27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 7 MAYIS 2011 CUMARTES 16 Olmak ya da Olmamak bir burasında ip cambazı gibi oynamakta. En hakiki mürşit, bilim mi kör inanç mı? Bölünmek mi ülke bütünlüğü mü? Bağımsızlık mı sömürgeleşmek mi? Lozan mı Sevr mi? Atatürk’e evet mi hayır mı? Yürürlükteki uygulamaların demokrasiyle, hukukla ilgisi var mı yok mu?” Berktay’ın ana muhalefete de Kanal Tasarımı Tayyip Erdoğan’ın Recep İstanbul’un içinden iki deniz geçirecek ka Oy Vermeyenlerin Eğilimleri Yöntem Araştırma, oy vermeyen seçmen eğilimlerine ilişkin bir kamuoyu araştırması yaptı. İstanbul, Bursa, İzmir, Ankara, Konya, Adana, Antalya, Samsun, Zonguldak, Erzurum ve Diyarbakır’dan oluşan 11 il merkezinde 973 denek üzerinde yürütülen araştırmaya göre 2007 seçimlerinde “oy kullanmayan” veya “boş oy kullanan” seçmenlerin yüzde 23’ü bu seçimde AKP’ye, yüzde 21’i ise CHP’ye oy vereceğini söylüyor. Kendisini “sosyalist” olarak tanımlayanların yüzde 46’sı CHP’ye, yüzde 27’si ise AKP’ye oy vereceğini belirtti. Kendisini “sosyal demokrat” olarak tanımlayanların yüzde 58’i CHP’ye, yüzde 15’i AKP’ye oy vereceğini kaydetti. Liberal demokratların yüzde 34’ü oyunu AKP’ye, yüzde 33’ü ise CHP’ye yönlendireceğini bildirdi. Kendisini “muhafazakâr demokrat” olarak niteleyenlerin yüzde 87’si AKP’ye, “milliyetçi muhafazakâr” olarak niteleyenlerin yüzde 56’sı MHP’ye oy verecek. Milliyetçi muhafazakârların yüzde 24’ü ise yine AKP’yi seçecek. Haziran’dakinin başka bir seçim Dr. Alpaslan Berktay, 12 da olduğuna inanıyor. Olmak ya olmamak, tamam mı devam mı gibi bir şey: “Kapatılmaktan kıl payı para cezasıyla sıyrılanlar şimdi iktidarda ve hukuk, demokrasi dağıtmakta. Meşruiyet sınırının bir orasında, bir çift sözü var: “Atatürk’ün partisi olmanın onuru kadar, sorumluluğu da vardır. AKP eski defterleri karıştırıp bugünkü icraatının hesabını vermekten kurtulmak kurnazlığında iken, CHP, hesap vermek değil, bu son 8 yıllık iktidarın hesabını sormak durumundadır.” nal tasarımı aklımıza bir fıkra getirdi: İngilizler Manş’ın iki ucunu birbirine bağlayacak bir denizaltı tüneli için ihaleye çıkmışlar. Başvuruda bulunan Fransız yüklenici, “Ben her iki taraftan tüneli kazarım. Karşılaşmada, sapma payım artıeksi 30 santim olur” demiş. İngiliz yüklenici, “Ben her iki taraftan tüneli kazarım. Sapma payım artıeksi 25 santim olur” demiş. Sıra ihaleye giren bizim Temel’e gelmiş. Eline bir çubuk almış, denizaltı haritasını önüne açmış, demiş ki: “Ben de onlardan geri kalmam. Her iki taraftan kazmaya başlarım. Tüneller kesişti kesişti. Yok kesişmedi, size iki tünel teslim ederim.” ‘Küresel Kriz’ Eski dost, Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT) uzmanı, Dr. Alev Coşkun’un yeni kitabının adı, içeriğini tanımlıyor: “Küresel KrizLiberal Ekonominin Çöküşü; Ulusalcı Ekonominin Yükselişi”. Cumhuriyet Kitapları tarafından Nisan 2011’de yayımlanmış, zengin kaynakçaya dayalı ve titiz çalışma sonucu hazırlanmış olduğunu yakından bildiğim bu değerli incelemenin temel mesajı şudur: “20082009 yıllarını içine alan ve 2010’da etkisi hafiflemiş gibi görünse de, 2011 başında henüz üstesinden gelinememiş olan son küresel kriz, büyük olumsuzluklar yanında, gelecekte ekonomik ve sosyal kalkınma sorunlarımıza çözüm ararken yararlanabileceğimiz önemli bazı fırsatlar da yaratmıştır. Bu fırsatlardan biri, ekonomik kalkınma sorunlarımıza kendiliğinden çözüm bulabileceğine inanılan Liberal Ekonomik Kalkınma Modeli’nin (kapitalizmin) bunu sağlayamadığının açık ve kesin olarak anlaşılmış olmasıdır. Şimdi ekonomi uzmanları, önce bulup, daha sonra kendi elleriyle bozdukları bir üçüncü yolun arayışı içine girmişler, ancak henüz uygulama biçimi konusunda uluslararası bir uzlaşma sağlayamamışlardır. Kapitalist ekonomik kalkınma modelinin amansız savunucuları, böyle bir uzlaşı modelinin bulunmasını engellemeye ve yeniden kural tanımayan ve var olan kuralları ortadan kaldırmaya çalışan sınırsız kapitalizmi yaşatmanın yollarını araştırmaktadırlar. Oysa son küresel kriz, böyle bir sınırsız kapitalizm yolunun ve kapalı modelin kendi dinamikleriyle, kendi kendini krizden krize taşımaya şartlanmış olduğunu göstermiştir.” Kitapta verilen bilgilere göre, 1929’daki büyük kriz, ekonomi uzmanlarının ve zamanın siyasal liderlerinin çabalarıyla ulaşılan uluslararası uzlaşılar sonucu alınan önlemlerle atlatılabilmiştir. Ancak konulan uluslararası kurallar zamanla gevşetilmiş ve sonunda kapitalizmin tam egemenliği kurulunca, ekonomik krizler yeniden başlamış ve insanlık 810 yılda bir daha küçük krizlerle sarsılmayı önleyememiştir. Böylece kapitalizm, son krizde büyük ve öldürücü darbeyi almış, eski sınırsız, “vur patlasın, çal oynasın” kapitalizmine geri dönüş yolunu tıkamıştır; artık kapitalizmin amansız savunucuları bile bunu kabul etmiş bulunmaktadırlar. Ancak yeni yolun ne olacağı konusunda uzlaşı sağlanamamıştır. Son kriz içinde toplanan en zengin ülkeler, G6’lar, G8’ler, şimdi bizim de aralarına girdiğimiz G20’ler toplanıp eskiye dönüş özlemlerini dile getirmek için çalışmışlar ancak uygulanabilir bir ulusal ekonomik kalkınma modeli üzerinde uzlaşma sağlayamamışlardır. Oysa insanlık, 1929’daki büyük krizden sonra bunun yolunu bulmuş, uzun yıllar başarıyla uygulamış ama büyük kapitalist ülkeler; işlerine gelmediği için, “özelleştirme”, “kuraldan arındırma”, “küreselleşme”, “devleti tüccarlıktan kurtarma”, “uluslararası ekonomik birlikleri özendirme” gibi sloganlarla bu yolu kullanılmaz hale getirmişlerdir. O kadar ki, asıl görevleri geri kalmış ülkeleri kalkındırmak olan Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşları bile kapitalizmin gelişmesine hizmet etmeye yönlendirmişlerdir. Zengin ve kalkınmış ülkeler, kendi KİT’lerinin çoğunu koruyarak, geri kalmış ülkeler KİT’lerinin, zengin ülkelerin büyük özel işletmelerine satılmasını sağlamışlar ve bu düzeni altüst etmişlerdir. Oysa tüm gelişmiş dünyada KİT’lerle dev özel işletmeler yan yana, kendi ülkelerinin refahı ve kalkınması için uyum içinde çalışmaktadırlar. Değerli yazarın yeni dünya ekonomik düzeni için geliştirdiği öneriler sonraki bir yazıda ele alınacaktır. Dr. Coşkun’u kutluyorum. AKP diyor ki: “20032009 yılları arasında rakam 7 misli arttırılarak 501 bin 387 hektarda ağaçlandırma ve bozuk ormanların ıslahı gerçekleştirildi.” Oysa... AKP öncesi yedi yıllık dönemde toplam 655 bin hektarda “orman yetiştirme ve iyileştirme” çalışması yapılmıştır. AKP döneminde bu miktar 2.2 milyon hektara çıkmıştır. Başka bir söyleyişle AKP döneminde gerçekleştirilebilen çalışmalar 7 değil 3.5 kat artmıştır. Ancak söz konusu çalışmaların yüzde 64’ü ağaçlandırma değil, mevcut ormanlarda öteden beri yürütülen “iyileştir rman dostu Çağlar, bildirgesine göz OAKP’nin seçimDoç. Dr. Yücel atmış. İş Bir Tek Ormanın Varlığı Zenginleşmedi te notları: me” çalışmasıdır. AKP diyor ki: “2008, 2009 ve 2010 yıllarında toplam 1 milyon 448 bin 274 hektarlık alanda çalışma yapılarak 814 milyon fidanı toprakla buluşturduk.” Oysa... Sözü edilen alanın yalnızca yüzde 9’u “orman” sayılan yerlerdeki açıklıklarda, yüzde 3’ü gençleştirilecek yaşlı orman ekosistemlerinde, yüzde 2.5’i de “bozuk devlet ormanı” sayılan yerlerde yapılan ağaçlandırma çalışmalarını kapsamaktadır. Ki bu çalışmalar ülkemizde öteden beri yapılmaktadır. AKP diyor ki: “Orman varlığını zenginleştirerek 21.6 milyon hektara çıkardık.” Oysa... AKP döneminde de “orman” sayılmayan yerlerde hiçbir yeni orman oluşturma çalışması yapılmamıştır. Kaldı ki “orman varlığının zenginleşmesi” ile “orman” sayılan yerlerin genişlemesi birbirinden tümüyle farklı olgulardır ve bu dönemde orman ekosistemlerimiz ağaç ve ağaç türü çeşitliliği bakımından yoksullaştırılmıştır. AKP döneminde ise özel kişi ve kuruluşların yaptıkları “özel ağaçlandırmalarla”, “bozuk” sayılan “devlet ormanlarının” fıstıkçamı, ceviz, badem, kestane vb. meyveli ağaç bahçelerine dönüştürme ça lışmalarına da hız kazandırılmıştır. AKP diyor ki: “2003’te başlattığımız kent ormanları projesiyle bugüne kadar 69 il merkezinde ve 20 ilçe merkezinde olmak üzere 89 yeni kent ormanı kurduk.” Oysa... AKP döneminde hiçbir “kent ormanı” kurulmamıştır. AKP döneminde kentsel yerleşmelere en yakın yerlerdeki orman ekosistemlerinin, bu kapsamda ağaçlandırma alanlarının, dahası, milli parkların bir kısmı da “kent ormanı” olarak kullanılmaya açılmıştır. Kimileri kullanımı yandaş belediyelere devredilen bu orman ekosistemlerinde çeşitli tesislerin yapılmasına izin verilerek bu orman ekosistemleri üzerindeki insan baskısı daha da arttırılmıştır. Bir Ladin Bin Musibet SADIK ÇEL K K M K ME DUM DUMA BEH Ç AK [email protected] yüzde 70’lere fırlamış… 22 Ağustos’ta internetle ilgili yeni bir yönetmelik yürürlüğe giriyor, malum. Böylece Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurulu’nca (BTK) hazırlanan 4 filtreden (aile paketi, çocuk paketi, yurtiçi paketi, standart paket) birini seçerek internete giriyoruz. İnternetin güvenli kullanımının sağlanması amacıyla gerçekleştirilen bu düzenleme hangi sitelere girip hangilerine giremeyeceğimizin devlet tarafından belirlenmesi anlamına geliyor… Bu filtreleme yönteminin benzer örneklerine ise Çin, İran ve Kuzey Kore gibi birkaç ülkede rastlıyoruz. Halbuki insanların güvenliği, devlet düzeyinde birtakım yasaklamalar aracılığıyla değil de kişilerin kendi iradeleri üzerinden otokontrol ve özdenetim mekanizmasının geliştirilmesi teşvik edilerek gerçekleştirilebilirdi. Çünkü bu şekilde yapılan uygulama niyet iyi olsa dahiifade ve iletişim özgürlüğü gibi alanlara bir tehdit, bireysel yaşama bir müdahale ve yasakçı anlayışın tezahürü olarak belireceği için olumlu yaklaşılması güç bir uygulama olacaktır. İnsan düşünmeden edemiyor; insan hakkı tanımayan, canının istediği her ülkeye, ülke bağımsızlığını ve egemenliğini hiçe sayıp elini kolunu sallayarak giren, operasyon düzenleyen ve her seferinde haklıymış gibi davranan Amerika’nın bu hak tanımaz tavrının dönüp dolaşıp başına bela olması bir çeşit ilahi adalet olabilir mi… Bir zamanlar kendi çıkarı için elleriyle yaratıp kullandığı kişi veya sistemlerin bir müddet sonra kendi aleyhine dönmesi Amerika’nın kaderi midir acaba… Bin Ladin, Pakistan’daki evine ABD komandoları tarafından düzenlenen baskın neticesinde öldürüldü. Dirisinin verdiği zarar, Amerikalı yüreklere saldığı korku ve saçtığı tehdit ölüsünden de beklenmiş olsa gerek ki cesedi insanlardan olabildiğince uzağa, mezarı insanlar tarafından türbe haline getirilip efsaneleştirilemeyecek bir yere, okyanusun derinliklerine bırakıldı. Ölümün affediciliğine rağmen sahip olduğu inanca, mensup olduğu dinin gereğine aldırış edilmedi. Bu arada Bin Ladin operasyonunun, Obama ve adamları tarafından bir film ya da bir futbol maçı edasıyla izlendiğini ortaya koyan görüntüler basındaki yerini aldı. Seyirciler arasında Hillary Clinton dışında olup bitenler için “normal” tepki veren kimse yok gibiydi… Clinton’ın, gördüğü manzara karşısında, belki de kadınsı duygularının politikacı kimliğine baskın gelmesi yüzünden hayretler içerisinde elini ağzına kapattığı kareyi saymazsak seyircilerin geri kalanına insanilikten uzak, derin, soğuk bir hissizlik hâkimdi… Bu arada ayrıntılar ortaya çıktıkça operasyonla ilgili ABD yönetimi tarafından başta verilen bilgiler de birer birer değiştiriliyor. Örneğin Bin Ladin’in operasyon sırasında, başta söylendiği gibi silahlı olmadığı, karısını kendisine siper etmediği sonradan ortaya çıktı. Yönetim tarafından verilen bilgiler sürekli değiştirildikçe insanın içindeki kuşku tomurcuğu da istemsiz olarak filizleniyor; Ladin’in aslında ölmemiş olabileceği veya aslında başka bir yerde öldürülmüş olabileceği gibi sorular birer komplo teorisi olarak akıllarda yer ediyor… Operasyonun zamanlaması düşünüldüğünde ise, yaklaşan Amerikan Başkanlık seçimlerine yönelik hasılat yapmasının beklentiler arasında olduğu söylenebilir. Zira Obama’nın, Bin Ladin’in öldürüldüğünü açıkladığı ve izlenme rekorları kıran konuşmasının ardından Washington Post ve ABC’nin yaptığı araştırmaya göre, Obama’ya yönelik halk desteği şimdiden Filtreli internet Ç ZG L K KÂM L MASARACI [email protected] li Sami Yen ve deprem Ali Sami Yen Stadı’nın yıkımı, iki buçuk ay süreceği tahmin edilirken iki haftada tamamlandı. Yıkımın bu kadar kolay ve kısa sürede bitirilmesinin altında yatan endişe verici gerçek ise stattan geriye kalan moloz yığınının içinden çıktı. Tarihin 40 bin kişiyi bile ağırladığını yazdığı stadın beton kısımlarında neredeyse hiç demir kullanılmamıştı… Mühendisler Odası’nın gerçekleştirdiği istatistiki araştırmalar da, kentin mimari yapısını oluşturan binaların çoğunun kolon ve kirişlerinde kullanılan demir malzeme miktarının olması gerekenin çok altında, kalitenin ise tehlikeli boyutlarda düşük olduğunun altını çiziyor… Kalitesiz yapı malzemesi, eksik çimento ve demir, yıkanmamış, tuzlu deniz kumu kullanımı gibi yapının sağlıksız ve çürük çıkmasına neden olan uygulamalar İstanbul’da 1999’da yaşadığımız Marmara depreminden önce dikilen yapıların büyük çoğunluğunda ne yazık ki oldukça yaygın... Buna bağlı olarak Ali Sami Yen’in yıkım ekibine sağladığı “kolaylık” İstanbul’da yükselen binaların çok büyük bir kısmı tarafından da sağlanmaya hazır… Maliyeti düşürmek amacıyla ve büyük bir bilinçsizlikle ‘çalınan’ demirin bedelini kenti bekleyen olası bir büyük depremde kim ödeyecek acaba… [email protected] A BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARB SEM H POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇEL K [email protected] YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Pastırmalı bir börek cinsi. 2/ Musluk teknesi... Yelken yarışlarında, yelkenin yüzeyini küçültme eylemi. 3/ Mersin ilinde ünlü bir yayla. 4/ Fizikte kullanılan bir güç birimi... Altı aylığa kadar körpe yaban domuzu. 5/ “ kesilir geçse sabâ gülşenimizden” (II. Selim)... Kitap getirmemiş peygamber. 6/ Dönem, devir... Bir yağış şekli. 7/ Bir kimse ile birine gönderilen şey... Yüz metrenin kısa yazılışı. 8/ İki tarla arasındaki sınır... İskambil kâğıtlarından valeye verilen bir başka ad. 9/ Boya sanayisinde kullanılan zehirli bir madde... Şarkı, türkü. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Uşak iline özgü, 1 pekmez ve nişastayla yapılan bir ye 2 mek. 2/ Tuzağa dü 3 şürülen şey... Ka 4 zak başkanlarına verilen ad. 3/ Özel 5 likle kumaş ve çini 6 lere uygulanmış, 7 modern sanatta da kullanılmış bir süs 8 leme motifi. 4/ 9 Avuç içi... İnsan se1 2 3 4 5 6 7 8 9 siyle ezgili sesler çıkarma, müzik yapıtlarını seslen 1 T A Y K O N O T dirme sanatı. 5/ Böcekle 2 E L A K Ü R A R rin kurtçuk durumundan 3 R İ N G A A T E yetişkin duruma geçerken 4 S A K A R İ N F arada aldıkları özel bi 5 E Ğ İ R A S A L çim... Divan edebiyatının 6 L A GÜ N S Ü en büyük hiciv şairi. 6/ Ba7M K A V E L A tı Avrupa’da bir ırmak... O B A Güneş doğmadan önceki 8 E M A R E İ Ş Z A Ğ A R alacakaranlık. 7/ Kabuklu 9 bir deniz hayvanı ve bundan elde edilen sedef. 8/ 1571’de Osmanlı donanmasının müttefik Hıristiyan donanması karşısında yenilgiye uğradığı deniz savaşı. 9/ Trabzon’un bir ilçesi... Ankara ilinde bir çay. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle