bütün bu hal ve gidişte yeni Bakan Fatma Şahin’e “Saha mücadelesinde” cesaret, azim, güç diliyorum. Birkaç hafta önce kadına yönelik şiddeti durdurabilmek için, sadece cezayı düşünmek yetmez diyordum. “Türkiye Değerleri Araştırması” daha sonra yayımlandı. Bir kez daha topyekün seferberliğin kaçınılmazlığı ortaya konmuş oldu. Toplumsal şiddetin bir parçası kadına yönelik şiddet. “Dincilik”ten besleniyor. Bilimden, ilimden uzaklaşmakla körükleniyor. Ekonomik uçurumun, etnik uçurumun, politik uçurumun derinleşmesiyle kamçılanıyor. Ne demiş Çinliler: “Bir ülkede küçük insanların gölgeleri büyüyorsa, o ülkede güneş batıyor demektir...” Dikkat edin, adlarını bildiğimiz ve bilmediğimiz katillerin de gölgeleri büyüyor artık bu ülkede. Dünya mimarlarından Türkiye’nin de 1940’larda kurucu üyeleri arasında yer aldığı UIA, örgütlenmesini dünya coğrafyasının 5 bölgesinde sürdürüyor. Bunlardan Doğu Avrupa ve Ortadoğu ülkelerini kapsayan 2’nci bölgede Afganistan, Azerbaycan, Baltık ülkeleri (Estonya, Letonya ve Litvanya), Belarus, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Ermenistan, Filistin, Gürcistan, Hırvatistan, İsrail, Kıbrıs, Lübnan, Macaristan, Özbekistan, Polonya, Romanya, Rusya, Slovakya, Slovenya, Yunanistan ve Türkiye bulunuyor. Bu ülkelerdeki mimarlık örgütleri, 18 Haziran’da İstanbul’da yaptıkları bölge toplantılarında bir de bildiri yayımladılar. Öncelikle “demokratik hakların savunulması ve afetlere karşı önlem alınması, savaşlara ve siyasi çatışmalara karşı barışın sağlanması amacıyla bölgede dayanışma, diyalog ve işbirliği içinde hareket edilmesi Tarlabaşı uyarısı UIA’nın bu bildirisine koşut olarak yine ‘Tarlabaşı’ örneğiyle uyarılarda bulunan Uluslararası Af Örgütü’nün 18 Temmuz 2011 tarihli basın açıklamasında ise deniyor ki, “Kentsel dönüşüm adına Tarlabaşı’ndaki birçok ailenin zorla tahliyeleri onaylanamaz. Türkiye yetkilileri, korunmasız ailelerin evsiz kalmasına yol açan acımasız tahliyelerini durdurmalıdırlar.” Tarlabaşı’daki onlarca ailenin, Beyoğlu Belediyesi zabıtasınca tehdit edildikleri açıklanan bildiride, sakinlerin tahliye tebliğlerini okumadan imzalamaya zorlandıkları açıklanıyor. Bu konuda pek çok kişiye yeterli zamanın verilmediğini savunan Uluslararası Af Örgütü Türkiye Araştırmacısı Andrew Gardner, aynı bildiride “kendisi evde yokken kapısı kırılıp evi boşaltılan” semt sakinlerinden örnekler vererek şunları vurguluyor: “Bu insanlara danışılmamış, yasal hakları konusunda bilgilendirilmemiş veya uy 79 VE 80 YILLARINDA YAPILAMAYAN FEST VAL N F LMLER BU YILIN PROGRAMINDA Altın Portakal geçmişle yüzleşiyor Kültür Servisi Bu yıl 8 14 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirilecek “Antalya Altın Portakal Film Festivali”, Antalya Büyükşehir Belediyesi Başkanı Prof. Dr. Mustafa Akaydın’ın deyimiyle “şaşkın ve mahzun bakışlı martı” simgesiyle 48. yılına giriyor. Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin desteğiyle, AKSAV’ın organize ettiği, ana teması “kadın” olan festival bu yıl “tarihindeki bir burukluğu gidermek için”, 1979 80 yıllarında sansür ve darbe nedeniyle yapılamayan film yarışmalarını da yeniden yapacak. 1979’da Sansür Kurulu, Yavuz Pağda’nın “Yolcular”, Yavuz Özkan’ın “Demiryol” ve Ömer Kavur’un “Yusuf ile Kenan” filmlerini yasaklayarak bazı bölümleri kesmek istemiş, bunun üzerine tüm yapımcı ve yönetmenler de şenlikten çekilme kararı almıştı. 1980’de ise festivalden bir gün önce, 12 Eylül darbesi sonucu tüm yurtta sıkıyönetim ilan edilmesi üzerine festival iptal edilmişti. Önceki gün yapılan basın toplantısında ise Akaydın “Kenan Evren’i festivale davet etmeyi düşünüyorlar mı” sorusunu “Netekim düşünüyorum” şeklinde cevaplayıp ancak kendisinin festivale katılacağını düşünmediğini söyledi. Bu yıl 80’li yıllarda Türk ve dünya sinemasını odağına alan festival, 1979 ve 1980 yıllarının Altın Portakal Ödülleri’ni de “Geç Gelen Altın Portakallar” başlığıyla dağıtacak. O yıllarda aday olan filmler, yine o yılların jüri üyeleri tarafından değerlendirilecek. lk ödüller Festivalin “Yaşam Boyu Onur Ödülleri” oyuncular Tuncel Kurtiz, Perran Kutman, Halit Akçatepe, Engin Çağlar ve “Cilalı İbo” serisinin yönetmeni Mehmet Dinler’e değer görüldü. Ayrıca “Sanatta Sosyal Sorumluluk Ödülü” Rutkay Aziz’e, “Yıldırım Önal Anı Ödülü” Suna Selen’e ve “Sinema Emek Ödülü” ise “Godzilla” lakaplı set amiri Selahattin Geçgel’e sunulacak. Festival kapsamında ayrıca “1980’li Yıllar Türk Sineması” ve “Sinemamızın Komedi ile İmtihanı” adlı iki araştırma kitabı yayımlanacak ve “Pelikülün İzinde” başlığı altında World Cinema Foundation (WCA) tarafından restore edilen Ömer Lütfi Akad’ın “Hudutların Kanunu” filmi izleyiciyle buluşacak. “… Ve Kadın Dünyaya Dokundu” ana teması etrafında “sinema, kadın ve politika”yı bir araya getirecek festival süresince, kadın temalı filmler sinemaseverlerle buluşacak, politika, ekonomi, diplomasi, iş, medya ve sanat dünyasından uzman kadınların buluşacağı bir de “Kadın Zirvesi” gerçekleştirilecek. Zirve sonrası da ortak bir deklarasyon yayımlanacak. Ayrıca festivalde sadece bu yıla özel tüm kategorilerdeki jüriler kadınlardan oluşuyor. Uzun Metraj Film Yarışması’nda Müjde Ar başkanlığındaki seçici kurulda Handan İpekçi, Vahide Gördüm, Bergüzar Korel, Ayşe Kulin, Yaşar Seyman, Ayşe Arman, Annie Geelmuyden Pertan, Şevval Sam, Melis Behlil ve Prof. Dr. Serpil Kırel yer alacak. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle