25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 12 ŞUBAT 2011 CUMARTES 4 HABERLER Hukukçular Köşk’e Danıştay ve Yargıtay’la ilgili yasayı veto et çağrısı yaptı. Gerçeker ve Birden, Gül’le görüştü DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN T. Erdoğan Kıbrıs’ta Ne Yapmak İstiyor? Kıbrıs’ta yanlış bir değil ki, birçok, hangisinden başlamalı? Kıbrıs’ta ilk yanlış daha 1974 yılında yapıldı. Sorunun çözümünün uzun erimli olduğu düşünülmeli, bunun için Ada’nın Rum egemenliği dışında kalan kuzey kesiminde, kendi ayakları üzerinde duran bir ekonominin yaratılmasına çalışılmalıydı. Bu gerçek görülmedi değil, hemen başlangıçta fark edildi. Bülent Ecevit’in Bakanı Ziya Müezzinoğlu, daha sonra KKTC olacak bölümü ekonomik olarak ayakları üstünde duracak bir yapıya kavuşturmak üzere, kamu holdingleri kurulmasını önerdi. Ambargo altında bir yerde üstelik kendi ekonomisi sallantıda Türkiye’nin gözetiminde böyle bir model uygulamaya sokulsaydı ne kadar başarılı olurdu, yaşayıp görmeden ahkâm kesmek doğru değil. Ama denemek, hiç değilse, enine boyuna ayrıntısıyla tartışıp incelemek gerekirdi. Öyle yapılmadı, “bu komünist bir uygulamadır, ne amaçlanıyor, yeni bir model mi uygulanmak isteniyor?” yollu akıl almaz çıkışlar, Kıbrıs’ı Türkiye’nin yardımı olmadan yaşayamaz, üretici olmayan bir hayata mahkum etti. Bir noktayı belirtmeyi unutmayalım ki, haksızlık olmasın! Kıbrıs’ın iki kesimi arasında, 1974’ten önce de var olan, ama aradan geçen zamanla daha da açılan, ekonomik refah farkının ana nedeninin Kıbrıs Rumlarının becerikliliği, Türklerinin ise beceriksizliği olduğunu sanmak yanlıştır. Burada bir kesimin dış yardımlarla beslenir, dış yatırımların da desteğiyle turizmini yeni tesislerle yeniden canlandırırken, öbür kesimin bırakın yardımla güçlenmeyi bir yana, ambargolarla baltalanmış ve dışlanmış olmasını görmezden gelemeyiz. Ama bu olgu, Kuzey’in üretici bir ekonomik yapıya kavuşturulmasının denenmemiş olması gerçeğini ortadan kaldırmaz. Kıbrıs’a ilk ve son gidişlerim arasında çeyrek yüzyıllık fark var. Birinci gidişimde Ada’ya Güney kesiminden girmiş, yeşil hattan Kuzey’e geçmiş, her iki tarafın liderleri ve kanaat önderleriyle görüşmüştüm. Rum tarafında bu çeyrek yüzyıl içinde gelişmelerin ne yönde olduğuna orayı görerek karar verme durumum yok. Ama Annan Planı’na verilen “hayır” yanıtına bakarak, rahatlıkla “Güney cephesinde yeni bir şey yok” diyebiliyorum. Kuzey tarafının insanlarının çeyrek yüzyıl içinde Türkiye’ye tavırlarında önemli değişiklikler oldu. Barış Harekâtı tamamlandıktan iki yıl sonra, birebir görüştüğüm Kıbrıs Türk kesiminin insanları, hangi siyasal akımın mensubu olurlarsa olsunlar, Türkiye’nin müdahalesi olmasaydı, hayatta bile kalamayacaklarını düşünmekteydiler. Son ziyaretimde ise bu havanın baştan aşağı değiştiğini gördüm. Bunda, bugün Türkiye’de bulunan iktidarın, “yes be annem” cephesini destekleyerek, kendi ödüncü politikasına zemin hazırlama çabasının yanı sıra, politikasının her yönüne egemen, “dediğim dedik çaldığım düdük” diyen tavrının büyük etkisi olduğunu görmemek mümkün değildir. Çeyrek yüzyılda Kıbrıs’ta Ankara hakkındaki görüşler önemli ölçüde değişmiştir. Bu olguyu görmek, her yönünü kabul edip içine sindirmek demek değil. Şurası kesin, Rum ve Yunan tarafının değişmeyen fiili ilhak politikası karşısında KKTC Türkiye’ye muhtaç. Ama bölge dengesi için Türkiye de KKTC’ye muhtaç. Yine kesindir ki, iflas etmiş KKTC ekonomisinin bugünkü haliyle sürmesi imkânsız. IMF’nin bir zamanlar Türkiye’ye sunduğu acı IMF ilacını içeren KKTC’ye sunulmuş Türk patentli reçetenin şöyle ya da böyle uygulanması da kaçınılmaz. Bu uygulamanın olumlu sonuç vermesi de büyük olasılık. Ama bunun da bir yolu var. Herhalde bunu yaparken, kimi sokak göstericilerine kızan, hükümet üyelerinin bütün KKTC’yi azarlaması, horlaması onaylanamaz. Hele hele, popüler olmayan ekonomik önlemler paketinin halkın sevmediği mimarını, nispeten daha fazla kabul gören büyükelçinin yerine Lefkoşa’ya göndermeye kalkmak, pek akıllı bir davranış olmasa gerek. Ankara Kıbrıs’a, büyükelçi mi atıyor yoksa eyalet valisi mi?... Tayyip Erdoğan ne yapmak istiyor? Kıbrıs’a sömürge gibi davranıp bütün dünyaya “işgalci” görüntüsü vererek, Hristofyas’ın elini güçlendirmek mi? asirmen@cumhuriyet.com.tr ‘Yüksek yargı siyasallaşır’ zmir’den Gül’e ‘veto et’ faksı ZM R (Cumhuriyet Ege Bürosu) zmir Barosu’na üye avukatlar, TBMM’de kabul edilen Yargıtay ve Danıştay yasasını veto etmesi istemiyle, dün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e toplu faks çekti. zmir Barosu Başkanı Sema Pekdaş, faks eylemi konusunda diğer baro başkanlarına da çağrı yaptıklarını bildirdi. Geçen hafta gerçekleştirdikleri duruşmalara girmeme eylemi ve basın açıklamalarına karşın, söz konusu yasanın TBMM’den geçtiğini anımsatan Pekdaş, Gül’e gönderdikleri fakslarda şu ifadelere yer verdiklerini bildirdi: “Yargıtay ve Danıştay daire ve üye sayılarının arttırılmasının, yargının kronikleşmiş sorunlarının çözümüne katkı sunmayacağı ve yüksek mahkemeleri içtihat organı olmaktan çıkaracağı kaygıları dikkate alınmalıdır.” ALİCAN ULUDAĞ ‘TORBA’ TASARI Öğrenci affı kabul edildi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Genel Kurulu’nda “torba” tasarı görüşmeleri sürerken, üniversitelerden atılanlara Cumhuriyet tarihinin en büyük affını getiren madde kabul edildi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün eşi Hayrünnisa Gül’ün de yararlanacağı affın kapsamına yurtdışından yatay geçiş yapıp geçişleri iptal edilenler de alındı. 28 Şubat öncesinde Mısır El Ezher Üniversitesi’nden yatay geçişle ilahiyat fakültelerine geçiş yapanların kayıtları iptal edilmişti. TBMM Genel Kurulu’nda dün sabaha karşı “torba” tasarının öğrenci affıyla ilgili maddesi kabul edildi. Buna göre, yükseköğretim kurumlarında ön lisans, lisans tamamlama ve lisansüstü öğrenimi gören öğrencilerden, her ne sebeple olursa olsun ilişiği kesilenler ile bir programı kazanıp kayıt yaptırmayanlar, yasanın yürürlüğe girmesinden itibaren 5 ay içinde ilişiklerinin kesildiği yükseköğretim kurumuna başvurarak 20112012 eğitimöğretim yılında öğrenimlerine yeniden başlayabilecekler. Terör suçlarından hüküm giyenler düzenleme kapsamı dışında olacak. AKP’nin torbasına işçinin isyanı TBMM’de görüşülen torba yasa tasarısı stanbul’da kitlesel yürüyüşle protesto edildi. stanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi önünde “Emekçilerin haklarını gasp eden torba yasa tasarısı geri çekilsin”, “AKP’nin torbasını büzelim”, “Esnek, güvencesiz, kuralsız çalışmaya son” pankart ve dövizleri açan KESK, D SK, Türk ş, TMMOB, TTB stanbul Şubeler Platformu’na bağlı yüzlerce emekçi, “ şçi düşmanı hükümet istifa”, “Genel grev genel direniş”, “Tayyip sonun Mübarek olsun” sloganları atarak Saraçhane’deki stanbul Büyükşehir Belediyesi ( BB) önüne dek yürüdü. Burada emekçiler adına açıklamayı okuyan EğitimSen 3 No’lu Şube Başkanı Nebat Bukrek, “Bu yasa çekilinceye kadar mücadeleyi büyüterek eylemlerimize devam edeceğiz” dedi. şçiler, açıklamanın ardından yasa tasarısını temsilen “torba” yaktılar. ANKARA Hukukçular; Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e, Yargıtay ve Danıştay’ın daire ve üye sayısını arttıran yasayı TBMM’ye geri göndermesi için çağrıda bulundu. Yasanın uzlaşı ve diyalog içinde hazırlanmadığına dikkat çeken hukukçular, düzenlemenin yargının sorunlarının çözümüne değil, tam tersi siyasi iktidara yarayacağını vurguladı. Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker ile Danıştay Başkanı Mustafa Birden Çankaya Köşkü’ne çıkarak, Gül ile görüştü. “Cumhurbaşkanı hepimizin Cumhurbaşkanıdır. Hiçbir siyasi partiyi temsil etmez” diyen Ankara Barosu Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu da aynı konuda Gül’den randevu talep etti. Danıştay ve Yargıtay’la ilgili yasanın muhalefetin itirazlarına rağmen çarşamba günü TBMM’de kabul edilmesiyle gözler Çankaya Köşkü’ne çevrildi. Cumhurbaşkanı Gül’ün karar vermek için 13 günlük inceleme süresi kaldı. Bu kapsamda Yargıtay Başkanı Gerçeker ile Danıştay Başkanı Birden, dün Gül ile görüşerek kendi kurumları açısından yasanın sakıncalarını anlattı. Hukukçular da yasanın TBMM’ye geri gönderilmesi için Cumhurbaşkanı Gül’e “veto” çağrısı yaptı. Hukukçuların konuyla ilgili görüşleri şöyle: Ankara Barosu Metin Feyzioğlu: Cumhurbaşkanı’ndan randevu talep ettik. Yargıtay ve Danıştay’ın yapısı Cumhuriyet tarihinde görülmemiş şekilde değiştirildi, bu hiçbir yapısal soruna çözüm getirmeyecektir. Diyalog ve uzlaşı arayışına girilmeden ‘ben yaptım oldu” anlayışıyla çıkarıldı. Bu yasa, toplumdaki endişe verici boyutlara gelmiş kutuplaşmayı daha da keskinleştirmiştir. Sayın Cumhurbaşkanı’nın görevi burada, ilgili kurumların işbirliği içerisinde çalışma sını sağlamak ve toplumun endişelerini gidermektir. Cumhurbaşkanı hepimizin Cumhurbaşkanıdır. Hiçbir siyasi partiyi temsil etmez. Eski Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Güven Dinçer: Bana göre siyasi iktidar iş yükü sorunlarını bahane edip, mahkemeleri ele geçirmek ve yandaş bir yargı sistemini kurmak istiyor. HSYK ile Anayasa Mahkemesi’nden sonra Yargıtay ve Danıştay’ın da “iktidar yanlısı kurumlar haline getirilmesi”nin ardından sıra Yüksek Seçim Kurulu’na gelecek. Böylece demokrasinin bütün temel kuruluşları ve bütün yargı organları iktidarın yandaşı birer idari birim haline gelmiş olur. Bu kurumlar bozulursa, demokrasinin kendi kendini onarması şansı kalmaz. O zaman ülke anormal siyasi beklentilerin içine düşer. Değişiklik Türkiye’ye hiçbir şey kazandırmaz, ancak bunlar Türkiye için felaket habercisi olur. Prof. Dr. Ülkü Azrak: Yasanın ardından yapılacak atamalarla yüksek yargının kompozisyonunda değişiklik olacaktır. Bu komposizyon değişikliğinden siyasi iktidar bir şeyler bekliyor. HSYK’ye atamalar yapılırken iktidarın siyasi ağırlığı nasıl ortaya çıktıysa burada da aynı durumu yapmaya çalışıyorlar. İktidar için Yargıtay’dan çok Danıştay daha önemlidir. Danıştay, idarenin siyasi etkiyle verdiği kararları çok sıkı denetimden geçiriyor. Santral, özelleştirme, HES ve imar planları gibi birçok konuda iptal kararı veriliyor. Oralara yapılacak atamaları büyük ölçüde HSYK yapacak. HSYK ellerinde olduğu için onu kullanarak, kendilerine yakın birtakım yargıçları bulup oralara tayin edecekler. İktidarın bu yasayı, iş yükünü çözmek için değil, kendi siyasi etkinliğini arttırmak için yaptığı izlenimi taşıyorum. Cumhurbaşkanı’nın bunu iade etmesi gerekir. ÇELEBİ’DEN GÜL’E MEKTUP ‘Sorunları daha da derinleştirecek’ MUSTAFA ÇAKIR Pınar Sağ için imza kampanyası İstanbul Haber Servisi Tunceli’de düzenlenen açık hava toplantısında 68 kuşağı gençlik önderlerinden İbrahim Kaypakkaya’yı övdüğü gerekçesiyle 10 ay hapis cezasına çarptırılan Türk Halk Müziği sanatçısı Pınar Sağ için internet üzerinden imza kampanyası başlatıldı. www.pinarsagaadalet.com adresi üzerinden başlatılan kampanyada “Sen de imzala Pınar Sağ’a yapılan adaletsizliğe tepkini göster” denildi. İnternetteki kampanyada ilk gün içinde 500’ü aşkın imza toplandı. Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) üyesi avukatlar da, Sağ’a verilen cezaya itiraz için bine yakın imza toplayarak önümüzdeki günlerde temyiz başvurusunda bulunacak. ANKARA DİSK Başkanı Süleyman Çelebi, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e mektup göndererek Yargıtay ve Danıştay’ın üye sayısını arttıran yasayı veto etmesini istedi. Çelebi, yasanın yargıdaki sorunları çözmeyeceğini, daha da derinleştireceğini, yüksek yargıdaki içtihat birliğini de bozacağını vurguladı. Çelebi, mektubunda böylesine önemli bir yasanın bir gece yarısı mesaisi ile meslek örgütlerinin, yüksek yargının, üniversitelerin ve geniş toplumsal kesimlerin mutabakatı olmadan geçirilmiş olmasını “manidar” bulduklarını kaydetti. Çelebi gelişmelerin yargı üzerinden toplumda kutuplaşma yaratacağını, yasama, yürütme ve yargıya olan güveni sarsacağını dile getiren Çelebi, “Biz bir işçi konfederasyonu olarak, adaletin geç işlemesinden hep şikâyetçi olduğumuz gibi, bu konunun en fazla mağduru olmuş bir toplumsal kesimi temsil ettiğimiz açıktır” dedi. Yasayla yapılanın ise “bir yargı reformu olmadığını” belirten Çelebi, “Yüksek mahkemelerin üye sayılarının bu şekilde arttırılması, yargıdaki kronikleşmiş sorunları çözmeyecek, tam aksine derinleştirecektir. Bu çerçevede, yüksek yargıda içtihat birliği de bozulacaktır. Toplumun acil ihtiyacı, yüzeysel ‘çözümler’ ve toplumu kamplara ayıracak uygulamalar değil, hangi siyasi parti iktidarda olursa olsun yargı bağımsızlığını, adil yargılanmayı ve hukukun üstünlüğünü sağlayacak sistemsel güvencelerin getirilmesidir” dedi. Çelebi, Gül’den toplumun huzuru, ülkenin geleceği açısından yasayı bir kez daha görüşülmek üzere TBMM’ye göndermesini, iktidar ve muhalefet partileriyle, ilgili bütün kurum ve kuruluşları diyalog ve uzlaşıya davet etmesini istedi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle