25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 17 MART 2011 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Çanakkale’de Bir Yarbay, Mustafa Kemal ‘Cumhuriyet Kitapları’nı Okurken... “Günümüzde toplumlar için en büyük tehlike, önlerine çıkanlar değildir. En büyük tehlike yavaş yavaş gelişen süreçlerde yatan yanlışlardır. Bunlar sonradan toplumun önüne çıkan tehditler olurlar. Türkiye, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşüne giden yolda ilerlemektedir. En büyük tehlike, farkına varmadan, bilimden ve sanattan yoksun kalmaktır. Türkiye bugün, bilim yolundan uzaklaşmaktadır. Sanatı da eğlence sanan çok yanlış bir anlayışın içinde tıkanmıştır. Oysa bilim, aklın rehberidir, sanat da yaşamı bütünleştiren anlamdır.” (Erdal Atabek ‘Dürüstlük, Sevgili Çocuğum’ kitabından...) “Küreselleşmenin gelişmesiyle vahşi kapitalizmin tartışmasız egemenliği artık bu dönemi de kapattı. Şimdilerde temel sorunlar ya hiç sorgulanmıyor ya da çok az tartışılıyor. Yabancılaştığı, hangi gerçek gereksinime yanıt getirdiğini bile sorgulamadığı ürünleri üreten, sistemin gereği, gerekli gereksiz tüketen, kendisini tükettiği ölçüde başarılı gören insanlar atgözlükleriyle doludizgin yaşıyorlar. Değerlerini, benliklerini yozlaştırıp sömürünün aracı olarak, hem eziliyor hem de eziyorlar. Bu mantıkla üzerinde yaşadıkları dünyayı kirletip yok ederken, kendi sonlarını da hazırlıyorlar.” (Ali Sirmen ‘Sevgiliye Mektuplar’ kitabından...) “İslamcı iktidar sayesinde siyasetin kalitesi giderek artıyor. Örneğin AKP’nin genel başkan yardımcısı sıfatını taşıyan şahıs anayasa taslağını Amerika’ya götürüp Amerikalılara beğendirmeye çalışırken çenesini de çalıştırmaktan kendini alamıyor ve türbanı tehlike görenlerin bir psikiyatra başvurmaları gerektiğini söylüyor. Adam kendileri tarafından ‘velev ki’ denerek siyasi sembol olduğu açıklanmış ve karşıdevrimin simgesi haline getirilmiş bir bez parçasına karşı çıkanlara, resmen ve alenen ‘deli’ diyor. Örneğin AKP’nin bir belediye başkanı ‘çüş’ diyerek halkı eşek yerine koyuyor.” (Deniz Som ‘Türkiye İslam Cumhuriyeti’ kitabından...) “Cemaat sözcüğü Türkiye’de yaygın olarak camiye gelen, imama uyup namaz kılan insanlar topluluğu olarak kullanılıyor. Ancak İslamcı grup ve tarikatlar buna daha derin bir anlam yüklüyor. Onlara göre cemaat, normal, sıradan insanların bir araya gelmesiyle oluşmuş topluluk değil aralarında dini inanç ve inancı yaşama bakımından tam bir İslam kardeşliği bulunan topluluk. İslam kardeşliğinin, kan kardeşliğinden yani ana baba birliğinden daha üstün olduğu görüşü yerleştiriliyor. Tebliğ ve cemaat aşamasının tamamlanmasının ardından hedef şu: Her yöntemi kullanarak İslam için savaşmak.” (Mustafa Balbay ‘Devlet ve İslam’ kitabından...) “Medyaya, siyasete, piyasaya bir bakın. Hemen herkes emperyalizmin kucağına oturmuş durumda. Emperyalizm, kucağına oturttuğu şeriatçılarla, sahte veya şaşkın demokratlarla, ikinci cumhuriyetçilerle, liboşlarla, dönek solcularla, yontulmuş sağcılarla ülkeyi ele geçirmiş durumda. Başta irticanın ‘irtica yok’ stratejisi olmak üzere her türlü satılmışlığa, düzenbazlığa, işbirlikçiliğe, mandacılığa karşı ne yapılması gerekiyor? Bu noktada İsmet İnönü’nün ‘Bu ülkenin namuslu insanları en az namussuzlar kadar cesur olmalı’ sözü daha büyük bir önem ve anlam kazanıyor.” (Deniz Som ‘Türkiye İslam Cumhuriyeti’ kitabından...) Bugün Cumhuriyet Kitapları’ndan ilginç bulduğum bazı parçalar sundum sizlere... Erdal Atabek’in, Ali Sirmen’in, Mustafa Balbay’ın ve vakitsiz bir ölümle yitirdiğimiz, Sevgili Deniz Som’un kitaplarından can alıcı birkaç alıntı!.. Türkiye’nin içinde bulunduğu akıl almaz kargaşanın en güçlü tanıklarının, savunucularının okunması gereken daha birçok kitabı olduğunu da anımsatmak isterim. Çanakkale’de kazanılan Türk zaferi o kadar etkili olmuştur ki, dünyada çeşitli siyasal yankılar yaratmıştır. Türkleri küçümseyen ve “Kolayca yenilip yutulur” diyen ngiliz Donanma Bakanı Churchill görevini bırakmak zorunda kaldı. ngiltere, savaş sonunda dünyanın stratejik ağırlık merkezi olan Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’deki üstünlüğünü kaybetti. Prof. Dr. MET N KALE Osmangazi Üniv. Tıp Fakültesi Üroloji Kliniği Başkanı/ Eskişehir “Bir tümen komutanının, üç ayrı yerde, tek başına giriştiği harekâtlarla bir savaşın, hatta bir ulusun kaderini değiştirecek büyüklükte bir zafer kazandırdığı tarihte pek enderdir.” General Aspinal Oglander 8 Mart deniz zaferinin yıldönümünde bu zaferi anlatmak aslında gereksiz. Dev donanmanın Çanakkale’yi geçemediğini dünyada herkes biliyor artık. Bu müthiş, ateş gücü yüksek donanma ile İngilizler kısa yoldan İstanbul’u ele geçirip Osmanlı’yı kalbinden vurmayı hesap ediyorlardı. Ayrıca da Karadeniz’e çıkıp müttefikleri Çarlık Rusyası ile doğrudan ilişkiye geçilerek Bolşevik devriminin önünü kesmek ve bir an evvel dünya savaşına son vermek istiyorlardı. Amiral De Robeck etkili donanmasıyla saldırdı ama büyük kayıplar vererek geri çekildi. İngiltere’nin başı çektiği müttefikler, artık Çanakkale’yi denizden geçemeyeceklerini anlayınca, Gelibolu Yarımadası’na asker çıkarmaya karar verdiler. Londra’dan gelen kara harekâtına başlanması emri üzerine 2425 Nisan gecesi çıkartma yapılarak kara savaşları başladı. Akdeniz Seferi Kuvvetler Başkomutanı Ian Hamilton, kendinden o kadar emindi ki, “Türkler geri çekilmek için vakit bulamayacaklardır… Çanakkale geçilmezmiş! Göreceğiz bakalım, göreceğiz!.” diyordu. Sabaha karşı saat 5.15 civarında İngilizler ilk tertipte Gelibolu’ya yaklaşık 30 bin kişilik bir kuvvet çıkardı. “…Çok başarılı bir çıkartma yaptık ” diye övünen Hamilton, askerlerinin iyi yetiştirilmiş ve askerlik ruhuna vâkıf olduklarından emindi. Bu yolla Türkleri yola getireceklerini sanıyordu. “Zırhlıları Boğaz’ı geçip Haliç’e ulaşsın” diye dua edip uykuya daldı. Ancak Çanakkale’de uyumayan bir komutan vardı: Mustafa Kemal… Nereden bilebilirdi ki orada bir Mustafa Kemal olacağını… Yarbay Mustafa Kemal’in o esnada orada bulunması, müttefikler için savaşın en acı talihsizliklerinden biri oldu. Kara savaşlarının muzaffere komutanı Mustafa Kemal, deniz savaşları sırasında da önemli bir görevle oradadır. Kıyıların savunmasından sorumludur. Seddülbahir’e çıkarma yapan İngilizleri denize dökme emrini veren de odur. Deniz savunmasından sorumlu olan komutan Cevat Paşa (Çobanlı) 18 Mart’ı şöyle anlatır: “Mustafa Kemal’le birlikteydik. O kara yönüne, ben de deniz yönüne bağlıydım. Seddülbahir’e gittik. Oradaki kıtaları teftiş edecektik. Uzakta düşman donanmasının ciddi bir savaş kararıyla ilerlemekte olduğunu görünce geriye dönüp Alçıtepe yolunu tuttuk. O sırada ilk düşman mermisi başımızın üstünden geçerek Alçıtepe’ye düştü.” O dakikaları bir de Mustafa Kemal’den dinleyelim: “Sahil savunması Cevat Paşa’nın emrinde bulunuyordu. Yalnız 18 Mart gününün sabahı Cevat Paşa Eceabat’ta bulunan karargâhıma gelmişti. Kendisine Seddülbahir bölgesindeki tertibatı göstermek üzere Alçıtepe’ye gittik. Oraya vardığımız zaman düşman donanmasının açtığı ateşin altında kaldık. Söz konusu bölgenin savunmasıyla görevli 26’ncı Alay Komutanı’na gereken emri sözlü olarak verdim. Ve Cevat Paşa ile birlikte Eceabat’a döndük.” inkâr ediyor, neden yok sayıyor, neden gerçekleri çarpıtmaya çalışıyorlar? Kader adamı Çanakkale, Mustafa Kemal’in tarih sahnesine çıktığı ve Türk ulusuna malolduğu yerdir. O, sadece Çanakkale kahramanı değildir. Kurtuluş Savaşı’nın eşsiz lideri ve de Cumhuriyetin kurucusu ve Anadolu’da Türk Aydınlanmasının da önderidir. Bu yüzden Mustafa Kemal’i tarihin derinliklerinde boğmak isteyenler, işe Çanakkale’den başlarlar. Yazdıkları yazılar, yaptıkları belgeseller, Gelibolu Yarımadası’na düzenledikleri kimi turlarda anlattıkları hurafelerle, Mustafa Kemal’in Çanakkale Savaşları’nda önemli bir katkısı olmadığı görüşünü yerleştirmeye çalışırlar. Savaşın mağlubu Churchill bile Mustafa Kemal’i “Savaşın yönünü değiştiren bir kader adamı” diye takdir edip yüceltirken, hakkını teslim ederken, onlar “Çanakkale zaferinde Mustafa Kemal’in fazla bir rolü yoktu, o sadece bir yarbaydı” basitliğine ve yalanına sarılırlar. Çanakkale’de kazanılan Türk zaferi o kadar etkili olmuştur ki, dünyada çeşitli siyasal yankılar yaratmıştır. Türkleri küçümseyen ve “Kolayca yenilip yutulur” diyen İngiliz Donanma Bakanı Churchill görevini bırakmak zorunda kaldı. İngiltere, savaş sonunda dünyanın stratejik ağırlık merkezi olan Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’deki üstünlüğünü kaybetti. Fakat asıl etkisi Rusya’da olmuş ve Çarlığın yıkılmasının önü açılmıştır. İngiltere ve Fransa müttefikleri Rusya’ya silah ve gıda maddesi yollayamayınca orada ihtilal çıkmış ve çarlık yıkılmıştır. Çanakkale’ye nereden bakılırsa bakılsın, ister Eceabat’tan, Anzak Koyu’ndan, Anafartalar’dan, Conkbayırı’ndan, ister Londra’dan, Paris’ten… Karşınıza hep bir isim çıkar: Mustafa Kemal… Çanakkale zaferini kazandıran gücü anlayabilmek ve kavrayabilmek için Kocaçimen’i, Conkbayırı’nı, Kanlısırt’ı, Seddülbahir’i, Anafartalar’ı ziyaret etmek, “Size ben taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum! Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde, yerlerimize başka kuvvetler ve kumandanlar kaim olabilir” ve “Uhdemize tevdi edilmiş namus vazifesini tamamen ifa etmek için bir adım geri gitmek yoktur!” emrini veren ve o sırada genç bir komutan olan Yarbay Mustafa Kemal’in yüce ruhunun da adeta oralarda hâlâ gezindiğini hissetmek gerekir. Çanakkale’de Türk ulusuna bir güneş gibi doğan Mustafa Kemal artık hiç sönmeyecek olan ışığıyla karartılmaya çalışılan yurdumuzun ufkunu aydınlatmaya devam edecektir. brahim Tatlıses’in Atlattığı kinci Tehlike... İkinci tehlike Bülent Arınç’ın ona “hasta ziyaretine” gitmeye karar vermesiyle başladı... Bu gitti... İbrahim Tatlıses yoğun bakım ünitesindeki özel bölümde ölümü kıl payı atlatmış, beyni yeni örtülmüştü ve tıp dilinde “uyutma” aşamasındaydı. Anladığımız kadarıyla doktorlar Arınç’a “uyumada” dediler... Bu da bunu sabah uykusu, öğlen uykusu ya da şekerleme gibi sandı ve incelik gösterdi: “Uyandırmayın, zahmet etmesin, uyusun” dedi... Bu ikinci tehlike anıydı... Ya İbrahim o an uyansaydı... Karşısında, ayağında galoş, başında naylon torba (bone), yeşil önlük, eğilmiş kendisine bakan Arınç’ı görecekti... Arınç kendisine bakıyor olacaktı... Etrafta eğlence dünyasının kalabalığı, sesler, renkli ışıklar, kadınlar, müzik, sazlar yok.... Bir tek başında torba ile Bülent Arınç... Ve yuvarlak gözlerle eğilmiş yeşiller içinde kendisine bakıyor... Ki bu İbrahim açısından cenneti âlâda olduğu anlamına gelecekti... O an “demek ki öldüm” diyecekti ve bunun yaralı beyinde yaratacağı hasar büyük olabilirdi... Bense bir hastane odasında o ikisini düşündüm: Birisi: Skandalları, hadiseleri, vurduları, kırdıları, aşkları, meşkleri, içtikleri, kadınlarıyla ünlü... İkincisi: Ahlakın bekçisi, etek uzunluğunun denetçisi, türbanın savunucusu... “Hayat içki ve seksten ibaret değildir” diyen birisi... Ama Türkiye birincisini seviyor... Ondan ayrılma korkusu herkesin yüreğinde... Televizyon haberleri her ondan söz ettiğinde evlerde kadınlar, erkekler, gençler ağlıyorlar... Öbürünü seveni ise hiç görmedim... Niçin?.. Çünkü birincisi neyse o... İkincisi o değil... Birincisi gerçek... İkincisi yapma... Birincisi olduğu gibi... İkincisi olmadığı gibi... Neyse... Bu ikinci tehlikeyi de sağ selim atlattığına göre... Türkiye İbrahim’i geri istiyor... 1 Ölmeyi emretti Çanakkale kara savaşlarının başladığı 25 Nisan 1915 Pazar sabahı henüz 34 yaşında olan Yarbay Mustafa Kemal’i düşman tanımıyordu. Bu istila harekâtı, o gün orada tarihin akışını değiştiren bir yarbayın, Yarbay Mustafa Kemal’in çelik iradesine çarptı. Yarbay M. Kemal, savaşın en can alıcı anında, o korkunç önsezisi ile tarihe geçen emrini vererek savaşı Türklerin lehine çevirdi. Eşsiz komutan eşsiz bir emirle askerlerine taarruz yerine ölmeyi emrederken istilacıları da çıktıkları sahile mıhladı. İşgal orduları güneş batarken üstlerine bu durumu şöyle rapor ettiler: “Arıburnu’nda Sarışın Bir Türk Subayına Çarptık.” Bütün bunlar ortada iken ve belgelerle Mustafa Kemal’in zaferdeki başarısı tarihin iftihar sayfalarına kazınmış iken, her yıl Çanakkale Savaşları’nın yıldönümü olan mart ve nisan aylarında Mustafa Kemal’in, sanki hiç yaşamamış, hiç orada olmamış gibi küçültülmesi çabalarına tanık oluruz. Değil 18 Mart deniz savaşlarında, 25 Nisan kara savaşlarında bile Yarbay Mustafa Kemal’in tarihsel rolü görmezlikten gelinir, abuk sabuk adamlar öne çıkarılır. Dünyanın gözü önünde, tarihin belgeleri ışığında yaşanmış Çanakkale olayını neden C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle