19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 5 MAYIS 2011 PERŞEMBE 2 de sağlığımla ilgilenmişti. Demek sıra şimdi Pulur‘da!.. Milliyet’in temel direklerinden biridir. Yeni bir kişilik kazanacağa benzeyen Milliyet’te daha yıllarca yazmasını bekleyenlerden olduğumu belirtmek isterim. Sağlıklı günlerde... OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ‘Deniz Yaşasaydı…’ Deniz’in ve arkadaşlarının bugün yaşamış olsalar sistemin muhalifi olacağını söylemek, ezilen/sömürülen emekçi kitlelerden yana tavır alacağını söylemek, demokrasi ve sosyalizm savaşımı içerisinde olacağını söylemek, yaşamını, mahkemelerdeki duruşunu, kardeşinin bilim adamı olmasını vasiyet ettiği son mektubunu, idam sehpasındaki son sözlerini bilenlerce falcılık olmasa gerekir. Mustafa Lütfi KIYICI şte Günün Getirdikleri! “... yere düşürdüğümüz anahtarı bile alamıyoruz, kaç gündür iki büklüm, yaşayıp gidiyoruz. Doktor Eser Alptekin’e göre çoğu gitmiş azı kalmış. Bekliyoruz.” Hasan Pulur’un yazısını okurken beni anlatıyor sandım. Okurlarım bilirler. Son yıllarda yürüme zorluğu, hatta olanaksızlığı içinde olduğumu!.. Yaş sekseni bir hayli geçince insanoğlu yeni bir kişi oluveriyor. Gençlik, olgunluk, orta yaş derken hastalıklar, şunlar bunlar birbirini izliyor. Yaşamak savaşımında bir er olarak gündelik çalkantıların tutsağı oluyor, olmamak için büyük uğraş veriyorsunuz! Hasan Pulur eski yoldaşım. Daha çok genç sayılır! Yazdıklarını okurken üzüldüm. Geçen gün genç bir hekim okurumun benim için dediklerini anımsadım: “Oktay Bey’in yürümesi zorlaşmış, ama kafası çalışıyor, daha ne istiyor?” Hasan Pulur en sevdiğim köşe yazarıdır desem doğru sözü söylemiş olurum. Kısa yazar, kolay yazar, rahat okunur, değindiği konular hepimizin yaşantısının yansımasıdır, olgunluk, deneyim, yazma ustalığı... Bu arada, sevgili Dr. Eser Alptekin’i de anımsadım. Bir süre benim Bu arada Kars’taki “İnsanlık” heykeli de paramparça edildi. Önce kafası koparıldı. Her zaman böyle olur, kafadan başlar temizlik! Ne kadar düşünen kafa varsa işbaşındaki gerici, görgüsüz kadrolar ona düşmandır. İlle de kafalar düşünmesin, düşündürmesin!.. Mehmet Aksoy’un “İnsanlık” heykeli öyle kazmalarla ortadan kaldırılmaz. Her kazma darbesini indirmeye kalkan kişi şunu bilmelidir, o darbe kendi kafasına indirilmiştir. Ya sevgili ressam dostum Bedri Baykam’ın başına gelenler? Bir sanat yapıtını, kültürün, güzelliğin öncülüğünü savunmak, büyük bir suç? İnsanlık heykelinin yıkılmasının insanlık dışı bir uygulama olduğunu yazmak, söylemek!.. Biri çıkıyor, iki üç bıçak darbesiyle Bedri’yi de, asistanını da ortadan kaldırmaya kalkışıyor! Buna koskoca iktidar seyirci kalıyor, baş sorumlu kişiden bir kınama sesi bile çıkmıyor! Bu gidişle daha neler göreceğiz? Geçmiş olsun Bedri!.. Ben bekledim, seçimlerde bir ressam, bir yazar da, Meclis’e girsin diye, yazdım. En uygunu Bedri Baykam olabilirdi! Ama nerde partilerimizde böyle bir niyet, böyle bir istek? “G üzel insanlar, beyaz atlara bindiler, gittiler” söyleminde geride kalanın hüznü gizlidir. Birlikte gitmeyişinde haklılıklar olsa da bir burukluk yaşar. “Acabalar” kemirir beynini… Oysa bilirsin ki o doğruluğunu bildiği/inandığı yolda gidecektir, çaresiz. Bir akademisyenden fantezi içeren, cevaplamam istenen bir soru aldım. Soru bazı yakın arkadaşlarıma da gönderilmişti. Cevabımı, her 6 Mayıs’ta, “Anıları önderimiz olsun!” demenin ötesine geçememenin çaresizliği ile sizlerle paylaşıyorum. Soru: Deniz Gezmiş yaşasaydı, dünyaya, Türkiye’ye ve bugünün yakıcı sorunlarına nasıl bakardı? Bu soru yöneltilirken verilecek her cevabın spekülasyon olacağı bilinir. O halde böyle bir soru neden yöneltilir, amaç ne diye düşünmek gerekir. Olumsuz düşüncelerden arınarak ve popüler kültür tuzağına düşmeden, düşüncelerimi aktarmak istiyorum. İnsana, insanın düşüncelerine yön veren, oluşturan yaşanılan ortamdır. Zaman ve mekân şartları düşüncelerimizi oluşturur. Deniz’lerin yaşadığı ortam soğuk savaş şartlarıdır. Dünya iki kutupludur. Bir yanda sosyalist blok, diğer yanda kapitalist blok. Bunu Deniz, “Çağımız, devrimcilerin Amerikan emperyalizmini adım adım kovaladığı çağdır. (…) Çağımız biz yaştakilerin Vietnam’da, Dominik’te, Meksika’da Amerikan emperyalizmine karşı dövüşerek öldüğü çağdır” diye tarif eder. Vietnam savaşı önce Fransa’ya sonra ABD’ye kök söktüren ve zafere doğru ilerleyen bir doğrultudadır. Bu ABD’nin egemenliği altındaki ülke devrimcilerinde büyük umutlar yaratmaktadır. “Emperyalizm kâğıttan kaplandır” stratejik söylemi yaygındır ve bu pratikte doğrulanmaktadır. Küba devrimi ve ölümünden sonra popüler kültürün bir parçası haline getirilen Che efsanesi doruk noktasındadır. Burnumuzun dibinde Filistin kurtuluş savaşı vardır. Bu ortamda gerilla romantizmi kaçınılmazdır. Yaygınlaştırılan gerilla savaşını özendiren kitapların birinde Marigella zaten gerillanın romantik olması gerektiğini öğütlemektedir. Deniz bu ortamda yaşamıştır. 2. Kurtuluş Savaşı’nı başlatmak istemektedir. Başlatan kişi olmak istemektedir. Başarıya ulaşıp ulaşmamak değil, başlatmak önemlidir onun için. “Arkası gelir nasıl olsa…” onun sözüdür. Bunun için ölmek, ölümü küçümsemek Deniz’de hep vardır. Adli Tıp dersinde Şemsi Gök Hoca’nın kitabında idam edilenin, düşüş şiddetiyle omurlar arası kopma olacağından acı duymadığını yazması/söylemesi Deniz’in şakacı kimliği ile bütünleşerek “Hiç de önemli değilmiş ya…” sözlerine dönüştüğünde, bizlere o zamanlar bir anlam veremesek de yıllar sonra 40 dakika ipin ucunda kaldığında acıyla anımsadığımız zifiri kara acı veren bir anıdır. Deniz’in, Yusuf’un, Hüseyin’in Mamak Cezaevi’nde idam sahnesini seremoniye çevirdiklerini, oyun haline getirdiklerini yaşayanlardan dinleyenleriniz olmuştur. Egemenlerin legal olanak vermediği, zahiri gerekçelerle sık sık cezaevine attığı, faşist odakların fiili saldırılarının hedefi haline getirilen Deniz’in devrimci arkadaşları gibi faili meçhule kurban edileceği yaygın bir kanı haline dönüştüğü için, uzun yaşama şansı bulacağı tartışmalıdır. Nitekim hiç kan dökmediği, 1961 Anayasası’nı savunduğu “açık olmasına” rağmen Yusuf ve Hüseyin ile birlikte intikamcı, vicdan sınırlarını zorlayan bir anlayışla asılmıştır. Sorunun cevabına gelirsek; Deniz’in 68’in Avrupa’daki gençlik liderleri gibi iktidar partileri içersinde yer alacağını düşünmek mümkün değildir. Cengiz Çandar benzer bir konuda bizlere bu tür cevaplar verdiği için bunu yazdım. Ancak o günün perspektifi ile bugünü değerlendirmek de zor ve falcılık olur. Şu söylenebilir, Deniz devrimci ve sosyalist bir kişidir. “Boş zamanlarını değil boylu boyunca ömrünü vereceksin devrime” sözünü sık sık tekrarlayan ütopyası uğruna, kişisel hiçbir kaygı taşımadan ölümü göze alan bir kişiliktir. Halkımız böylelerinin heykelini dikiyor... Unutulmuyorlar. Deniz’in ve arkadaşlarının bugün yaşamış olsalar sistemin muhalifi olacağını söylemek, ezilen/sömürülen emekçi kitlelerden yana tavır alacağını söylemek, demokrasi ve sosyalizm savaşımı içerisinde olacağını söylemek, yaşamını, mahkemelerdeki duruşunu, kardeşinin bilim adamı olmasını vasiyet ettiği son mektubunu, idam sehpasındaki son sözlerini bilenlerce falcılık olmasa gerekir. Sevgi ile kalın. Hak bilir olmanız Dizel Vatandaş... Adı üzerinde; akaryakıt... Akıyor çünkü... Önceki gün itibarıyla 4.5 liraya dayandı benzin... Arabalar avakado ile çalışsa daha ucuz... Ya da portakal suyu ile gitseniz daha ehven... Süt ile; dörtte bir fiyatına... Saydım; 26 hıyara denk geliyor: Benzinin pahalı oluşu... Düşündünüz mü hiç; dünyanın en pahalı benzinini Türkler kullanıyor... Niçin?.. Müstahak çünkü... Böyle soluğu çıkmayan, sessiz, pısırık topluma, dünyanın en pahalı benzinini satmak belki de az bile... Nasıl ki; çocuğunun geleceğini çalıyorlar, gıkı çıkmıyor... Nasıl ki; ormanını, koruluğunu, deresini elinden alıyorlar, seyrediyor... Nasıl ki; yaşadığı şehri yağmalıyorlar, bakıyor... Nasıl ki; ulusal varlıklarının tümünü yabancı şirketlere sattılar, farkında değil... Nasıl ki; demokrasi adı altında, aslında krallık ile yönetildiğini anlamıyor... Nasıl ki; çağdaşlaşacağına giderek Arabistan’a benzediğine aldırmıyor... Nasıl ki; dünyanın en bereketli toprakları üzerinde, ama 14 milyon aç var, tınmıyor... Öyle işte... Yeryüzünün en pahalı benzinine de sessiz... Vatandaş dizel çünkü... Geç alıyor biraz... Yeryüzünün en pahalı benzinini gıkı çıkmadan alıp da depo başına ev kirası kadar para veren insanların sessizliği, bu ülkenin umutsuzluğu aynı zamanda... Buna kızmayan neye kızar?.. Ne yapılsa kızar?.. Daha beteri ne olabilir?.. Ya da tersi; hani Latin Amerikalılar gibi bir gün çorabını çıkartıp antene geçirse... Ya da üçbeş bin aracın benzini bir anda yollarda biterse... Olmadı, götürüp kontak anahtarlarını kendisini enayi yerine koyanın önüne atabilse vatandaş... Belki demokrasi açısından da umuttur hani... Yoksa... Yoksa durmak yok, yola devam... Ama yaya... C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle