19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 13 MAYIS 2011 CUMA [email protected] 16 KÜLTÜR Bugün gösterime giren Fransız yapımı ‘Küçük Beyaz Yalanlar’ festivalden arta kalan filmlerden 2010’un gişe rekortmeni estivalden sonra gösterime giren filmlerden “Les Petits MouchoirsKüçük Beyaz Yalanlar”, kamerasını her yıl birlikte, aynı sayfiyede yaz tatili yapmayı alışkanlık haline getirmiş, geniş bir aile şamatası içinde takılan, Parisli, hali vakti yerinde, keyifleri tıkırında bir grup eski arkadaşın gerilimli ilişkilerine çevirmiş, süresi de hayli uzun tutulmuş ve mendil ıslatan bir finale bağlanmış, çok kahramanlı bir burjuva dramını önümüze sürüyor. Topladığı yaklaşık 5 milyon seyirciyle Fransa’da 2010’un en parlak gişesini yapan “Küçük Beyaz Yalanlar”ı, 10 yıldır yönetmenliği gözüne kestirmiş oyunculardan, 1973 doğumlu Guillaume Canet yazıp yönetmiş. Yakın dönemden “La Fidelite”, “The Beach”,“Vidocq”,“Joyeux Noel” gibi filmleriyle anımsadığımız oyuncu Canet’nin, 2000 tarihli, görmediğimiz ilk yönetmenlik denemesi “Mon Idole”ü (2000) izleyen ikinci uzun metrajı “Ne le dis pas a personneKimseye Söyleme”nin (2006), eleştirmenlerce beğenilip birçok dalda Cesar ödülü kazanmasının da verdiği itici güçle çevirdiği üçüncü filmi “Küçük Beyaz Yalanlar”da bir araya getirdiği Fransız sinemasının tanınmış oyuncularından iyi verim aldığı, kalabalık kadrosu ve herkese bir yerden ‘değen’, içten atmosferiyle 2.5 saati çekilir kıldığı söylenebilir. Duygusallığın üstümüze boca edildiği, gözyaşıyla kahkahanın atbaşı gittiği, hatta nice gözleme dayanarak çizdiği karakterlerin duygularını geçirdiği seyirciyi yer yer avucuna aldığı, hissi sahnelerin öne çıktığı film, anlattığı, ufak çapta travmaya neden olan itiraflar, yalanlar, sırlar, ihanetler, kaygılar ve gizli arzularla gitgide sarsılarak dağılmanın eşiğine gelen bu dostluğun hikâyesini (kimi komik sahnelerin yanı sıra) yer yer burjuvazi eleştirisi “dokundurmalarla” da sarıp sarmalıyor. Tam tatile çıkmaya hazırlanmışken grubun gözde erkeklerinden, motorsikletli Ludo’nun (Jean Dujardin), diskodan iyi kafayla çıkıp uğradığı ölümcül kaza sahnesiyle başlıyor hikâye ve bu kaza hepsini kahretse de dost sorumluluğunu es geçip Ludo’yu sargılar içinde hekimlere teslim ederek tarihi önceden belirlenmiş yaz tati F lk gün soğuk duş etkisi 64. Cannes Film Festivali’nde iki genç kadın yönetmenden Altın Palmiye adayı iki film 5 milyon seyirciyle Fransa’da 20 10’un en parlak gişesini yapan “Küçük Beyaz Yalanlar”, çok kahramanlı bir burjuva dramı. Guillaume Cane t’nin yapıtı, duygu patlamasına yol açan bir dostlu k filmi. CANNES Belki de, son 20 yıl içinde Cannes’da izlediğimiz en güzel açılış filminden sonra, ilk günün Altın Palmiye adayları soğuk bir duş etkisi yaptı. İngiliz sinemasının izlerini taşıyan bu iki film, mesafeli yaklaşımları ve estetik bütünlükleriyle dikkati çekiyordu. İki genç kadın yönetmen, Lynne Ramsay ve Julia Leigh, el attıkları konuların bireysel ya da toplumsal düzeyde içerdiği hastalıklı iç şiddeti sahnelerken, yapay estetik kaygılar nedeniyle bir noktada izleyiciyi bunaltsalar da, deneysel biçemlerinin tutarlılığı ve başarılı oyuncularıyla göz dolduran filmlerdi. İlk kısa filmiyle Cannes’da ödüllendirildikten sonra ilk kez Altın Palmiye’ye aday olan Lynne Ramsay’nin üçüncü uzun filmi olan “Kevin’i Konuşmamız Lazım” (We Need To Talk About Kevin), Woody Allen’ın olağanüstü açılış İngiliz sinemasının ana bölümdeki filminin ardından ilk günün Altın Palmiye tek örneği. adayı iki film, bireysel ve toplumsal Ramsay’nin bir romandan uyarladığı, yönettiği ve yapımcılığını da hastalıklardan estetik çeşitlemeler üstlendiği bu bağımsız sinema örsunuyordu. neği, gençleri şiddetin uç noktalarına dek götürebilen ruhsal bunalımlara, fırtınalı anaoğul ilişkileri gerisinden bakıyor. Kevin’in, 16 yaşını tamamladığı gün, babasını, kız kardeşini ve okulundaki öğrencileri rastgele, kullanmakta usta olduğu oklarla nasıl katlettiğini, bol bol geriye dönerek parça parça anlatıyor. Bu yapay gerilim ve zorlama estetik bir yana, kahramanlarının ruhsal dalgalanmalarını bir türlü mercek altına alamayan film, yine de, yarattığı yoğun atmosfer, özenli görselliği ve oyuncularının başarılı yorumlarıyla göz dolduran bir çalışma. Çaresiz annenin onulmaz acılarını elle tutulur kılan Tilda Swinton, kendisinden istenen bu kadar abartılı olmasa, Cannes’dan en iyi kadın oyuncu ödülüyle dönebilirdi. Avustralyalı genç yazar Julia Leduygularını yansıtmayan bu gizemli güigh, estetik konuda hiç taviz vermeyen, zelin dramı gerisindeki gizemi çözmek alabildiğine mesafeli ve soğuk bir anlabir yana, genç oyuncu Emily Browtım diliyle, yaşadığı toplumun kimi hasning’nin son derece kırılgan kılmayı batalıklı yanlarının otopsisini yapmak isteşardığı Lucy’nin yaşadığı ruhsal fırtınamiş. Bir ilk film olan, bu nedenle de Alların temel nedenlerini bile izleyicisiyle tın Palmiye yanında Altın Kamera ödüpaylaşma kaygısı taşımayan “Uyuyan lünün de adayı olan “Uyuyan Güzel” Güzel”, iyi bir romancı olmanın iyi bir (Sleeping Beauty), aile içinde de, üniver senarist olmaya yetmediği gerçeğini bir site ortamında da mutlu olamayan, çok kez daha anımsatıyor. çekici güzel bir kızın öyküsü. İletişimBiraz da yaptıkları işi fazla ciddiye alsizliğin kahredici doyumsuzluğunu uyuş mak hatasına düşen bu iki genç kadın turucu kullanarak gidermeye çalışan; biyönetmenin, Woody Allen’ın olağanüstü raz para kazanabilmek içinse yaşlı zenincelikli senaryosunda sergilediği deringin erkeklerin hastalıklı cinsel fantezilelikli mizah ve yaratıcı kıvrak zekâyla rinin oyuncağı olan Lucy’nin öyküsü. boy ölçüşebilmelerini beklemek, herhalAncak ağlarken bile donuk bakışlarına de insafsızlık olurdu. Uyuyan Güzel Kevin’i Konuşmamız Lazım MEHMET BASUTÇU line yollanıyorlar yine de. Konusu bakımından, Marakeş’te lüks bir villada bir yaz kutlama yaparken eski hesapları karıştırıp birbirlerine giren, eski dostları anlatan, yakınlarda tesadüfen TV’de seyrettiğim, Lambert Wilson’lu JeanHugues Anglade’lı, Diane Kurys’in yönettiği “L’AnniversaireKutlama” (2005) melodramından farksız, birçok benzerini seyrettiğimiz türden, yüzeysel bir duygu bombardımanı niteliğindeki “Beyaz Yalanlar”, sonuçta gücünü sinematografisinden çok geniş popüler kadrosundan ve ağlak konusundan alan ve (içinde bulunduğumuz mevsim münasebetiyle) yansıttığı tatil atmosferiyle seyirciyi özendirmekten öteye geçemeyen, beylik bir film. YILDIZ KADROLU ‘KADIN STERSE’ 20 MAYIS’TA GÖSTER MDE Gelecek kadındır... ASLI SELÇUK “Mitterrand döneminde sinemasever delikanlılar JeanPaul Belmondo’nun aksiyon filmlerindeki sahneleri, yenilmez John Wayne’in westernlerini, 007 James Bond Sean Connery’nin asla kırışmayan kostümlerini tutkulu bir hayranlıkla izlerlerdi. Bense yedinci sanatın tanrıçalarına, büyüleyici Elizabeth Taylor’a, sarışın Lana Turner’a, kederli Romy Schneider’a, sarsıcı Natalie Wood’a âşıktım” diyor Sitcom (1998), Kumun Altında (2000), Sekiz Kadın (2002), Havuz (2003), Ricky (2009) filmlerinin başarılı yönetmeni François Ozon. Esmer, sarışın, kızıl, şirret, şehvetli ya da bakire olsun Ozon kadınları tüm çeşitlilikleriyle seviyor: “Erkekler sürekli aksiyonun içindeler oysa kadınların iç dünyaları, duyguları çok zengin. Yıldızlarla özdeşleştiğim için onlara hemen sevdalanıyordum, yeni filmlerini beklemeye başlıyordum.” Yıldızlara duyduğu bu tutku François’yı film çekmeye yönlendirdi. Oyuncularının üstüne titreyen yönetmen onların her şeyleriyle, saçları, giysileri, makyajlarıyla yakından ilgileniyor. Sekiz Kadın’da Fransızların divası Catherine Deneuve, Fanny Ardant, Isabelle Huppert, Emmanuelle Béart, Danielle Darrieux gibi adlarla çalışan Ozon’un son filmi Potiche (Kadın İsterse/2011) yine kadın odaklı. Pierre Barillet ve JeanPierre Grédy’nin ortak çalışması, klasik bir bulvar tiyatrosundan uyarladığı komedisi burjuva, varsıl bir kadının kocasının boyundurluğundan çıkıp özgürleşmesini anlatıyor. Yıl 1977, babasından kalma şemsiye fabrikasını bencil, işçiyi sömüren kocası Robert Pujol’un (Fabrice Luchini) yönettiği Suzanne Pujol’un (Catherine Deneuve) günleri ormanda koşu yaparak, organze işleyerek, şiir yazarak, iyimserliği elden bırakmamak çabasıyla geçmektedir. Başta kocası ve kızı Joelle (Judith Godrèche) olmak üzere ailede onu kimse ciddiye almayıp hor görerek aşağılar. Salt alt sınıftan gelen fırıncının kızıyla gönül ilişkisi olan Laurent (Jérémie Rénier) annesine hayrandır. Acımasız kapitalist patronun ağır çalışma koşullarına artık dayanamayan işçiler grev yapıp patronları Robert’i rehin alırlar. İşçilerle anlaşmak Suzanne’a düşer. Tam bu sırada devreye komünist belediye başkanı Maurice Babin (Gérard Depardieu) girer. Grevi sonlandırmak için Suzanne eski aşkı Maurice’ten yardım ister. “Akrabalarınca aşağılanan bu kadına izleyicinin empati duymasını istedim” diyor Ozon, Suzanne karakteri için “Catherine Deneuve öyküdeki Amerikan usulü başarı yönünü hemen kavradı. Deneuve’le Depardieu’nün büyük sinemasal geçmişleri bana fazla açıklama yapma gereği bırakmadı. Potiche’le ayrıca Fransa’nın politik tarihini, Giscard yıllarının sonunu, krizi, sağ ile sol arasındaki çatlağı da anlatıyorum. Catherine’le Gérard da bu dönemi kendi biçemlerinde yorumluyorlar. Onları perdede izlerken sanki aile büyükleri mizi izliyoruz.” Yapımcılar Eric ve Nicolas Altmeyer yönetmenden Nicolas Sarkozy, 2007 başkanlık seçimleri, sosyalist partiden aday olan Segolène Royal’i anlatmasını istemişler. Ozon öyküyü 70’lerdeki sağ ile solun çatışmalarını katarak günümüze uyarlamış. Suzanne’ın belediye başkanlık seçimlerine katılma düşüncesi tümüyle yönetmene ait. Giysiler, dekorlar, saçlar, oyuncu yönetimiyle 1970’ler birebir karşımızda. Jacques Demy’nin müzikallerine gönderme yapan, Demy’nin Cherbourg Şemsiyeleri’nde, Rochefort’lu Genç Kızlar’ında şarkı söyleyip dans eden Deneuve bu filmde de şarkı söyleyip dans ediyor. Başta retro vodvil, taşlama olarak başlayan komedi giderek fütürist bir ütopyaya dönüşerek Fransa’nın geleceği kadındır diyor. François Ozon kadının toplumdaki etkileyici konumunu tartışıyor, bulvar komedisinin içine günümüze göndermeler serpiştiriyor. Yıldız kadrolu Kadın İsterse 20 Mayıs’ta gösterimde. Her telden sinema C MY B Kültür Servisi Sinemaseverler bu hafta dram, korku, gerilim, aksiyon ve animasyon filmlerinin aralarında bulunduğu 6 yeni filmle buluşacak. Selim Güneş’in yönettiği, Hakan Korkmaz, Sinem İslamoğlu, Gürsan Piri Onurlu ve Kaya Akkaya’nın oynadığı “Kar Beyaz” filminin yanı sıra Tim Hill’in yönettiği, Kenan Doğulu, Arda Aydın, Nuri Gökaşan, Bahtiyar Engin ve Barış Yalçın’ın seslendirdiği animasyon filmi “Hop” bu hafta sinemaseverlerle buluşacak. Xavier Dolan’ın oynadığı ve yönettiği “Hayali Aşklar” (Les Amours Imaginaires Heartbeats), Guillaume Canet’in yönettiği “Küçük Beyaz Yalanlar” (Little White Lies) bugün vizyona girecek olan filmlerden. Scott Charles Stewart’ın yönetmenliğini üstlendiği “Kutsal Savaşçı” (Priest) filmi ve son olarak Jose Luis Aleman’ın yönettiği, Daniele Liotti, Oscar Jaenada, Laia Marull ve Silvia Abascal’ın rol aldığı “Lanetli Miras” (La herencia Valdemar) filmleri korku, gerilim ve gizemli sahneleriyle bu haftanın yeni filmlerinden. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle