25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 29 N SAN 2011 CUMA 2 ilkelerin ve yöntemlerin yeniden belirlenmesi artık kaçınılmaz bir zorunluluk olmuştur. Öğretim zincirinin bütün halkalarında çocuklarla ve gençlerle yakından ilgilenerek onlardaki yetenekleri ve içlerindeki cevheri sezip aşama aşama yol göstericilik yapmak öğretmenlerin başlıca ve belki de en önemli görevi olmalıdır. Bunun öğretmen yetiştirmeye, öğretmenlik mesleğinin yüceltilmesine ve öğretmenlerin şimdikinin çok ötesinde bir geçim düzeyine kavuşturulmasına ilişkin yönünü ayrıca vurgulamaya gerek var mı? Her öğretim aşamasındaki öğretmenlerimizi bu ülke halkının gözündeki saygıya ve gönlündeki değere uygun bir yaşama eriştirebildiğimiz herhalde söylenemez. Tam tersine, daha atanma süreci ve adaylık aşamasında başlayan onur kırıcı uygulamalar son yılların önemli, ama endişe verici konularının başında yer almadı mı? unlar ortaöğrenimin göze batıcı güncel sorunları. Bir de içeriğine ilişkin ciddi sorunlar var. Bereket, bazısı doğru Türkçe tümce kurmayı bile öğrenemeyişle başlayıp iki sayfalık bir metni doğru yazamayışa kadar uzanan öyle basit kusurlar ki onlar, test alışkanlığını bırakarak da giderilebilir. OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Liderler ve Seçmenler... Asıl Gündem ADI üstünde, gündem güncellik gerektirir. İki milyona yakın bir gençlik kitlesinin geleceğini karartan sınav rezaletinden sonra hem yakın hem de uzak geleceğe ilişkin yol aydınlatıcı bazı ilkeler geliştirmeden kimsenin gündem değiştirmeye yönelik bir şeyler gevelemeye hakkı yoktur. Dolayısıyla, İstanbul’a iki kent daha eklemek veya Boğaz’ın batısına kanal açmak gibi ancak kodaman müteahhitlerin gözlerini parlatacak fantezilerden söz açmak sadece gündemden kaçış olarak yorumlanabilir. Hele sınav rezaletindeki kuşku verici durumların soruşturulmasına ilişkin sonuçlar açıkça ortaya konmadan. Şu aşamada, iki milyona yakın o gençlik kitlesine hiç değilse bu yıl yükseköğretime geçişin nasıl olacağını bildirmek ve sonraki birkaç dönem için ne düşünüldüğünü belirleyen uzun erimli ciddi bir çalışmayı başlatmak gerek. u sütunda daha önce de vurgulandığı gibi sağlam bir ortaöğretim reformuyla birlikte ve o reform içinde ortaöğretimin ardından seçeneklerin oluşturulmasına ve gençlerin yönlendirilmesine ilişkin P Bozkurt GÜVENÇ sel bir güven sorunudur. Nixon’dan sonraki ilk seçimler sırasında New York’lu bir taksi şoförü, aynasından bakarak sormuştu: “Kime oy vereceksiniz, bayım?” “Yabancıyım, oy hakkım yok” dedim; “neden sordunuz ki?” Şöyle açıkladı: “Ben kararsız kaldım, kimin doğruyu söylediğini kestiremiyorum. Beyaz Ev’de oturacak kişinin bize doğruları söyleyeceğine güvenmek istiyorum.” Taksi şoförünün “doğruluk ve güven” kaygılarını seçimlerde hatırlar ve sorarım. Hangisi doğru? Yönetime aday olanlar da seçmenlere doğruları söyleyerek güven kazanmaya; en azından, güven tazelemeye ya da sarsılan güvenleri onarıp yenilemeye çalışırlar. “Eğri oturalım doğru konuşalım” derler ya, hangi doğruları? Doğru(luk) çok boyutlu, göre(ce)li bir sorundur. Yaşanan olayların doğruluğu yanında, bilgilerimizin ve inançlarımızın doğruluğu ve tabii ideallerin geçerliği, yapılan vaatlerin güvenilirliği soruları vardır toplumun ortak belleğinde. İletişim teknolojisi mucizeler yarattı ama bilgi toplumunu yaratamadı henüz. Liderler, seçim bildirgelerinde ve meydan kürsülerinde “Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır (güvencesidir)” dedikçe, unutkanlık özürlüsü toplumsal belleğe “güven” sorununu hatırlatırlar; bazen yapılamayan B artiler aday listelerini YSK’ye verdiler ve seçim bildirgelerini açıkladılar. Liderler seçim konuşmalarını yaparken, medyamız parti programlarını, seçmenlerin il bazındaki görüş ve eğilimlerini, kamuoyu anketleri ile araştırma bulgularını değerlendiriyor. Seçim kampanyası açıldı ve ilerliyor. Uzmanlar geçmiş gözlemlerine ve seçmen davranışlarına bakarak seçim sonuçlarını önceden görmeye çalışıyor. Hangi parti, hangi bölge ve ilde, ne kadar oy alacak; barajı aşan partilerin Meclis’teki dağılımı nasıl olacak? Seçimi hangi parti(ler) kazanacak, hükümeti kim kuracak, vb. sorular. Geçmişteki seçimlerden biraz farklı olarak çok büyük bir sürpriz olmazsa seçimi kazanacak parti ya da lider belli olmuş gibidir. Yaygın uzman görüşü öyle ki çoğu seçmenler parti programlarına ya da bildirgelerine değil, liderlere oy veriyor, ya da vermiyor. Bildirgelerde yer alan vaatlerin doğruluğu, geçerliği, kaynakları, Cumhuriyet 2023 vizyonu, ülkenin dünyadaki yeri, geleceği vb. seçmenleri sanki çok da etkilemiyor. Kimi seçmenler, “Ben halimden memnunum ya da değilim” diyor. Kararsız görünenlerin kaygan zemindeki, esnek tutumu güvenilir tahmin yapmayı büsbütün zorlaştırıyor. “Liderler ve seçmenler” ilişkisi demokratik yönetimlerin ortak ve evren lar yapılanlar kadar önem ve öncelik kazandığından 1012 yıllık bir dönem için güvenoyu isterler. Liderler biribirinin dediklerini denetler, eleştirir; kararsız seçmeni uyarıp uyandırmaya çalışır: “Yapıcaz edicez derler ya yeterli kaynak nerede?” Her şey paraya mı bağlıdır? Bu türden eleştiri okları liderleri hedef alır, ama bumerang gibi döner dolaşır yapanı da vurabilir. Seçim yarışında kazanmak da zordur, kaybetmek de. Ancak asıl zorluk seçmenin doğru karar vermesi; oy vereceği lidere ‘güven’mesidir. Parlamentoya karşı sorumlu bir hükümet yerine doğrudan seçmene sorumlu olacak bir başkanlık sistemine geçiş, seçmen kararını daha da zorluyor. Yürütmenin temsili, ortak sorumluluğu lidere yükleniyor. Ülkemizin toplumsal yapısı böyle köklü bir değişime hazır mı? Söylemler değişik ve değişiyor. Seçimi kazanan lider, kendisine oy veren ya da vermeyen bütün seçmenlerin, yani toplumun başkanı olacağını söyler. Bu sözün doğruluğuna karar vermek, güvenmek sorumluluğu seçmenin oyunda ve boynundadır. Lider yönetimden sorumlu olduğu sürece, seçmen de liderini doğru seçmekten sorumlu değil midir? NewYork’lu taksi şoförü galiba bu sorumluluğu paylaşmak istiyordu kentli müşterileriyle. Seçme özgürlüğünün koşulu seçmen sorumluluğu olmasa, “seçimle gelen seçimle gider miydi hiç”? samı indirdim’ dedi…” Ne kadar olağan bir haber değil mi? İkinci haber ise Başbakan Erdoğan’ın “ucube” diye tanımladığı, heykeltıraş Mehmet Aksoy’un İnsanlık Anıtı için, Cumhuriyet gazetesinin Kültür Servisi’nden Ceren Çıplak’ın Kars izlenimi: “Gün 23 Nisan, çocuk bayramı… Heykelin çevresinde konuşlanan çocuklardan biri bize, ‘Ucube’nin tarihini anlatıyor… ‘Kars Kalesi’nin karşısında, Kars Çayı’nı da manzarasına alan kayalığın üzerinden yükselen bu heykelin adı ‘İnsanlık Anıtı’ydı ama artık adına ‘Ucube’ deniliyor. Bu ‘ucube’ barış ve özgürlüğü simgeliyor.” Büyük ve çok büyüklerin ettiklerinden çocuklar şaşkın ve ne denli saf değiller mi? Milliyet’teki haber: “Heykeli kesmeye çalışan işçiler, halatı iki kez kopardılar. Yıkım işini alan Afşin firmasının sahibi Yücel Yağcı, ‘Bugün anıtın iki kafasını da keseceğiz. Karanlık çökse bile projektör ile kesmeye çalışacağım’ dedi…” Roma’da gladyatörlerle aslanların mücadelesi sanki! Ya da İspanya’da arenada matador ve boğanın mücadelesini izliyoruz tribünlerden. “Oleeee!..” Boğadan yana olan kimse yok! Anadolu coğrafyasının hiçbir diliminde, 7. yüzyılda yaşamış Arap şairi Rabia ibn Süfyan’ın, Talat Halman’ın çevirisinde tanımlandığı gibi “Kan yarışında öne geçenler / Hiçbir şey kazanamadı.” Çünkü Selçuklu Sultanı İzzeddin Keykavus da çok iyi biliyordu saltanatının gücünü, kendini ve tarihini. Öyle olmasaydı, “Biz cihanı terk edip gittik / Zahmet ve rahatını nakşedip gittik / Bundan sonra nöbet sizdedir / Biz kendi nöbetimizi tuttuk ve gittik” diyebilir miydi? Buyurun nöbete!.. Bu topraklarda, sanatın başlangıcı on iki bin yıl öncesine uzanıyor. Göbeklitepe buluntuları üzerindeki figürlerin işlendiği anıtsal heykeltaşları düşünün! Her biri Anadolu coğrafyasının ve yeryüzünün tarihini değiştiriyor ve büyük onurumuz… Hadi vazgeçtik Maden Çağı Anadolusu’nu. Hitit, Frig, Urartu, Roma, Bizans ve kent devletlerinden de vazgeçtik. Bari; Yunus, Mevlana, Karacaoğlan, Sinan, Şeyh Hamdullah, Karahisari, Veli Can, Karamemi, Levni gibilerinin söyledikleri, çizdikleri gelsin aklımıza… Bu bilgeler; şairler, ressamlar, mimarlar ve üç bir yanı deniz de mi hiçbir şey öğretemedi bizlere? Kin, nefret, ihanet, yalandolanın peşi sıra parçalama ve yok etme duygusunu Anadolu coğrafyasının derinliği bizlere öğretmiş olamaz… AHA’nın Bildirdiğine Göre... Hani AA, ANKA, DHA, İHA gibi... Her konuda mutlaka ve kesinlikle bir görüşü olan AHA (Arınç Haber Ajansı) bildirdi: “ÖSYM gibi olayların üst üste ve bilhassa bu seçim dönemine denk gelmesinin altında bir husus var...” Hımmm... AKP’ye komplodur(!) o “husus” olsa olsa... 19 Mayıs 2010... Bülent Arınç Manisa’da açıkladı: “ÖSS kumar olmaktan çıkmalı... Yeni formül üzerinde çalışıyoruz...” 22 Eylül 2010... Bülent Arınç Ankara’da konuştu: “ÖSYM’nin bir değişime ihtiyacı var... Bir değişim yapmamız lazım... Hükümetimiz ve Milli Eğitim Bakanımız ÖSYM’yi yeniden yapılandırıyorlar...” Ve AHA Arınç şimdi: “ÖSYM’deki rezaletlerin böyle üst üste, tam da seçim dönemine denk gelmesinin altında bir husus var...” Husus?.. AKP’ye karşı “bir komplo” demeye getirdiğini anlıyoruz, eşek değiliz ya... Oysa AHA’yı iyi izlerseniz “AKP, hükümet ve Milli Eğitim Bakanı yeni bir formül üzerinde çalışarak ÖSYM’de değişim” yaptılar... Tıpkı öbür kurumlar gibi... YÖK gibi, TRT gibi, RTÜK gibi, yüzlerce tarafsız olması gereken kamu kurumu gibi... Bir badem bıyık da oraya oturttular... AHA böyle oldu... Ama Allah’ın parmağı vardır, işte en son ALES’te; sen sınav yap, soru kitapçığını unut ALESen... Salon tamam, öğrenci yerinde, gözlemci var, kalem hazır... Soru yok... Olanların altındaki “husus”tur işte... İlkel zihniyetlerle çağdaş kurumlar ancak bu kadar işler... Entari ile plaja gitmek gibidir bu... Suya girince kıçınız gözükür... AHA... B azetelerde ve televizyonlarda okudukça ve izledikçe, insanın içi açılıyor doğrusu! Sanki cinnet toplumu. Kendini, tarihini, doğasını ve sanatını yok ederek gidiyor… Tanık olduğumuz haberin güzelliğine bakın! Taze haberler ama, yakın gözlüğümüzü bile kullanmadığımız ve umarsız olduğumuz için gene de anımsatmakta yarar var: “İn G ‘Ressamı ndirdim’... Gürol SÖZEN Sanatçı sanlık anıtıyla ilgili katıldığı toplantı çıkışında ressam Bedri Baykam ve Piramit Sanat Galerisi yöneticisi Tuğba Kurtulmuş bıçakla saldırıya uğradı. Baykam’ın feryadına yoldan geçenlerden aldıran olmadı. Saldırgan, ‘Res C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle