24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
29 MART 2011 SALI CUMHUR YET SAYFA HABERLER İkinci Ergenekon davasında söz alan gazetemiz yazarı Balbay, cezaevi koşullarına dikkat çekti 7 ‘Hücreler iddianame gibi’ HAT CE TUNCER Mustafa Balbay 2. Ergenekon davasında gazetemiz yazarı Mustafa Balbay, cezaevi koşullarına dikkat çekerek “Konulduğumuz hücreler iddianame gibi. Hücremsi koğuş, hücre koğuş” diye konuştu. Balbay, “Ankara’daki iktidar Menderes ruhu değil, Menderes’i idama götürenlerin ruhunu temsil etmektedir” dedi. Davanın dün gerçekleştirilen 108. duruşmasında sanıklar salona alınışını izleyiciler alkışlarla karşılarken Balbay ve Tuncay Özkan’a uzaktan sevgilerini ve desteklerini bildirdi. Balbay izleyicilere, “Artık hücrede yal Levent Göktaş, savunmasını özetleyerek Perinçek ve Bektaş ile 3 metre 44 santim büyüklüğünde bir odada kaldığını, bu alanda hem yemek yediklerini hem davaya hazırlandıklarını belirtti. nız değilim. Kimsenin haberi yok ama üç karga pencereye yuva yaptı. Sabahları ‘gak’ diye uyandırıyor. Yaşama sevincimi hiçbir şey alamaz” diye seslendi. Hücrelere sık sık tamirci geldiğini söyleyen Balbay, “Burada herşey bozuk, moraller hariç” dedi. Tedavi gördüğü hastaneden cezaevine sevk edilen İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu ise duruşmada hazır bulundu. Duruşmaya, davada tutuksuz olan, ancak Odatv’ye ilişkin Ergenekon soruşturmasında tutuklanan Prof. Dr. Yalçın Küçük, bu davadan daha önce tahliye edilmelerine karşın Balyoz davasında tutuklanan Albay Mustafa Koç ve Cengiz Köylü de katıldı. Başkan Köksal Şengün, oturumu açmasının ardından el kaldırması üzerine Balbay’a söz verdi. Balbay, Başkan Şengün’e “Tutuklu sanıklar cezaevinden getirildi, açık yargılamaya devam olundu” diyerek duruşmayı açtığını belirterek “Ama cezaevinden nasıl geldiğimizi bilmek istersiniz diye anlatmak istedim” dedi. Balbay şunları anlattı: “28 Şubat günü Tuncay Özkan ile 4 No’lu cezaevinde koğuştayken saat 17.00 sıralarında ‘sevk var’ diye geldiler. ‘Ne zaman’ dedik. ‘Şu andan itibaren sevk başladı’ dediler. Bütün eşyalarımızı topladık. Saat 03.00 sıralarında yeni cezaevine gittik. Daha önce 3 kişi iken tek Emir böyle tek hücrelere koydular. ‘Neden’ deyince ‘Emir böyle Ankara’dan’ dediler.” Tek kişilik hücrelere gitmek istemediklerinde, “zor kullanacağız” diye üç kez uyarıldıklarını söyleyen Balbay, “Böyle bir durumla muhatap olmamak için hücrelere girdik. Koşullar iddianame gibi. Hücre hücre değil, koğuş koğuş değil. Verem, AIDS hastalarının konulduğu tecrit hücresi gibi. Hücremsi koğuş ya da koğuş hücre” dedi. Avı Anladık. Ama Avcısı Kim? Ülkemizi son süratle AB’nin kapısına çarptıracağından kuşku duyulan son “basılmamış kitabın yasaklanması” eylemi, çocukların “yakartop” oyununa benziyor. Ortada 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararı ile basılması, dağıtılması bir yana; bulundurulması bile yasaklanan bir kitap var. Ancak, o kitabın yazarı gazeteci Ahmet Şık’ı Silivri’deki Ergenekon kervanına gönderten “İmamın Ordusu”nu, daha basılmadan böylesine ünlendiren mahut kararı kim verdirtti? Bunu üstlenen kahraman ortaya çıkmış değil. Bir hukuk devletinin olmazsa olmaz üç erkinden birisi olan yargının, kendiliğinden bu kararı almasının imkânsız olduğunu TV reklamlarındaki “Mümkünlü kasabasının başkanı” da bilmesine biliyordur. Ama anlatabilirseniz, gelin de 2012 Türkiye’sinde aklı henüz bu konulara ermeyecek yaştaki meraklı çocuklarımıza işin içyüzünü anlatın: “Yavrum” deyin, “23 Nisan Bayramı’na şunun şurasında ne kaldı ki. Nasıl olsa aranızdan birileri o gün başkentte Çankaya’da oturacak. Bir başkası parlamento başkanı, hatta Erdoğan koltuğundan bir fotoğraf çekimi süresince kalkmaya razı olursa Başbakanlık makamına oturacak. Adalet, İçişleri ya da Kültür bakanları olacaklar.” Onlar o koltukların asıl sahiplerine yöneltsinler bu soruyu. Çocuklarımız babalarının öğütlerine nasıl inanacaklar ki? Gazetelerin, radyo ve televizyonların haber gündemlerinde bütün tazeliği ile duran o “İmamın Ordusu” kitabının yasaklanmış olması için düğmeye kimin bastığını mertçe çıkıp da söyleyecek, özü de sözü de doğru bir büyüğümüz var mı? Bu işlerin savcıları, ünlü Terörle Mücadele Yasası uyarınca, Özel Yetkili Savcı olarak atanıyorlar. Onları atayan makam, görünüşte bağımsız ve özerk Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu. Ama çocuklarımız da gazetelerde o kurulun hangi hâkim ve savcılardan oluşacağını, seçimden önce eski Adalet Bakanı’nın ağzından duyanlar arasında değiller miydi? Toplatma ya da yasaklatma eylemini üstlenen tek yürütme erki mensubu yok. Önce Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç arama işlemi karşısında üzüntüsünü, dahası kaygısını açıklıyor. Sanki yürütme erkinin emir ve direktiflerine göre adım atan polis, Türkiye Cumhuriyeti’nin değil de bir imamın, mesela Humeyni’nin güvenlik gücü imiş gibi davranırsa sorumluluktan sıyrılacağını sanıyor. Şimdi de, yani dün Başbakan yakartopu yargıya atarsa, yurttaşların ülkemizde yargıyı pençesinin içine almaktan çekinmeyen bir yürütme erkinin başkanının bulunduğuna gerçekten inanacağını hayal ediyor. “Yargının attığı adım yürütme olarak bizi ilgilendiren bir adım değildir. Bunu ben bilemem, sizin bildiğiniz varsa açıklayın” diyor, gazetecilerin “Basılmamış kitap nasıl toplatıldı” sorusunu yanıtlarken. Oysa, Olağanüstü Yetkili Cumhuriyet Savcısı Sayın Zekeriya Öz değil miydi Beşiktaş’taki makamında gazetecilere “Polis bize bir rapor gönderir, biz de onu mahkemeye havale ederiz” türünden konuşan. Ve dahası bu iktidar değil midir, “Gün ola harman ola. Bir iktidar değişikliği ile bu tür işlemleri yapan adalet mensuplarından hesap sorar” endişesi ile ellerini yakartopa uzatmak istemeyenlere doping aşısı yaparak moral veren, bunun için de o tür işlemlerden zarar görenlerin açacakları davalarda tazminatın devletin kasasından yani hepimizin rızkından ödeneceği kuralını yasalaştıran? AKP iktidarı, ne yazık ki, yasamayı da kendi denetimi altına alarak bir genel seçime giriyor ve işin hazin yanı, bugüne gelişinde kendisine en büyük destek veren “Yetmez ama, evet”çilerin önemli bir bölümünün oylarını hâlâ çantasında kilitli tutuyor. nfaz edebilirler İnfaz koruma memurlarının ve cezaevi görevlilerinin çoğunlukla iyi niyetli insanlar olduklarını ifade eden Balbay, anlatımını şu sözlerle sürdürdü: “Ama bize üç kez zor kullanma uyarısı yaptıklarında aralarında birkaç kişinin öyle bir yüz ifadesi vardı ki. Ankara’dan telefon gelip ‘infaz edin’ deseler hemen infaz edecek üçdört kişi çıkabilir. Ama çok iyi niyetli insanlar var. Yüzde 80’i iyi niyetli. Cezaevi yönetiminden biriyle görüşürken ‘Ankara’dan telefon gelse bizi infaz edebilecek üç kişiden biri siz olabilirdiniz’ dedim. O cezaevi yöneticisi ‘Öyle mi? Menderes’i de böyle ikiüç kişi idama götürdü’ dedi. Nasıl bir ruh haliyle karşı karşıyayız, anlayın.” Duruşmada, daha önceki beyanlarında, “Gidiyoruz gidiyoruz Ankaraİstanbul 250 kilometre” benzetmesinde bulunduğunu belirten Balbay, “Bu davaya dört dosyanın daha eklenmesi görüşülüyor. Şimdi bunu değiştiriyorum. İstanbuEdirne 90 kilometre, İstanbulAfyon 50 kilometre, Silivri’ye hoş geldiniz. Nüfus 73 milyon” diye konuştu. Düşünceye hazırlık suçunun, dijital işkencenin bu davada kurumsallaştığını ifade eden Balbay, “Türkiye’de tutuklama cezası var. Her tür insan hakları ihlali, her türlü dram yaşanıyor” dedi. Daha sonra kürsüye alınan tutuklu sanık Özel Kuvvetler’den emekli Levent Göktaş, 3 kişi 3 metre 44 santim büyüklüğünde bir odada kaldıklarını belirterek “Bu alanda hem yemek yiyoruz, hem davaya hazırlanıyoruz, hem de yaşıyoruz” dedi. Göktaş, Savcı Zekeriya Öz tarafından 6 Nisan 2009’da alınan “Birinci ve ikinci iddianamede geçen konuların tamamının cezaevinde okuma ve düşünme fırsata buldum. Bu belgeleri değerlendirdiğimde Ergenekon’un korkunç bir örgüt olduğunu fark ettim” şeklindeki beyanların yer aldığı ek ifadesinin “hukuka aykırı” kabul edilmesini istedi. Tutanakta işlem sırasında bulunmayan 3 savcının imzasının yer aldığını öne süren Göktaş, ek ifadesinin Öz tarafından çarpıtıldığını, delil üretilmeye çalışıldığını savundu. TBB BAŞKANI ‘Kitabı yok etmek suçtur’ Coşar, “ mamın Ordusu” adlı kitabın soruşturma aşamasında imha edilmesinin hukuken hiç kimsenin yetkisinde olmadığını belirtti. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Vedat Ahsen Coşar, gazeteci Ahmet Şık’ın henüz basılmamış “İmamın Ordusu” adlı kitabının, soruşturma aşamasında imha edilmesinin hukuken hiç kimsenin yetkisinde olmadığını belirtirken delil niteliğindeki bu belgelerin yok edilmesinin bunu yapanlar yönünden başlı başına bir suç olduğunu söyledi. Coşar, düzenlediği basın toplantısında, ulusal hukukta ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde yer alan düzenlemeler karşısında, avukatların muhatap oldukları muamelenin ve müdafilik görevini yapamamalarının çok açık biçimde hukuka aykırı olduğunu belirtti. “Hrant’ın Arkadaşları”nca yapılan yürüyüşün ardından “Adalete yaklaşabilmemiz için, davayı yürütenlerin, yayımlanmamış kitapları toplatma fantezileriyle uğraşmayı bırakmaları gerekiyor” denildi. (VEDAT ARIK) ‘Suç vasfı değişebilir’ Hrant Dink’ davasında savcı Usta, sanıkların ‘anayasal düzeni zorla değiştirmek’ten yargılanabileceğini söyledi H LAL KÖSE ‘Özgürlük sorunu var’ Mesleğini icra eden basın mensupları ile avukatların yaşadıklarının “özgürlük sorunu” olduğunu ifade eden Coşar, şu görüşleri dile getirdi: “Henüz basılmamış bir kitaba el konulması veya kitabın taslaklarının toplatılması basın, ifade, düşünceyi açıklama ve yayma, bilim ve sanat özgürlüğüne karşı çok ağır bir saldırıdır. Henüz basılmamış bir kitabın, bu kitaba ait bilgisayar kayıtlarının soruşturma aşamasında imha edilmesi ise hukuken hiç kimsenin yetkisinde olmadığı gibi delil niteliğindeki bu belgelerin yok edilmesi bunu yapanlar yönünden başlı başına bir suçtur. Suçlamanın dayanağı olan belge, bilgi ve kanıtlar yok edilmiş olmakla sanık/şüpheli konumunda olanların kendilerini savunma olanağı ortadan kaldırılmış olduğu gibi iddia makamında bulunanların iddialarını kanıtlama olanakları da yok edilmiştir. ” Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesini azmettirdiği iddiasıyla yargılanan polis muhbiri Erhan Tuncel’in avukatı Erdoğan Soruklu, cinayetin Ergenekon’la bağlantılı olduğunu öne sürerek, “Bu olayı Tuncel çapında biri organize edemez. Cinayet Tuncel’in verdiği bilgilerle önlenebilirdi” dedi. Duruşma savcısı, sanıklara atılı suçun, “anayasal düzeni silah zoruyla değiştiremeye teşebbüs” olarak değişme ihtimaline dikkat çekti. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki 17. duruşmaya tutuklu sanıklar polis muhbiri Tuncel, azmettirici Yasin Hayal ve 3 tutuksuz sanık katıldı. Müdahiller Rakel Dink, Delal Dink, Hosrof Dink ve gazeteci Ali Bayramoğlu’nun da hazır bulunduğu duruşmada, Trabzon Emniyet Müdür Yardımcısı Necati Ekici’nin, Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 24 Mart 2011’de tanık olarak verdiği ifade mahkemeye sunuldu. Ekici, “Babası, ‘Ogün’ün yerini jandarma komutanı bilebilir. Ogün jandarma komutanı ile görüşürdü’ dedi. Hangi komutan olduğunu bilmiyorum” dedi. Avukat Soruklu, “Kafes Eylem Planı’nda Hrant Dink ve Zirve Yayınevi cinayetlerinden operasyon olarak söz ediliyor. Zirve Yayınevi soruşturması Ergenekon kapsamına alındı. Ergenekon davası sanığı avukat Kemal Kerinçsiz, Dink’i ‘bundan sonra öfkemizin hedefisin’ diye tehdit etmişti. Olayın Ergenekon soruşturmasıyla bağlantısı, bize göre somut delillerle ortaya çıkmıştır” dedi. Sanık Erhan Tuncel, mahkemeye gelen HTS kayıtlarında emniyet görevlileri ile yaptığı telefon görüşmelerin silindiğini iddia etti. Tuncel, “HTS dökümlerinde tanımadığım kişiler var. Belki ekleme yapılmıştır” dedi. Müdahil avukatı Fethiye Çetin, TÜBİTAK’ın Akbank’ın Pangaltı şubesinin, cinayet saatinde Agos’u kaydeden güvenlik kamerasına ait harddiskte silinen görüntü olmadığını bildiren raporundaki çe lişkilerin giderilmesini istedi. Çetin, “Raporun ekinde, silinmiş dosyalardan söz ediliyor. Silinen dosyanın ismi ‘Akbankpangaaltı1sb(h.dink)’ olarak görünüyor. Neden bu isim verilmiş? Bu harddiskler bankaya aitse, içlerinde silinen görüntü bulunamaması hayatın olağan akışına aykırı” diye konuştu. ‘Suç vasfı değişebilir’ Davaya ilk kez katılan savcı Hikmet Usta, cinayetin dünyada ve Türkiye’de infial yaratmaya yönelik olduğunu söyledi. Sanıklara atılı “örgüt kurmak ve üyesi olmak” suçunun, “anayasal düzeni silah zoruyla değiştiremeye teşebbüs” olarak değişme ihtimalinin göz önünde bulundurulmasını isteyen savcı, görüşünü hazırlamak için süre istedi. “Hrant’ın Arkadaşları”, tutuklu gazeteciler Ahmet Şık ve Nedim Şener’in fotoğraflarıyla ve Şık’ın İmamın Ordusu adlı kitabının maketiyle Dolmabahçe’den Beşiktaş Meydanı’na dek yürüdü. Grup adına burada açıklamayı oyuncu Ayça Damgacı yaptı. ‘Savcı çarpıttı’ TÜB TAK çelişkisi FETHULLAH GÜLEN ŞIK’A DESTEK MEKTUBU ‘Biat etmeyen herkes Ahmet’ İstanbul Haber Servisi İstanbul Tabip Odası çalışanlarından, Türkiye Sosyal Sigortalar, Eğitim, Büro, Ticaret, Kooperatif ve Güzel Sanatlar İşçileri Sendikası üyesi bir grup, Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan gazeteci Ahmet Şık’a destek mektubu gönderdi. “Sevgili Ahmet, merhaba” diye başlayan mektupta şu ifadeler yer aldı: “Birebir tanışmasak da kelimenin gerçek anlamıyla ‘Hepimiz Ahmet’iz, okuyan, düşünen, yazan, düşündüğünü cesaretle söyleyen, biat etmeyen herkes birer Ahmet artık. Seni Fadime annenin ikinci Metin’i, Hrant’ın kardeşi, ezilen, eşitlik, demokrasi ve adalet isteyenlerin yoldaşı olmaktan alıkoyamayacaklar.” TGC ÖDÜLLER SAH PLER N BULDU ‘ fade özgürlüğü kısıtlaması vahim boyutta’ İstanbul Haber Servisi Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nce (TGC) bu yıl 51’incisi düzenlenen Türkiye Gazetecilik Başarı Ödülleri, Sabancı Center’daki törenle sahiplerini buldu. Gazetemiz çizeri Zafer Temoçin’in de karikatür dalında ödül aldığı törende gazeteciler, tutuklu bulunan meslektaşlarının özgür bırakılmasını istedi. Törende konuşan TGC Başkanı Orhan Erinç, Türk basınının bugüne kadar benzeri görülmemiş bir süreçten geçtiğini belirterek “Gazetecilik faaliyetlerinin suç sayılması döneminde, henüz düşünce aşamasında olan, tamamlanmamış, kitaplaşmamış yazıların suç sayılması bir yana, el konulanlarının dışındaki örneklerinin silinerek imha edilmesi, ifade özgürlüğü konusunda varılan noktanın vahametini ortaya koymaktadır. ‘İmamın Ordusu’ kitap taslağının imha edilmeye çalışılmasının, demokratik hukuk devleti olarak nitelendirilen günümüzde yaşanması olağanüstü bir önem taşımaktadır” dedi. Törende, “WikiLeaks Belgelerinden Sonra” isimli karikatürü ile ödüle değer görülen Zafer Temoçin adına ödülü karikatürist Akdağ Saygut alırken, “Balyoz İddianamesi” başlıklı araştırması ile Hürriyet gazetesi yazarı Sedat Ergin, “Soy Sop” başlıklı köşe yazısı ile Hürriyet gazetesi yazarı Yılmaz Özdil, ödül alanlar arasında yer aldı. ‘Basılmamış kitabı engelleme çabam yok’ İstanbul Haber Servisi Gazeteci Ahmet Şık’ın yazdığı “İmamın Ordusu” kitabını yayımlayacak yayınevinin polisler tarafından basılmasının ardından Fethullah Gülen’in avukatı Orhan Erdemli aracılığıyla yaptığı açıklamada, “Basılmamış bir kitabı engelleme gibi bir çabasının olmadığını, sadece kişilik haklarına saldırılar, şahsına yönelik mesnetsiz suçlamalar ve iftiralar karşısında bir vatandaş olarak hukuk çerçevesinde hakkını aradığını” belirtti. Gülen’in, avukatı Erdemli aracılığıyla yaptığı açıklamada, “Tamamen bağımsız yargıya ait bir konuda lehte veya aleyhte değerlendirmede bulunmam tabii ki söz konusu olamaz. Elbette düşünce, ifade ve basın özgürlüğü demokrasinin vazgeçilmez esaslarındandır. Fakat herhangi bir özgürlüğün kamu düzeni aleyhinde veya kişilik haklarına saldırı ve masum insanları karalama maksatlı olarak kullanılamayacağı da yine demokrasinin ve insan haklarının en temel düsturlarındandır” dedi. Sabancı Center’daki Türkiye Gazeticilik Başarı Ödülleri töreninde konuşmaların ardından ödüller sahiplerine verildi. (Fotoğraf: SERKAN YILDIZ) C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle