19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5 MAYIS 2011 PERŞEMBE CUMHUR YET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 17 Konya’daki sempozyumda ‘çağdaş kent’in tarihi dokuyla uyumlu buluşması ele alındı ‘Modern kent’ sorgulandı 1 2 “Etrafı duvarlarla çevrili, kapılarında güvenlikçilerin olduğu ve neredeyse ‘pasaport’la(!) girilecek siteler, her yönüyle insani ilişkilerle yaşanan mahalle dokumuzu bozuyor.” Mimarlar Odası Konya Şubesi Başkanı Serdar Işık, 2223 Nisan’da ev sahipliği yaptıkları “Modern Kent, Mimarlık ve Çağdaşlık” sempozyumunu açarken bunları söylüyor ve ekliyordu: “Çocuklarımıza miras bırakacağımız ‘tarihi kent kimliği’mizi tamamıyla ortadan kaldırıp, insanların kentsel hafızasını silmek, ne modernlik, ne belediyecilik, ne de idareciliktir.” Bahçeşehir Üniversitesi (BÜ) ile Mimarlar Odası’nın Antalya, Balıkesir, Kayseri ve Konya şubelerince düzenlenen sempozyumda bu değerlendirmeleri ne “belediyeci”ler, ne de “idareci”ler dinledi; çünkü gelmediler… Bu nedenle, Mimarlar Odası Genel Başkanı Eyüp Muhçu’nun şu sözlerini duyup düşünmekten de yoksun kaldılar: “Ülkemizde mimari açıdan bir yozlaşma kültürü sürdürülüyor ve bu TOKİ yapılarında doruğa çıkıyor. Postmodernist bir anlayışla, geleneksel yaşam alanlarımızla birlikte çevre de yok ediliyor.” Muhçu’ya göre kentsel dönüşüm kapsamında yapılan “sürgün”ler, kentlerin AVM’lerle doldurulması, imar ayrıcalıklı gökdelenler ve ki 1Modern Konya oluşmadan önce kentin görünümü... 2Modern Konya oluştuktan sonra kentin görünümü... şiliksiz yapsat mimarlığı, yabancılaşmayla birlikte kültürel ve toplumsal çöküşü de hızlandırıyor.. Peki, “modern kent” bu muydu, böyle mi olmalıydı? Katılımcılar Yanıtı irdelemek için Meram Konukevi Kültür Merkezi’nde iki gün süren sempozyum Prof. Dr. Ahmet Eyüce’nin tematik sunumuyla başladı. Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Dekanı Eyüce özetle, “çağdaşlığın kimliksizliği inkâr etmemesi” gerektiğini söylüyordu… İzleyen oturumlarda Prof. Dr. Gül Asatekin, Prof. Dr. Uğur Tanyeli, Doç. Dr. Bülent Tanju, Prof. Dr. Zekai Görgülü, Prof. Dr. Michael Crosbie (ABD), Doç. Dr. Hüseyin Yanar, Doç. Dr. Özlem Erdoğdu Erkaslan, Michel Barmaki (Lübnan), Y. Mimar Cengiz Bektaş, Doç. Dr. Elvan Altan Ergut, Yrd. Doç. Dr. Ela Ka çel, enstalasyon sanatçısı Karina Kaikkonen (Finlandiya), ülkemizden ve dünyadan gözlemlerle modern kentleşmede mimarinin konumunu irdelediler. Mimar Tevfik Aykul’un yönettiği panelde de Prof. Dr. Ahmet Alkan Konya’da, mimar Zeynep Esengil Antalya’da, Yrd. Doç. Dr. Gaye Birol Balıkesir’de, mimar Hakan Mahiroğlu Kayseri’de mimarlığın dünü, bugünü ve yarını üzerine değerlendirme yaptılar. Diğer katılımcıların da düşüncelerini paylaşmalarına olanak buldukları forumla sonlanan sempozyum programında okuma tiyatrosu, müzik dinletileri ve Çatalhöyük, Kilistra antik yerleşimlerine kültür gezisi de vardı... 1930’lardan günümüze Modernleşmenin, tarihsel mimari ve kentsel birikimleri ortadan kaldırarak değil, koruyarak ve hatta “esinlenerek” çağdaşlaşmayı sağla ması gerektiği, dünya mimarlığının ve şehirciliğinin 80 yıldır gündeminde... Kültürel miras alanında ODTÜ’nün kuşaktan kuşağa hocası olan Prof. Cevat Erder, bu konudaki ilk uluslararası buluşmalardan 1933’teki Atina Modern Mimarlık Kongresi kararlarını 1975’te yayımlanan “Tarihi Çevre Bilinci” kitabında özetlemişti. “Geçmişin değerli tanıkları, ilk önce, tarihi ve duygusal değerleri için, ardından insanın yaratıcılık gücünün en yüksek düzeyde bir araya geldiği, gözle görünen meziyetlerini taşıdıkları için saygı görmelidirler” denilen kongre kararlarında, modernliğin bu saygıyla gelişmesi gerektiği bakın nasıl örneklenmiş: “Bir şehrin olağanüstü büyümesinde eski doku, yeni yollara engel olduğundan yıkılmak istenebilir. Fakat bu tedbir, gerçek mimari, tarihi ve manevi değerleri yok etmeye yöneliyorsa, şüphesiz başka çözüm aranmalıdır. Yol açmak için bu gibi engelleri kaldırmak yerine trafiğin yönünü değiştirmeli veya koşullar elverirse, bir tünelden geçirilmelidir.” 80 yıl önce işte bu dileklerde bulunanlar, hele şu sözleriyle de sanki şimdiki yöneticilerimizi, hatta mimarların sempozyumuna katılmayan Konyalı belediyecileri de “tanıyor”lardı... “Tarihi eserleri ellerinde bulunduranlar veya onları korumakla görevlendirilmiş olanlar, bu soylu mirası geleceğin yüzyıllarına ‘buldukları gibi ulaştırmak’ için her şeyi yapma sorumluluğu ile yükümlüdürler.” “Modern Kent, Mimarlık ve Çağdaşlık Sempozyumu” kitaplaşacak. Bakalım şu AVM, site ve gökdelen düşkünü “modern” kent yöneticilerimizden hangileri, hiç değilse okuyup da gereken dersi alabilecekler? ‘La Diva Turca’nın Yolculuğu... Bulutların üzerindeyim birkaç gündür... Mayıs kokulu, leylak salkımlı güler yüzlü bulutlar önce Floransa’nın, sonra Milano’nun tepesindeydi... İki kentte de düzenlenen kitap tanıtım toplantılarından söz ediyorum. “Leyla Gencer Il Canto e La Passione” (Mursia Editore) kitabımdan... (Biliyorum, gazete sayfalarında kendinden söz etmek hiç yakışık almaz. Ama bu kez Leyla Gencer’in bu farklı yolculuğunu sizlerle paylaşmadan edemedim.) Floransa’da Floransa’da düzenlenen toplantın hiçbir resmi sıfatı, örgütlenmesi yoktu. Ne yayınevinin, ne de Maggio Musicale Festivali’nin herhangi bir girişimi olmuştu. Sadece “Biz Leyla Gencer’in Floransalı çocuklarıyız” diyen bir avuç Leyla Gencer hayranı ve tutkununun işgüzarlığıydı. Organizasyonu “Floransa Müzik Dostları” üstlenmişti. Bir zamanlar manastır olan, bugün ülkenin en büyük Halk Kütüphanesi (Biblioteca degli Oblata) birkaç yüzyıllık görkemli yapıya girdiğimde itiraf edeyim heyecandan ve korkudan bacaklarım titriyordu. Ya kimse gelmezse? Aradan çok yıllar geçmiş, “Floransalı çocuklar” yaşlı dedeler, nineler olmuştu... Ya doğru dürüst konuşamazsam? Her yanı tavanlara dek kitaplarla dolu o salon ne zaman nasıl doldu anlamadım. Arkamdaki perdeye yansıyan Leyla Gencer’in dev fotoğrafları bana gülümsüyordu. En ön sırada Ferzan Özpetek’in ilgiyle dinliyor olması bana güven veriyordu. İtalya’da millet âşık Ferzan’a. “Ozpetek” diye sayıklıyorlar. Salona girince alkış kopuyor! Birden toplantının boyut atladığını hissediyorum. O akşam Mayıs Festivali’nin Sinema Bölümü onun filmiyle açılıyordu. O nedenle Floransa’ya geri gelmişti. Kendi film gösteriminden önce Leyla Gencer toplantısına gelmesi büyük incelikti. Konuşmamda geçen bir anekdot üzerine, toplantı sonrasında bana, özellikle İtalya’daki ilk yıllarında kendisi için “Leyla Gencer adının bile ne büyük, ne müthiş bir güvence” olduğunu anlatacaktı. Soru yanıt bölümünde, Maggio Musicale’nin en eski yöneticileri, Leyla Gencer’le çalışmış olanlar söz aldığında, duygu fırtınaları yaşanacaktı. Oradan sanki ailemden ayrılıyormuşum gibi, karşılıklı ağlaşarak, kitap imzalatanlarla tek tek kucaklaşarak ayrıldım. SOTHEBY’S ORYANTALIST ESERLER MÜZAYEDES Londra’da Türkiye manzaraları Kültür Servisi Sotheby’s Müzayede Evi, 18 Mayıs’ta Londra’da gerçekleştireceği Oryantalist Eserler Müzayedesi’nde, 19. yüzyıl Türkiyesi’nden bir dizi manzara resmini satışa çıkaracak. Müzayededeki tablolar arasında Herman Corrodi’nin 300 ile 400 bin sterlin fiyat aralığında (yaklaşık 766 bin 1 milyon lira) satışa çıkarılacak “View Across The Bosphorus, Constantinople” (Boğaz Manzarası, İstanbul) adlı tablosu ve Rudolf Ernst’in 180 bin ile 250 bin sterlin (460 640 bin lira) fiyat aralığında satışa sunulacak “The Tomb of Sultan Mehmet I” (Sultan 1. Mehmet’in Türbesi) adlı tablosu öne çıkıyor. Müzayedede Türkiye’den manzaralar içeren diğer eserler ise CorHerman Corrodi’nin ‘Boğaz Manzarası, stanbul’ tablosu. Sansüre eleştiri kılıfı Muzır Kurulu inceleme kriterleriyle kitaba suç unsuru olarak yaklaşıyor MELTEM YILMAZ Milano’da Çok daha resmi, şık bir davetiyesi olan, Mursia Yayınevi Scala Akademisi’nin düzenlediği bir toplantıydı Milano’daki. Herkese değil, sadece davetli olanlara açıktı. Scala Akademisi’nin Leyla Gencer adını taşıyan, “Burası onun mekânı, onun imparatorluğuydu, son günlere dek burada çalıştı” dediği salondaydı. Akademi Müdürü Luisa Vinci takdimleri yaptı... Eleştirmen, müzikolog Lorenzo Arruga, asıl konuşmacıydı. Kitaptan pasajlar da okuyarak Leyla Gencer analizi yaptı. Gencer’in arkadaşı Soprano Luciana Serra, Diva’nın günlük yaşamından, herkesi kahkahalara boğan örnekler verdi. Kısacık kapanış konuşması bendendi... Her iki kentte de konuşmamı Leyla Gencer’e teşekkür ve minnetimle bitiriyordum. “Leyla Gencer – Tutkunun Romanı” (Cumhuriyet Kitap) kitabımın son satırlarıyla... rodi’nin tahmini değeri 100150 bin sterlin (255 384 bin lira) arasında olan “Capriccio View of the Golden Horn” (Haliç’in Düşsel Manzarası), Girolamo Gianni’nin “Panoramic View of Constantinople, view from Beyazit” (Beyazıt’tan Panoramik İstanbul Manzarası) ile Germain Fabius Brest’in “Quartier De Constantinople” (İstanbul Mahallesi) ve Continental School’dan “View of Leander’s Tower and the Bosphorus” (Kız Kulesi ve Boğaz Manzarası) adlı tablolar. William S. Burroughs’un, yazımından ancak 50 yıl sonra Türkiye’de Sel Yayıncılık tarafından yayımlanan “Cutup Üçlemesi”nin ilk kitabı “Yumuşak Makine”ye açılan soruşturma, Cumhuriyet Başsavcılığı’nın isteği üzerine kitaba ilişkin rapor hazırlayan Başbakanlık Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu’nu yeniden gündeme getirdi. Kitabı inceleyen Koruma Kurulu’nun hazırladığı raporda, kitapta “konu ve anlatım bütünlüğü olmadığı”, “argo ve amiyane tabirlerle kopuk anlatım tarzının benimsendiği”, “ahlaki normlarla bağdaşmadığı” ifadeleri yer aldı. Bilirkişi raporunun adeta edebiyat eleştirisi gibi kaleme alınmış olması da kurulun üyelerine yönelik merakımızı arttırdı. Kurulun başkanı Ruhi Özbilgiç, aslında kamuoyunun yabancı olmadığı bir isim. Özbilgiç dönemin Başbakanlık Müsteşar Yardımcılığı görevini yürüttüğü sırada, “Şeyhin Rüyası” skandalıyla gündeme gelmişti. 2005’teki olay şöyle gerçekleşmişti: Emekli bir profesör, rüyasında Nakşibendi Şeyhi Mehmet Zahit Kotku’yu gördüğünü ve Başbakan Erdoğan’a tavsiyeleri bulunduğunu içeren bir mektubu Başbakanlık’a göndermişti. Mektup, Özbilgiç imzasıyla dilekçe hakkı kapsamında değerlendirilerek resmi evrak kapsamına alınmış ve MEB’ye gönderilmişti. MEB de yazıyı işleme koyup YÖK’e havale etmişti. Bunun üzerine MEB’de görevlilerle ilgili soruşturma açılmıştı. Kurul başkanının tuhaf icraatları Sel Yayıncılık’ın yayımladığı ‘Yumuşak Makine’ adlı kitaba açılan soruşturma kapsamında rapor hazırlayan Başbakanlık Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu’nun başkanı Ruhi Özbilgiç, 2005’te şbakanlık Müsteşar Ba Yardımcılığı görevini yürüttüğü sırada, “Şeyhin Rüyası” skandalıyla gündeme gelmişti. Çok önceleri Bu iki toplantı boyunca da çoook gerilerde kalmış bir anı peşimi bırakmadı: 17 yaşındayım. Paris’te öğrenciyim. Tiyatro delisiyim. Operayı ancak plaktan dinlerim. Asla gidip izlemem. Çünkü isyankâr ruhum “Opera, kötü tiyatrodur” diye belletmiş. Bundan beni belki Maria Callas vazgeçirebilir diye bir düşüncem var. Callas Paris Operası’nda “Tosca” söyleyecek. Biletler tükenmiş. Sabahın beşinde kuyruğa girmişim “cennet”te (en tepede ayaktaki sıra) yer bulmak için... Soğuk. Yalnızım. Kendimi çirkin, aptal, salak gibi hissediyorum! Kuyruktaki bir genç “Sen nerelisin” diye sordu. “Türkiye’den” dememle çevrem bir anda gençlerle ve “Leyla Gencer’in ülkesinden!” sözleriyle sarıldı. Yalnızlık mı? Hadi ordan! Bir anda o kuyruktaki en ilginç, en güzel, en akıllı insan ben oluvermiştim! Teşekkürler sevgili Leyla Gencer... Yolunuz her daim açık olsun! “Raporlar, erkek bakış açısını yansıtıyor. Ensest konusuna da aşırı duyarlılar. Oysa bu konuyu yazmamak, bu kitapları yasaklamak yine ensestin sorumlularına hizmet ediyor.” Sancı, “böyle bir yaklaşımın Türkiye’de ilk kez gerçekleştiğine” dikkat çekti: “Raporda ‘konu bütünlüğü yok’ deniyor mesela. Size ne, yazarın yapmak istediği bu zaten. Diğer yandan eserin edebi olup olmadığına karar veriyorlar. Bu durum çok tehlikeli bir sürecin başlangıcına işaret ediyor.” Sancı, son dönemlerde örgüt evi baskınlarında, silah gibi suç aletleriyle birlikte kitapların da gösterildiğini, bu durumun, kitabın bir tür suç unsuru olarak algılanması için verilen bir mesaj olduğunu söyledi. Sancı ayrıca, Sel Yayıncılık’a açılan bu son davada, Türkiye Yayıncılar Birliği’nin kendilerine destek olmamasını tuhaf karşıladığını söyledi. ‘Türkiye’de bir ilk’ Picasso tablosuna 33 milyon lira Kültür Servisi Sotheby’s Müzayede Evi, önceki gün New York’ta gerçekleştirilen “Empresyonistler & Modern Sanat Gece Müzayedesi”nde yaklaşık 170 milyon dolarlık (263 milyon lira) gelir elde etti. Picasso’nun genç sevgilisi MarieTherese Walter’ı resmettiği 1934 tarihli “Femmes lisant (Deux personnages)” adlı tablosu 21 milyon 362 bin 500 dolarlık satış fiyatıyla (yaklaşık 33 milyon lira) gecenin en yüksek fiyata satılan eseri oldu. Müzayedede, Fransız ressam ve heykeltıraş Paul Gauguin’in yaptığı ahşap “Jeune tahitienne” (Tahitili Kız) heykeli ise 11.3 milyon dolara (yaklaşık 17.4 milyon liraya) alıcı buldu. ‘Rapor erkek egemen’ Görüşlerine başvurduğumuz Sel Yayıncılık’ın yayın yönetmeni İrfan Sancı, adı skandallarla gündeme gelen bir ismin Koruma Kurulu’nun başkanlığını yürütüyor olmasını komik bulduğunu belirterek diğer yandan kurulun diğer üylerinin de erkek egemen bir bakış açısını yansıttığını söyledi. Sancı, şöyle devam etti: C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle