17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 8 İstanbul Y Edirne B Kocaeli Y Çanakkale B İzmir PB Manisa B Denizli B Zonguldak Y Sinop Y Samsun Y Trabzon Y Giresun Y Y Ankara 23 25 23 26 28 28 30 20 23 25 25 29 25 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars Y B B PB Y PB B B B B PB PB PB 24 27 27 33 33 30 37 38 34 36 29 27 25 HABERLERİN DEVAMI Oslo B Helsinki B Stockholm B Londra Y AmsterdamB Brüksel B Paris PB Bonn Y Münih Y Berlin Y BudapeştePB Madrid PB Viyana PB 19 19 21 27 21 26 29 26 24 23 24 35 22 Belgrad PB 27 Sofya B 23 Roma B 29 Atina B 28 Zürih PB 27 Moskova Y 23 Aşkabat B 32 Taşkent B 37 Baku B 27 Bişkek Y 31 Tiflis B 30 Kahire A 36 Şam A 35 Ülkemizin kuzey ve iç kesimleri parçalı ve çok bulutlu, Marmara’nın doğusu, İç Anadolu’nun kuzeyi, Batı ve Orta Karadeniz kıyıları ile Kütahya, Afyonkarahisar ve Ardahan çevreleri sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı, diğer yerler az bulutlu ve açık geçecek. Yağışların, Zonguldak, Bartın, Sakarya ve Düzce’nin kıyı ilçelerinde aşırı, Kocaeli, Sakarya, Bolu, Düzce, Karabük, Kastamonu, Sinop, Samsun ve Amasya çevrelerinde kuvvetli olması bekleniyor. 26 HAZ RAN 2011 PAZAR TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 26 Haziran GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK Baştarafı 1. Sayfada yandan” diye devam ediyor: “Seçimde parti üyelerinin de bulunmasına rağmen ilçelerdeki yaklaşık 3 bin 600 sandıktan (CHP’nin) sıfır oy almasıyla ilgili araştırma başlatıldı”. Ana muhalefetin yüzde 26 oyun üzerine neden çıkamadığı sürekli sorgulanırken çeşitli nedenler öne sürüldü. Hatta bu nedenlerin listesi de yayımlandı. Fakat kimi ilçelerdeki sandıklardan CHP’ye tek oyun çıkmadığı ilk kez açıklanıyor. Yönetici kadro, seçimde kimi illerde örgütün şu veya bu nedenle gerektiği ölçüde çalışmadığını açıkladı. Ne ki düne kadar yalanlanmayan Vatan’daki haber, yaraya tuz basıyor. 3 bin 600 sandıkta parti görevlisi de CHP’ye oy vermemiş ise; bu durum, parti içi muhalefeti kat be kat aşar ve CHP, son derece vahim ve önemli bir sorunla karşı karşıya demektir. Gürsel Tekin, parti içi muhaliflerin ihraç talebiyle Disiplin Kurulu’na verileceğini açıkladı. Bu açıklamadan bir gün sonra toplanan MYK’de; Kılıçdaroğlu, “parti adına yıpratma amaçlı açıklama yapan isimlere disiplin işletilmesi” talimatı verdi... Parti içi muhalefeti disiplin kurullarına gönderme olasılığı ortaya çıkınca, hemen karşı görüş medyada yer aldı. Eski Manisa Milletvekili, barolar başkanlığı yapan, değerli hukukçu Şahin Mengü; “Disiplin uygulanacaksa uygulansın ama bir sıkıntı var” diyor. Nedir bu sıkıntı, açıklıyor: “Tüzüğün 70. maddesinin A bölümü ‘Partide aldıkları görev ve sorumlulukla ve üyelikle bağdaşmayan tutum ve davranışlarda bulunmak ve temel ilkelere aykırı siyasal çalışmalara katkıda bulunmak’ suçlarını kesin ihraç nedeni olarak sıralamaktadır. Gürsel Tekin evrakta sahtecilikten mahkum olmuş birisidir. Eğer disiplin işlemleri uygulanacaksa önce kendisinden başlaması gerekir.” Bu irdelemeler; Deniz Baykal’ın Disiplin Kurulu’na verilebileceğini dokunduran açıklamalar yapan Gürsel Tekin’in, Baykal genel başkanlığı bıraktığı sırada gözyaşlarını mendille silen resmiyle birlikte yayımlandı. Parti içi muhaliflerden Onur Öymen’in, örneğin “Siz terörle mücadele etmekten vazgeçip terör ile İmralı ile müzakere edilebileceği mesajı verdiğiniz zaman partinin çizgisinden sapıyorsunuz. İşte bunun için birçok arkadaşımız bunu bir eksen kayması olarak nitelendiriyor” diyorsa… …Bu mesajların bölgede oy bazında işe yaramadığını seçim sonuçları ile irdelerse… Disiplin Kurulu’na verilecek mi? CHP’de sular ne zaman durulacak? Oysa partide sular durulmadı. Balbay ile Haberal’ın milletvekili seçilmesine karşın tahliye edilmemeleri iç kaynaşmanın bir süre ertelenmesine neden oldu. Hatip Dicle’nin milletvekilliğinin iptali, BalbayHaberalEngin Alan’ın tahliye taleplerinin reddedilmesi ve bu kervana Diyarbakır’da tutuklu 5 Kürt milletvekilinin de katılması olasılığı; yargı mı ulusal irade mi tartışmalarını gündeme taşıdı. Düne kadar yargının bağımsızlığı üzerinde iktidarı eleştiren; ne ki yargıya ve yargıçlara toz kondurmamaya özen gösteren partiler, şimdi dolaylı biçimdeki açıklamalarla yargının ulusal iradeye darbe vurduğunu söylüyorlar. Milletvekili seçilenlerin görev yapmasını engelleyen kararları bozacak ne türden yasal önlemler alacakları üzerinde belki hazırlık yapıyorlar. Kamuoyuna yansıyan haberlere bakılırsa, çözüm yolunu açmak için hangi siyasal eylemlere başvuracaklarını bir türlü kestiremiyorlar. CHP, MHP gibi tahliyeleri reddeden karara itirazın sonucunu mu bekleyecek? Yoksa, BDP gibi ant içme töreninden başlayarak iktidar soruna çıkış yolu açıklayana kadar Meclis çalışmalarını boykot mu edecek? Kılıçdaroğlu’nun partinin ne yapacağını saptamak amacıyla hukukçu milletvekilleri ile yaptığı toplantıda kuşku yok boykot kararı da masaya yatırıldı. Ne var ki, toplantıya katılan örneğin eski YARSAV Başkanı Emine Ülker Tarhan’ın bir TV’de çözümün parlamento içinde aranmasına vurgu yapan demeci yayımlandı. Fakat Genel Başkan; Balbay’la Haberal’ın milletvekili andını içerek Meclis çalışmalarına katılmalarının mutlaka sağlanacağını açıkladı. İkinci adam konumundaki Gürsel Tekin’in; bu amacı sağlamak için “her türlü önleme başvuracaklarını” ifade eden sözleri kafaları karıştırmasına karşın Genel Başkan’ın parlamento içinde her türlü önlemi, dayatmayı kullanarak amaca ulaşılacağını dokunduran sözleri ağırlık kazandı. Sağduyunun gösterdiği akılcı tek yol; iktidarla muhalefetin birbirinin ayağına çelme atmayı bir kez olsun bir yana bırakıp bir araya gelerek sorunu çözmelerini gerektiriyor... Başarabilecekler mi? Olur da olmaz da! CHP’nin iki tutuklu milletvekili Mustafa Balbay ile Mehmet Haberal’ın tahliye taleplerinin reddedilmesini partinin bir önceki genel başkanı nasıl değerlendiriyor? Baykal, bu konuda kapsamlı bir yorum için bir üst mahkemeye yapılan itirazın sonuçlanmasını beklediğini söylemekle yetiniyor. Mahkemelerin tahliye kararı vereceği yönünde beklenti içinde. Olumsuz bir karar noktasında ise yorum yapmıyor. Ancak yazarımız Balbay’ın eşi Gülşah Balbay’a aktardığı sözlerden oldukça tepkili olduğu sonucunu çıkarabiliyoruz. Baykal önceki gün telefonla aradığı Gülşah Balbay’a şu ifadelerle destek vermiş: “Hiçbir tereddüdünüz olmasın, tam bir güven içinde olun. Bu iş böyle sürdürülemez. Bu durumu kimseye kabul ettiremezler. Mutlaka çözülecek, tahliyeler gerçekleşecektir. Bu kişisel bir mesele değil, partimiz üzerine düşeni yapacaktır. Kesinlikle seyirci kalınamaz, kalmayacağız...” rak gördüğünü belirterek “Bileşik kaplar gibi. Birine ‘evet’ diyenin, öbürüne de ‘evet’ demek zorurda kalacağı bir hukuki tuzakla karşılaşacağız endişesindeyim” ifadelerini kullandı. Nitekim, Bahçeli’nin değerlendirmesini doğrularcasına, dün hem Cumhurbaşkanı hem de Başbakan’ın mesajları tüm sorunların Meclis çatısı altında ve yeni anayasa çerçevesinde çözülmesi yönünde oldu. Bu noktada da yine iki siyaset tarzı ortaya çıkıyor. Bahçeli, kendi milletvekili Engin Alan’ın yanı sıra CHP’li iki vekilin tahliyesini sağlayacak yasal müzakerelere kapı aralarken, Dicle için yasal ya da anayasal değişiklik yapılmasına karşı olacaklarının altını çiziyor. Tahliyelerin reddine Baykal da tepkili Bahçeli: Silivri ile KCK bir değil ‘Bu Durumu Kimseye Kabul Ettiremezler’ rum boykot kararını daha da pekiştirecektir. Başkalarının Kaderlerine Hükmedenler Güç, kuvvet, kudret, iktidar… Hükmetme gücü… Başka insanların canları, malları, özgürlükleri hakkında karar verme gücü: Ne kadar korkutucu bir sorumluluktur bu! Para, pul, siyaset, seçim, oy, anayasa, yasa, kaba kuvvet, silah gibi iç içe geçmiş güç, kudret kaynaklarının sahipleri, temsilcileri: İktidar sahipleri… Mutlu mudurlar? Başka insanların kaderlerine hükmeden insanlar ne hisseder? Sonsuz bir kudret ve üstünlük duygusu mu… Yoksa sonsuz bir sorumluluk mu? Emirle iş görenler, sorumluluklarından, emir verenleri suçlayarak kurtulabilirler mi… Emir verenler, sorumluluklarından, verdikleri emri dayandırdıkları gerekçelerle kurtulabilirler mi… Bir insanın, başka insanları öldürmesi, hapse atması, işkence yapması, dövmesi, baskı altında tutması, nasıl bir duygusal ve düşünsel dünyanın sonucudur? Genellikle siyasal cinayetler hep “yüce amaçlar” için işlenir… İşkenceciler kendilerini “yüce amaçların hizmetkârı” maskesiyle kamufle eder… İktidar sahipleri bütün haksızlıkları, adaletsizlikleri, yolsuzlukları hep “yüce amaçlar” uğruna yaptıklarını öne sürer… Ama “yüce amaçlar” gerekçesi, tarihin önünde bunları yapanları temize çıkarmaz… Kitlesel cinayetler… Kitlesel tutuklamalar… Kitlesel işkenceler… Kitlesel haksızlıklar… Ne adına, ne gerekçeyle yapılmış olursa olsun, bir gün mutlaka mahkum olur. Siz gelin de bu “yüce amaçları”… Yakınları katledilenlere… Parmaklıklar ardında çile dolduranlara… İşkence görenlere… Anlatmaya, açıklamaya çalışın… Bakalım ne yanıt alıyorsunuz! İnsanlığın en yüce amacı: Bireyin canının, malının, özgürlüğünün ve refahının güvence altında olmasıdır. Bireylerin canlarına, mallarına, özgürlüklerine ve refahlarına kasteden hiçbir eylem, herhangi bir “yüce amaç” uğruna savunulamaz, haklı gösterilemez. Ne din uğruna, ne milliyet uğruna, ne başka ideolojiler uğruna, hiçbir “yüce amaç”, insanların “ötekileştirilmesini”, haksızlığa ve adaletsizliğe uğramasını, öldürülmesini, hapse atılmasını, işkence görmesini haklı çıkaramaz. Biliyorum, iktidar sahipleri için bu sözler, “boş laflardır”. Biliyorum, onlar zaten vicdanlarını, “yüce amaçlar” uğruna, “ötekileştirdikleri” insanlara her türlü haksızlığı ve adaletsizliği reva görmek için susturmuşlardır. Ama olsun, ben yine de vurgulamak istiyorum: “Önce hapse tık, ondan sonra yargıla” ilkesi ortaçağ uygulamasıdır. Günümüzde Türkiye’de yaşanan hukuk bunalımının, milli irade krizinin altında esas olarak bu ortaçağ uygulaması yatmaktadır. İnsanların bir iddia üzerine hapse atılıp yıllarca orada tutulduğu bir düzende ne hukuktan ne de milli iradeden söz etmenin olanağı vardır! CHP ‘araf’ta CHP ise Meclis’e girip girmeme konusunda yukarıda saydığımız iki siyaset tarzının tam orta yerinde, arafta. Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu net bir açıklama yapmak için, üst mahkemeye yaptıkları itirazın sonucunu bekliyor. CHP yönetiminde iki farklı görüş var. Ağırlıklı görüş, üst mahkemenin kararı bozmaması durumunda Meclis’te yemin edilmemesinden yana. Ama ‘Bu tutum sonuç getirmez, halktan tepki görürüz. Çözümü parlamento içinde kalarak arayalım’ diyen yöneticiler de yok değil. Muhalefet yol ayrımında CHP’nin yanı sıra gruplarında tutuklu vekil bulunan MHP ve BDP, yeni dönem stratejilerini netleştirme arayışında. Vermeleri gereken ilk karar, salı günü yapılacak Meclis açılışına katılıp katılmama konusunda olacak. Bu konuda en net tavrı MHP lideri Devlet Bahçeli sergiledi. Bahçeli, Cumhuriyet’e verdiği demeçte, Balyoz davası sanıklarından Engin Alan’ın tahliye talebi reddedilmesine rağmen salı günü Meclis’e giderek yemin edeceklerini ve TBMM çalışmalarına katılacaklarını açıkladı. BDP destekli bağımsızlar ise Hatip Dicle’nin milletvekilliği düşürüldüğünde Meclis’i boykot edeceklerini açıklamışlardı. Tutuklu bulunan KCK davası sanığı diğer 5 milletvekilinden 4’ü hakkında ise dün gece karar çıktı ve mahkemeden ret yanıtı aldılar. Bu du atum: Tutuklular gelmeden pazarlık yok BDP kanadı, tahliye taleplerinin reddedilmesinden sonra KCK davası sanığı milletvekillerinin durumunu mutlak öncelik görecektir. Ancak hükümetten sorunun Meclis’te yapılacak düzenlemelerle giderileceği mesajını alırlarsa tutumlarını yumuşatarak müzakereye başlayacaklarının işaretini de vermiş durumdalar. CHP’de kafalar bu konuda da henüz berrak değil. Meclis’te yemin edilmemesi tezinin en güçlü savunucusu Genel Başkan Yardımcısı Süheyl Batum, “Tutuklu vekiller gelene kadar CHP hiçbir yasama faaliyetine katılmamalıdır. Ne Hatip Dicle’nin kurtarılması için yasa değişikliğine gireriz ne de anayasa müzakerelerine başlarız” görüşünde. Kılıçdaroğlu bu görüşlere katılıp katılmadığını 48 saat içinde belirleyecek. Zor karar arifesindeki CHP liderini rahatlatacak tek çözüm, mahkemelerin itirazları haklı bularak tutuklu vekilleri salıvermesi olacak. B Yeni anayasa: Çözüm mü, tuzak mı? Muhalefet liderlerinin vereceği ikinci karar ise tutuklu vekillerin kurtarılmasını ne ölçüde öncelikleri haline getirecekleri. Bahçeli, önceki günkü buluşmamızda, Dicle’nin vekilliğinin düşürülmesi ve tutuklu milletvekillerinin tahliye edilmemesi yönündeki kararları, iktidarın yeni anayasa yapım sürecinde muhalefeti kendi istediği taleplere zorlama çabası ola Seçim sürecinde hak ihlallerinin yoğun olarak yaşandığına dikkat çekildi İşkence sokağa indi İstanbul Haber Servisi “26 Haziran İşkenceye Karşı Mücadele ve İşkence Görenlerle Dayanışma Günü” kapsamında düzenlenen basın toplantısında konuşan Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Genel Sekreteri Metin Bakkalcı, 12 Haziran seçim sürecinin işkence yasağı ve yaşam hakkının ihlal edildiği bir süreç olduğunu söyledi. Bakkalcı, Türkiye’nin “İşkenceye Karşı Sözleşme”yi 1988’de kabul ettiğini, ancak işkencenin halen kamu görevlileri tarafından “sistematik” olarak uygulandığını vurguladı. 12 Haziran seçim sürecinin işkence yasağı ve yaşam hakkının ihlal edildiği bir süreç olduğuna dikkat çeken Bakkalcı, “YSK kararını protestolar sı D YARBAKIR’DA AF Ş YASAĞI MAHMUT ORAL de işkence gördüğünü söyledi. aziran ayı tecrit raporu açıklandı Öte yandan Tecride Karşı Mücadele Platformu, Taksim’de yaptığı protesto yürüyüşünün ardından “F Tipi Cezaevlerinde Haziran Ayı Hak İhlalleri Raporu”nu açıkladı. Raporda Sincan 12 No’lu F Tipi Cezaevi’nde, 10 saatlik sohbet hakkının 6 saat uygulandığı, tutuklu ve hükümlülere telefonda “tekmil” dayatması, disiplin soruşturması gibi sorunların olduğu belirtildi. Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nde 10 kişilik sohbet hakkının engellenmeye çalışıldığının vurgulandığı raporda, Edirne F Tipi Cezaevi’nde ise bazı yayın ve gazetelerin “örgütsel doküman” iddiasıyla verilmediği ifade edildi. H D YARBAKIR Diyarbakır’da 6 sivil toplum kuruluşunun 26 Haziran Dünya şkenceye Karşı Mücadele ve şkence Görenlerle Dayanışma Günü için astırdığı afişler, “Devletin askeri ve emniyet teşkilatını alenen aşağılamak”tan mahkeme tarafından toplatıldı. HD Diyarbakır Şube Yöneticisi avukat Pınar Dalkuş, “Bu fotoğraflarda aşağılanan kim, onu sormak gerekir” dedi. rasında bazı illerde, Hopa olaylarının ardından ise pek çok ilde polis tarafından işkence ve kötü muamele uygulandı. Seçim sürecinde işkence adeta sokağa indi” diye konuştu. Bakkalcı, TİHV’ye 2010’da 363 kişinin işkence gördüğü ge rekçesiyle başvurduğunu ve söz konusu kişilerin 163’ünün aynı yıl içerisinde işkence gördüğünü söyledi. 21 Haziran 2011 tarihine kadar da 280 kişinin işkence gördüğü gerekçesiyle başvuru yaptığını anlatan Bakkalcı, bu kişilerden 134’ünün de bu yıl için Madımak’ın utanç müzesi yapılmak istenmemesi ardındaki gerçek vurgulandı Katliam unutturulmak isteniyor MEHMET MENEKŞE SİVAS Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF), Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu (AABK), Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Merkezi (PSAKD), Alevi Kültür Dernekleri Genel Merkezi (AKD) ve Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Genel Merkezi (HBVAKV) yaptıkları ortak açıklama ile Madımak katliamının 18. yıldönümünde herkesi 2 Temmuz’da otel önünde yapılacak anmaya davet etti. Alevi örgütleri ortak açıklamada, “Madımak Oteli Utanç Müzesi olana kadar Sivas’tayız” mesajı verdi. Açıklamada,“İktidar, bu insanlık suçunu belleklerden silmek için oteli Bilim ve Kültür Merkezi’ne dönüştürmek istiyor. Madımak’ın utanç müzesine dönüştürülmesi ve firarilerinin yakalanıp yargı önüne çıkartılmaları konusundaki ısrarımız sürecektir” denildi. ‘Tüm kayıpların akıbeti açıklansın’ İstanbul Haber Servisi Galatasaray’da 326. kez toplanan Cumartesi Anneleri, Cemil Kırbayır’ın mezarının bulunması ve işkencecilerin yargılanması için Kars’a giden kayıp yakınları ile eşzamanlı potesto gösterisi düzenledi. İHD İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplar Komisyonu üyesi İlke Acar, “Başbakan’a ‘Cemil’in işkence ile öldürüldüğünü kabul etmek yetmez, tüm kayıplarımızın akıbetini açıklasın’ demek için buradayız” şeklinde konuştu. Toplu mezarların Minnesota Protokolü’ne uygun olarak açılmasını istediklerini belirten Acar, “Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme”nin de Türkiye tarafından imzalanması ve insanlık suçları ile ilgili bağımsız bir araştırma komisyonunun kurulması gerektiğini de belirtti. İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Başkanı Abdulbaki Boğa, Kırbayır’ın devlet tarafından işkencede öldürüldüğünün itiraf edildiğini anımsatarak, “16 yıllık mücadele sonucu devlet ilk kez, gözaltında kaybı kabul etti” dedi. ‘Karadağ yaralı halde bekletildi’ İstanbul Haber Servisi Avcılar’da yaralı halde yerde yatarken polis tarafından öldürüldüğü iddia edilen Alaattin Karadağ davasının son duruşmasında tanık Ayhan Talay, Karadağ’ın saatlerce yaralı bekletildiğini ve hastaneye götürülmesinin engellendiğini söyledi. Karadağ’ın kardeşi Abdullah Karadağ, kardeşinin “tasarlanmış bir polis cinayeti” ile öldüğünün ortaya çıktığını söyledi. Pir Sultan’dan canlara selam Halk ozanı Pir Sultan Abdal’ın doğum yeri olan Yıldızeli ilçesine bağlı Banaz köyünde düzenlenen “Pir Sultan Abdal 22. Geleneksel Kültür Etkinlikleri”, Topuzlu Baba şenlik alanında başladı. Etkinlikte, 2 Temmuz 1993’teki Sivas olaylarında katladilenlerin isimleri okundu, katılımcılar da “burada” diye karşılık verdi. Törene katılan Sivas Valisi Ali Kolat alkışlar arasında alana girdi. Kolat, “Hacı Bektaş Veli’ler, Pir Sultan Abdal’lar, Mevlana’lar, Celaleddin Rumi’ler, bize bu kültürü verdi. Bu dostluğu, insanı sevmeyi öğretti. nanın hiçbir ayrımız gayrımız yoktur” dedi. (AA) Validen çelişkili sözler “Pir Sultan Abdal 22. Geleneksel Kültür Etkinlikleri” ne katılan Sivas Valisi Ali Kolat, “Biz eğitimli olsaydık, biz insanı sevmeyi bilseydik, Madımak olmazdı. Müze konusunda bir şey diyemem. Ancak şu anda bu işi bir ayrımcılık meselesi gibi lanse etmeye çalışıyorlar. Yoksa hiç kimse oranın müze olmasından gocunmamaktadır. Oradaki ortam, müzeden çok farklı değildir” dedi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle