18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 17 MART 2011 PERŞEMBE 6 SÖYLEŞİ ‘CHP artık özgürlükçü demokrasinin lokomotifi’ CHP , ideolojik olarak bir “değişim” sürecine mi girdi? Bu, geleneksel tabanda rahatsızlık yaratmıyor mu? AYATA CHP bir sosyal demokrat partide olması gerektiği gibi, sosyal ve ekonomik sorunları ve sosyal politika sorunlarını ön plana çıkartıyor. Sosyal demokrasinin dayanışma ve eşitlik boyutuna ağırlık veriyoruz. Bu, bir değişiklik değil, ama bir “öncelik” haline geldi. Önce sosyal devlet. CHP şu konuda çok net vaziyet alıyor; artık özgürlükçü demokrasinin savunucusu. çinde bulunduğumuz siyasi süreçler CHP’ye özgürlükçü demokrasinin esas savunucusu olma rolünü veriyor. CHP, geçmişte de askeri müdahalelerden en çok zarar gören parti olmuştur. Her türlü vesayet rejimine karşı duruşunu defaten ortaya koydu genel başkanımız. Fakat Türkiye’de demokrasiye yönelik esas tehdit, artık askeri vesayete yönelik bir gelişmeden değil, sivil yönetimin otoriterleşen eğiliminden kaynaklanıyor. Mevcut yönetim giderek daha baskıcı, otoriter bir nitelik kazanıyor. şte bu gidiş, CHP’yi özgürlükçü demokrasinin taşıyıcısı parti konumuna getiriyor. Özgürlükçü demokrasiyi savunmak CHP’nin klasik tabanında bir rahatsızlık yaratmaz. Bu partinin hafızasında 27 Mayıs öncesi yürüyüşler vardır, DP’ye karşı protesto hareketleri vardır, 12 Mart öncesi hareketler vardır solun tarihinde. Benim elimde çok ciddi araştırmalar var. Seçmen tabanı olarak demokratik eğilimler konusunda en güçlü, otoriter eğilimler konusunda en zayıf parti CHP. Bu, AKP tabanında tersine dönüyor. Türkiye ve Nükleer Santral Enerji Bakanı ve Başbakan, Japonya’da tüp patlaması gibi sıradan bir olay yaşanıyormuş havasında: Riski olmayan ne var, kozmetik ürünlerin bile bir riski var... Duy da inanma.. Kıyaslama insafı diye bir şey olmalı. Rakiplerine “bir koyun sürüsü bile güdemez” gibi on paralık polemiklerle saldıran bir iktidarın, ciddi sorunlar karşısındaki bu hafifliği, Türkiye’ye nasıl yönettiklerine ilişkin de sağlam bir kanıt. Özellikle adaleti, basını, doğayı, çevreyi... Büyük bir vurdumduymazlıkla “yönetiyorlar”... Dünya durdu, nükleeri tartışıyor! Almanya eski santralları kapatma kararı aldı... Siz, nükleer santral yapımı için karar verdiniz. Ama şimdi yeni bir durum var! Japonya, depreme karşı bütün hazırlıklarını yapmış ama tsunamiyi hiç dikkate almamış! Oysa Pasifik büyük tektonik levhalarının birbirlerinin altına girip çıktığı (dalma batma) bir yer ve bir tanesi de hemen yanı başlarında! (Celal Şengör ve Sinan Özeren’in Japonya’daki deprem ve tsunaminin mükemmel bir analizi, yarın Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji’de.) Japonya’da radyasyon yaymaya başlayan nükleer santrallar deniz sahilinde. Türkiye’de ilk nükleer sanralın planlandığı yer Akkuyu’dur. İkincisi Sinop. Biri Akdeniz diğeri Karadeniz sahilindedir... Çünkü denizi, soğutma suyu olarak kolayca kullanabilecekler. Burada tartışılan, Akkuyu ve Sinop’ta kurulacak santralların, doğanın büyük riskleriyle ne kadar karşı karşıya bulunduğudur. Tabii, birincisi deprem, ikincisi de tsunami. Akkuyu deprem bölgesinde, bu kesin. Çevresinde faylar var ve bunlar deprem üretecekler! Hadi diyelim ki Akkuyu çevresindeki fay Japonya’da gördüğümüz büyüklükte bir deprem üretmez. Büyüklük en çok 7 ve altında oluşur, diyor yerbilimciler.. Fakat deprem için sadece Anadolu’ya bakmak yanlış. Rodos’un açıklarında 1609 yılındaki deprem Akdeniz’de büyük bir tsunami oluşturdu, Akdeniz sahillerinde 10 bin kişinin öldüğü kestiriliyor. Dalaman’da kıyıdan 200 metre içeride eski tsunamilerin kalıntıları saptanmış. Prof. A. Cevdet Yalçıner “Rodos ile Fethiye arasında derinlik 4 bin metreyi aşıyor, burada büyük bir tsunami oluşabilir” diyor. İngiliz Cambridge Üniversitesi’nden Beth Shaw ve arkdaşları “Akdeniz için tehlikeli bir döneme girildi” demişti 3 yıl önce.. Girit Adası yakınında 21 Temmuz 365’te, büyüklüğü 8’in üzerindeki depremde “boyu üç metreyi bulan dalgalar Türkiye kıyıları dahil Doğu Akdeniz’den Mısır’daki İskenderiye’ye kadar olan bölgeye büyük zarar vermişti”. 1304’teki depremde de, “3 metrelik dalgalar Doğu Akdeniz, Rodos ve Girit adalarını vurmuştu”. Bölgedeki tektonik yapı büyük deprem üretiyor. Girit’te olabilecek benzer bir deprem “yüksekliği 10 metreye ulaşan dalgalarla Akdeniz kıyılarını vurabilir. Depremin büyüklüğü ise 8.38.5 olabilir ve Akdeniz kıyılarında büyük bir yıkıma yol açabilir..” Akdeniz’de ortalama 156 yılda bir tehlikeli bir tsunami oluyor! 8 bin yıl önce Etna Yanardağı’nın patlaması sonucu da, boyları 40 metreyi bulan tsunami, Doğu Akdeniz kıyılarına ulaştı! Ege’de Santorini patlaması da Akdeniz’de büyük bir tsunami yaratmıştı! Yani Akkuyu, Akdeniz’de hem 8 civarında bir deprem, arkasından da tsunami tehlikesiyle karşı karşıya! Akkuyu santralının sağlıklı bir geleceği yoktur! Acaba Başbakan ve Bakan, “bizden sonra tufan” anlayışında mı? Bu mu “geleceği yönetmek?” Kulağım Moskova’da Erdoğan’ın konuşmasında.. Diyorlar ki, bütün risklere karşı sağlam santral yapacağız! Bu büyük bir palavradır. Böyle bir şey yoktur! Gelelim Sinop’a: Kuzey Anadolu fayının en çok 8 büyüklüğünde bir deprem üretebileceğini söylüyor, Şengör! Ayrıca Türkiye bir kültür, bilim ve yönetim standartları olarak da, bir nükleer santralı sağlıklı olarak işletebilecek bir durumda değildir. Ben nükleer santral düşmanı değilim. Petrol üzerinde savaşlar, milyonlarca insanı öldürmüştür ve fosil yakıtların yol açtığı sağlıkçevre tehlikesi ve iklime etkisinin yanında, nükleer santrallar masum kalır! Ama deprem ülkesi Türkiye öncelikle güneşten enerji sağacak dünya çapında büyük bir programa öncelik vermelidir! CHP Genel Başkan Yardımcısı Ayata, Türkiye’deki ayrışmanın tehlikeli boyutlara ulaştığını söyledi ‘AKP otoriterleşiyor’ CHP Genel Başkan Yardımcısı Sencer Ayata, “yurttaşların kardeşliği projesi” olarak nitelendirdiği “aile sigortası” ve “sivil toplum”dan sonra “gençlik, demokratikleşme paketi, eğitim, dış politika, Doğu ve Güneydoğu kalkınma planı ve sosyal gelişme” projelerini de kamuoyuyla paylaşacaklarını açıkladı. “AKP’nin giderek otoriterleştiğini, görülmemiş bir siyasi kirlenme yaşandığını” vurgulayan Ayata, “Biz TÜREY KÖSE çok sancılı da olsa askeri vesayet meselesini aştık, bundan sonraki mesele sivil iktidarın gücünün demokratik güçler dengesiyle sınırlandırılmasıdır” dedi. “Türkiye’deki ayrışma”nın boyutlarına dikkat çeken Ayata, “Toplum sadece seninbenim mahallem değil; seninbenim sermayem, sendikam, medyam diye ayrışıyor” görüşünü dile getirdi. Ayata, “CHP’nin artık özgürlükçü demokrasinin lokomotifi olduğunun” da altını çizdi. ANKARA CHP Genel Başkan Yardımcısı Sencer Ayata, Cumhuriyet’in sorularına şu yanıtları verdi: Aile sigortası hedef kitlesine ulaştı mı? Yoksullar “Her ay kadına 600 lira verilecekmiş” diye konuşmaya başladı mı? SENCER AYATA Medya ilgisi, TV’lerde tartışma konusu olması, gerçek ihtiyaç sahiplerine projenin ulaşması anlamına gelmez. Aile sigortası projesinin hazırlanmasına gösterilen özenin, emeğin binlerce katı bunun hedef kitleye ulaştırılmasına verilecek. Parti örgütü ve 20 bin dolayında gönüllü bu konuda eğitilecek. Ödemenin doğrudan kadına yapılacak olması toplumda kadını güçlendirmek açısından büyük önem taşıyor. Bu yönüyle proje toplumsal cinsiyet eşitliği projesi. Yoksulların yoğunlaştığı bölgeler Karadeniz, Orta Anadolu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu. Aile sigortası bu bölgelere ciddi bir gelir girişi anlamına gelecek. Bu proje, Doğu, Güneydoğu’ya dönük bir ekonomik sübvansiyondur aynı zamanda. Demokrasi kültürünün gelişmesi için güçlendirilmiş bireye ihtiyaç var. Aile sigortası demokrasinin yerleşmesine katkıda bulunan bir sistem. Sadece sosyal bir proje de değil, ekonomide üretkenliğin artmasına da katkısı olan bir proje. Ayrıca ben, bu projeye “yurttaşların kardeşliği projesi” diyorum. Biz kendimizden ayrı olanları unutuyoruz, çok ayrışmış mekânlarda yaşıyoruz. Bu tür projeler başkalarının durumunu da dikkate alarak tüm yurttaşlar arasında olması gereken kardeşliğin hatırlanmasıdır. Mevcut sistemde de yardım yapılıyor. Ancak biz bu konuya minnet borcu getiren bir yardım değil, bir yurttaşlık hakkı olarak bakıyoruz. ‘Türkiye ayrışıyor’ “Türkiye muhafazakârlaşıyor”dan daha önemli önerme, “Türkiye ayrışıyor”. Sosyal ayrışma çok güçleniyor. Farklı yaşam tarzları, farklı bölgelerde yoğunlaşıyor. Herkes kendi değerleri ve yaşam biçimine yakın çevrelerde yaşıyor. Bunlar arasında etkileşim hiç yok değil, ama çok da değil. Bu ayrışma daha makul düzeylere çekilmeli. Aksi halde tehlikeli gerilimlere yol açabilir. Toplum sadece senin benim mahallem değil, senin benim sermayem, sendikam, medyam diye ayrışıyor. Partinin koyduğu hedef tek başına iktidar olmaktır. Parti yöneticisi olarak başka bir şey söylemem. ‘TEMALI M T NGLER YAPACAĞIZ’ Biz işsizlik, taşeronlaşma, demokrasi konusunda mitingler düşünüyoruz. Temalı mitingler düşünüyoruz. Bu seçimlerin teması sosyal adalet, sosyal politikalar, demokratikleşme olacak. Sosyal devlet, demokrasi ve hızlı ekonomik büyüme. (Fotoğraflar: NECAT SAVAŞ) Aile sigortası kaynağı Toplumdaki kutuplaşmanın önlenmesine de bir katkısı olabilir mi? Yoksulluk birkaç önemli toplumsal soruna yol açıyor. 1. Aile dahil, toplumsal çözülme. Yoksul aileler sadece manevi nutuklarla çözülmeyecek derecede ağır problemler yaşıyor, öldürülen kadın sayısındaki artışa, aile içi şiddete, suça bakalım. Bunlar ne zaman oluyor? Maneviyatı en üst düzeye çıkarıyorum diyen bir iktidar döneminde oluyor. Ailenin sarsıntısını durdurmak lazım. Türkiye’nin en ciddi sorunlarından biri başta kadınlar olmak üzere depresyon sayısındaki artış. 2. Kimlik sorunları. Yoksulluk, yoğun ekonomik sorunlar, etnik gerilim ve çatışmayı besleyen temel faktörler. Çatışmaları daha ılımlı bir yere çekme kapasitesi de var bu projenin. Tartışmalar ‘kaynak’ konusunda odaklandı. Aile sigortasına tahsis edilecek ekstra kaynak 78 milyar lira dolayında. Kadınerkek eşitliği, bölgesel farklılıkların azaltılması için, barış için, toplumun daha üretken olması için 8 milyar harcanamaz, diyenler düşünsün neyi eleştirdiklerini. Bunu eleştirenler şunu düşünsünler: Bu iktidar zamanında 78 milyar liralar nerelere harcanıyor? Bütçenin yüzde ikisinden az bir oran. Bu kaynağı yaratmak için her fasla bakabiliriz, bu bizim önceliğimizdir. Sayın Genel Başkan, Milli Savunma Bakanlığı bütçesi de buna dahil olabilir, dedi. Önce sosyal devlet diyen bir siyaset anlayışı için, bu kadar küçük bir miktarın bulunmaması söz konusu olamaz. ‘Endişeliyim, siyasi kirlenme yaşıyoruz’ AKP’ye destek veren bazı liberallerin de rahatsız olduğunu görüyoruz. AYATA Özel bir grup üzerinde düşünmekten çok, iktidar partisinin otoriterleşme eğilimi önemli. Bu otoriterleşme her geçen gün yeni bazı grupları rahatsız edecektir. Bu gruplar tek tek kim olacaktır. Göreceğiz. Ama bu rahatsızlar kesimi giderek büyüyecek. Beni ciddi endişeye sürükleyen bir başka gelişme var. Daha önce yaşamadığımız bir siyasi kirlenme yaşıyoruz. Geçmişte de siyaset dışında çok ilginç kirlenme odakları vardı, denilebilir. Bu, bugünü açıklamaz. Yaşanılan kirlenmenin gerekçesi olamaz. Türkiye otoriterleşçalışanları anlıyorsak, AKP’nin dokuz yıllık kadrolaşmasının CHP’yi devlet partisi olmaktan çıkarttığını söyleyebiliriz. CHP memur oyu alıyor ama daha çok oy aldığı kesim özel sektörün beyaz yakalılarıdır. Hizmet sektöründe çalışanlar ağırlıkta. CHP., bir büyük sermaye partisi, zenginlerin partisi değil; orta sınıf partisi. Orta sınıf nüfusun eğitimli kesimi. Bilgi toplumunun çekirdek kesimi ağırlıklı olarak CHP’ye oy veriyor. CHP tabanında var olan bu bilgi yoğunluğunu kullanan projelerle halka gitmeli. Aile sigortası bu anlamda çok önemli. Çünkü bu birikimin ürünü. Yoksulların teorik olarak sola oy vermesi beklenir. Neden bu gerçekleşmiyor? Bu önerme doğru olmakla birlikte, bize başka bir dönemi anlatıyor. Sosyal demokrasinin son yükselme döneminde bunlar esas olarak hangi oylarla yükseldi? Bilgi ekonomisinin, hizmet sektörünün oylarıyla yükseldiler. Bunu göz ardı etmemeliyiz. Ama CHP kent yoksullarından, kırsal yoksullardan alması gerektiği kadar oy alamıyor. Bu çok doğru. Bunun üzerinde öncelikle duruyoruz. me eğilimiyle birlikte böyle bir kirlenme dönemine giriyor. Artık iktidarın gücünün demokratik yoldan sınırlanması demokrasinin birinci meselesi. Biz sancılı da olsa vesayet meselesini aştık, sivil yönetimin üstünlüğünün tesisi meselesini aştık. Bundan sonraki mesele, sivil yönetimin iktidarının demokratik güçler tarafından sınırlandırılmasıdır. Demokrasiyi birinci mesele yapan kesimler var, onların seçmen bazındaki büyüklüğünü ölçemiyoruz. Eğer bazıları AKP’yi desteklemişse bu desteklerini çekebilirler, kararsız kalabilirler ya da CHP’yi özgürlükçü demokrasinin lokomotifi olarak görürlerse CHP’ye destek verebilirler. ‘ ddialı projelerimiz var’ KISA KISA... KISA KISA... Kürt sorunu konusunda CHP’den çok farklı sesler çıkıyor. Bu konudaki politikalar ne zaman netleşecek? AYATA Doğu ve Güneydoğu’ya 3. yol kavramıyla yaklaşmak istiyoruz. CHP Doğu ve Güneydoğu ile ilgili sorunları ciddi olarak tartışıyor. İddialı bir kalkınma planı hazırlıyoruz. Bölgesel kalkınma planı hazırlıyoruz. Ekonomi modeli ve kalkınmaya ilişkin somut, iddialı projeler olacak. Ayrıca bir sosyal gelişme projesi de var. Anadilde eğitimöğretim, Kürtçe seçmeli ders, özerklik şartı tartışmaları bir sonuca ulaştı mı? Arama konferansı yaptık, farklı görüşleri dinledik. Bunlar bizim faydalanacağımız önemli belgeler arasındadır. Elbette ciddiye alacağız, ama partinin resmi görüşü değil. Biz anadilde eğitimi düşünmüyoruz. CHP kültürel kimlikleri reddetmiyor. Hedefimiz asimilasyon değil. Anadil öğretimi konusunu parti tartışıyor. Yani seçmeli ders konusu, tartışılan bir konu. Bir idari ademimerkeziyetçilik çalışmasını da gündeme alabiliriz. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesine çok önem veriyoruz. Faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması konusu üzerinde titizlikle duruyoruz. En önemlisi yüzde 10 barajı kalksın halkın iradesi Meclis’e daha iyi yansısın diyoruz. Doğu ve Güneydoğu’yu daha iyi anlamak, bütün talepleriyle, ekonomik, kimlik, sosyal talepleriyle daha iyi anlamak istiyoruz. Karşılıklı önyargılar hep artıyor. Bir zamanlar çok yüksek olan evlilik oranlarında Doğu ile Batı ve farklı etnik köken açısından duraklama görülüyor diyor araştırmalar. Üzülerek gördüğümüz bir ayrışma süreci var. Siyasi partiler böyle gerçeklere kulak kabartmalı. Kürt sorunu dışında ayrı bir demokratikleşme paketiniz var... Evet. Demokratikleşme paketi hazırlıyoruz. Parlamenter demokrasi, temel hak ve özgürlüklerle ilgili. İstanbul’da 12 yaşındaki bir kız çocuğuna, 60 yaşındaki Ş.M’nin tecavüze ettiği öne sürüldü. Avukat Eren Keskin, Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü Çocuk Şubesi’ndeki polislerin, aileye “Olay kendi rızasıyla olmuş” dediğini iddia etti. Kocaeli’de üniversite öğrencisi kıza tecavüz girişiminde bulunduğu iddia edilen 40 yaşındaki sanık, 3 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldı. İzmit’te emlakçılık yapan G.K’nin, kendisine iş için başvuran Z.S.’ye tecavüz ettiği iddiasıyla yargılanmasına başlandı. Tutuklu G.K’nin avukatı Nazmi Küçükosmanoğlu olay günü Z.S.’nin üzerinde dar kot pantolon bulunduğunu belirterek, bu şekilde tecavüzün de fiziken mümkün olmadığını iddia etti. Trakya Üniversitesi (TÜ) Tıp Fakültesi Hastanesi’nden çok miktarda kanser ve romatizma ilacı çaldığı iddiasıyla gözaltına alınan 11 kişiden 5’i tutuklandı. Zanlıların daha önce de sipariş üzerine tıp fakülteleri hastanelerinden 1.5 milyon lira değerinde ilaç çaldığı öğrenildi. Konya’da kaloriferli evde kömür sobasından sızan karbonmonoksit gazından zehirlenen 1 kişi öldü, 3 kişi hastaneye kaldırıldı. Komşuları, apartman görevlisi Murat Aydoğdu’nun sıcağı sevdiği için evinde kalorifer ve sobayı birlikte kullandığını söyledi. ‘Önceliğimiz yoksullar’ CHP bu tür projelerle seçmen kitlesini genişletebilecek mi? Eğer memurdan kamu bürokrasisinde C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle