15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 2 N SAN 2011 CUMARTES 16 zindeyiz Amcacım Yanlış Anlamadık slında onlar çok iyi niyetli de, Aolmakbaşta biz gazeteciler üzere, siyasiler, kamuoyu herkes yanlış anlamış. TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner’e kulak verirseniz, hazırladıkları anayasa taslağını açıklayınca, sanki onlar “ülkenin başkentini, laikliğini, bayrağını tartışmaya açmışlar gibi bir hava” doğmuş... TÜSİAD için hazırlanan taslakta, “yeni anayasanın başlagıç metninde Atatükçülüğe ideolojik ve hukuki anlamlar yükleyen referanslardan kaçınılmalıdır” yazacak, ama yanlış anlaşılmış olacak. TÜSİAD için hazırlanan taslakta, “yeni anayasa milliyetçiliğe yer vermemeli” denecek, ama yanlış anlaşılmış olacak. TÜSİAD için hazırlanan taslakta, “Vatandaşlığın tanımlanmasında Türklük kavramına yer verilmesin” ifadesine yer verilecek, ama yanlış anlaşılmış olacak. TÜSİAD için hazırlanan taslakta, “üniversite öğrencilerinin, milletvekillerinin, öğretim üyelerinin ve belli kurallar dahilinde kamu görevlilerinin başörtüsü kullanmalarına engel bir gerekçe bulunmamaktadır” tümcesi bulunacak, ama yanlış anlaşılmış olacak. TÜSİAD Başkanı’nın eşi Cem Boyner çıkacak, “özgürlük için bölünelim” diyecek, bu da yanlış anlaşılmış olacak! Ortada bir yanlış varsa eğer, o da TÜSİAD’ın başındakilerinin 1923 devrimini yadsıyacak bir Türkiye biçimlendirmesi çabası içinde olmasıdır... meme” koşullu 8.5 milyar dolarlık kredi anlaşması imzalamıştı. Anlaşmanın “Aktarım Önşartları” başlıklı 5. maddesinin “e” fıkrası şöyleydi: “Türkiye’nin Irak’a özgürlük harekâtında Irak’a insani yardım da dahil olmak üzere ABD hükümeti ile işbirliği yapmadığına, Irak’ın yeniden inşası ve istikrarının sağlanmasında ABD hükümetinin öncülüğündeki çabaları desteklemediğine dair ibarelerin bulunması ya da tek taraflı olarak Irak’a asker göndermesi durumunda, ABD hükümeti, söz konusu bildirim tarihinden geçerli olmak üzere, li 2003 Dubai’de devlet bakanı AdaBabacan,“KuzeyEylül ayınolarak, ABD ile Irak’a girgeçerlilik süresinin askıya alındığını Hazine’ye bildirecektir.” Yani, Türkiye 8.5 milyar dolar karşılığında ABD’nin, “Irak”a özgürlük harekâtı”nı desteklemez ya da Kuzey Irak’a girerse o paradan olacağını AKP’li bakanın imzasıyla kabul ediyordu. O dönemde, bu anlaşmayı gazetemizde yayımlamamız üzerine oluşan tepkilere göğüs geremeyen AKP, anlaşmayı askıya almak zorunda kalmıştı. Aradan 7.5 yıl geçti. Recep Tayyip Erdoğan, geçen hafta ABD’nin Irak’ın kuzeyinde kurduğu mandayı ve onun başına oturtulan aşiret reisini ziyaret eden ilk Türk Başbakan oldu. Türkiye’nin cephesinde bir değişiklik yok yine: ABD’nin öncülüğünde özgürlüğün izindeyiz. Merkez Bankası Ne Yapmak stiyor? Merkez Bankası’nın geçen hafta aldığı zorunlu mevduat karşılıklarını yüksek oranda arttırma kararı, birçoğumuz için şaşırtıcı olmuştur. Son üç ay boyunca, Merkez Bankası’nın önceki açıklamaları, bu günlerde mevduat karşılıklarının yeniden yükseltileceği beklentileri yaratmıştı. Ancak, ölçünün bu kadar yüksek tutulacağı tahmin edilmiyordu. Karşılıkların yüksek oranda arttırılmasının, bundan önceki önlemlerin istenen sonucun elde edilmesini sağlayamamış olmasından kaynaklandığı bellidir. Merkez Bankası, önlemlerin “dozunu” arttırmaya karar vermiştir. Karşılıkları arttırma kararından sonraki açıklamalar, Merkez Bankası’nın, bu yöndeki kararlarına devam edeceğini göstermektedir. Merkez Bankası, bu artıştan sonra, kredi hacmindeki hızlı genişlemenin durmasını sağlamak için, bankaların kredi müşterilerine uyguladıkları faizleri arttıracağını, bu faiz artışının da kredi talebini azaltacağını, bu azalmanın da kredi genişlemesini yavaşlatacağını beklemeye başlamıştır. Bunun için, mevduat karşılıklarının yükseltilmesiyle kârları azalacak bankaların, azalmanın olumsuz etkilerini gidermek için önlem almalarını yadırgamak doğru değildir; gelecek günlerde kredi faizlerinin yükselme yönünde gelişmesi beklenmelidir. Ancak, ülkemizde kredi talebi çok yükseklerde olduğundan, bu önlemle, kredi genişlemesinin yavaşlaması zaman alacaktır. Ekonominin gidişi konusunda Ankara’dan yapılan açıklamalar, ekonomi yönetiminin, ülkedeki hızlı kredi genişlemesinden, büyüme hızının çok artmış olması nedeniyle “ekonominin ısınmakta olmasından”, bankalardaki kârlılığın çok yükselmiş olmasından, faizlerin yüksek bulunmasından yakınmaktaydı. Birkaç gün önce Ankara’dan yapılan iki açıklama, Merkez Bankası’nın kısıtlayıcı önlemlerine rağmen, bu gidişin frenlenemediğini göstermiştir. Bunlardan biri, ekonominin 2010 yılının tümünde, dünya ülkeleri arasındaki en yüksek büyüme oranlarından birinin elde edilmiş olduğunun tespit edilmiş olmasıdır: 2010’da gayri safi yurtiçi hasılamız (GSYH) yüzde 8.9 artmıştır. Daha da önemlisi, önceki daraltıcı önlemlere rağmen, ekonomimiz, 2010’un dördüncü çeyreğinde de yüksek oranlı (yüzde 9.2) büyümesini sürdürmüştür. Birkaç gün önce açıklanan şubat ayı dış ticaret rakamları, bu açıdan ölçünün iyice kaçırıldığını göstermiştir. İşgünü sayısının daha az olduğu yılın “cüce” ayında, dışsatımımız, geçen yılın aynı ayına göre, yüzde 22 artarak 10.1 milyar dolara yükselmiş, ancak dışalımımız, bunun iki katı bir hızla ve yüzde 48.7 oranında genişleyerek 17.5 milyar dolara yükselmiştir. Aylık dış ticaret açığının 7.4 milyar dolara yükselmiş olması, 2011’de dış ticaret ve cari işlemler açıklarının çok artarak ekonomik dengeleri daha da bozacağı konusundaki endişeleri arttırmıştır. Bununla birlikte, sadece mevduat karşılıklarını arttırarak bu hızlanma ivmesini kırma olanağı bulunamayacak ve gelecek günlerde Merkez Bankamız, para piyasasını daraltıcı önlemleri almaya devam edecektir. Çünkü açıkları hızlandıran güç, mevduat zorunlu karşılıklarının düşüklüğü değil, döviz fiyatlarının gerekenden daha düşük tutulmasıdır. Merkez Bankamız, paranın iç değerinin korunmasından sorumlu olduğuna inanıyor ve enflasyonu yıllık yüzde 5 oranının altında tutmanın sorumluluğunu üstleniyor, ama paramızın dış değerini kontrol etmeye çalışmıyor. Ancak biz, sanıyoruz ki bu iki fiyat (paranın iç ve dış değeri), daha teknik deyimiyle fiyatlar genel düzeyi ile döviz fiyatlarının düzeyi birbirine sıkı sıkıya bağlıdır; birindeki çarpıklık ötekini de etkilemekte ve iki fiyatlar grubu arasındaki uyum sağlanmadıkça dış ticaret dengeleri de sağlanamamaktadır. Bugünkü “dalgalı serbest kur politikası”, dünya finansal pazarındaki para bolluğu nedeniyle bol borçlanmayla paramızın dış değerini düşük tuttukça, mevduat zorunlu karşılık oranını daha da yükseklere çıkarmanın, bu açıdan fazla bir etkisi olmayacaktır. 20092010 yılları boyunca, ülkeleri ekonomik bunalımdan çıkarmak için alınan önlemler, ülkelerin finansal pazarlarını paraya boğarak, ödeme güçlüğü içinde bulunan kuruluşlara (ya da devletlere) ek borçlar vermekten öteye geçmemiştir. Biz, ekonomimizi bu yanlıştan uzak tutmalıyız. CHP’nin ABD ziyareti gazeteABD’deki deneyimliCHP heci Yılmaz Polat, yetinin Washington ziyaretinin başarılı geçtiği kanısında: “Obama yönetiminin önemli birimleri, Demokrat ve Cumhuriyetçi Parti’nin kıdemli senatörleri CHP heyetiyle görüştü. Washington’ın önde gelen düşünce kuruluşları büyük ilgi gösterdi. Amerikalılar, Türkiye’deki gelişmelerden kaygılıydı. Seçime hile karıştırılır mı, adaylara baskı yapılıyor mu, gazetecilere baskı, basılmamış kitaba sansür, insan hakları ihlalleri, Ergenekon konularıyla ilgilendiler. CHP’lilere sorulan sorular, Washington’daki AKP lobisinin inandırıcılığını yitirdiğini gösteriyordu. Şüphesiz, CHP heyetine gösterilen ilgi Washington’ın AKP’yi gözden çıkardığı anlamına da gelmiyordu. Erdoğan hükümeti 8 yıllık iktidarı süresinde Amerikan yönetimlerinin aksine bir politika izlemedi. Washington’la uyum içerisinde çalıştı. Hâlâ da çalışacağına ilişkin sinyaller veriyor. Gerçi CHP heyetindekiler, kaygıların Washington’ın Türkiye’ye bakışını değiştirdiğini, desteğin endişe ve korkuya dönüştüğünü gözlemlediklerini aktardılar, ama çok emin olmasınlar. AKP lobisi karşı atağa geçip bu kaygıların CHP’den kaynaklandığını söylerlerse şaşmam. Tıpkı, ikinci tezkere Meclis’ten geçmeyince ‘Askerler önledi’ diyerek topu askerlere attıkları gibi... 6 Nisan’da Bülent Arınç önce New York sonra Washington’a geliyor. AKP imajıyla ilgili mutlaka bir şeyler söyleyecektir.” Yılmaz Polat, Kemal Derviş’in ABD gezisi boyunca CHP heyetinin peşini bırakmadığını da anımsatıp uyardı: “Aman dikkat, tarih tekerrür etmesin!” Son sıra adayı Gencecik bir CHP üyesi Engin Balım. Bankada 850 lira parası vardı, üstünü kredi ile tamamladı, 3 bin liralık ödentiyi yatırdı, aday adayı oldu. Hem de Ankara 1. bölgenin son sırasından. Evet evet son sıradan. Seçimler için mutlaka çalışmak gerektiğinde samimi olduğunu kanıtlamak üzere... Çözülmeyen özel ilgi göstermesi üzerine kurulan polis ekibinin çalışması sonucu çözüldü. Abdullah Gül, Hrant Dink cinayeti için de Cumhurbaşkanlığı’na bağlı Devlet Denetleme KurutoplaKayseri’de şeker Gül’ün yan çocukların katili, Kayserili Abdullah lu’nu devreye sokmuştu. Anlayamadığımız bir şey var: Abdullah Gül, kendisinin başbakanlığı döneminde işlenmiş ve şimdiye değin faili meçhul kalmış Necip Hablemitoğlu cinayeti konusunda niçin aynı duyarlılığı göstermez? dam Değil bret Olsun! SADIK ÇEL K K M K ME DUM DUMA BEH Ç AK [email protected] Kadınların ardından şimdi de çocuklar… Her gün bir yenisini duyduğumuz, okuduğumuz, kanımızı donduran ve toplumda infiale neden olan çocuk cinayeti haberleri… Kayseri’de, bayram şekeri topladıkları sırada ortadan kaybolan ve bir sapık tarafından hunharca katledildiği bir buçuk sene sonra ortaya çıkan üç çocuk... Ve Sultangazi’de üvey annesi ve anneannesi tarafından dövülerek öldürülen Fırat… Kayseri’de üç çocuğun cenaze töreninde yükselen feryatlar tüm toplumun vicdanında yankı buldu. Ve elbette yüreklere dokunan bu türden vahşi cinayetlerin ardından gündeme gelmesine alışık olduğumuz “İdam cezası geri getirilsin mi?” meselesi yeniden tartışma konusu oldu. Bir yanda Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği’yle uyum, yüksek medeniyet seviyesi, ileri demokrasi vs.. Diğer yanda toplumun ayağa kalkan vicdanı, isyan çığlıkları ve akabinde gelen suça kendi eliyle ceza verme arzusu, hırsı, hortlayan linç kültürü. İsyan eden toplum vicdanını rahatlatıp, yüreklerdeki yangını söndürmek, hem caydırıcılık niteliği yüksek, hem de adaletin kılıcı görevini yerine getirerek idam etmeyecek, ama “ibret olabilecek” ceza düzenlemelerinden geçmektedir. Ayrıca her 35 yılda bir çıkarılması alışkanlık haline gelen afların, yargı kararlarında infaz ve iyi hal indirimlerinin yeniden düzenlenmesiyle kamu vicdanının kanatılmasının önüne geçilerek mağdurlar ve mağdur yakınlarının mağduriyetleri daha fazla büyütülmemeli ve hukuk katledilmemelidir. Bu türden şiddet haberlerinde medyanın tutumu ise diğer bir tartışma konusu… Özellikle son yaşanan çocuk cinayetleriyle ilgili olarak basında çıkan haberlerde kullanılan ve halihazırda suça eğilimi olan insanlara örnek bile teşkil edebilecek nitelikteki “cinayet ayrıntıları”, kadın vahşetlerinde olduğu gibi çocuk cinayetlerinde de kullanılan (tiraj arttırma amaçlı) “şiddet dili” ve haberler sunulurken ihtiyaç duyulan serinkanlılık eksikliği, medyanın bu sınavı verememesi sonucunu doğurmuştur. Medyanın bu bir türlü geçemediği sınavın etki alanı ise tüm toplumu kapsıyor. Kullanılan üslup, suça meyilli insanlara bilinçsizce de olsa ilham vermiş olma ihtimalini ortaya çıkarırken toplumdaki linç kültürünü de harekete geçiriyor. Unutmayalım ki toplumsal çapta kalınan bu sınavların telafisi yok. Taksilerin tek çatı altında toplanmasını ve 24 saat merkezden takibini sağlayacak sistem yolda. En son yine Üsküdar’da üzücü bir örneğini yaşadığımız taksici cinayetleri ve gasp vakaları düşünüldüğünde, söz konusu sistem güvenlik açısından da iddialı… Bu sistemle, araçlara ücretsiz olarak takılacak GPS ve navigasyon sayesinde tespit edilen aracın yeri en yakın polis merkezine anında bildirilecek. Taksicilerin mesleki yeterlilik kazanımı için özel bir sınava tabi tutulmaları ise diğer bir gündem maddesi. Bu sayede, eline bir şekilde(!) ehliyeti alan herkes, trafikte direksiyon sallama şansı devam edecek olsa da hiç değilse taksicilik yapamayacak. Taksicilere, tabi tutulacakları bir eğitim ve sınav neticesinde özel bir ehliyet verilecek; ki bu eğitimlerin, asgari lise eğitiminin ardından mesleki ve psikoteknik alanda yoğunlaşmasının çok daha faydalı neticeler doğuracağı inancındayım. Bunun yanında taksilerde Avrupa’daki yerinde örnekleri gibi şoför için “ayrı mahal” uygulamasının da aynı düzenlemeler içine girmesi, şüphesiz ki güvenliği bir kat daha arttıracaktır. Türkiye’de, bilhassa da İstanbul’daki delikanlı, bitirim, hatta yer yer “belalı” ve eğitimsiz taksici profilinin de, bu algının da ortadan kalkması açısından söz konusu eğitimlerin ve zorunlulukların; çağdaş ve güncel düzenlemelerin, standartların (kılık kıyafet, bakım, araç içi hijyen, araçta müzik çalınması, araç modeli, yaşlı araçların kullanımının emniyet gerekçesiyle önlenmesi, taksi şoförlerinin sosyal güvenlik, yolcuların da sigorta kapsamına alınması, plaka tüccarlığının önüne geçilmesi, gibi) gözden geçirilmesinin ve ilgili yaptırımların önemi büyüktür. Bu yeni düzenlemelerle birlikte alınması gerektiğini düşündüğümüz tedbirlerin, olmazsa olmaz zorunlulukların uygulamaya geçirilmesinin taksicilik mesleğinin sürdürülebilirliğine katkı sağlamanın yanı sıra; kent kültürüne de, sosyal yaşama da, gündelik hayata da olumlu yansıyacağı kanısındayım. Japonya’daki depremin etkileri nükleer tehdit üzerinden dünyayı sarsmaya devam ediyor. İnsanlara, pencerelerin açılmaması, sokağa çıkılmaması gibi, tam anlamıyla gerçekleştirilmesi pek de mümkün olmayan ve hayatlarını sözlük anlamıyla “zinadan çevirecek” bazı tavsiyeler veriliyor. Nükleer reaktörlerle mücadele etme görevini üstlenen 50 kişilik mühendis ve teknisyenlerden oluşan ekip ise hak ettiği övgüyü toplayarak ve fakat popülizme malzeme olmaktan kurtulamayarak dünya basınında “kahraman” ilan ediliyorlar. Bu arada Japonya’dan yola çıkan radyasyon bulutlarının hafta içinde Ege sahillerinden ülkemiz sınırlarına da girdiği bildirildi. Kazanın sonuçlarının topraklarımız üzerinde ne derece etkili olacağını ise biraz da zamanın insafına bırakıyoruz. [email protected] Ç ZG L K KÂM L MASARACI [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARB SEM H POROY Fukuşima 50 UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇEL K [email protected] C MY B C MY B Taksiciye özel 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Doğu Akde 1 niz havzasında görülen sıcak, 2 tozlu ve kuru 3 rüzgâr... Rusça 4 da “evet”. 2/ Renk renk par 5 lak tüyleri olan, 6 iri gövdeli bir 7 papağan... Soluk. 3/ Azgeliş 8 miş bir ülkeyi 9 Birleşmiş Mil1 2 3 4 5 6 7 8 9 letler adına yönetmek için kimi büyük dev 1 K A L A M I Ş Ç letlere verilen vekil 2 A Ş U R T EMA lik... Yapma, etme. 4/ 3 T İ N S I V A Ğ Maskeli balolarda gi 4 A N A F O R T A yilen kukuletalı uzun 5 F A E L F A N giysi. 5/ Yeniçeri ay6O İ N İ T A F lıklarına yapılan zam... 7ROM T A R O T Halk dilinde mısıra ve8A L ME S İ R E rilen ad. 6/ Hangi şey... E Ğ İ R L A L Şırnak’ın bir ilçesi. 7/ 9 Bir müzik parçasının son bölümü... İlkel bir silah. 8/ Bir yere, süsleme amacıyla verilen düzen... En küçük izci kuruluşu. 9/ Baston... Ölenlerin kılınmamış namazları ve tutulmamış oruçları için verilen sadaka. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ 31 Ocak21 Mart arasındaki 50 günlük kış dönemine verilen ad... “Hastalık, dert” anlamında eski sözcük. 2/ Mesafe... AleviBektaşi şairlerinin tarikat inançlarını dile getirdikleri şiirlerine verilen ad. 3/ Susığırı... Türk müziğinde “usul” anlamında kullanılan sözcük. 4/ Yirmi sekiz taşla oynanan bir oyun. 5/ Emanet... Buğdaygillerden bir bitki. 6/Neon elementinin simgesi... Kır ya da köy yaşamını anlatan kısa şiir. 7/ Bir yarışmada sonucu belirleyen son karşılaşma... Y.K.Beyatlı’nın hece ölçüsüyle yazdığı tek şiiri. 8/ Tiyatro ya da sinemada, olayın geçtiği yeri göstermek için kullanılan nesnelerin tümü... Göçebelerin konak yeri. 9/ Üstün bir yetkinin gücünü simgeleyen değnek... Düşürme, aşağı atma.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle