16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 N SAN 2011 ÇARŞAMBA CUMHUR YET SAYFA 15 sahneydi. Yaşlı ve sarsak diktatör, ailesiyle birlikte ülkesinden kaçmak üzereydi. Tüm uçuşların iptal edildiği havaalanında, siyah bir Mercedes diktatör ve avenesini aprondaki tek uçağın dibine kadar taşıdı. Zeynel Bin Ali elinde tuttuğu siyah Bond çantaya, Emniyet Müdürü Ali Şeriati de onun koluna sıkı sıkı yapışmış, ağlayıp zırlayan diktatörü merdivenlerden çıkarmaya çalışıyordu. Zeynel Bin Ali, “Bırakın beni, memleketimde ölmek istiyorum!” narasıyla debelenmeye başlayınca, eşi Leyla tarafından “Bin uçağa gerizekâlı, hayatım senin ahmaklığına katlanmakla geçti!” diye azarlandı. Size öykü tadında aktardığım bu sahnede, dikkatinizi çekmek istediğim bir öğe var. Zeynel Bin Ali, yaşamının kuşkusuz en zor, çünkü zirveden çukura düştüğü, 23 yıl hükmettiği mülkten hırsız gibi kaçtığı, toprağına son kez ayak bastığı anda, apansız bir yurt sevdasıyla geri dönmeye, memleketinde ölmeye kalkıyor. Ama ölümü göze alarak karar verdiği bu fedakârlık anında bile, sıkı sıkı yapıştığı siyah çantayı bırakmıyor elinden… Ne var o çantada? Elbette para. İster despot olsun, ister demokrat, büyük hırsızların hırsını ve çalıntısını taşıyan renk, siyahtır, sevgili okurlar. Siyah arabalara binerler, siyah çantalar taşırlar. Siyah, büyük ganimeti küçük ganimetten ayıran ciddiyetin, voleyi vurana “helal olsun” dedirten Ali’den alınan son haber, T unus devrikdelideri Zeynel Bin kuşkusuz sizi gülümseten bir Kanını emip emdirdiği Tunus’un yeni yönetimi ise Zeynel Bin Ali ve korkunç karısı Leyla’nın başı çektiği Trabelsi sülalesinin 23 yıl boyunca yaptığı talanın hesabını çıkarmaya çalışıyor. Ülkede bu iş için bir Ulusal Yolsuzluk Araştırma Komisyonu kuruldu. Bin Ali ve ailesinin yurtdışına aktardıkları nakit paranın 5 milyar, mal varlığının 7 ila 10 milyar dolar olduğu hesaplanıyor. Bu ganimetin büyük bölümü, Dubai ve Beyrut bankalarında. Ama Katar, Malta, Bahamas ve İsviçre bankalarında da var. Ailenin ayrıca Fransa ve Kanada’da sayısız gayrimenkulleri, Güney Amerika’da da arazileri bulunuyor. Tunus’un toplam dış borcunun 5 milyar dolar olduğu düşünülürse, Zeynel Bin Ali’yi kaçar ayak tutan “memleket sevdası”nın kaynağı da anlaşılır. Fransız Le Monde gazetesinin bir haberine göre, Tunus’taki yeni yönetim, Trabelsi’lerin yurtdışındaki mal varlığını geri almak için gerekli girişimleri başlatıyor. Yurtiçindeki servetine el konuldu, envanteri çıkartılıyor. Yolsuzluk Araştırma Komisyonu müfettişlerinin, devrik despotun Sidi Bou Said’deki sarayından, televizyon kameraları önünde çıkardıkları 25 milyon Avro’luk nakite bakılırsa… Arapça “mülk” boşuna mı devlet demek? Zeynel Bin Ali, ganimeti siyah Mercedes ve siyah Bond çantaya sığmayan mülkünde ölmek istemiş, anlaşılan. Devleti kendi mülkü sayıp, memleket soyan her sülalenin, kalıbımı basarım, aynı dış bankalarda hesapları vardır! “Para, gübreye benzer . Toprağa karışmazsa hi ç bir işe yaramaz.” FRANCIS BACON (162 5) Memleket Sevdası Kaç Para? Fotoğraf : MERVE AKSÖYEK meşruiyetin rengidir. Az paranın rengi de vardır, kokusu da çıkar zaten. Ama kallavi paranın kokusu yoktur, rengi de tektir: Siyah. Dünyanın hiçbir ülkesinde, hatta çok renkli Afrika’da bile, kalıplı bir zengin ya da politikacıyı, siyahtan başka renk bir arabada taşınırken, mavi, yeşil, sarı Bond çanta taşırken göremezsiniz. Oysa hiçbir ülkenin bayrağı ya da büyük ölçekli şirketlerin logosu siyah değildir. Neden? Çünkü korsanlığın ve anarşizmin bayrağı, faşizmin sembolüdür siyah. Yani zorbalığın. Devlet olsun, ticaret olsun, bütün büyük voleler doğrudan ya da dolaylı zorla halkların sırtından vurulduğundan, sözde yasal toplanan devasa kazanç sahipleriyle büyük hırsızlar, işte bu zorbalık ciddiyetinde buluşur ve mallarını getirip götürmekte “siyah” araçlar kullanırlar. Büyük hırsızlar, meşruiyet yitiminden sonra bile mutlaka sığınacak bir ganimet ini, kendilerine kucak açacak hırsızları bulurlar. Zeynel Bin Ali de kendisi kadar yolsuzların diyarı Suudi Arabistan’da sığınak buldu, Medine’ye yerleşti. Çok yakışır. bdülfettah Amor başkanlığındaki Tunus Yolsuzluk Araştırma Komisyonu, Zeynel Bin Ali’nin Sidi Bou Said’deki sarayında bulunan nakit ve altın para ile değerli mücevheratı tam dört günde saydı. Fransız, İtalyan ve Avusturya eski altın paralarıyla mücevherat LV valizler içinde, 2.10 metre uzunluk ve 2 metre derinliğinde çelik kasalara konulmuş, dolar, Avro ve dinar tomarları yapay kitaplıkların gizli bölmelerine saklanmış ve hatta perde kıvrımlarının arasına dikilmişti. Kartaca Sarayı’nda ise bambaşka bir “mal”, 2.5 kilo esrar ele geçirildi. Zeynel Bin Ali’nin erkek kardeşi Monsef Bin Ali, 1992 yılında Fransa’da uyuşturucu kaçakçılığından gıyabında hüküm giymiş ve 1996 yılında, Tunus’ta ölü bulunmuştu. Ülkenin yeni adalet bakanlığı, uyuşturucu ticaretinde Zeynel Bin Ali’nin kardeşinden boşalan “baba” koltuğunu doldurduğunu düşünüyor. Devrik despot hakkında bu ay, “uyuşturucu bulundurmak ve ticaretinden” 18 ayrı suç duyurusu yapıldı. A Karanlıktan Aydınlığa Yakın zamana kadar bana “Nerelisin” diye sorduklarında “İstanbulluyum” derdim. Yalan da değildi; İstanbul’da doğup büyümüştüm. Şimdiyse bu soruyu “İzmirliyim” diye yanıtlıyorum. Yılda en az bir kez geldiğim, annemin, babamın, dedelerimin, ninelerimin doğup büyüdükleri bu kent bana daha sıcak, daha yakın geliyor. Her şeyden önce de daha aydınlık. AKP iktidarının İstanbul’un üzerine çöktürdüğü o kapkara, kasvet bulutları insanları bunaltıyor. Kentin kimi bölgelerinde sürdürülen renkli, cümbüşlü hayatlar, “modern mimari” adı altında oluşturulan TOKİ gettoları, dikilen o gökdelenler kimseyi yanıltmasın. Güzelim İstanbul her geçen gün biraz daha siyasal İslamın egemenliğinde Araplaştırılıyor, halk tutsaklaştırılıyor. Nüfusu 15 milyona varan kentin birçok bölgesinde çocuklar “kentsel özgürlük” nedir, tanıyamadan büyüyorlar. Emeklerine yabancılaştırılan yoksul kitleler gericiliğin pençesinde bilinçsizce, hayatlarını daraltan, renklerini solduran, zehir eden, edecek çağdışı yaşam modelleri üretiyorlar. Başbakan bugün “çılgın” projesini açıklayacak! Artık neyse bu proje, görgüsüz bir Arap sultanlığından araklama olduğuna adım gibi eminim. Siz, değerli okurlarım, “eksen kayması” yoksa “beyin kayması” mı dersiniz, bilemem ama AKP iktidarının yüzü epey zamandır Batı’dan çok Ortadoğu’ya dönük. Bir ara bölgenin liderliğine soyundu bunlar, sonra çuvallama üstüne çuvallama yaşanınca liderlikten umudu kesip, “Madem adamlar bizi takmıyorlar, baş olmaya boş verip yine para pul işlerimize dönelim” dediler. Ama konu para pul işi de olsa gözlerini Ortadoğu’dan ayıramıyorlar. Şeyhler, emirler, sultanlar, krallar onları bir başka cezbediyor; tabii İstanbul’un dört bir yanından fışkırtılan o yakışıksız gökdelenler, kıyılarımızı sarmaya başlayan o “yedi yıldızlı” görgüsüzlük otelleri gibi marifetleri de. Başbakan’ın “çılgın” projesi de sözgelimi Dubai’den aşırma bir “adalar projesi” niçin olmasın? Artık Marmara’da mı, Ege’de mi yoksa Akdeniz’de mi olur, şöyle yapay birkaç ada, her birinin üzerinde bir yedi yıldızlı otel, yaz aylarında bizim sonradan görme yeşil zirilyonerlerle zengin Araplar… Erkeklerin altında haşemalar, kadınların üzerinde kolları uzun, yakaları kapalı, kapüşonlu deniz banyosu elbiseleri… Ne çılgınlık ama!.. Tabii Boğaz yalılarında kafa çekerken, Bağdat Caddesi’nde dolanırken, Nişantaşı’nda bir “café”de otururken, bunlar görülmüyor. Çoğu insan çevresinde gördüklerini sorup sorgulamadan yaşanan hayatın yansıması sanıyor. Oysa İstanbul görünüşte renklenirken, içinden hızla çürüyor, soluyor, kararıyor. İstanbul nüfusunun yarısı yoksul, yoksulların önemli bir bölümü açlığın pençesinde; bu kentte doğup büyüyüp de bir kez olsun denizi görmemiş bir milyondan fazla yaşam yoksunu insan yaşıyor. Haksızlığa, yolsuzluğa, yoksulluğa, yoksunluğa karşı savaşımda direnci kırılmış bir kent İstanbul. 12 Haziran ise bir umut. Bu bir an önce derlenip toparlanmak, umudu besleyip büyütmek, taşıyıp kente yaymak, çoğalmak, gericiliğe başkaldırmak, karanlıktan aydınlığa çıkmak gerekiyor. Sonra da hep aydınlık kalmak, İzmir gibi. K M K ME DUM DUMA BEH Ç AK ‘ G ’ N O K T A S I [email protected] Gecekondu Aflarından Çılgın Projelere... nun” gerekirdi. Öyle ya, yasaları çiğneyenlere ceza yerine ödül verebilmek yetkisi sadece TBMM’nin, yani “yasama organı”nın olabilirdi… 50’lerden 2000’lere 20’den fazla bu tür yasa çıkartıldı. Her seferinde “bu kez son” denilerek, kentlerimizin ne hale geldiğini anlatmaya gerek yok!.. Şimdi yeni yöntem ise belediyelerin imar yetkilerini “denetimsiz arttırarak”, aynı afların “imar planı tadilatları”yla gerçekleştirilmesi. Özal’ın 80’lerde devreye soktuğu “ıslah imar planları” ile kaçak yapılar, hatta boş araziler bile “gecekondulaşmaya meyilli” denilerek temel imar kurallarına uyulmadan “imarlı” kılındı.. derken aynı yöntem belediyelerin “daimi uygulaması”na dönüştürüldü. Yani artık imar affı yasasına gerek yok, çünkü sürekli yapılıyor... Günümüzün “seçim şehirciliği”nde öne çıkan yeni oy avcılığı içinse, halkın “Belki biz de oralardan bir konut sahibi oluruz” umudunu kaşıyan “lüks toplu konut siteleri” yeğleniyor. O kadar ki aslında “af”lardan yararlanmış evleri olduğu halde, kira öder gibi yeni bir daire sahibi olma özlemi, oyları bu hayali vaat edenlere akıtıyor. Peki, kentin mevcut semtlerini ıslah etmek, tarihi İstanbul’u restore edeMuhafazakârların stanbul2023’ü! rek yaşatmak yerine, iki yeni İstanbul kurma fikama; ormanları koruyan anayasal riyle bütünleşen şu çılgın projeengeli kaldıramadıklarından, bu ler, konut ve kentleşme sorununu kez “Ver parayı, al tapuyu” çözer mi? Plansız gelişen İstanbul’un imar disiplini altına alındiyemiyorlar... Kaçak yapıların affı ise anaya masını sağlar mı? Şehircilik uzmanları diyor ki: sa değişikliği gerektirmediğinden, bu ülkenin belki de yarım “Hayır!” Çünkü önce İstanbul’u çökyüzyıla varan “seçim vaadi” oldu. Böylece kente karşı işlenen mekten, tıkanmaktan ve yaşanmaz suçların desteğiyle “tecelli” eden hale getiren AVMrezidansbir demokrasi de imar yağması gökdelen sarmalından; yani en nı güçlendirdikçe güçlendirdi.. “vahşi” imar talanından kurtarPeki, (2B dışındaki) “imar af mak gerekiyor. Bunun için de tüm fı” acaba şimdi neden seçim sö olanakların “kentsel sağlıklılaşzü olamıyor da şehircilik okulla tırma” ve “toplu ulaşım” prorında “sıfır” bile alamayacak bi jelerine kullanılması gerekiyor. Başbakan’ın şehircilik önerileri lim dışı proje vaatleriyle oy topise inşaatemlak sektörüne yeni lanmaya çalışılıyor? Yanıtı için 2 yeni durumu gör imar rantı yaratmaktan başka anlam taşımıyor. mek gerekiyor. Birincisi, artık “sürdürülebi(Siyasilerin şehircilik vaatlerilir imar affı” var! İkincisi ise toplum “hayal dün ni, bu akşam Ulusal Kanal’da 20.30’daki İmar Dosyası’nda yası”na alıştırıldı... Açalım: YTÜ Mimarlık Fakültesi’nden Affa ‘sürekli’lik geldi planlama uzmanı Prof. Dr. Zekai Eskiden imar affı için “ka Görgülü’yle değerlendireceğiz.) İstanbul’a “2 yeni şehir” sözü veren Başbakan, imar yerine artık her açıdan “restorasyon” bekleyen bu kent için “çılgın proje”sini bugün açıklayacakmış. Bu yaklaşımın şehirciliğe temelden aykırı olduğunu; İstanbul için öncelikli görevin, mevcut yerleşim alanlarını sağlıklılaştırmak ve depreme dayanıklı kılmak gerektiğini ise geçen hafta okurlarımızla paylaşmıştık. (21 Nisan 2011, Cumhuriyet) Şehircilikteki “çılgınlık”larını da projelerini öğrenince değerlendirebileceğiz… “Seçim beyannamesi”nde gündeme getirdiği bu imar “söz”lerini duyunca aklıma “geleneksel” seçim söylemleri geldi. Anımsanacaktır; geçmiş seçimlerdeki “oy toplama söylemleri”nin başında “imar affı” gelirdi. Hatta yasalar yetiştirilememişse “Bizi seçerseniz tapunuzu hemen vereceğiz” denir; böylece kaçak yapılaşan semtlerin desteğini almak, en garantili seçim stratejisi sayılırdı. Gerçi şimdi de aynı oyun orman işgalcilerinden oy toplamak için “2B” alanlarında oynanıyor Ç ZG L K KÂM L MASARACI [email protected] BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 HARB SEM H POROY HAYAT EP K T YATROSU MUSTAFA B LG N [email protected] 1/ Sularda bu 1 lunan ve ancak mikros 2 kopla görüle 3 bilen hayvan 4 ya da bitki top5 luluğu. 2/ Bir ilimiz... Atıl 6 gan, gözü pek. 7 3/ Tuzağa dü 8 şürülen şey... Boyna ya da 9 bele asılı olarak taşı 1 2 3 4 5 6 7 8 9 nan su kabı. 4/ I. 1 B E Z İ R G A N Dünya Savaşı’nda 2 E K O S E L A L Osmanlı ordusunda 3 R E N G R E N A kullanılan bir tür baş4G T İ L A V E T lık. 5/ Utanç duy5Ü Ç A Y A K MA ma... Çemberin çev6Z A E N NO resinin çapına oranıS A L T nı gösteren sayı. 6/ 7 A P E L 8R UM İ N E L A Çeçenlerin kendi ül9 T E K E B A R kelerine verdikleri ad. 7/ Pirinçle pişirilen bir tür yemek... Hitit. 8/ Rus imparatorlarına verilen san... 106 taşla oynanan bir oyun. 9/ Şarkı söylemeyi meslek edinmiş kimse, şarkıcı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Marksist terminolojide, dünyayı değiştirmeyi amaçlayan etkinliklerin tümüne verilen ad. 2/ Osmanlı devletinde iki alaydan oluşan askeri birlik... Hamsigillerden küçük bir balık. 3/ Azerbaycan’ın plaka imi... Kırmızı tüylü bir çeşit yaban kazı. 4/ Büyüme, gelişme... Âşık, vurgun, tutkun. 5/ Akdeniz Bölgesi’nde bir akarsu. 6/ Az pişmiş et... Ateş. 7/ Taş ya da maden çıkarılan yer... Kayıkta dümeni kullanmak için baş tarafına takılan kol. 8/ “Bakır lengerlerde kızarmış kuzular idi” (Nâzım Hikmet)... Hamura sarılan et, balık ya da sebzeyi fırında pişirerek yapılan yemek. 9/ İstanbul’un bir semti... İstenilen nitelikleri taşıyan. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle