15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 8 İstanbul Edirne Kocaeli Çanakkale İzmir Manisa Denizli Zonguldak Sinop Samsun Trabzon Giresun Ankara Y Y Y Y Y Y Y Y Y Y Y Y Y 9 7 9 6 11 9 11 8 8 8 10 10 7 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars Y Y Y Y Y Y Y Y B B B B Y 9 8 7 12 8 14 9 14 16 12 5 0 1 HABERLERİN DEVAMI Oslo K Helsinki K Stockholm B Londra B AmsterdamB Brüksel Y Paris Y Bonn PB Münih PB Berlin Y Budapeşte Y Madrid B Viyana Y 6 4 3 12 8 9 10 10 8 7 6 8 7 Belgrad Y 8 Sofya Y 4 Roma PB 7 Atina Y 11 Zürih B 6 Moskova K 2 Aşkabat Y 10 Taşkent Y 9 Baku Y 5 Bişkek Y 5 Tiflis Y 5 Kahire B 15 Şam PB 9 Ülke geneli parçalı çok bulutlu, Marmara, Ege, Akdeniz, İç Anadolu, Karadeniz, Doğu Anadolu’nun kuzey ve batısı ile Güney Doğu Anadolu’nun batısı ve Diyarakır çevreleri yağmur ve sağanak güney kesimler gök gürültülü sağanak şeklinde geçecek. Yağışların İstanbul, Tekirdağ, Çanakkale, İzmir, Aydın, Balıkesir’de kuvvetli olması bekleniyor. 2 N SAN 2011 CUMARTES TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 2 Nisan GÜNCEL Baştarafı 1. Sayfada habere göz atalım. Geçenlerde Galatasaray Kulübü’nün Mali İdari Kurulu toplandı. Fatih Erdoğdu imzalı bu konudaki yazıyı birlikte okuyalım: “Kurulda en çok tepki gören isim Ergenekon savcısı Zekeriya Öz oldu. Başkan Adnan Polat’ın ‘özel kontenjanından’ kulübe üye olmakla eleştirilen Öz için, ‘Türkiye’nin bir bölümü de Galatasaraylı olan aydın, Atatürkçü isimlerini de üzen bir insan nasıl kulübe kayıt edilir’ ifadesi kullanıldı. Ancak konuşmalar sırasında arka sıralardan ‘Zekeriya Öz’ü kulübe üye yapanlar o koltukta oturmasınlar, burası Atatürk’ün kulübü’ sesleri yükseldi. Bir konuşmacının ‘Bazı gerçekleri burada söylüyorum. İnşallah yarın sabah birileri gelip bizi Silivri’ye götürmez’ sözü de büyük alkış aldı. Üyeler de kuliste, ‘Zekeriya Öz, buraya gelmeye cesaret edemedi, ama adamları var, dikkatli konuşun’ diye espri yaptılar.” Bu haber; bir spor kulübüne üye olması bile ağır eleştirilerle karşılanan bir savcının özel yetkilerle koltuğunda oturmayacağına bir örnek! Bu örnek, Öz’ün topluma nasıl ve büyük ölçüde korku saldığına da kanıt! Kimi köşe yazıları Silivri’de yıllardır (şimdi bir hücrede) tek başına yatan, tutukluluk süreleri artık cezaya dönüşmüş, toplumda saygınlığı ile anılan kimilerinin 12 Haziran’daki seçimlerde aday olmalarını tartışıyor. Üstelik olumsuz kimi yakıştırmalar, yanlış bilgilerle... Örneğin Milliyet’te Mehmet Tezkan’ın “Haberal beni şaşırttı” başlıklı yazısı… Önce “Prof. Mehmet Haberal’ın Ergenekon’da haksızlığa uğradığına inandığını” yazıyor ve sonra: “Buna karşılık ağır kalp hastası olduğu için 2 yıl hastanede yatan, cezaevinde üç kez kalbi duran birinin nasıl milletvekilliğine talip olduğunu anlayamadığını… …Çıkmak içinse onun için hapse düşen profesörlere ayıp olmaz mı?” diyor. Kalp hastası, tahliye talepleri sürekli reddedilen bir kişinin hem sağlığı açısından hem de uğradığı haksızlığı dışarıda daha güçlü biçimde savunma olanağı açısından aday olması veya adaylığı kabul etmesi neden çok şaşırtıcı oluyor? Prof. Haberal ne yapmalı idi? Ben yatarım içeride mi demeliydi? Bir. Arkadaşlarımı da aday göstermeniz koşuluyla aday oluyorum veya olurum mu diyecekti? Bu da iki! Adaylığı söz konusu bir gazeteci içerideki gazetecilerin de aday olmasını dayatabilir miydi? İçeride yatana dışarıdan gazel okumak kolay! Silivri duruşmalarını dikkatle izleyenlerin gözünden kaçmamıştır. Mahkemenin sendikacı Mustafa Özbek’i tahliye kararı duruşmada bütün sanıkların alkışlarıyla karşılandı. Mapusluğu yaşamayanlar, değil iki yıl, iki gün, bir hücrede ancak duvarlarla konuşmanın ıstırabını bilemezler. Dışarıda olanlar içeride olmanın ne demek olduğunu nedense anlamazlıktan geliyorlar. Basın özgürlüğünü savu CÜNEYT ARCAYÜREK nanların, tutuklulara özgürlüğü neden çok gördüklerini anlamak, hatta sıralayacakları kimi gerekçelerle anlatsalar da... anlamak olanaksız! Kimileri de ya kulaktan dolma bilgiyle kaleme sarılıyor. Ya da parti kulislerindeki ihtiras dalgalarını yansıttığı izlenimi veren yazılar döktürüyorlar. 31 Mart günü Hürriyet’te daha önce bilgi almadan konuşmadığını, yazmadığını övdüğüm Şükrü Küçükşahin’in “Yeniden CHP’de sanık aday üzerine” başlıklı yazısı yayımlandı. Silivri’den adaylıkları söz konusu gazetecilerin adaylıklarını ele alıyor. Yazı genelde gazetecilerin tabii CHP’den adaylığına karşı çıkıyor. Çarpıcı bir örnek veriyor. Demokrat Parti’nin (Adnan Menderes’in) basına olanca şiddetiyle yüklendiği günlerde… AKİS dergisinin sahibi, başyazarı, CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’nün damadı Metin Toker’le ilgili bir olayı şöyle anlatıyor: “…Toker, yazdıkları nedeniyle cezaevindeyken vekil yapılarak kurtarılmak istenmiş, ama 1957 seçimlerindeöneriyi hem Toker hem de İnönü, ‘Asla’ diye reddetmiş.” Diyor ki; “(bugünkü) CHP yönetimi bu ayrıntıları (kızı, PM üyesi) Gülsün Hanım’a sorar mı, sorarsa yönetimde adaylıkları savunan Süheyl Batum başka bir noktaya gelir mi bilmiyorum, ama her CHP’li bu örnek üzerinde durmalı.” Başüstüne! Ne ki, olayı saptıranlardan değil… gerçeği yaşayanlardan öğrenerek yazmak koşuluyla… Kızı Gülsün Bilgehan, CHP heyetiyle ABD’de, ama Metin’in eşi sayın Özden Toker, yazının yazıldığı sırada Ankara’da. Ş. Küçükşahin, bir zahmet Sayın Özden Toker’i arasaydı… Milletvekilliği önerildiği sırada Metin Toker’in cezaevinde değil… …Dışarıda olduğunu öğrenebilirdi. Üstüne üstlük yakın dostum, birlikte uzun süre AKİS’te çalıştığım, her zaman Pembe Köşk’te bir araya gelip söyleştiğim Metin Toker bana olayı sıcağı sıcağına anlatmış idi... Ankara CHP örgütü AKİS yayınlarına diş bileyen Menderes’in bir yazıyı bahane ederek Metin’i yine cezaevine sokması olasılığına karşı… …Bir önlem olarak milletvekilliği önerdi. Her zaman yeniden tutuklanma riski ile yaşayan Metin’i korumaktı amaç. Oysa Metin her zaman mesleğin risklerini göze alan bir yazardı. Öneriyi reddetti ve yerine Bülent Ecevit’i önerdi. Ecevit’in önünü açan milletvekilliği böyle başladı. Metin ölünceye kadar gazeteci kaldı. O bugünkü kimi gazeteciler gibi cebini kimin dolduracağıyla değil, kafasıyla, mesleğiyle övünen bir yazardı, gazeteciydi. Öldüğünde banka hesabında üç beş kuruş vardı. O günlerin koşulları ile bugünün koşulları arasında en ufak benzerlik yok! Kulisteki kişisel amaçlı çalkantıları benimseyerek olayları yansıtanlara, önce çuvaldızı kendilerine batırmalarını anımsatmak gerekiyor. Şifreli skandal 1.7 milyon kişinin geçen hafta ter döktüğü YGS’de en az 100 sorunun basit bir formül uygulandığında rahatlıkla çözülebildiği ortaya çıktı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Avukat ve dershane yöneticisi Ayla Varan, Yükseköğretime Giriş Sınavı’nda (YGS) şifreli bir kopya sistemi ile en 100 sorunun doğru yanıtlanabildiğini iddia etti. Belirlenen formülle, sınavdaki 40 matematik sorusunun 37’sinin, diğer alan sorularının da en az 50’sinin kısa sürede doğru yanıtlanabildiği ileri sürüldü. Artvin’de avukatlık ve dershane yöneticiliği yapan Ayla Varan, YGS’de en az 100 sorunun belli bir formüle göre yanıtlandığında rahatlıkla çözülebildiğini belirlediklerini ileri sürdü. Formülle özellikle matematik testinde soruların tamamına yakınını doğru çözmenin mümkün olduğu vurgulandı. Varan, “Yanıtları rakamsal olan sorularda şifreleme sisteminin hatasıza yakın uygulandığını gördüm. Sisteme göre yanıt şıklarındaki rakamlar küçükten büyüğe göre sıralanıyor. Eğer çakışan varsa doğru yanıt çakışan rakamın bulunduğu şık oluyor. Hiçbir rakam çakışmazsa doğru yanıt ‘E’ şıkkı olarak çıkıyor. Birden fazla çakışan varsa da yanıt en küçük rakamın bulunduğu şık oluyor. Matematik testindeki 40 sorudan bu sistemi uygulayarak 37 sorunun doğru cevabına ulaşılabiliyor. Ayrıca yanıtları rakamsal olarak verilen Sosyal Bilimler, Türkçe ve Fen sorularında da aynı formülü uygulayarak en az 50 soruyu daha rahatlıkla çözebilirsiniz” iddiasında bulundu. Varan, ayrıca bazı Türkçe sorularında da alfabetik şifreleme olduğunu öne sürdü. İddiaya göre, YGS’deki 40 sorudan oluşan matematik testi, şifreleme yöntemiyle yaklaşık 10 dakikada çözülebiliyor. İddia edilen yöntem şöyle: Şıklardaki rakamsal değerler o şıkkın altına küçükten büyüğe doğru yazılıyor. Eğer bir şıkta rakamlar çakışıyorsa doğru yanıt o şık oluyor. Eğer hiçbir şıkta çakışma olmazsa genellikle E şıkkı doğru yanıt olarak çıkıyor. Eğer birden fazla şıkta çakışma oluyorsa doğru yanıt rakamsal olarak küçük değerin bulunduğu şık oluyor. Örneğin, matematik testi 4. soruda “20112010+20092008+...+32+1 işleminin sonucu kaçtır?” sorusunun şıkları “A) 1004 B)1008 C) 1000 D) 1006 E) 1002” şeklinde sıralanıyor. Şifreleme yöntemine rakamlar küçükten büyüğe göre sıralandığında yeni sıralama “A) 1000 B) 1002 C) 1004 D) 1006 E) 1008” şeklini alıyor. D şıkkında 1006 rakamı çakıştığı için doğru yanıt D oluyor. GÜNDEM Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY 10 dakikada yanıt şte formül... felaketlerden sadece biri pek çok ülkeyi yere sermeye yeter. Japonlar üçünün, birbirini katlayarak getirdiği felaketi göğüslemeye çalışıyor. Felaket ve mücadele haberlerinin yanında Japonların davranış biçimleri, ülkelerine bağlılık duyguları, genel Japon kültürü de yer alıyor. Japonya’yı kültürüyle birlikte her yönüyle anlayabilmek ve öğrenebilmek için Türkçe yayımlanan başlıca kitaplardan biri Prof. Bozkurt Güvenç’in “Japon Kültürü”. Prof. Güvenç Japonya’nın dünya devleti olma sürecinin 19. yüzyılın ortasında Meici döneminde başladığını vurguluyor. Meici göreve başlarken şu yemini etmiş: “Bir danışma kurultayı açmalı; Çağdışı töreleri bırakmalı; Doğanın akılcılığı ile adaletini eylemlerimizin rehberi yapmalı; Dünyadaki bilgi ve eğitimi araştırmalı, çağdaş uygarlığın tüm birikiminden yararlanmalıyız.” Prof. Güvenç, Meici için, “Japonya’da uygarlık ve aydınlanma çağının kaptanı” diyor, o dönemi bugüne de ışık tutacak biçimde anlatıyor. Japonya gezim sırasında benim de kimi anılarım, gözlemlerim oldu. Biri Türklerle Japonları karşılaştıran ilginç bir anlatım. Uzun yıllar Tokyo’da yaşayan Cinahgir Bey’den, daha sonra da bir Japon diplomattan dinlemiştim. Türkleri de tanıyan Japonlar diyorlar ki: Bir Türk beş Japona bedeldir. Elbette bir Türk dünyaya da bedeldir ama, Japondan böyle bir şey duymak hoş. Neden bedeldir? Çünkü Türkler birkaç kişilik işi tek başlarına yapmaya bayılıyor. Örneğin bir inşaatta 23 kişinin çalıştıracağı dozeri Türk tek başına kullanabilir. Japonlar bunu ballandıra ballandıra anlattıktan sonra, “ama” diyorlar, şöyle devam ediyorlar: Beş Japon elli Türk’e bedeldir. O nasıl oluyor? Bunu en iyi şirketler arası görüşmelerde fark ediyoruz. Diyelim ki; beşer kişi karşılıklı konuşuyor. Bizimkiler iş bölümü yapar. Biri karşı tarafa cevap verir. Biri verilen cevapları not eder. Öteki kendi arkadaşlarının verimini gözler. Biz ne yaparız? Hep birlikte karşılık verir, hep birlikte susarsınız! Japonya radyasyon belasının sıkıntılarını 66 yıldır yaşamakta olan bir ülke. 6 Ağustos 1945’te Hiroşima’ya atom bombası atıldığında 290 bin nüfuslu kentte 160 bin kişi ölmüştü. Sağ kalanların da çoğu radyasyona dayalı hastalıklara yakalandı. 2000’lere gelindiğinde Hiroşima’da sadece atom bombasından kaynaklanan hastalıklarla ilgilenen 10 kadar sağlık kuruluşu vardı. O hastanelerden birinde Midori Akiyama adlı hastayla kısa süre sohbet etmiştim. Annesini ve iki kardeşini atom bombası atıldığı gün kaybetmiş. “Kömür oldular” dedi. Babası yaralı kurtulmuş ama, fazla yaşamamış. Akiyama da hastalığının ayrıntısına girmedi ama, sıklıkla hastanede kalması gerekiyormuş. Yeri geldi sordum: Amerikalılara düşman mısın? Yanıtı ilginçti: “Hayır... O gün atom bombası Japonya’nın elinde olsa, bizimkiler kullanırdı.” Prof. Güvenç, Japonya’nın 2. Dünya Savaşı yıkımını göğüslerken şu slogandan güç aldığını söylüyor: “Dayanılmaza dayanmak.” Japonların bugün de dayanılmaza dayanmasını, zorlukları aşmasını diliyoruz. Tabii nükleer dersler de çıkararak! Uzmanlar YGS’de şifre kodlama yöntemiyle bu kadar net sonuç çıkarabilmenin vahim durum olduğunu söylüyor. ÖSYM’nin iddialar için açıklama yapması bekleniyor. Koncuk, YGS’de formülle doğru yanıta ulaşmanın tesadüf olamayacağını söyledi ‘Pis kokular geliyor’ KIVANÇ EL ANKARA YGS’de şifreleme yöntemiyle kopya skandalı iddiaları karşısında ÖSYM, telefonları yanıtsız bırakırken Türk EğitimSen Genel Başkanı İsmail Koncuk iddia edilen yöntem ile doğru yanıtı bulabilmenin tesadüf olacağını düşünmediğini söyledi. Koncuk, ÖSYM ile ilgili olarak, “KPSS nedeniyle üzerindeki lekeyi temizleyemedi. Bu doğruysa rezalet bile diyemeyeceğim, pis kokular geliyor” değerlendirmesini yaptı. ÖSYM’nin bu yıl yapılan YGS’ye kadar tüm matematik sorularının cevapla rını küçükten büyüğe veya büyükten küçüğe sıraladığı ancak bu yıl ilk defa soruların seçeneklerinin karıştırıldığı ifade edildi. Böylece sözkonusu formülü uygulayanlar doğru şıkkı bulmuş oldu. Soru kitapçıklarındaki seçeneklerin ilk defa bu yıl küçükten büyüğe sıralanmaması “kasıtlı mı yapıldı” sorusunu da gündeme getirdi. ÖSYM yetkilileri her kitapçığın farklı soru sırası ve yanıt sırasının olduğunu ifade etmesine karşın internete konulan kitapçığın kaç öğrenciye verildiği sorusuna yanıt verilemedi. Türk EğitimSen Başkanı Koncuk, ‘Kasıtlı mı yapıldı?’ olayın tesadüf olacağını düşünmediğini belirterek, “Bunu ihtimal hesapları ile anlatmamız zor. ÖSYM Başkanlığı kamuoyunu tatmin eden bir cevap vermeli. Yoksa şaibenin altında kalır. Hangi kişinin hangi soru kitapçığını alacağını ÖSYM belirledi. Ben bu ÖSYM’ye güvenemez oldum” dedi. Cumhuriyet’e değerlendirmelerde bulunan istatistikçi Ceyhan İnal ise “Sorular hazırlanırken belli bir sistematiğe göre özellikle hazırlanmadıysa, bu 40 soruda 10 soru bilebilme olasılığı 0’a yakındır. Ama o sistematiği bir öğrenci öğrendiyse 30’una, 40’ına yanıt verebilir” dedi. ESK M T’Ç N N A LES NDEN ÇAĞRI TÜRK YE DEFTER N KAPATMIŞ ALEV LER N RAPORA TEPK S SÜRÜYOR ‘Katilleri bulun’ NURPER DEĞ RMENC Uzan yalanladı PARİS (Cumhuriyet) Fransa’dan siyasi sığınma hakkı isteyen ve Paris’te yaşayan Cem Uzan 12 Haziran seçimlerinde Sakarya’dan bağımsız milletvekili adayı olmak için hazırlık yaptığı yolundaki iddiaları yalanladı. Bankalarına ve medyasına el konulduktan sonra Türkiye’yi terk eden ve halen Fransa’da yaşayan eski Genç Parti lideri Cem Uzan, Paris’in en gözde otellerinden biri olan Hotel Le Meurice’in barında karşılaştığı bir grup Türk gazeteciye Türkiye defterini kapattığını ve asla dönmeyeceğini söyledi. Eski TMSF Başkanı Ahmet Ertürk’e yeniden dava açacağını belirten Uzan şunları söyledi: “Bana ve benim aileme yapılan yanlışlıkların kabullenilmesini istiyorum. Türkiye Cumhuriyeti artık yanlışlarını kabul etmek zorunda. Devletsen benden öncekiler beni ilgilendirmez diyemezsin. Artık emekliye ayrıldım ve Türkiye’ye asla dönmeyeceğim.” Başbakan Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yakın çevreleri tarafından yanlış yönlendirildikleri kanaatinde olduğunu söyleyen Uzan, “İnsanların hata yaptığında bunu kabul etmesi gerekir.” dedi. Öte yandan Uzan’ın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde Türkiye aleyhine açtığı 200 milyar dolarlık dava reddedildi. ‘Balbay ve Özkan aramızda’ BALIKESİR (Cumhuriyet) ÇYDD, ADD, Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği’nin düzenlediği “Balbay ve Özkan aramızda” başlıklı söyleşi ve imza etkinliği, bugün 13.00’te Salih Tozan Kültür Merkezi’nde yapılacak. Etkinlikte sanatçı Yıldız Kenter, Balbay’ın mektubunu okuyacak. Meriç Velidedeoğlu, Orhan Bursalı, Ümit Zileli, Can Ataklı, İdris Akyüz ve Öner Yağcı, Balbay ve Özkan’ın kitaplarını imzalayacak. BODRUM Bodrum Yalıkavak’taki evinin banyosunda geçen günlerde başından silahla vurulmuş halde bulunan eski MİT görevlisi Tahsin Haluk Akter’in cinayete kurban gittiğinin ortaya çıkmasının ardından, ailesi katillerin bulunmasını istedi. Yalıkavak’taki Karaburgaz Mezarlığı’nda önceki gün toprağa verilen Akter’le ilgili soruşturma sürdürülüyor. Akter’in İzmir Adli Tıp Kurumu’nda yapılan otopsisinde, başında iki kurşun deliğine rastlanmıştı. Kızı Aysin Akter, otopsi sonucunda babasının öldürüldüğünün ortaya çıktığını belirterek “Babam başının arka sından iki kere vurulmuş. Otopsi raporunda cinayet diye geçiyor. Zaten bunu kendisinin yapması imkânsız. Babamı öldürdüler” dedi. Seyhun Güleç ise ayrıldığı eşinin neden vurulduğuna ilişkin bilgisinin olmadığını belirterek “Kalleşçe arkadan vurmuşlar” dedi. 1987’de ortaya çıkan MİT raporunun ardından, MİT ArşivSorgu Müdürü Ferdi Tamer ile Akter’in o dönem raporla ilgili telefon konuşmaları medyaya yansımıştı. Raporu yazan MİT görevlisi Mehmet Eymür’ün yanı sıra, Hiram Abas ve Korkut Eken de görevden uzaklaştırılmıştı. Tamer ise emekli olduktan sonra öldürülmüştü. ‘Devlet dedesi kabul edilemez’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP’nin açıkladığı Alevi Çalıştayı nihai raporuna tepki gösteren Pir Sultan Abdal Derneği Genel Başkanı Fevzi Gümüş, “Hükümet Vatikan değildir, cemevlerimizi tanımlayamaz. Cemevleri Alevilerin ibadethanesidir ve böyle olmaya da devam edecektir” dedi. Konuyla ilgili bir basın toplantısı düzenleyen Gümüş, kamuoyuna sunulan raporun içeriğinin kendilerini şaşırtmadığını, rapordaki önerilerin Alevilerin asimilasyonuna hizmet eden, tamamen Sünni ulemanın bakış açısının ürünü olduğunu ifade etti. Gümüş, “Zorunlu din dersleriyle ilgili sunulan öneriler mevcut uygulamanın sonuçlarını daha da ağırlaştıracak niteliktedir. Hükümet, iki din dersi önermektedir, ki bu asla kabul edilemez. Madımak katliamı unutturulmaya, adeta toplumun belleği silinmeye çalışılmaktadır” diye konuştu. Alevi dedelerinin “devlet dedesi” statüsüne sokulmak istendiğini ifade eden Gümüş, dedelerin devletten maaş almasını istemediklerini, böyle bir uygulamayı kabul etmediklerini söyledi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle