18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 12 ŞUBAT 2011 CUMARTES 6 HABERLER Uras’ın Dink cinayetine ilişkin ‘AİHM kararını uygulayacak mısınız’ sorusu için Başbakan ek süre istedi Erdoğan yanıt veremedi AYŞE SAYIN ANKARA Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM), katledilen gazeteci Hrant Dink’in yaşam hakkının ihlal edildiği ve sorumlular hakkında soruşturma açılması yönündeki kararı yerine getirilmezken hükümet bu konudaki soruları da “yanıtsız” bıraktı. BDP İstanbul Milletvekili Ufuk Uras’ın “Hrant Dink davasıyla ilgili AİHM kararını uygulayacak mısınız?” sorusunu yönelttiği Başbakan Tayyip Erdoğan, bu soruya 1 aylık süre içinde yanıt veremeyince, ek 1 aylık süre daha istedi. CUMARTESİ YAZILARI ATAOL BEHRAMOĞLU Hangi Ordu? Ordu konusu birdenbire ve beklenmedik biçimde bir kez daha gündeme geldi. Oysa “Balyoz” ve “Ergenekon” kendi kaderine terk edilmiş, ordu tam anlamıyla kışlasında işiyle gücüyle meşgul gibiydi… Süheyl Hoca’nın sözleri ortamı bir anda alevlendirdi. Başta başbakan makamındaki kişi olmak üzere iktidar partisinin ağır ve hafif topları, halkın gözünde itibarını zedelemiş oldukları orduyu savunur pozisyonda salvo ateşine başladılar. Fakat eleştirildiği varsayılan ya da savunulur görünen acaba hangi orduydu? Biraz irdeleyelim… 60’lı yıllarda Marksizmin temel yapıtları birbiri ardına yayımlanmaya başladığında, yutarcasına okuduğum kitaplar arasında Lenin’inkiler ön sıradaydı. Bunlardan hangisindeydi anımsamıyorum, fakat işçi sınıfının da “fahişeleşebileceği” gibi bir söz zihnimde o günlerden beri çakılı kalmış. Kitaplar şu anda elimin altında olmadığı için az önce internette arayıp buldum. 30 Eylül 1906’da Proletarya dergisinin 5. sayısında yayımlanan makalesinde Lenin aşağı yukarı şunu söylüyor: Herhangi bir mücadele yöntemi (burada gerilla savaşı) peşin olarak reddedilemez. Yapılması gereken, söz konusu yöntemin “sosyalizmin aydınlatıcı ve örgütleyici etkisiyle yüceltilmesi”dir… Zaten bu yapılmaz da “burjuva toplumundaki mücadele yöntemlerinin eksiksiz tümü, proletaryayı, altındaki ve üstündeki proleter olmayan çeşitli katmanlarla yakın ilişkiye sokup olayların kendiliğinden akışı içine terk ederse, o (yani proletarya A.B.) yıpranır, yozlaşır, fahişeleşir.” Yukarıdaki yeterince açık sözlerden benim şu andaki konumuz bakımından çıkarsadığım, hiçbir toplumsal olgu ya da kurumun, sosyalist ideolojinin taşıyıcısı işçi sınıfının bile değişmez olmayışıdır… Şimdi ordu olgusuna ve “Hangi ordu” sorusunun yanıtına gelelim… Bütün toplumsal olgular, oluşumlar ve kurumlar gibi, ordu kurumu da çeşitli etkenlerin etkisi altında değişime açıktır, değişmektedir… Kurtuluş Savaşı’nı yapan bağımsız orduyla NATO’ya kabul edilmek için Kore Savaşı’na katılan ordunun aynı ordu olduğu söylenemez. 27 Mayıs’ı gerçekleştiren ordu ile dönemin Genelkurmay Başkanı’nın temsil ettiği ordu aynı ordu muydu? Ordu, bütün zamanlar içinde, bütün ülkelerde, bütün toplumsal süreçlerde, aynı, değişmez, ayrışmaz, devinimsiz bir kütle midir? İlkellere özgü “skolastik” tartışma, sataşma ve demagojileri bırakıp, diyalektik aklın öngördüğü yöntemle düşünüp konuşmak gerekir. Fakat bunu kendilerince her fırsatı, muhalefeti sindirmek ve toplumun gözünü korkutmak için, demagoji, tehdit ve suçlama konusu yapan günümüz iktidar partisinden ve besleme yandaşlarından beklemek boşunadır. Orduyu bütünüyle yüceltmek de yermek de aynı ölçüde yanlıştır. Önemli olan, sınıfsal konumu belli bu toplumsal kurumu günümüz Türkiye koşullarında (içteki ve dıştaki) hangi güçlerin ne ölçüde etkileyebileceğidir. Türkiye gerçekliğinde, ordunun ülke bağımsızlığı ve laiklik başta olmak üzere Cumhuriyetin değerlerine duyarsız olması beklenemez. Fakat asıl sorun ondan bunun nasıl gösterilmesinin beklendiğidir... Muhalefet partisi yöneticisinin bir bardak suda fırtına kopartan sözleri, orduyu kötüleme ya da aşağılama değil, bütün yurtseverlerdeki, Cumhuriyet yandaşlarındaki bir düş kırıklığının dile getirilmesidir… Fakat asıl yapılması gereken ise, bu düş kırıklığının nasıl aşılabileceğinin yollarını bularak ülke yönetimini bugünkü iktidardan kurtarmaktır… Orduyu da büyük ölçüde rahatlatacak olan budur… Eğer bu başarılamazsa, uzak olmayan bir gelecekte cumhuriyet ordusundan geriye ne kalacağı çok kuşkuludur… [email protected] Faks: (0212) 343 72 64 BDP İstanbul Milletvekili Ufuk Uras’ın “Hrant Dink davasıyla ilgili AİHM kararını uygulayacak mısınız” sorusunu yönelttiği Başbakan Tayyip Erdoğan, bu soruya 1 aylık süre içinde yanıt veremeyince, ek 1 aylık süre daha istedi. Uras, hükümetin genel taktiğinin “teşhir edilmesini istemedikleri” konular için “oyalama taktiği” izlemek olduğunu söyledi. BDP’li Ufuk Uras, AİHM’nin Hrant Dink’in davası ile ilgili verdiği karar üzerine, Başbakan Erdoğan, İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e ayrı ayrı “AİHM kararını uygulayıp uygulamayacağını” sordu. Uras’ın soru önergesine 3 Bakan ile Başbakan tanınan 1 aylık sürede yanıt vermedi. Başbakan Tayyip Erdoğan ise 28 Ocak’ta yanıt süresi dolduğu için 1 aylık “ek süre” daha istedi. Uras, sorusunun gayet açık ve net olduğunu, “Niye AİHM kararları doğrultusunda adım atmıyorsunuz, Hrant’ın ölümünden doğrudan sorumlu olanlar hakkında ne gibi işlem yaptınız” diye sorduğunu belirterek, “Aslında iktidar açısından sözün bittiği yerdeyiz. Çünkü söyleyecek sözleri yok. 6 aylık ek süre de alsalar bir şey değişmeyecek” dedi. yalama taktiği’ Hükümetin genel taktiğinin “teşhir edilmesini istemedikleri” konular için “oyalama taktiği” izlemek olduğunu belirten Uras, şu görüşleri dile getirdi: “Celalettin Cerrah ve diğer görevlilerle ilgili ilgili o telaşları da bunu gösteriyor. Dink cina ‘O yeti sorumlularına kalkan olup olmamak gibi etik bir problemle karşı karşıyayız. Bu sadece Hrant cinayeti için değil, Milli Eğitim Bakanı’na da ‘darbecilerin adı verilen okul isimlerini niye değiştirmediniz’ diye sorduk. Bize ‘tarihi şahsiyetlerin isimleri verilir’ diye yanıt verdi. Yani niye Kenan Evren tarihi şahsiyet olarak kabul ediliyor? İç Hizmetler Kanunu’nun 35. maddesi değişsin diye öneri veriyoruz, karşı çıkıyorlar. Halbuki bu savcıları da harekete geçirecek. Ama hükümet buna engel oluyor. Sürekli oyalama taktiği izliyor.” Adalet Bakanlığı ve Genelkurmay’ın yanıtına göre kayıp Kırbayır’ın firarına ilişkin bir kayıt bulunmuyor ‘Yaşıyormuş gibi yargılanmış’ İstanbul Haber Servisi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la Dolmabahçe’deki Başbakanlık Ofisi’nde geçen hafta görüşen 103 yaşındaki Berfo Kırbayır’la gündeme gelen kaybedilen Cemil Kırbayır’la ilgili soruya Adalet Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı’ndan verilen yanıtta firar ettiğine ilişkin herhangi bir kayıt ya da soruşturmanın olmadığı ve Kırbayır’ın kaybedildikten sonra tam dört yıl boyunca bir davadan ‘yaşıyormuş’ gibi yargılanıp beraat ettiğinin ortaya çıktığı belirtildi. Cemil Kırbayır’la ilgili yeni gelişmelere ilişkin İHD İstanbul Şubesi’nde annesi Berfo Kırbayır, ağabeyi Mikail Kırbayır, avukatı Eren Keskin, BDP Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal ve bazı kayıp yakınlarının katılımı ile basın toplantısı düzenlendi. Toplantıda konuşan Eren Keskin, Bilgi Edinme Yasası çerçevesinde, Kırbayır’ın kaybedilişinin 30. yıldönümü olan 8 Ekim 2010’da Adalet Bakanlığı’na başvuruda bulunduklarını ve aradan geçen 30 yıla karşın firar ettiği iddiası dışında aileye bilgi verilmeyen konuyla ilgili bugüne dek adli bir soruşturma açılıp açılmadığı ve Kırbayır’a gözetim altında işkence yaptıkları söylenen Berfo Kırbayır. dört kişiye soruşturma açılıp açılmadığını sorduklarını aktardı. Keskin, 6 Aralık’ta Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan kendilerine gelen cevapta “beyan edilen olayla ilgili başsavcılıkta herhangi bir soruşturma evrakının olmadığı” bilgisinin verildiğini söyledi. ERDOĞAN’A TEPK Güneş: Darbe beslemeleri KTÜ’deki polis şiddeti kınandı Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde (KTÜ) katıldığı sempozyum öncesi Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun hidroelektrik santrallar konusundaki tutumunu protesto etmek isteyen KTÜ Öğrenci Kolektifi üyesi öğrencilere yönelik polis şiddeti, sivil toplum örgütleri tarafından kınandı. Trabzon Gazeteciler Cemiyeti’nde çeşitli sivil toplum örgütlerinin katılımıyla gerçekleştirilen basın toplantısında grup adına açıklama yapan Halkevleri Trabzon Şube Başkanı Sinan Kutay, gerek anayasada gerekse uluslararası sözleşmelerde herkesin protesto ve gösteri, yürüyüş haklarının garanti altına alındığını belirterek, “Öğrencileri copla, tekmeyle susturmaya çalışanlar, bu yetkiyi kimden almaktadır? Öğrencilerin demokratik tepkilerine yönelik bu tahammülsüzlüğün nedeni nedir?” diye sordu. Kutay, Trabzon’un emekten, demokrasiden ve özgürlüklerden yana olan kesimleri adına bu tür antidemokratik uygulamaları kabul etmediklerini söyledi. KTÜ’de önceki gün 32 öğrenci darp edilerek gözaltına alınmış daha sonra serbest bırakılmışlardı. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkan Yardımcısı Hurşit Güneş, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “12 Eylül’de ben de işkence gördüm” sözlerine sert tepki gösterdi. CHP’nin “demokrasi karşıtı” olarak gösterilmeye çalışıldığını belirten Güneş, “İşkence görmedikleri halde ‘işkence gördüm’ yalanına ve bayağılığına sığınan darbe beslemeleri, demokrasi hakkında bildikleri üç sözcüğü bize karşı kullanmaya çalışıyorlar” dedi. Güneş, yaptığı açıklamada CHP’nin tarihsel ve kurumsal kimliğine, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’na ve parti yöneticilerine yönelik bir “saldırı kampanyası” yürütüldüğünü belirterek CHP’ye yönelik eleştirilerin yoğunlaşmasının nedeninin, Türkiye’deki “AKP baskısı ve teşviki” olduğunu kaydettti. Güneş, “İşkence görmedikleri halde ‘işkence gördüm’ yalanına ve bayağılığına sığınan darbe beslemeleri, demokrasi hakkında bildikleri üç sözcüğü bize karşı kullanmaya çalışıyorlar. Partimiz bugüne kadar ne askeri ne sivil hiçbir darbeye boyun eğmedi, eğmeyecektir. Dönüp geçmişe bakın CHP’nin karşısında kimler geldi, kimler geçti. Halkımız, partililerimiz rahat olsunlar. Bu da geçecektir. Ama bizim demokrasi ve özgürlük mücadelemiz asla bitmeyecektir” ifadelerini kullandı. Selek hakkındaki üçüncü beraat kararına Cumhuriyet Savcısı Saraç’tan itiraz geldi Pınar Selek’in beraatına itiraz Mısır Çarşısı’nda 7 kişinin öldüğü patlamaya ilişkin davada, sosyolog Pınar Selek ile Abdülmecit Öztürk hakkında, mahkemenin daha önceki beraat kararında direnmesine, savcı Ahmet Saraç itiraz etti. İstanbul Haber Servisi İstanbul’daki Mısır Çarşısı’nda 7 kişinin öldüğü 127 kişinin de yaralandığı patlamaya ilişkin davada, sosyolog Pınar Selek ile Abdülmecit Öztürk hakkında, mahkemenin, daha önceki beraat kararında direnmesine, Cumhuriyet Savcısı Ahmet Saraç itiraz etti. Dosya, mahkemenin 15 gün içinde hazırlayacağı gerekçeli kararı ve savcının itiraz dilekçesiyle birlikte Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na gönderilecek. İtiraz dilekçesini davaya bakan İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sunan savcı Saraç, mahkemenin daha önce iki kez verdiği beraat kararına da itiraz etmişti. Savcı, 9 Şubat’taki duruşmada da Selek’e ceza verilmesini isteyen Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin bozma kararına uyulmasını talep etmişti. Selek’in avukatı Ayhan Erdoğan, Mısır Çarşısı davasının, direnme kararıyla ilk kez Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na gittiğine dikkat çekerek, dosyanın, daha önce, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın, Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin bozma kararına itirazı üzerine kurula gittiğini belirtti. Başsavcılığın, patlamanın bir bomba nedeniyle olup olmadığının maddi bulgularla ve bilimsel enelkurmay’dan yanıt alınamadı Kırbayır’ın annesi Berfo Kırbayır’ın Başbakan Erdoğan’la bir araya gelmesinden iki gün sonra ellerine, başvurularına ilişkin cevabın ulaştığını belirten Keskin, Kırbayır’ın ileri sürüldüğü gibi “firar edip etmediği, ettiyse hakkında soruşturma açılıp açılmadığı” yönündeki sorunun Genelkurmay Başkanlığı tarafından yanıtsız bırakıldığını söyledi. Keskin, cevapta aynı şekilde işkenceci oldukları iddia edilen dört kişi hakkında, “Erzurum Sıkıyönetim Komutanlığı adli ünitelerinin fihrist ve kayıtlarının tetkikinde isimlerine ve soruşturma açıldığına dair bir kayda rastlanılmamıştır” denildiğini de ekledi. Keskin, yine Cemil Kırbayır’a işkence yaptığı belirtilen dört polis hakkında herhangi bir soruşturma başlatılmamış olmasının bilgisi ile birlikte olayla ilgili ortaya çıkan bir tanığın anlatımlarına göre, işkenceci polislerden olan Kemal Kartal’ın ismini Bayram Kartal olarak değiştirdiğini öğrendiklerini, bu nedenle söz konusu polisin yargılanması için önümüzdeki günlerde suç duyurusunda bulunacaklarını söyledi. G ‘Üyeler haftalık belirlenir’ olarak kanıtlanamadığı, olay yerine ilk giden bomba imha uzmanlarının tutanaklarında ve raporlarında bombaya dair bir bulguya rastlanılmadığı gerekçesiyle itiraz ettiğine dikkat çeken Erdoğan, Ceza Genel Kurulu’nun başsavcılığın itirazını reddettiğini anımsattı. Kurulun sürekli aynı üyelerle toplanmadığını, dairelerden haftalık görevlendirilen üyelerden oluştuğunu anlatan Erdoğan, “Mahkemenin direnme kararını değerlendirecek kurul daha önce Pınar aleyhine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itirazını reddeden üyelerden oluşacak diye bir şey yok. Ancak bazıları denk gelebilir” dedi. BU KEZ ESK ŞEH R’DE 26 MEZARDA 171 K Ş YE ULAŞILDI AYÖP’TEN KPSS TEPK S İHD’den toplu mezar raporu: ‘88 mezarda 1298 kişi gömülü’ MAHMUT ORAL Atanmayan 21 öğretmen yaşamına son verdi SAMSUN (Cumhuriyet) Ataması Yapılmayan Öğretmenler Platformu (AYÖP) Samsun İl Temsilcisi Nazlı Taş, “Yüz binlerce öğretmen atama beklerken KPSS skandalı ile intihara, sefalete sürüklendi. Kopyacıların ödüllendirildiği bir düzende bu haksızlıkları sineye çekemeyen, ataması yapılmayan, 21 öğretmen arkadaşımız intihar etti” dedi. Basın toplantısı düzenleyen Taş, Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun “Özel okullarda öğrenci sayısı artarsa öğretmen adaylarına iş imkânı doğar” şeklindeki sözlerine tepki gösterdi. Taş, “300 binin üzerinde öğretmen açığının bulunduğu ülkemizde, devlet okullarındaki öğretmen açığını kapatmak için ücretli ve vekil öğretmenlik gibi vahşi çalıştırma biçimlerini yaygınlaştıranların bize özel okullarda çalışmayı önermesi, eğitimde bir çöküşün ifadesidir” dedi. Balbay’a destek için imza günü ESKİŞEHİR (Cumhuriyet) Ergenekon davasında tutuklu olarak yargılanan gazetemiz yazarı Mustafa Balbay’a destek olmak için dostları bu kez de Eskişehir’de imza günü düzenliyor. Tepebaşı Belediyesi’nin katkılarıyla Eskişehir Kültür Merkezi’nde bugün saat 13.00’te düzenlenecek olan panelde tiyatro sanatçısı Yıldız Kenter, Balbay’ın mektubunu okuyacak. Gazetemiz imtiyaz sahibi Orhan Erinç’in yöneteceği panelde Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç, gazetemiz yazarları Ali Sirmen, Ataol Behramoğlu, muhabirimiz İlhan Taşcı, gazeteciler Can Ataklı ve İdris Akyüz birer konuşma yapacak. Panelin ardından katılımcı yazarlar saat 15.00’te de Balbay’ın son kitabı “Zulümhane”yi imzalayacaklar. DİYARBAKIR İHD Diyarbakır Şubesi’nin açıkladığı “Toplu Mezar Raporu”na göre, bölgede 1989 yılından bu yana oluşturulan 88 mezarda toplam 1298 kişi gömülü. Bu mezarlardan 26’sı açıldı ve 171 kişinin kemiklerine ulaşıldı. Rapora göre Siirt’te 15 toplu mezarda 206 kişi, Bitlis’te 13 mezarda 251 kişi, Diyarbakır’da 19 mezarda 216 kişi, Van’da 9 mezar da 149 kişi, Batman’da 8 mezarda 102 kişi, Hakkâri’de 6 mezarda 68 kişi, Bingöl’de 5 mezarda 57 kişi, Şırnak’ta 4 mezarda 80 kişi, Mardin’de 4 mezarda 35 kişi, Elazığ’da 50 kişi, Ağrı’da 41 kişi, Tunceli’de 19 kişi, Gaziantep’te 10 kişi gömülü bulunuyor. İHD Tunceli Şubesi kentte 193738 yılları arasında öldürülen 230 kişinin kemiklerinin olduğu iki toplu mezar bulunduğunu iddia ederek keşif için savcılığa başvurdu. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle