18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 ŞUBAT 2011 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 15 okulda aynı dersi veren Türkiye’de aynı eğitimi alıp, aynı öğretmenlerin, aynı sosyal haklara sahip olmadıklarını biliyor muydunuz? Aynı okulda, aynı öğrencileri aynı sorularla sınayıp aynı ölçütlerle not veren ve gelecekleri hakkında aynı sorumlulukları paylaşan öğretmenlerin, ayrı ayrı ücretlendirildiklerini biliyor muydunuz? Elbette biliyordunuz. En azından duyuyordunuz: Kadrolu öğretmenler. Sözleşmeli öğretmenler. Vekil öğretmenler. Ücretli öğretmenler. Öyle çok duydunuz ki kutsal olması gereken “öğretmen” unvanının önüne geçen, kadrolu, sözleşmeli, vekil ve ücretli çıkıntılarını, alıştınız. Türkiye’de alıştığınız tüm haksızlıklara, eşitsizliklere, sömürülere alıştığınız gibi alıştınız. Ve alıştığınız garabeti olağan görmeye başladınız. Oysa aynı Milli Eğitim Bakanlığı’nın, aynı eğitimcilik diplomalarına sahip ve aynı okullarda, aynı dersleri veren öğretmenleri dört kategoride istihdam etmesi, düpedüz ayrımcılık. Hele üsttekilerle alttakilerin arasındaki muazzam sosyal hak ve gelir uçurumuna bakılırsa, sömürü düzeyinde utanç verici bir “apartheid” düzeninden söz edilebilir. Çünkü MEB’in öğretmenlere uyguladığı kategorik ayrımcılık, Güney Afrika’da son bulan ve beyazlara siyahlardan üstün haklar tanıyan ırkçı ayrımcılıktan ne daha insancıl, ne de daha mantıklı ölçütlere dayanıyor! Ne Uganda, ne Tanzanya, Türkiye’de Milli Eğitim Bakanlığı’nın öğretmen sınıflandırması, halen ancak Hindistan’da baş edilemeyen kast RÖVEŞATA Kasten Değil, Kasttan İntihar sistemiyle açıklanabilir. Öğretmenlik yaptığı okulda üç kuruş fazla kazanabilmek için müdüre “Hamal tutmayın, ben taşırım” diyerek kitapları taşırken merdivenlere yığılan ve ölen öğretmeni anımsıyor musunuz? İşte o, MEB’in öğretmen kastlarında kaderine “parya”lık düştüğü için ölen “ücretli öğretmen”di. Türkiye’de öğretmenlik kastları zirveden aşağı doğru, dört katlı: En üstteki 4/A’lar, 657 sayılı yasaya tabi diğer devlet memurlarıyla aynı sosyal haklara sahip kadrolu devlet memurları. Bir aşağısı 4/B’ler, sözleşmeli öğretmenler. Ücret bakımından kadrolu öğretmenlerle aynı statüde olmalarına karşın, aynı sosyal haklardan yararlanamazlar. Örneğin rapor süreleri 30 günü aştığında, iş sözleşmeleri feshedilir. Yer değiştirmeleri, bulundukları ilin dışında, neredeyse olanaksızdır. Amasya Üniversitesi Eğitim Fakültesi mezunu Metin Kurtçu, sözleşmesi böyle feshedilen bir öğretmendir. Dört yıl Erzurum ve Yozgat’ta öğretmenlik yaptıktan sonra Mayıs 2010’da akut miyeloid lösemi teşhisi konulan Fotoğraf: DANIEL COLAGROSSI MİNE G. KIRIKKANAT Kurtçu, Ankara’da tedavi görürken raporlu gün sayısı 30’u aşınca sözleşmesi feshedilmiştir. Metin öğretmen, hasta yatağında can çekişirken, gözü yaşlı eşi ve beş aylık bebesinin rızkı için Yozgat İdare Mahkemesi’ne yürütmeyi durdurma istemli dava açmıştır. Son gücünü sesini duyurmak için harcamıştır. Ancak ne sesini duyurabilmiş, ne davanın sonucunu görebilmiş, çünkü öğretmenlik sözleşmesinin feshinden iki ay sonra ölmüştür... MEB’in utanç tablosunda, yukardan aşağıya üçüncü kastta, “vekil öğretmenler” vardır. Bunlar, askerlik, doğum vb. gibi nedenlerle çalışamayan öğretmenlerin yerine derse girerler. İlçe Milli Eğitim müdürlükleri tarafından tamamen keyfi, daha çok da “hatır”lı yöntemle seçilir ve ne dersi vereceklerine bakılmaksızın, 2 ya da 4 yıllık herhangi bir fakülteden mezun olmaları yeterlidir. Nedense, hemen hepsi ya düpedüz imam ya da belli bir partiye imanlılar arasından bulunur. Asil öğretmenin maaşının bir bölümünü, varsa da ek ders ücreti alırlar. Yaklaşık 1200 TL aylığa ulaşırlar. En alt kastı, “parya”lığa mahkum edilen “ücretli öğretmenler”in içler acısı durumunu, bir önceki yazıda aktarmıştım: Haftalık azami 30 ders sayısını tutturanın 800 TL aylık alabildiği bir sömürü düzeni. Sigorta primleri eylül ayında ödenmeye başlıyor, 90 gün boyunca tedavi hizmeti alamıyorlar, okulların kapanmasıyla da sigortaları bitiyor. Başka bir deyişle, yılda sadece 67 ay sigortalılar. Asil öğretmen ataması yapılan yerde de işten çıkartılıyorlar. Peki ücretli öğretmen daha mı az öğretir? Yoo. Kadrolu öğretmen ne öğretiyorsa onu öğretir, ancak yarısı kadar aylık alır ve hiçbir sosyal hakkı yoktur. Ama intihar etmeye hakları var. Ve MEB’in açtığı uçurumlar, günbegün gencecik öğretmen cesetleriyle doluyor. Bakalım nereye kadar? “Haksızlık kadar öğretici eğitim yoktur.” BENJAMIN DISRAELI PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Anayasa Değişikliği, Genel Seçimler ve Baraj Tunus’ta başlayıp Mısır’a sıçrayan isyan dalgasının tüm Ortadoğu’yu sarması gibi olağanüstü durumlarla karşılaşılmazsa genel seçimler bu yıl 12 Haziran’da yapılacaktır. Büyük olasılıkla AKP, CHP, MHP ve geçen sefer olduğu gibi dolaylı yoldan TBMM’de grup kuracak BDP’den oluşacak parlamento anayasa değişikliğini gerçekleştirecektir. “Parlamento” sözcüğü burada doğal ki simgesel bir anlam taşıyor, çünkü yeni anayasa şu ya da bu biçimde “AKP anayasası” olacaktır. AKP, biat kültürü içinde oluşmuş, özünde demokrat olmayan, demokrasiyi birçok uygulamasında tanık olduğumuz gibi biçimsel olarak dahi içselleştiremeyen bir siyasal yapılanmadır. Dolayısıyla yeni anayasa da bir “mutabakat”, “uzlaşma” olamayacağından, doğuşundan itibaren içinde değiştirilmesi gereken maddeler bulunduracak, sürekli tartışma konusu olacaktır. Yeni anayasayı hazırlayacak bir Kurucu Meclis söz konusu olmadığına göre gerekli uzlaşmanın sağlanması gereken yer TBMM’dir. Fakat 12 Eylül 1980 Darbesi’nin demokrasimizin bağrına sapladığı “yüzde 10 baraj” hançeri yerinde kaldığı sürece bu mümkün değildir. Çünkü bu baraj kaldığı sürece TBMM’de adil bir siyasal temsilden söz edilememektedir. Otokratik bir siyasal güç olan AKP, 12 Eylül faşizminin bir dayatması olan bu antidemokratik engeli gözü gibi korumaktadır. Dünyanın hiçbir ülkesinde yüzde 10’luk bir seçim barajı yoktur. En yüksek baraj kendi özel koşulları nedeniyle yüzde 7 ile Rusya’dadır. Avrupa Birliği ortalaması yüzde 3’tür. TBMM bu baraj nedeniyle “temsiliyet malulüdür”. Bu sakatlık 30 yıldır en çok oy alan siyasal partinin lehine işlemektedir. AKP’nin bu 12 Eylül faşizminin mirasına toz kondurmamasının nedeni budur. AKP’nin geçen yılki 12 Eylül referandumu öncesi sıktığı demokrasi palavralarını anımsayalım. Sonuçta 26 anayasa değişikliği yapıldı ve çok geçmeden, daha önce bu ülkenin aklı başında insanları tarafından dile getirildiği gibi yalnızca Anayasa Mahkemesi’nin yeniden düzenlenmesine ve Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu’nun oluşumuna ilişkin iki madde hayata geçirildi. Geri kalan 24 değişikliğin salt “göz boyama” olduğu ortaya çıktı. Takke düştü, kel göründü. “Yetmez ama evetçi liberaller” şapa oturdular; şimdi huzursuzlaşıyorlar, iktidarın antidemokratik uygulamalarını nihayet görüp de “Bu kadarı da olur mu” diye sorduklarında Başbakan’dan azar işitiyorlar. Bu konuda bugünlük bu kadar. Geçen hafta eşimle geçirdiğimiz görünmez kaza üzerine Türkiye’nin dört bir yanındaki değerli okurlarımdan yüzlerce ileti aldım. Gerçekten de Cumhuriyet, yazarları ve okurlarıyla birbirlerine bağlı, büyük bir aile, bunu bir kez daha gördüm. Bu büyük ailenin bir bireyi olmak bana gurur ve güven veriyor. Sağlık durumumuza gelince, eşimin durumu iyi, ben de tekerlikli sandalyeye alıştım. Gerekli haller dışında yatıyorum. Biriki hafta sonra sanırım ayaklanabileceğim. Öyle ya, yapacağımız daha çok iş var! Tüm okurlarıma yürekten teşekkür ediyor, esenlikler diliyorum. [email protected] www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com D [email protected] www.minekirikkanat.com üşünün ki ömrünüzün 20 yılından fazlasını, bin bir zahmetle okumak için harcadınız. Kredi Yurtlar Kurumu’na da epeyce borçlandınız. Üniversiteyi bitirdiniz. Ancak işe girmek için önünüzde KPSS var ve bu sınavda size, alanınıza hiç girmeyen sorular da soruluyor. Çaresiz, borç harç dershaneye yazılıyorsunuz. Yarışta 300 bin öğretmen var, ancak en fazla 30 bini yerleştirilebilecek. Üstelik bir bölümü de sözleşmeli iken kadroya geçecek, yani MEB’den MEB’e geçecek! Dolayısıyla şansınız, onda bir bile değil... Özel okullar zaten deneyimli öğretmen istiyor. Sizin çektiğiniz sıkıntıları çekmeyen yaşıtlarınıza bakarken ne hissedersiniz? Hele sizin kadar eğitime emek harcamayıp sizden daha rahat, daha huzurlu yaşıyorlarsa bunalıma girmez misiniz? ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ Bay Arınç ve ‘AVM’ler Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın 9 Ocak’taki Alanya ziyaretinde “alışveriş merkezlerini (AVM) eleştirir gibi görünen” sözleri medyada önemsenmese bile yerel basının günlerce manşetindeydi... Çünkü AVM’lerden zarar gören esnafımızın çoğu metropollerde değil, öbür kentlerimizde... O kadar ki bazı kasabalarımızda “haftalık pazar”ların kurulduğu günler, AVM’lerde de “indirim günü” ilan edilmiş!.. Acımasız rekabet hırsı, yerli üreticiye karşı da AVM patronlarının iliğine kadar işlemiş... Buna karşın medya(!) “kent” olarak sadece İstanbul ve Ankara’yı gördüğünden, Bay Arınç’ın “Hayat sadece içki ve seksten ibaret değildir” sözünü daha fazla önemsedi. Üstelik Arınç, bu kadarla da kalmamış, bakın, neler söylemişti: “Küçük esnafı büyük AVM’lere ezdirmeyeceğiz. Hazırladığımız kanun tasadiden hazırlanmalılar” gibisinden tavsiyelerini dile getirmişti. Nitekim Bay Arınç da en sadık “yardımcı”sı olduğunu kanıtlarcasına, yine Alanya’daki konuşmasına bakın neler eklemiş: “Esnafımızın da birleşerek birlikte işler yapmasını teşvik edeceğiz.” Yani, çarşıdaki peynircimiz, turşucumuz, manavımız, kasabımız, balıkçımız, hatta çiğköftecimiz ve diğerleri, AVM rekabetini göğüslemek üzere aralarında birleşerek kendi “AVM’cik”lerini kuracaklar! Hükümet de bunu destekleyerek esnafımızı sözde “korumuş”! sayılacak... KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ‘ G ’ N O K T A S I [email protected] Ya kent kültürümüz? Esnaf ile AVM’ler arasındaki ilişkiyi sadece “ekonomik” açıdan gören; eski çarşılarımızın, geleneksel pazarlarımızın ve kendi yağlarıyla kavrulan dükkânlarımızın “kent kültürü” zenginliği olduğunu, hatta “kentsel yaşamın insani ilişkileri”ni oluşturduğunu asla göremeyen böylesi bir anlayış için ne söylenebilir ki? Tarihi Kentler Birliği’nin toplantıFabrika değil, AVM açıyorlar... larında, özellikle son dönemlerdeki konuşrısıyla AVM’lerin şehir dı macıların dillerinde tüy bitti. şında açılmaları, hafta sonu AVM’ler karşısında güçlerini ve kapalı olmaları, gibi konu işlevlerini yitirenler sadece tek larda da düzenleme yapıyo tek esnafımız değildir. Özgün ruz.” kent kültürümüzü ve kimlik değerlerimizi de tarihe gömecek ‘Rica’ların etkisi şekilde eski çarşılarımızı ve geAlanya basınında bunları oku leneksel pazaryerlerimizi sönyunca düşündüm. Ne zaman düren; toplumsal yaşamdaki AVM tartışması çıksa, iktidar hemşerilik birikimlerinizi yok sözcüleri “Tasarı hazır, bir eden AVM salgınına “dur” deiki maddesinde uzlaşma pe me zamanı çoktan geldi, hatta şindeyiz” diyorlar. Bu uzlaşma geçiyor... Nitekim Bursa Tarihi Çararayışının AVM tekelleriyle olduğunu da önceki yıl Sanayi ve şılar Birliği Başkanı Şeref AkTicaret Bakanı şöyle açıkla gün de kentlerimizin yüz akı tamıştı: “Tasarıyı bekletmemi rihi çarşıların AVM’ler yüzünze neden olan bazı ricalar den sürekli kan kaybettiklerini belirterek demiş ki: “Bursa’nın var, inceliyoruz.” Anlaşılan o ki bu “ayrıca hanlar bölgesini yaşatmanın lıklı” ricalar 67 yıldır “hazır” ön şartlarından biri, AVM’ledenen tasarıyı mümkün olduğu ri artık durdurmak ve var kadar “erteleme” yönünde. So olanları da şehir dışına çınunda işte seçime de çeyrek kartmaktır.” İşlerine geldiğinde AB normkaldı. Esnafa bir kez daha umut veren (yani esnafın oyunun is larından söz eden; gelmediğintendiği) düzenlemenin bunca de ise tümüyle unutanlar, Avyıldır neden TBMM’ye sunul rupa ülkelerindeki AVM’leri madığını ise Bay Arınç’a ne so sınırlayan yasaları ne zaman ran olmuş, ne de sorgulayan... anımsayacaklar? Yanıt kısa ve Anımsarsanız, aynı konuda kesin: Herhalde tüm ülke, köyleriBaşbakan da görüşünü açıklamış, bir konuşmasında, “Bak mize kadar AVM’lerle donatılkallık artık bitti” diyerek; dıktan sonra... “bundan sonra birleşerek büyük marketler kurmaya şim [email protected] BULMACA ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] SOLDAN SA 1 2 3 4 5 6 7 8 9 ĞA: 1 1/ Alaska kökenli, haski’ye 2 benzer bir kö 3 pek cinsi. 2/ Be4 yaz, mavi, pembe ya da eflatun 5 çiçekler açan ve 6 tedavide kullanılan soğanlı bir 7 bitki. 3/ Doğal 8 ve tarihsel özel 9 liklerinden do1 2 3 4 5 6 7 8 9 layı koruma altına alınan alan... Fırat Irma 1 C U M A Y A N I ğı’nın iki kolundan bi 2 E Ş İ K V İ R A ri. 4/ Doğanın neden 3 N A M A Z H I Z olduğu yıkım... Uzak 4 E K B A L AMA lık işareti. 5/ Köpek... 5 V H E Z E L S Küçük mağara... Bir 6 İ L İ AME L E işi yaptırabilme gücü. A R 6/ Rize yöresinde do 7 Z İ B İ D İ 8 ME L İ S A İ kunan çamaşırlık ince F ÖN bez. 7/ Hücre sitoplaz 9 K E Ş A N masının içinde bulunan boşluk... Japon lirik dramı. 8/ “Bir dost bulamadım akşam oldu” (Pir Sultan Abdal)... Sivrisinekleri kovmaya yarayan tablet. 9/ İncir ağaçlarında döllenmeyi sağlayan sinek... Yerölçümünde uzaktan gözlenen, geometrik biçimli tahta lata. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ İri ve güçlü bir bekçi köpeği cinsi... Titan elementinin simgesi. 2/ Bayağı, sıradan... Kısa bacaklı ve tıknaz bedenli bir köpek cinsi. 3/ Osmanlılar döneminde ulemanın giydiği uzun üstlük... Pembe renkli şarap. 4/ İskambilde bir kâğıt... Ortaçağ Avrupası’nda bir senyörün bir vasala verdiği toprak. 5/ Bir cismin hareketinin ölçülmesinde temel alınan nicelik. 6/ Çimlenmiş buğdayın kaynatılmasıyla yapılan bir çeşit yemek... Mahkeme sonucunu gösteren resmi belge. 7/ Azerbaycan ve Kars yöresinde yaygın telli bir çalgı... İlave... Boru sesi. 8/ Hidratlı doğal sodyum karbonat. 9/ Dağda yaşayan ve geçimini odun satarak sağlayan kimse... İnce dantel. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle