15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 N SAN 2011 ÇARŞAMBA CUMHUR YET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 17 Kadın bedeniyle Türkiye’nin ‘aHHval’i S BEL ÇORBACIOĞLU Hareket Atölyesi Topluluğu son çalışmaları ‘aHHval’le bu akşam Garajistanbul’da Doğan Görsev Yayın dünyasına yeni yeni adım attığım yetmişli yılların sonlarında tanıdığım efsane kişiliklerden biriydi Doğan Görsev. Yöneticilerinden olduğu Konuk Yayınları’nda felsefe, toplumbilim, siyaset alanlarında verimli bir yayın etkinliği sürdürüyordu. İnanılmaz incelikte bir insandı. Bu özelliğini çevresine yaymakta da son derece hünerliydi. Onun bulunduğu bir ortamda herkes, sözlerinde, davranışlarında daha özenli olmak gereğini hissederdi. Nedenini bugün anımsamıyorum, bir gün Esentepe’deki evine uğramıştım. O güne dek duvarları kitaplarla kaplı çok ev görmüştüm ama ilk kez duvarları plaklar, iri makaralı bantlarla dolu ve bunların dinleneceği müzikçalarların hemen dikkat çektiği bir evi ilk kez görüyordum. Böylelikle bu eşsiz incelikteki insanın ardında yalnızca dil ve edebiyat kültürü değil, müthiş bir müzik kültürünün de bulunduğunu öğrenecektim. Günümüzün ünlü caz müzikçisi Kerem Görsev’in bu evde yetişmiş olmasına şaşırmamalı. Doğan Görsev, daha askeri okullarda ortaöğrenimini sürdürürken tanıştığı dünya edebiyatının yanı sıra Batı sanatlarına, hümanist Batı düşüncesine ilgisini giderek genişletmiş, bütün sanatları dünyanın ve ülkemizin çağdaş yaşam koşullarına ulaşabilmesi için temel bir etken olarak görmeye başlamış. Ondan sonra da kendini büyük ölçüde çeviri uğraşına vererek ülkemiz kültür yaşamında eksikliğini duyumsadığı yapıtları dilimize aktarabilmek için çabalamış. Doğan Görsev’in “12 Eylül Anıları” (Tüstav Yayınları) adlı yeni bir kitabı yayımlandı. Kitapta 31 Ekim 1981 gecesi, elli yaşında gözaltına alındıktan sonra, önce Türkiye Komünist Partisi (TKP) üyesi olmaktan, sonra da Barış Derneği davasından üç yılı aşkın süre tutuklu yargılanmasının öyküsü anlatılıyor. Üç yılda değiştirilen altı tutukevinde yaşama koşulları, yazarın kişisel anıları, çevresi, öteki insanlarla ilişkileri vb. Kitapta baskı döneminin akıl almaz uygulamaları, yazarın o insancıl iyimserliği içinde anlatılıyor. Öylesine ki, konu insanlık onurunu kıran uygulamalara geldiğinde yazar ve kalemi neredeyse susuyor. Ülkemiz tarihinin nasıl kara bir sayfasıyla karşı karşı olduğumuz okura böyle de duyumsatılıyor. Doğan Görsev’in anıları insan onurunu her koşulda korumanın değerli bir belgesi olarak kitaplığımızda yerini alıyor. 9 Kasım 1984’te tahliye edildikten sonra, uzun yıllar Almanya’da siyasal göçmen olarak yaşıyor. Türlü çalışmalarının yanı sıra Esentepe’deki evinde bıraktığı müzik koleksiyonunu orada yeniden oluşturmaya girişiyor. Rönesans’tan 20. yüzyıl ortalarına kadar, değişik ülkelerde yaşamış 1100’ü aşkın evrensel klasik müzik bestecisinin 6 bin 600’ü aşkın yapıtını içeren arşivini 2005’te Eskişehir Anadolu Üniversitesi kütüphanesine bağışlıyor. Arada bir kitaplığıma göz atarken Konuk Yayınevi’nin 1970’lerin sonlarında bastığı bir kitap bana şakacı şakacı gülümser: “Gerçekleşmiş Sosyalizm Ülkesi DDR”. Kitapta Demokratik Almanya’nın kömürde, çelikte, kimyada, başka alanlardaki başarıları göz kamaştırıcı sayılarla uzun uzun kanıtlanmaya çalışılır. Ne ki zaman, sosyalizmin yalnızca üretim gücüyle değil, tek tek insanların refah, mutluluk ve özgürlüklerine ilişkin başarılarla kalıcı olabileceğini öğretti. Bugün dünyada yeniden vahşi kapitalizm koşulları oluşturulmaya çalışılıyor. Sermaye yalnız insanları değil, doğayı, bütün yerküreyi sınırsızca sömürmek istiyor. Demek insanlık yeni, insani, çağdaş bir dünyanın kurulması için yeniden zorlu bir uğraşa girişmek zorunda. Taksim’deki Rumeli Han, her katında başka bir dünyayı barındırıyor. Kondisyonuna ve nefesine güvenenleri beşinci katta bekleyen dünya, ‘hareket’ ve enerjileriyle içinizi ısıtan kadınların dünyası. 1999 yılında gazetemize verilen bir ilanla temelleri atılan bu dünya, yani Hareket Atölyesi, Zeynep Günsür’ün öncülüğünde kurulan bir beden atölyesi, üyelerin yaşları 25 ile 71 arasında değişiyor. Deniz Olgay Yamanus, Dizem Kaftan, Ece Ulutan, Gizem Soysaldı, Gülsu Aren, Leyla Okan, Nilgün Günsür, Özden Çetin, Sibel Günsür’ün çekirdek kadrosunu oluşturduğu topluluk, son projeleri “aHHval”le karartma gecelerinden yerli malı haftasına, grev günlerinden elektrikli radyoların kullanıldığı zamanlardan bugüne uzanıyor. Türkiye’nin hem siyasal hem de gündelik tarihini sahneye taşıyan atölye, her yaştan kadının bedeninde kolektif bilinçaltımızı ortaya çıkarıyor bir anlamda. “29 Nisan Dünya Dans Günü” öncesinde topluluğun kurucusu Zeynep Günsür’le konuştuk. Topluluğun ortaya çıkış hikâyesini anlatabilir misiniz? 1999 yılının sonlarına doğru her yaşa açık, bedensel bir atölye çalışması başlatmak istedim ve Cumhuriyet gazetesine ilan verdim. İlk başladığımızda hedefim aynı ekiple üç ay devam edebilmekti. Zaman içinde hep devam eden bir çekirdek grup oluştu ve üç aylık çalışma diye baş ladığımız şey 11. yılına ulaştı. Bugünkü projelerimiz o ilk senelerde yaptığımız çalışmaların yansımaları, onların profesyonel şekilde devamı gibi. Son projeniz olan ‘aHHval’ ve önceki projelerinizden kısaca bahseder misiniz? Profesyonel anlamda yaptığımız ilk proje “Ülke” adlı bir performans filmiydi. Sonrasında “Ülke/Yolculuk/Hafıza” ve “İnsan(lık) Hali” adlı projelerimiz oldu ve son profesyonel çalışmamız da “aHHval”. “aHHval”, Türkiye’nin sivil tarihi ile ilgili bir hareket tiyatrosu. Kadınların tanıklığıyla sahneye aktarılan bu tarihin aktarılmasında kullanılan hareket, sadece dansla sınırlı değil, imge ve metinlerden de yararlanıyoruz. Proje güncelle meye de açık, ama daha çok “Biz kendi hafızamızı nasıl oluşturuyoruz, yaşadığımız yeri nasıl algılıyoruz”, bunun üzerine çalışıyoruz. Farklı yaşlardaki kadınlardan oluşan bir topluluk olmanın avantajını bu projede çok gördük, herkes kendi deneyimlerini projeye aktardı. Topluluk üyeleri farklı yaşlardan olmalarının yanı sıra farklı işlerden ve eğitimlerden geliyor. Sahnede dengeyi nasıl sağlıyorsunuz? Her bedenin kendi estetiği var ve biz bunu hiçbir şekilde bozmak ya da değiştirmek niyetinde değiliz. Herkes kendi deneyimini, bizim, burada yıllar içinde oluşturduğumuz ortak dille sahneye aktarıyor. (“aHHval” bu akşam, yarı ve 29 Nisan’da saat 21.00’de Garajistanbul’da.) Arap baharı ‘Şiiristanbul’da 23 ülkeden 25 şair 1 Mayıs’a kadar sürecek “Şiiristanbul” etkinliği için stanbul’da Kültür Servisi Tarih ve Toplum Bilimleri Enstitüsü Derneği tarafından 2006’dan bu yana düzenlenen “Uluslararası İstanbul Şiir Festivali Şiiristanbul” dün başladı. 1 Mayıs Pazar gününe kadar sürecek olan festival kapsamında, yaklaşık 23 ülkeden 25 şair okurlarıyla buluşacak. Festival öncesi düzenlenen basın toplantısında konuşan “Şiiristanbul” Genel Koordinatörü Güven Karataş, festivalin bugüne kadar 200’e yakın yabancı, yüzlerce de Türk şairi ağırladığını belirterek, “Bu yıl ise, Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerinde yaşanan siyasi gelişmelere kayıtsız kalamayacağımıza karar verdik. Bu ülkelerde yaşanan devrim ve toplumsal ayaklanmaların insanlar üzerindeki etkilerini şairlerden dinlemek istememiz nedeniyle bu yılki festivalimizin konusunu ‘Arap Baharı’ olarak seçtik” dedi. “Şiiristanbul” direktörü Zeki Tombak ise Arap şairleri ağırlamaktan büyük bir memnuniyet duyduklarını belirterek, “Öte yandan İsrail’in, festivale davet ettiğimiz Arap şairin gelmesine izin vermemesini protesto ediyoruz” diye konuştu. Festival sonunda, şairlerin 1 Mayıs eylemine de katılacağını söyleyen Tombak, AB’ye sundukları “Şiir ve müzikle halklararası sivil diyalog” başlıklı projenin kabul edildiği müjdesini verdi. TOPKAPI SARAYI VE AYASOFYA MÜZES RESTORASYONU Tarihi yarımadada müze onarımları Kültür Servisi İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nın projeleri kapsamında yürütülen Topkapı Sarayı ile Ayasofya Müzesi restorasyonları devam ediyor. Dün Topkapı Sarayı’nda Topkapı Sarayı Müze Başkanı İlber Ortaylı, 2010 Ajansı Yürütme Kurulu Başkanı Şekib Avdagiç’in de katıldığı bir bilgilendirme toplantısı düzenlendi. 2010 Ajansı, bütçesinin yüzde 55’ini ayırdığı kültürel mirasın korunması ve kentsel rehabilitasyon adı altında 158 proje yürütüyor. Ortaylı, depolarda yaklaşık 120 bin parçanın olduğunu, sarayın bir özelliğinin de hiç yağmalanma görmemesi olduğunu söylüyor. Topkapı Sarayı Müzesi, Ayasofya Müzesi, Galata Mevlevihanesi, Arap Camii, Vortvodz Vorodman Kilisesi, Şehzade Türbeleri, Kariye Müzesi gibi birçok anıtsal yapının restorasyonuna yönelik onarım ve proje yapımı, Sultanahmet Meydanı’nın düzenlenmesi gibi pek çok proje 2010 Ajansı tarafından yürütülüyor. Topkapı Sarayı Mutfaklar bölümü, Revan Köşkü, Bağdat Köşkü, Sofa Köşkü, Sofa Camii, Topkapı Sarayı Müzesi konservasyon ve restorasyon atölyelerinin rehabilitasyonu kapsamında da atölyelerin iç bakım ve onarımları, çatı örtüsü onarımı, altyapı, elektrik ve su tesisatlarının yenilenmesi, havalandırma, ısıtma ve soğutma sistemlerinin yerleştirilmesi, 8 adet büyük hat levhası ile küçük hat levhalarında 4 bin 100 defter 24 ayar altın varak kullanıldı. saklama depolarının oluşturulması, yangın algılama ve söndürme sistemlerinin kurulması gibi çalışmalar da var. Onarımı süren Ayasofya Müzesi’nin dikkat çeken restorasyon çalışmalarından biri ise kilise olarak yapılan ana binayla vaftizhane olarak inşa edilen yan bölüm arasındaki avluda bulunan Vaftiz Teknesi’ydi. Atölyelerin restorasyonunun ardından gerçekleştirilecek proje ise Topkapı Sarayı Müzesi Araba ve Eyerler Koleksiyonu’na kayıtlı, 19. yüzyıl ve 20. yüzyıl başlarına tarihli 52 adet çeşitli tipte saray arabasının Sultan 3. Ahmed zamanında onarılan köşkün 1704 tarihli ve tüm aksamlarının konservasyon kitabesinde bu mekân, Sofa Köşkü olarak anılıyor. ve restorasyonu olacak. TÜBA konferanslarının konuğu Sir Sulston Kültür Servisi İngiliz Bilimler Akademisi üyesi, Nobel ödüllü Prof. Sir John Sulston, İstanbul ve Ankara’da iki konferans vermek üzere Türkiye’ye geldi. Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) toplantıları çerçevesinde önceki gün İstanbul Fevziye Mektepleri Vakfı Işık Okulları’nda ilk konferansını veren Sulston, bugün de saat 16.00’da Ankara Üniversitesi Rektörlük 100.Yıl Konferans Salonu’nda “İnsanlar ve Gezegen: Sürdürülebilir Kalkınmada Dünya Nüfusunun Rolü” konulu konferansının ikincisini gerçekleştirecek. Art Bosphorus Çağdaş Sanat Fuarı’na bu yıl 20 ülkeden yaklaşık 300 sanatçı katılıyor Düşler, renkler ve gerçekler buluşuyor Kültür Servisi Bu yıl dördüncüsü düzenlenen “Art Bosphorus Çağdaş Sanat Fuarı” (Contemporary Art Fair 2011), “Düşler, Renkler, Gerçekler” teması ile yarın Fulya Fuar ve Kongre Merkezi’nde kapılarını açıyor. Art Bosphorus Çağdaş Sanat Fuarı’nın ön açılışı, yarın Ertuğrul Günay’ın katılımıyla yapılacak. Fuara bu yıl, 20 ülkeden yaklaşık 300 sanatçı katılıyor. Türkiye’den ise aralarında Ferruh Başağa, Ömer Uluç, Hüsamettin Koçan’ın bulunduğu 100’ün üzerinde sanatçının yapıtı ile büyük çoğunluğu Türkiye’den olmak üzere 35 galeri katılıyor. Ahmet Sipahioğlu’nun hazırladığı, Türkiye’nin ilk avantgarde çizgi filmi kabul edilen “Mister A”, Buto dansının en önemli temsilcilerinden biri olan Yumino Seki, performatik resmin tanınmış temsilcisi Holger John’un yanı sıra, çalışmalarını Berlin’de sürdüren sanatçı Ali Dolanbay da fuarda performatif enstalasyonla resim sanatını birleştiren bir proje gerçekleştirecek. Ana sergi alanında ise resim, heykel gibi sanat eserlerinin sergileneceği, iki bölüm arasındaki geçişin ise dans, performans, müzik gibi etkinliklerle sağlanacağı fuarda, bu yıl ticari kısmın dışında insanların enerjisini paylaşacağı sanat etkinlikleri de var. Fuarın “non commercial” (ticari olmayan) bölümünde video art programları ve konuşmalar, söyleşi ve paneller gerçekleştirilecek. Bu yılki yeniliklerden biri de, “dramayla eğitim modeli”. Fuara gelen öğrenciler, sergi alanını dolaşarak etkilendikleri bir yapıtı tekrar üretecekler. Art Bosphorus Çağdaş Sanat Fuarı, 1 Mayıs Pazar gününe kadar sürecek. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle