19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 5 MAYIS 2011 PERŞEMBE 6 Derin Gırtlak’tan örnek verdiler HABERLER ‘Dosya savunmadan gizleniyor’ Tutuklu gazeteci Ahmet Şık’ın avukatları dördüncü kez tahliye talep etti. Avukatlar ABD’de Watergate skandalını ortaya çıkaran gazetecilerin hikâyesinin anlatıldığı filmi anımsatarak, gazeteci Bob Woodword’un, “Derin Gırtlak” adını taktığı ve kendisiyle sadece geceleri ıssız bir otoparkta görüşen kişiden bilgi aldığına dikkat çekti. İstanbul Haber Servisi Gazeteci Ahmet Şık’ın avukatları, “Başkanın Bütün Adamları” filmine konu olan ABD’li gazetecilere dikkat çekerek, dördüncü kez tahliye talep etti. Avukatlar, medyaya sızdırılan soruşturma dosyasının savunmadan gizlendiğini belirterek, dosyadaki belgelerin örneğini de istediler. Şık’ın avukatları Akın Atalay ve Tora Pekin’in mahkemeye sundukları dilekçede, tutuklamanın, yasaya, usule, gerçeklere ve adil yargılanma ilkesine tümüyle aykırı olduğu vurgulanarak, “Tutuklama kararının bu dayanaksızlığı, kamu vicdanında yargının yansız davranmadığı izlenimi doğurması nedeniyle son derece büyük sorun oluşturmakta ve adalet ve adliyeye güveni zedelemektedir” denildi. ‘Dersimlilerden özür dilensin’ TUNCELİ/İSTANBUL (Cumhuriyet) 193738 yıllarında yaşanan Dersim olayları sırasında hayatını kaybedenler için Tunceli’nin Harçik bölgesinde anma töreni düzenlendi. Katliamının 74. yıldönümü İstanbul’da da protesto edildi. 4 Mayıs 1938 günü Dersim olaylarının başladığı Harçik Köprüsü yakınlarında yapılan anma töreninde yurttaşlar yüzlerce insanın öldürüldüğü yerde mum yaktı ve Pülümür Çayı’na karanfil bıraktı. Törene katılanlara daha sonra lokma dağıtıldı. O dönem yakınlarını kaybeden bazı yurttaşlar haykırarak isyanlarını dile getirirken, devletin Tuncelililerden özür dilemesini istediler. Anma törenine katılan tarihçiyazar Cemal Taş, “Dersimlilerden devlet özür dilemeli ve hatasını kabul etmelidir” dedi. Daha sonra Dersim 1938 olaylarının liderlerinden olan ve idam edilen Seyit Rıza’nın torunu Rüstem Polat söz alarak bir konuşma yaptı. İdam edilen ve mezar yeri hâlâ bulunmayan dedesinin mezarının kendilerine gösterilmesini isteyen Polat, Zazaca yaptığı konuşmada, “Biz devlete karşı hiçbir şuç işlemedik. Günahsız ve suçsuz şekilde binlerce insanımız öldürüldü. Hiçbir günahı olmayan binlerce insan katledildi; şimdi mezar yerleri bile yok ki gidip analım. Devlet bize bu konuda yardım etmeli” dedi. stanbul’da protesto Dersim Dernekleri Federasyonu (DEDEF), 4 Mayıs 1937’de alınan Bakanlar Kurulu kararıyla Dersim’de “Tedip ve Tenkil Harekâtı” yapıldığını belirterek Taksim Meydanı’na yürüdü. Burada açıklama yapan Özer Tekinoğlu, 193738 Dersim Tertelesi’nin bir defaya mahsus yaşanmış bir katliam olmadığını belirterek “Yaklaşık 2 yıl süren askeri operasyonlar, geride büyük bir yıkım bıraktı. 4 Mayıs Dersimliler için Alevi Kızılbaş inancının, Gülen tarikatıyla yeşile çevrilme çabasıdır” dedi. Başbakan Erdoğan’ın Dersim katliamı ile ilgili olarak “Elimde belgeler var” dediğini anımsatan Tekinoğlu, “Elinizde belgeler varsa adaletin yerini bulmasında bize yardımcı olmalısınız. Siz de bilirsiniz ki, katliamın belgesini ve bilgisini saklamak suçtur. 4 Mayıs’ı hükümet tarafından ‘Dersim 38 Tertelesi’ni anma günü’ olarak ilan etmesini istiyoruz” diye konuştu. Libya’daki Kanda ‘Ankara’nın mzası Var’ Bir hükümet binasına yaptıkları saldırıda NATO uçakları Kaddafi’nin oğlunu ve 3 torununu öldürdü. NATO kumandanı veya yetkilisi de, saldırılarda “ölen siviller için üzgün olduğunu” söyleyerek Batılının “insan yüzünü” gösterdi! Emperyalistin timsah gözyaşı! Utanmazca ve rezilce! Libya’daki NATO cinayetlerinde Ankara’nın parmağını düşünmez misiniz? Kılıçdaroğlu ile Adana’dan Siirt’e uçuyoruz. 8 kişilik bir uçaktayız. “Libya’da Büyükelçiliği boşaltma kararı aldılar. Neden? Hangi gerekçelerle” diye soruyor. “Önce, NATO’nun ne işi var Libya’da dedi. Sonra NATO’nun Libya’ya karşı yaptırımlarının bir parçası oldu Recep Bey.. Bugün ise Libya’yı terk ediyor, Libya’nın bombalanmasında Ankara’nın imzası var...” Evet, Kaddafi’den aldığı İnsan Hakları Ödülü ile Libya’dan Türkiye’ye dönmüştü Başbakan. Bugün Libya macerası ise tam bir ricat, terk ediş ve NATO kararlarını uygulama noktasına gelmiş durumda! Şimdi çekilme zamanı! Kaddafi’nin yerine geçirilecek diğer feodal güçlerle “kardeşlik” zamanına hazırlık! Dış politikada inşa ettikleri o “Büyük ve güçlü Türkiye”, “Bölgenin etkin süper gücü”, ABD’nin bir vuruşuyla bir kenara itildi... Kılıçdaroğlu: “Türkiye Ortadoğu’dan tecrit ediliyor” görüşünde. “Sadece Ortadoğu’da değil, Kafkasya’da, Türk cumhuriyetlerinde ve Avrupa Birliği ile ilişkilerde de, Türkiye yalnızlaşıyor...” Dış politikada “sıfır sorun”un tek ve örnek ülkesi Suriye üzerinde de ABD’nin gölgesi koyulaşıyor. Ne diyor Erdoğan ve Davutoğlu: “Reformları yapın dedik, geç kaldılar...” Bu demektir ki, Suriye’de de Libya’nın kaderini bekleyişe girdi Ankara. İki ülke hükümetlerinin ortak toplantılarından, şimdi girilen yola bakın! ABD’nin İran’ı tecrit politikası, İsrail’e karşı cephenin önemli kalelerinden Suriye’yi “yumuşatma”ya başladı. Ankara, ABD ve AB’nin İran ve Suriye politikalarına karşı, Ortadoğu’da kendisine “özel politika” uygulayacağı bir küçük/dar alan yaratmıştı. Komşuluk buna olanak veriyor ve dar alan politikasını meşrulaştırıyordu. Erdoğan, bu meşru politikaya, İsrail’i hedefe koyarak ve Hamas’ı destekleyerek, uluslararası bir cephe politikasına yükseltmişti! Her fırsatta Filistin sorununun ve Ortadoğu’daki anlaşmazlıkların “arabulucu ağabeyi” olmaya soyundu. İran ve Suriye ile meşru politika, İsrail’e “cihat” ile birleştirilince gölgelendi ve çalışmaz hale geldi. Ankara birdenbire, tarafı ve destekçisi olduğu Hamas’ın, El Fetih ile Mısır’da birleşme anlaşması imzalaması olayıyla karşılaştı! Türkiye bu görüşmelerden de dışlanmıştı! CHP Başkanı, dış politikadaki bu son gelişmeler karşısında, iktidarın muhalefeti bilgilendirmesi gerektiği görüşünde, “bu ulusal bir konu”. Libya’ya asker gönderme kararından önce Davutoğlu muhalefet liderleriyle görüşmüştü... “Ortadoğu politikası çöktü iktidarın.” Bu çöküşte şüphesiz iktidarın kendisinde büyük, sihirli ve muazzam güçler var olduğunu sanmasının rolü var... Erdoğan’ın Arap milleti üzerinde popülaritesi olabilir, ama unutulan şu ki, dış politikayı halklar değil, iktidarlar, krallar, şeyhler ve Batı ile ilişkileri yapıyor! Körfez ülkeleri, Suudi Arabistan, demokrasilerle mi yönetiliyor! Bahreyn’de ayaklanan halkı, Suudi kılıklı Amerikan tankları ezerken, Libya darmadağın ediliyor... Kılıçdaroğlu sıcağı sıcağına sözü Erdoğan’a getiriyor: “Bugün konuşmuş, Sosyalist Enternasyonal’den CHP’yi atın ben geleyim, demiş.” Sürekli bilgilendiriliyor CHP lideri... Soruyorum: “Erdoğan’a Sosyalist Enternasyonal’den üyelik çağrısı gitmiş midir?” Yanıtı: “Sanmıyorum.. Bu örgüte üye olmak istiyorsa, gidip başvurması gerekir... Başvursun bakalım hele... Oraya üye olmak için, üyelik kabulü için CHP’nin veya başka partilerin çıkartılması gerekmez ki, atıyor Recep Bey...” “Siirt mitinginden memnun musunuz” diye soruyorum. Yüzü gülüyor. Damat’ın memleketinde ilgi ve kalabalık fena değil. Tabii, sandıkta belli olur her şey.. miting alanından otobüsle uzaklaştık.. gençler, çoluk çocuk insanlar otobüse paralel koşuyor, yüz metre gittik, otobüsü bir kahvehanenin önünde durdurdu, indi, hemen dışarıda kurulu küçük masaya ve sandalyeye, Siirtlilerin yanına oturdu, büyük bir misafirperverlikle ayağa kalktılar, kucak açtılar Kılıçdaroğlu’na.. Çocuklar geldi, polisler kordona aldı hemen.. Çay içti ve konuştu.. Sonra, kendisine mektup yazan bir engelli kızı evinde ziyaret etti... Uçak’ta “AKP’li adaylar böyle özgür halkın arasına pek giremiyor” dedi, “koruma ordusuyla, panzerle dolaşıyorlar...” Kürtler, CHP’yi ilgiyle izliyor, Kılıçdaroğlu’na ısınıyorlar... Erdoğan’ın Kürt sorunu yoktur sözleri ve BDP ile neredeyse kanlı bıçaklı hale gelmesi de, bu ısınmada rol oynuyor, diye düşünüyorum... ncelememize izin verilmedi Şık’ın bilgisayarından kitap taslağının alındığı, delil olarak gösterilen diğer üç belgenin Oda TV adlı internet sitesinde ele geçtiği belirtilerek, şöyle devam edildi: “Oda TV’de ele geçen belgelerin hiçbiri incelememize ve örnek almamıza izin verilmeyen delillerdir. Şüpheliden ve müdafilerinden gizlenen bu deliller, bir şekilde basına sızdırılarak kamuoyuna aktarılmıştır. Bu durumun, bir hukuk skandalı olduğu kuşkusuzdur.” Şık’ın kitabıyla “Ulusal Medya 2010” adlı belgenin tamamen zıt olduğu vurgulanarak, “Bu belge olmasaydı, kitap çalışması içeriği itibarıyla yine de bir suçlama konusu olur muydu? Kitabın içeriği başlı başına bir suç teşkil etmekte midir” diye soruldu. Anma töreninde Pülümür Çayı’na karanfil bırakıldı. Seyit Rıza’nın torunu Rüstem Polat da törende bir konuşma yaptı. Yedek üye Avar, 33 günde ikinci terfisini alarak önce başsavcı vekilliğine, sonra Anadolu başsavcı vekilliğine getirildi. Hızlı yükselişten eşler de payına düşeni aldı Kitap yazmanın adı terör üyeliği oldu “Ulusal Medya 2010” belgesinde, Ergenekon soruşturması ve benzeri operasyonların TSK’ye bilinçli saldırı olarak görüldüğüne dikkat çekilerek, Şık’ın kitabında ise Ergenekon soruşturmalarının en olumlu sonucunun ordunun siyaset alanından çekilmesi olarak görüldüğüne işaret edildi. “Soruşturmayı yürütenler, gazeteciliğin, araştırmacılığın, kitap yazmanın adını ‘terör örgütü üyeliği’ koymak istemektedirler. Bugün ABD’de Watergate’i ortaya çıkaran Woodword ve Bernstein efsanevi gazetecilerdir. Ahmet Şık ise 100 bin kişinin destek için ‘Kitap bende de var’ diyerek sivil itaatsizlikte bulunduğu ama ne yazık ki yazdığı kitap nedeniyle cezaevinde tutulan bir gazetecidir. Umarız mahkeme bir kitabı ‘bomba’ mecazıyla anlatma gafletine düşen siyasi iradenin, adil yargıyı etkileme teşebbüsünü de boşa çıkarır” denildi. HSYK’de sihirli değnek LHAN TAŞCI Mahkemeden 7 sanığa mahkumiyet Gazeteci Abay’a 18 yıl 9 ay hapis İstanbul Haber Servisi Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu sözcüsü Necati Abay, MLKP örgütünün üyesi olduğu gerekçesiyle 18 yıl 9 ay hapse mahkum edildi. Abay’ın avukatı Gülizar Tuncer, “Mahkeme heyetini reddettik. Talebimiz kabul edilmedi. Biz de bu karara itiraz etmiştik. Bu itirazın sonucunu beklemeden acele bir karar verildi” dedi. Abay, Atılım Gazetesi’nde çalışırken 2003’te Kadıköy’de evinden gözaltına alınarak tutuklanmış, 6 ay sonra ilk duruşmada tahliye edilmişti. Abay’ın yargılandığı dava İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dün sonuçlandı. Mahkeme üyesi Mehmet Karababa’nın başkanlık yaptığı karar duruşmasına tutuklu sanıklar, Ali Gül Akkaya, Hatice Duman, Ahmet Doğan katıldı. Duruşmaya katılmayan Abay’ın avukatı Gülizar Tuncer Abay’ın 20 yıllık gazeteci olduğunu belirterek, “Abay’ın esas suçu Atılım’da çalışması ve sosyalist olmasıdır. Beraat talep ediyoruz” diye konuştu. Davayı karara bağlayan mahkeme heyeti, sanıklar Ali Gül Akkaya, Hatice Duman, Gülizar Erman ve Ahmet Doğan’ı, MLKP üyesi olarak “Anayasal düzeni silah zoruyla ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek” suçundan müebbet hapis cezasına mahkum etti. Necati Abay ve Hasan Özcan, 18’er yıl 9’ar ay, Ali Rıza Kaplan ise 14 yıl 2 ay hapse mahkum edildi. ANKARA Anayasa değişikliğinin ardından oluşan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na (HSYK) hem üye seçilenlerin hem de “eşlerinin” de hızlı yükselişlerine her geçen gün yenileri ekleniyor. HSYK Birinci Daire Başkanı İbrahim Okur’un eşi Nurdan Okur, Anayasa Raportörlüğü görevinden Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü’ne, HSYK yedek üyesi Hayrettin Türe’nin eşi Suna Türe Yargıtay’a; yedek üye İbrahim Topuz’un eşi Nurdane Topuz da Danıştay’a üye olarak atanmıştı. Son olarak HSYK yedek üyesi seçilen savcı Celal Avar önce Üsküdar Başsavcıvekili, önceki gün de İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcıvekilliği’ne atanarak, kısa sürede yükselenler arasında yerini aldı. Celal Avar 17 Ekim 2010 tarihine kadar Üsküdar savcısı olarak görev yaptı. Avar, www.ateizm2.org adlı sitenin sahiplerine açtığı davayla dikkat çekmişti. Avar düzenlediği iddianamede, sitenin yöneticileri hakkında, dini değerleri aşağılama suçundan hapis cezasına çarptırılmasını istemişti. HSYK üyeliği için yapılan seçimlerde Adalet Bakanlığı’nın “listesinden” kurulun yedek üyeliğine seçilmişti. Ekim 2010’daki seçimlerde yedek üye seçilen isimlerden İbrahim Topuz’un eşi Nurdane Topuz da tetkik hâkimi olarak görev yaparken Danıştay’a üye olarak atanmıştı. Geçen hafta da Adalet Bakanlığı’nda 11 üst düzey yere atama yapıldı. Teftiş Kurulu Başkanlığı’na Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürü Ahmet Fırat; Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü’ne Avrupa Birliği Genel Müdür Yardımcısı Ali Bilen; Strateji Geliştirme Başkanlığı’na Kanunlar Genel Müdür Yardımcısı Akın Çakın; Bakanlık Yüksek Müşavirliği’ne Ceza İşleri Genel Müdür Yardımcısı Muammer Namazcı atandı. Bunlar arasında en dikkat çeken atama ise Anayasa Mahkemesi Raportörü Dr. Nurdan Okur’un Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü’ne getirilmesi oldu. Böylece bir HSYK üyesinin daha eşi kritik bir göreve getirildi. Gölbaşı (Adıyaman), Sarıkamış, Haymana hâkimlikleri ve Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü Tetkik Hâkimliği görevlerinde bulunanan Nurdan Okur, Türkiye Adalet Akademisi’nde de Anayasa yargısı dersleri veriyor. 33 günde ikinci terfi Celal Avar, yedek üyesi seçildiği kurul tarafından 29 Mart tarihli kararnameyle düz savcılıktan Üsküdar Başsavcıvekilliği’ne atandı. Celal Avar aradan geçen 33 gün sonunda ise HSYK 1. Dairesi tarafından yeni oluşturulan İstanbul Anadolu Başsavcıvekilliği’ne getirildi. HSYK’nin şubat ayında yüksek yargıya yaptığı atamalarda da benzer bir durum yaşanmıştı. HSYK yedek üyesi Hayrettin Türe’nin eşi Suna Türe Ankara 22. Asliye Hukuk Mahkemesi Hâkimi ikenYargıtay’a; 17 Darbe soruşturması sil baştan ALİCAN ULUDAĞ ANKARA Ankara Cumhuriyet Savcısı Murat Demir, 12 Eylül 1980 askeri darbesine ilişkin yürüttüğü soruşturmada sürpriz bir şekilde görevsizlik kararı vererek dosyayı yeniden özel yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği’ne gönderdi. Savcı Demir’in, dosya önüne ilk geldiği anda görevsizlik kararı vermeyi düşündüğü öğrenilirken karar için bu kadar beklemesi soru işareti yarattı. 12 Eylül soruşturması, anayasa referandumunda geçici 15. maddenin kaldırılmasının ardından 17 Eylül 2010’da dönemin terör ve organize suçlara bakmakla görevli özel yetkili başsavcı vekilliği tarafından başlatıldı. Dönemin başsavcı vekili Hamza Keleş, 27 Eylül’de görevsizlik kararı verdi. Keleş, kararında darbenin yapıldığı tarihte DGM’nin henüz kurulmadığını belirterek bu nedenle DGM’lerin yerine kurulan özel yetkili savcılığın soruşturmayı Rektörlükten açıklama İTÜ Rektörlüğü “Şenliğin sadece adı özgür” başlıklı haberle ilgili açıklama yaptı. Rektörlüğün açıklamasında kampusta düzenlenen şenlikte “Kürt Sorunu, Tarihsel Gelişimi ve Bugünü” konulu panelin üniversite yönetimi tarafından engellenmesinin söz konusu olmadığı, panelin yapılacağı yerle ilgili izin alınmadığı savunuldu. yürütemeyeceğini iddia etti. Bu arada HSYK’nin Ankara Başsavcılığı’na atadığı İbrahim Ethem Kuriş, soruşturmayı yürütmesi için 31 Mart 2011’de memur suçları savcısı Murat Demir’i görevlendirdi. Demir ilk iş olarak, İstanbul’dan başta Bayrak Harekât Planı olmak üzere 12 Eylül’le ilgili belgeleri istedi. Yaklaşık 3 bin suç duyurusunun tasnifini yaparak bunları 320 klasörde topladı. Demir, dün sürpriz bir şekilde “Anayasa’yı silah zoruyla değiştirmek” suçunun, özel yetkili mahkemelerin görev alanında olduğunu gerekçe göstererek ikinci görevsizlik kararını verdi. İki savcılığın benzer karar verdiği durumlarda dosyanın akıbetinin ne olacağını konusunda yasal bir düzenleme bulunmuyor. 179 kişinin şikâyetçi olarak yer aldığı görevsizlik kararında, dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren, kuvvet komutanları ve eski Başbakan Bülent Ulusu’nun isimleri şüpheli sıfatıyla yer aldı. Kararda, darbenin tarihi olarak 12 Eylül 1980 saat 03.59 ibaresi geçti. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle