15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
29 N SAN 2011 CUMA CUMHUR YET SAYFA HABERLERİN DEVAMI İstanbul Edirne Kocaeli Çanakkale İzmir Manisa Denizli Zonguldak Sinop Samsun Trabzon Giresun Ankara B Y B B Y Y Y B Y Y Y Y Y 15 19 16 17 21 22 19 11 13 14 16 15 17 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars Y Y Y Y Y Y Y Y Y Y Y Y Y 16 17 17 23 24 25 17 20 14 19 12 12 12 Oslo PB Helsinki PB Stockholm PB Londra Y AmsterdamY Brüksel Y Paris Y Bonn Y Münih Y Berlin Y Budapeşte B Madrid Y Viyana Y 17 12 12 19 21 18 18 20 17 17 21 19 18 Belgrad Sofya Roma Atina Zürih Moskova Aşkabat Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam Y Y PB PB Y PB B Y Y Y Y PB Y 19 16 19 20 19 18 25 25 17 20 16 28 26 Ülke geneli parçalı ve çok bulutlu, İstanbul, Tekirdağ, Çanakkale ve Balıkesir çevreleri dışında tüm ülke sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı geçecek. Yağışlar; Orta Karadeniz’in iç kesimleri, Doğu Anadolu’nun batısı, Güneydoğu Anadolu bölgeleri ile Afyon, Isparta, Burdur, Adana, Hatay, Ankara, Konya, Kırıkkale, Kırşehir, Yozgat, Sivas, Kastamonu, Şırnak ve Hakkâri çevrelerinde kuvvetli olacak. 15 MÜMTAZ ARIKAN 29 Nisan TARİHTE BUGÜN GÜNCEL Baştarafı 1. Sayfada CÜNEYT ARCAYÜREK Çılgın nedir? “Türk Dil Kurumu (TDK): 1 Aşırı davranışlarda bulunmak. 2 Çok büyük, aşırı, olağanüstü.” Çılgınlık nedir? “Cesareti bol olan insanlar için macera tutkusuyla bire bir örtüşen adrenalin yüklü eşsiz bir duygudur. / İnsan hayatında bir kez çılgınlık yapmalı diye düşünüyorum. / İşin sonucunu düşünmeden yapılan olay. / Deli dolu insanlara vergidir. / Ayaklarından deli bağlar gibi bağlanıp kendini tepetaklak aşağıya bırakmaktır.” Çılgın projenin tarihsel gerçekleri: “İlk proje 1550’lerde Kanuni Sultan Süleyman zamanında tartışıldı. Ancak savaşlardan durdu. Yeni projenin tek farkı, öncekilerin Boğaz’ın doğusu, yenisinin batısı için düşünülmesi. (Murat BardakçıHaber Türk).” “DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, İstanbul’un sorunlarını, belediyeye kaynak yaratarak çözeceklerini belirtti ve ‘Bunu belli çevrelere diyet borcu olmayan parti uygulayabilir’ dedi… Boğaz’da artan deniz trafiğinin İstanbul’u tehdit ettiğini belirten Ecevit, buna çözüm olarak, İstanbul’un Avrupa yakasında Karadeniz’le Marmara arasında bir kanal açılmasını önerdi. (18 Ocak 1994 Milliyet)” “Başbakan RTE’nin dün açıkladığı ‘Kanal İstanbul’ projesini, 17 Ocak 1994’te DSP Genel Başkanı olan Bülent Ecevit, ‘İstanbul Kanalı Projesi’ adıyla tanıtmıştı… …Ecevit, kanalın iki ağzına limanlar kurulabileceğini ve serbest bölgeler oluşturulabileceğini kaydetmişti... …Slayt ve video görüntüleriyle projeyi tanıtan Ecevit, kanalın yapişletdevret yöntemiyle yapılabileceğini, finansmanının dış kredilerle sağlanabileceğini anlatmıştı. (Hürriyet 28 Nisan 2011)” “Bartın Üniversitesi (BÜ) Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mete Gündoğan, Başbakan RTE’nin kamuoyunda ‘çılgın proje’ olarak adlandırılan ‘Kanal İstanbul’ projesi fikrinin kendisine ait olduğunu ve bu fikrin detaylı anlatıldığı ‘Sekiz Deniz Yaylası’ adlı kitabını 2010’da Başbakan RTE’ye takdim ettiğini, Çankaya’daki AKP’liye de gönderdiğini söyledi… (İnternet Haber 27 Nisan 2011)” Başbakan RTE, 17 yıl önce 1994’te Bülent Ecevit’in İstanbul Kanalı projesini bir basın toplantısında, üstelik slayt ve videolar göstererek açıkladığından söz etti mi? RTE; patenti Ecevit’te olan açıkladığı projeyi anlatırken en azından Ecevit’ten esinlendiğini söyledi mi? Hayır! İntihal nedir? “İntihal (TDK) (Aşırma) Bir kişinin eserinde başka kişinin ifade, buluş veya düşüncelerini kaynak göstermeksizin kendisine aitmiş gibi kullanması. İntihal bir tür sahtekârlık ve hırsızlıktır. Başlıca türleri: 1 Alıntı ifadeler ve fikirler için kaynak göstermemek. 2 Ödünç alınan ifadeleri tırnak içinde yazmamak ve kaynak göstermemek.” Bu açıklamaya göre Başbakan RTE, Ecevit’in 17 yıl önce ortaya koyduğu İstanbul Kanalı projesi fikrini kaynak göstermeden kendisine aitmiş gibi kullanarak intihal suçu işlemiş oluyor. Falih Rıfkı Atay; demokrasinin ilk yılları 194750 arası seçim propagandalarını anlatan yazılarından birinde, bir muhalefet lideri ile halk arasında geçen konuşmayı aktarır. Liderin treni bir istasyonda durur. Penceresinin önünde toplanan halka lider çeşitli vaatler sıralarken Ankara’ya liman da yapacaklarını söyler. Halktan biri; “Ama efendim Ankara’da deniz yok ki…” deyince, lider hemen karşılık verir: “Denizi de getireceğiz, denizi de!” Tren hareket eder. Lider gider ama Ankara’ya deniz gelmez! Haziran seçimlerinden 45 gün önce Başbakan RTE: Övgülerle, destek atışlarıyla karşılanan “çılgın projesini” açıkladı! 194750 ve sonrası, 2011 yılına dek demokrasi yılları. Bugünler Recep’in ileri demokrasi yılları. Medyada, muhalefet cephesinde.. projenin intihal eseri olduğunu iddia ederek… …RTE hakkında savcılara suç duyurusunda bulunan veya bulunulmasını öneren tek bir ses yok! Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Kanal İstanbul projesinin, Türkiye’nin Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nden doğan haklarına ne yönde etki edeceğinin de karar verilirken mutlaka gözönünde bulundurulması gerekir. Deniz hukuku ve Montrö Sözleşmesi’ni Ankara’da iyi bilen isimlerin başında Dışişleri Bakanlığı’nın da yaklaşık on yıl Baş Hukuk Müşavirliği görevini de yürütmüş olan, CHP Balıkesir Milletvekili Prof. Hüseyin Pazarcı geliyor. Montrö Sözleşmesi’nin Kanal İstanbul projesi üzerinde nasıl bir etki yaratacağı konusunun iki açıdan değerlendirilmesi gerektiğini ifade eden Pazarcı öncelikle projenin ‘olabilirliğinin’ etüt edilmesi gerektiğini vurgulayarak şunları söyledi: “Barış zamanında ticaret gemileri Türk Boğazları’ndan serbest geçiş hakkına sahip. Bu hüküm varken, ‘sizi kanala yönlendireceğiz’ diyemeyiz. Sadece çok fazla beklemeyi göze alamayan gemiler bedel ödeyerek geçer. Yani Montrö nedeniyle zorlama hakkımız bulunmamakta. Yani gemilerin oraya yönlendirilebilirliği bakımından da değerlendirmek lazım.” Kanal için yeni ‘Montrö’ ğazlar’dan geçişine izin verildiğini hatırlattı. Buna göre örneğin kıyıdaş olmayan ülkelerin uçak gemileri, denizaltıları ve muhripleri Boğazlar’dan geçemiyor. Sadece küçük gemilere geçiş hakkı veriliyor. Onlar da Karadeniz’de en fazla 21 gün kalabiliyor ve aynı anda kıyıdaş olmayan ülkelerin gemilerinin toplam ağırlığı 40 bin tonu geçemiyor. “Yani Montrö’nün, Karadeniz’de güç kullanımına olanak verecek şekilde savaş gemisi yığılmasını önleme gibi bir amacı var” diyen Pazarcı, bu kuralın geçmişte uluslararası güçlerin Karadeniz’e gelişini engelleme gibi çok önemli bir işlev taşıdığına vurgu yapıyor. Bir süre önce yaşanan Gürcistan krizi sırasında bölgeye gelen ABD savaş gemilerinin Montrö Sözleşmesi’nin bu sınırlaması nedeniyle Karadeniz’e giremediğini de anımsatıyor. Pazarcı, başbakanın açıkladığı Kanal İstanbul projesiyle, Montrö Sözleşmesi’nin getirdiği bu güvencenin belirsiz hale gelebileceği ve Türkiye’nin ABD ve AB gibi uluslararası güç odakları tarafından baskıya maruz kalacağı endişesini taşıyor. Uluslarası hukuka göre bir devletin kendi sınırları içinde bir kanal açması durumunda bunun kontrolünün tamamen kendisine ait olacağı ilkesini anımsatan Pazarcı, “Savaş gemileri veya ticaret gemilerinin geçişi, kanal sahibi ülkenin takdirindedir. Böyle bir serbest kullanım ortaya çıkarsa Karadeniz için öngörülen silahsızlanma ilkesi ortadan kalkar. ABD gibi ülkeler Montrö’nün yumuşatılması baskısını arttırır. Şu anda uluslarası sözleşme diyerek baskıya direnebiliyoruz ama denetim bizde olunca direnemeyiz. O yolu açarsak da bu sefer Rusya rahatsız olacak, Karadeniz’de dengeler kaçınılmaz bir biçimde bozulacaktır” diye konuştu. eden Pazarcı, “Eğer kanal projesi hayata geçecekse Montrö Sözleşmesi’nin koşullarının bu kanal için de geçerli olacağının mutlaka teyit edilmesi ya da paralel bazı hukuki düzenlemeler getirilmesi lazım” uyarısında bulunuyor. Bu hukuki düzenlemenin yapılmaması noktasında Pazarcı’nın bir kehaneti de var. Montrö Sözleşmesi’nin girişinde ‘Bu sözleşme hükümlerinin ortadan kalkması durumunda Boğazlar’dan geçiş serbestliği sağlanacaktır’ mealinde bir ifade yer aldığına dikkat çeken Pazarcı şu değerlendirmeyi yapıyor: “Karadeniz’in silanlanmasına bu kanal vasıtasıyla müsaade edersek, Montrö’nün uygulanamaz durumda olduğu gibi sonuç ortaya çıkacak ve sözleşmenin bu maddesi gereği bu kez de Boğazlar’dan geçiş tamamen serbest hale gelecek. Karadeniz’de varlık göstermek isteyen ve bugünkü kısıtlamalar nedeniyle bunu yapamayan ABD, NATO ve AB ülkelerinin işine en fazla yarayacak senaryo budur” dedi. Kanal İstanbul için karar verecek makamların, Türkiye’nin Montrö Anlaşması’ndan doğan haklarına ilişkin stratejik ve hukuki değerlendirmeleri yapmaksızın sadece teknik mimari ve mühendislik açısından konuya yaklaşmaları büyük hata olur. Montrö hesaba katılmadan verilecek bir karar, ileride pişman olacağımız telafisi zor sonuçlar doğurabilir. GÜNDEM Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Prof. Tarık Zafer Tunaya’yı alıp da bırakmak mümkün mü? Onun eserlerini değil bir haftaya, aylara sığdırmak mümkün mü? Prof. Tunaya, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş temelleriyle ilgili herkesin bildiği konulara bile öylesine anlamlar yüklüyor, öylesine yeni ufuklar açıyor ki, bugünkü tartışmalara da ışık tutuyor. Bir haftaya doğal olarak Prof. Tunaya’nın sadece 1920’li yılların başına dair yazdıklarının bir bölümünü sığdırabildim. Bazı satırların altını çizerken ister istemez bugünü düşündüm. Kimi karşılaştırmaları paylaşmak isterim. 23 Nisan 1920’de Meclis’in açılmasının ardından 24 Nisan sabahı Mustafa Kemal neredeyse bütün günü Meclis üyelerini bilgilendirmeye ayırıyor. 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi’nden sonra 23 Nisan 1920’ye değin ne yaptığını bir bir anlatıyor. Bir başka deyişle Meclis üyelerini sadece parmak kaldırıp indirme işlevi olan kişiler olarak görmüyor. Meclis yetki devrinde son derece kıskanç. Meclis üyeleri, “Biz tatile gidiyoruz, altı ay boyunca bizim yola çıkarma yetkimizi bir kişi istediği gibi kullansın” demiyor. Örneğin Mustafa Kemal’e başkumandanlık yetkisi verirken bir dizi şarta bağlıyor. İşte o şartlar: Millet ve memleketin mukadderatını bilfiil elinde tutan en yüksek kuvvet TBMM’dir. Başkumandanlık Meclis’in tüzelkişiliğindedir. Bu kayıtlar altında fiili başkumandanlık görevine, kendi reisi Mustafa Kemal Paşa’yı memur eylemiştir. Mustafa Kemal Paşa, başkumandan olarak ordunun maddi ve manevi kuvvetini arttırmakla, sevk ve idare ile görevlidir. Bu sıfat ve selahiyet üç aylıktır. Gerekli görüldüğünde uzatılacaktır. 1921 Anayasası’nın yapımında da temel işlevi yine Meclis üyeleri üstleniyor. Prof. Tunaya, TBMM’nin anayasa yapma dönemindeki genel rolünü şöyle özetliyor: Kurtuluş Savaşı’nı yürütmek, yeni devletin temellerini atmak, halka hürriyet vermek. 1921 Anayasası son şıkkın üzerine inşa ediliyor. Türkiye’nin kuruluşu Doğu ile Batı’nın biçimlendiği, saflaştığı bir döneme karşılık geldi. Hem Doğu’nun hem Batı’nın Türkiye’de kurulacak yeni rejimin geleceğiyle ilgili kendi hesapları vardı. Prof. Tunaya iki tarafı ana hatlarıyla işledikten sonra şöyle diyor: “İki ideolojik dünya ortasında kendini bulabilmek; asıl görev buydu.... Meclis bu iki ateş arasında... çalışmıştır. Sıcak ve soğuk savaşlar arasında. BatıDoğu çarpışması arasında tarafsız, bağımsız kalabilmek... TBMM işte bu kurtuluş yolunu, gayet ustaca ve yavuzca bir politikayla bulabilmiştir...” Prof. Tunaya, Türkiye’nin kuruluş temellerindeki sağlamlığı TBMM’nin bu dinamizmine dayandırıyor. Bunu vurgularken de şöyle özetleyebileceğimiz bir değerlendirme yapıyor: Meclis, Cumhuriyet rejimine kalbolmuştur. “Ustalaştım” deyip yeni dönemde Meclis’i tümüyle kendine memur etmek isteyenlerin Meclis’in tarihinden alması gereken dersler var. Orası kimsenin malı değil. Millete ve ülke tarihine ait. Esnetirsek baskılara direnemeyiz Montrö Sözleşmesi’nin amaçlarından birinin de ‘Karadeniz’in ve kıyıdaş ülkelerin güvenliğinin tesisi olduğunu ifade eden Pazarcı, sözleşme gereği kıyıdaş olmayan devletlerin gemilerinin sadece bazı önkoşulları sağlamaları kaydıyla Bo Yeni hukuki düzenleme lazım Türkiye’nin Kanal İstanbul projesinin ‘Montrö engelini arkadan dolanma’ anlamına gelecek biçimde, güvence ve sınırlamaların esnetilmesi şeklinde kullanımına müsaade etmemesi gerektiğini ifade Olaysız mitinge dava ‘Deniz Feneri vurgunu’ ile ‘KPSS’de kopya’ iddialarıyla ilgili soruşturmalarda failleri bir türlü bulamayan Ankara Başsavcılığı, aralarında KESK üyelerinin de bulunduğu 42 kişi hakkında iddianame hazırladı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, sivil toplum örgütlerinin düzenlendiği eylemlere karşı son günlerde açtığı davalara bir yenisi daha eklendi. EğitimSen’in geçen yıl “demokratik, kamusal, nitelikli eğitim; örgütlü, güvenceli çalışma hakkı” talebiyle düzenlediği ve “olaysız şekilde” sona eren miting nedeniyle, çoğunluğunu KESK üyelerinin oluşturduğu 42 kişi hakkında dava açıldı. Eylemcilerin 3’er yıla kadar hapsi isteniyor. İddianamede, hiçbir sanığın savunmasının yer almadığı görüldü. “Deniz Feneri vurgunu” ile “KPSS’de kopya” iddialarıyla ilgili soruşturmalarda failleri bir türlü bulamayan Ankara Başsavcılığı, son günlerde eylem yapanlar hakkında dava üstüne dava açıyor. Bu davalardan son olarak KESK’e bağlı EğitimSen nasibini aldı. Mahkemeye sunulan iddianamede, EğitimSen’in geçen yıl, “Demokratik, kamusal, nitelikli eğitim; örgütlü, güvenceli çalışma hakkı” adı altında ülke genelinde imza kampanyası düzenlediği belirtildi. Emniyetin, imzaların Milli Eğitim Bakanlığı ve Başbakanlık’a verilmesi için illerden gelen sendika temsilcilerinin Ankara’da toplanacağını haber aldığı ifade edilen iddianamede, emniyet yetkililerinin, “toplumsal olayların önüne geçmek, olumsuz eylemlerin yaşanmaması ve yasadışı toplantının yapılmaması için” sendika temsilcileriyle görüşme yaptığı, ancak sendika temsilcilerinin emniyet yetkililerine olumsuz cevap verdiği, bunun üzerine, polisin, eylemin yapıldığı 17 Nisan 2010’da önlem aldığı kaydedildi. Yürüyüş yasadışıymış Miting günü, çeşitli sivil toplum kuruluşu, sendika ve konfederasyonların yetkilileri olan sanıkların, Türkiye’nin değişik illerinden gelen yaklaşık 10 bin kişiyi, beraber hazırladıkları organizasyonla şehir merkezinde topladıkları anlatılan iddianamede, Ankara Valiliği’ninse bu toplantıya izin vermediği bildirildi. Şehir merkezinde bir araya gelen yaklaşık 10 bin kişilik kalabalığın, Kurtuluş Kavşağı, Ziya Gökalp Caddesi, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı önü ve Kolej Kavşağı güzergâhını araç trafiğine kapatacak şekilde kortej oluşturduğu anlatılan iddianamede, güvenlik güçlerinin, bu kalabalığı yönlendiren sanıklara ve yolları kapatan kalabalığa, yasadışı toplantının dağılması yönünde ikazda bulunduğu ifade edildi. Fotoğraf: UĞUR DEM R Gümüşsuyu’ndaki Türk ş 1. Bölge Temsilciliği önünde toplanan grup Kazancı Yokuşu’na yürüdü. Katledilenler anıldı İstanbul Haber Servisi İşçi konfederasyonlarının 1 Mayıs Tertip Komitesi’ndeki temsilcileri ile bağlı sendikaların üyeleri, 1977, 1989 ve 1996 yıllarındaki 1 Mayıs gösterileri sırasında hayatını kaybedenleri düzenledikleri yürüyüşlerle, öldürüldükleri yerlere kırmızı karanfiller bırakarak andılar. Gümüşsuyu’ndaki Türkİş 1. Bölge Temsilciliği önünde dün toplanan grup, ellerinde kırmızı karanfillerle “1 Mayıs şehitleri ölümsüzdür”, “Kahrolsun MİT, CIA, Kontrgerilla”, “Katiller bulunsun hesap sorulsun”, “1 Mayıs’ta 1 Mayıs alanındayız” sloganları atarak, 1 Mayıs 1977’de öldürülen 36 kişi için Kazancı Yokuşu’na yürüdü. Yürüyüşe Türkİş 1. Bölge Temsilcisi Faruk Büyükkucak, DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün, DİSK Genel Başkan Yardımcısı Ali Cancı, Nakliyatİş Sendikası Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu, Türk Tabipleri Birliği (TTB), TMMOB ve konfederasyonlara bağlı sendikaların temsilciler ile direnişteki Casper, Mas Daf, Onteks işçileri katıldı. Şişhane’de 1 Mayıs 1989’da polis kurşunuyla yaşamını yitiren Mehmet Akif Dalcı adına saygı duruşunda bulunulmasının ardından, DİSK Genel Başkan Yardımcısı İsmail Yurtseven bir konuşma yaptı. Grup, daha sonra Dalcı’nın öldüğü yere karanfiller bıraktı. Kadıköy Hasanpaşa’da ise 1 Mayıs 1996’da miting bittikten sonra açılan ateş sonucu yaşamını yitiren Dursun Odabaş, Hasan Albayrak ve Yalçın Levent’in anısına bir anma töreni düzenlendi, olayın yaşandığı yere kırmızı karanfiller bırakıldı. SES Cerrahpaşa Tıp Fakültesi İşyeri Temsilcisi Aydın Erol, 1 Mayıs günü emekçilere yönelik saldırılara karşı AKP hükümetini uyarmak ve taleplerini güçlü bir biçimde haykırmak için tüm emekçileri Taksim’e çağırdıklarını kaydetti. uç: Kitleleri yönlendirmek Ancak bu ikaza aldırış edilmeyerek eylemin sürdürüldüğü kaydedilen iddianamede, saat 10.15’ten 14.30’a kadar şehir trafiği ve yolların kapatıldığı belirtildi. İddianamede, sanıkların, “Yasadışı gösteriyi düzenledikleri ve kitleleri yönlendirdikleri” savunularak bu eylemlerinin “2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’na muhalefet” suçunu oluşturduğu öne sürüldü. İddianamede, eski KESK Genel Başkanı Sami Evren ve EğitimSen Genel Başkanı Zübeyde Kılıç’ın da arasında bulunduğu, çoğu KESK üyesi 42 kişinin 1 yıl 6’şar aydan 3’er yıla kadar hapis cezasına çarptırılması talebinde bulunuldu. S Emniyet: 1 Mayıs’ta Taksim’e herkes gelebilir İstanbul Haber Servisi İstanbul Emniyet Müdürlüğü Güvenlikten Sorumlu Müdür Yardımcısı Mehmet Altınok, 1 Mayıs’ta İstanbul’da 38 bin 500 polisin görevli olacağını belirterek “Herhangi bir olay beklemiyoruz. Taksim alanına herkes girebilir. Gazetecilerden tek istediğimiz de göstericiler ile bizim aramıza girmemeleri” dedi. TGC ve İstanbul Emniyet Genel Müdürlüğü görevlileri tarafından Cağaloğlu’ndaki TGC binasında düzenlenen toplantıda konuşan Altınok, toplumsal olaylarda “gazetecilerin polisten bilgi almadan yanlı haber yapmamalarını” istedi. Altınok, “Biz gazetecilerle aynı işi yapıyoruz. Biz güvenlik boyutundayız siz bilgilendirme. Herkes görevini doğru yapmalı” diye konuştu. Fotoğraf: NECAT SAVAŞ Erdoğan’a son model BMW FIRAT KOZOK ANKARA Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Mercedes marka makam aracını, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de kullandığı BMW 760i Long modelinin bir benzeriyle değiştirdi. Erdoğan’ın 12 silindirli ve 544 beygir gücündeki 2011 model BMW 760i Long marka makam aracında, en üst düzeyde güvenlik önlemleri bulunuyor. Özel bir zırh kaplamasına sahip olan makam aracı, aynı zamanda biyolojik silahlara karşı koruma özelliğine de sahip. Araç, bombalı saldırı sonrasında oluşabilecek yangına karşı toz bulutu oluşturup yangını önleyebiliyor. Erdoğan’ın yeni makam aracının zırhsız piyasa satış fiyatının yaklaşık 500 bin lira olduğu öğrenildi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle