18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 ŞUBAT 2011 CUMARTES CUMHUR YET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 15 Bacon tablosuna 60 milyon TL Kültür Servisi İngiliz ressam Francis Bacon’un meslektaşı Lucian Freud’u resmettiği yapıtı Londra’daki Sotheby’s Müzayede Evi’nde 23 milyon sterline (yaklaşık 60 milyon TL) alıcı buldu. Üç kademeli “Three Studies For A Portrait Of Lucian Freud” (Lucian Freud Portresi İçin Üç Çalışma) adını taşıyan yapıtı Bacon, 1965’te yapmıştı. Birbirlerini çalışmalarına birçok kez konu eden iki ressam 1945’te tanışmıştı. Bacon, “Lucian Freud Portresi İçin Üç Çalışma” adlı yapıtını, 1965’te gerçekleştirmişti. Aynı müzayedede, Salvador Dali’nin de 1929 tarihli “Paul Eluard’ın Portresi” adlı sürrealist çalışması, 13.5 milyon sterline (yaklaşık 35 milyon TL) satılarak bir müzayedede en yüksek fiyata alıcı bulan sürrealist çalışma oldu. SELAM OLSUN ÜLKÜ TAMER Oscar Ödüllerine Doğru Oscar ödülleri için geri sayım başladı. Sinemasever dostlarla konuşuyorum. Ekran başında geçirecekleri “uykusuz gece”yi iple çekiyorlar. Kurulacaklar televizyonun karşısına, “Kırmızı Halı”dan başlayarak bütün töreni dakikası dakikasına yaşayacaklar. Bu olay, her yıl olduğu gibi, geçmişe götürüyor beni. Törenin canlı yayın hakkının alındığı ilk geceye… TRT’de danışmanlık, daha doğrusu danışmamanlık yaptığım dönem. Cem Duna Genel Müdür, Nuri Çolakoğlu onun sağ kolu, Serpil Akıllıoğlu da Televizyon Daire Başkanı. Ben güya Serpil’e danışmanlık yapıyorum. Kimsenin bir şey danıştığı yok. Danışılacak şeyler icat ediyorum boyuna. Bir süre sonra Oscar ödülleri verilecekti. TRT ödüllerin yurdumuzda yayın hakkını satın aldı. İlk kere oluyordu bu. Sözleşmeye göre canlı yayın da yapılabilecekti. Tören, bizim saatimizle sabahleyin beş sularında başlayacaktı. Beni doğrudan ilgilendiren bir iş değildi bu; ama sinema sevgim beni törenden bir saat önce stüdyoya sürükledi. Bir iskemleye iliştim. Bağlantılar hazır. Görüntüler pırıl pırıl geliyor. Bir düğmeye basıp yayına vermek yeterli. Biraz sonra yukarıdaki stüdyoda sabah programı başladı. O da canlı yayın. Kısa haberler, hava durumu, röportajlar, konuşmalar, müzik. Haber gönderdim. “Oscar törenini alıyoruz. Bağlanalım, hiç olmazsa önemli ödülleri anında, canlı verin.” Yanıt geldi. “Bizim belirli bir yayın akışımız var. Bozamayız. Ancak haber olarak verebiliriz.” Çıldırmak işten değil. Böyle bir olanak neden kullanılmıyor? TRT etek dolusu parayı niye verdi öyleyse? Sonuçlar daha sonra zaten her yerde yayımlanacak. Adayların heyecanını, ödül alanın coşkusunu onlarla birlikte aynı anda yaşamak varken... Ama TRT bu... Yıllar önce canlı yayın hakkını aldığı bir Avrupa Kupası futbol maçını kırkıncı dakikasında yayımlamaya başlamıştı. O kırk dakika içinde biz yerli pop şarkıcılarının banttan bir programını izlemiştik. Yayın akışı öyleydi çünkü. Demek hamam da, tas da pek değişmemiş. Karşımızdaki ekranda harika bir ödül töreni akıp gidiyor, TRT seyircileri bir tarımcının mırıltılarını dinliyor. Dinliyorsa tabii. En İyi Kadın Oyuncu ödülü açıklandı açıklanacak. Yukarıya bir telefon daha. “Şimdi bağlanalım bari.” Yanıt: “Olmaz, konuşmacının sözlerini kesemeyiz.” Yahu, insan, “Efendim, şimdi En İyi Kadın Oyuncu ödülü verilecek. Konuşmamızı biraz sonra sürdüreceğiz,” der, bir ara verir, canlı yayına geçer. Hayır, akış bozulurmuş. Bu kadar üstelemeye akıl da erdiremiyorlar. “Canım, yayın hakkını aldık ya... Akşamüstü nasıl olsa banttan özet olarak yayımlayacağız. İsteyen o zaman seyreder.” Ödül verildi. Tarımcı noktasını koyduktan sonra da sunucu ödülü kimin aldığını açıkladı. En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Yönetmen, En İyi Film ödüllerinde de öyle oldu. Hiçbirinde canlı yayın bağlantısı kurulmadı. Biz, üçdört kişi bodrum katında bütün töreni anında izledik, seyirciler her sabah dinlediklerini bir daha dinlediler, arada sonuçları öğrendiler. İlkelere sapına kadar bağlı kalınmış, kutsal yayın akışı bozulmamıştı. Yeşim Özsoy Gülan’ın yazıp yönettiği ‘Yüzyılın Aşkı’nın prömiyeri bu akşam Galata Perform’da Aşkın zamanında yolculuk “Tema aşk olunca, oyun imkânsızlıkla da ilişki kuruyor. Oyundaki her dönemde ‘olamamış’, ‘imkânsız’ ilişkiler üzerinden ilerliyoruz. Bir yandan da mayın tarlası gibi bir Türkiye tarihi var, her dönemi ayrı bir yoğunlukta ve hüzünlü.” AYŞEGÜL ÖZBEK Müjdat Gezen’e destek Kültür Servisi Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nin öğretmen ve öğrencileri, Müjdat Gezen’in bir televizyon programında Aziz Nesin’in sözlerine gönderme yaparak iktidarı eleştirmesinin ardından gelen tepkiler üzerine bir açıklama yayımladı. Açıklamada, “Sanata ve sanatçılara baskıların arttığı günümüzde ‘Sevgili hocamızın, değerli ustamızın’ yanında, önünde siper olduğumuzu herkesin, özellikle ona dil uzatanların bilmesini isteriz” deniliyor. Müjdat Gezen “Bazı anketlerde AKP’yi yüzde 50 gösteriyorlar. Aslında Aziz Nesin kriterlerine göre yüzde 60 çıkması gerekirdi” demiş ve AKP’liler tarafından tepkiyle karşılanmıştı. Yıl 1951, Teşvikiye’de bir yemek odasındayız... Ardından 1990 yılına geçiyor sahne. Deniz Gezmiş’in ölümünden 4 gün sonrası, yani 1972 Mayıs’ı, sonra 1999’da bir alışveriş merkezi, ardından 1924, 80 darbesinin izleri, karartma geceleri... Birbirinin içine geçen yakın tarihten kesitler... “Ve Diğer Şeyler Topluluğu”nun geçen yüzyılın Türkiye’sinden sekiz farklı dönemi anlattığı yeni oyunu “Yüzyılın Aşkı” bu akşam Galata Perform sahnesinde prömiyer yapıyor. Yeşim Özsoy Gülan’ın yazıp yönettiği Deniz Celiloğlu ve Sanem Öge’nin rol aldığı oyun, toplumsal hafızaya kişisel hikâyelerden ve aşk üzerinden bakıyor. “Tarihe resmi tarih üzerinden değil de kişisel bir noktadan, daha insani bir yerden yaklaşarak her dönemin bir aşk hikâyesini yazmaya çalıştım. Bana göre tek bir kişi, bir dünya. O dünya incelendiğinde de topluma dair bir sürü bilgi ediniyorsunuz” diyor Gülan yola çıkış noktasını anlatırken. Mesela 1981 yılını yazarken, 12 Eylül darbesinin, içeri girip çıkmış bir adamın ilişkisine nasıl etki edeceğini düşünmüş. “Tema aşk olunca, oyun imkânsızlıkla da ilişki kuruyor. Oyundaki her dönemde ‘olamamış’, ‘imkânsız’ ilişkiler üzerinden ilerliyoruz. Bir yandan da mayın tarlası gibi bir Türkiye tarihi Deniz Celiloğlu ve Sanem Öge’nin rol aldığı oyunun fotoğraflarını Genco Gülan çekti. var, her dönemi ayrı bir yoğunlukta ve hüzünlü” diyor Gülan. Dolayısıyla oyundaki sekiz farklı zamanda aşkın karanlığı gibi Türkiye’nin karanlıkta kalmış dönemleri de anlatılıyor. Bazı sahnelerde oyunu destekleyen Melisa Önel imzalı video görüntüleri var ki, özellikle 1980 yılının paranoyasını insanı biraz da ürperten bir şekilde tasvir ediyor. Bir kadın, tam da 1980’lere özgü kadifeden yeşil bir perdenin arasından gizlice ve korkarak bakıyor sokağa. “İnsanların kitapları yaktığı, saklandığı, sürekli kaybolduğu bir dönem. Sahne de hapisten çıkmış bir adamın kendisini ve sevgilisini eve hapsetmesiyle ilgili.” Ölümünden dört gün sonra sevgilisiyle mezarında buluşan Deniz Gezmiş’in dışında karakterler gündelik kişiler, tarihler de o dönem içinde herhangi bir güne tekabül ediyor. Gülan’ın kronolojiyi bozma sının sebebi ise sert geçişlerle tarihi farklı bir açıdan değerlendirme şansı tanıması. “Tarihlerin kronolojik olmayışı aslında her dönemin ne kadar farklı olduğunun da altını çiziyor. Çünkü kronolojiye sadık kaldığınız zaman her şey birbirini tamamlıyor” diyor. Gülan oyunda 70’ler bölümünü Deniz Gezmiş’e adamak istemiş. Deniz’in idamından dört gün sonra tabutunda konuştuğunu ve başında sevgilisinin dua ettiğini hayal etmiş. “O bölümde Deniz’in devrime olan aşkla insana olan aşk arasında gidip geldiğini düşündüm” diyor oyunun tek simge karakterini tanımlarken. Bir yandan da Deniz Gezmiş ve kuşağının idealleriyle bugünü, ‘bize’ bakarak karşılaştırıyor. (“Yüzyılın Aşkı” şubat ayı boyunca her cuma ve cumartesi günü saat 20.30’da Galata Perform’da) C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle