25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 ARALIK 2011 PAZAR CUMHURİYET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr KÜLTÜR 17 Yaşar Kemal’e üst düzey Fransız nişanı takdim edildi ‘Sanatın birinci işi başkaldırıdır’ Kültür Servisi Fransa’da 1802’den bu yana verilen onur nişanı “Grand Officier dans L’ordre national de la Legion d’Honneur” dün akşam Beyoğlu’ndaki Fransız Sarayı’nda yapılan törenle Yaşar Kemal’e takdim edildi. Törene aralarında Yaşar Kemal’in eşi Ayşe Semiha Baban, Fransa’nın Türkiye Büyükelçisi Laurent Bili, İstanbul Başkonsolosu Herve Magro, Ara Güler, Türkan Şoray, Zülfü Livaneli, Betül Mardin, Serra Yılmaz, İdil Biret, gazetemiz yazarları Zeynep Oral, Şükran Soner, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı ve gazetemiz imtiyaz sahibi Orhan Erinç, Sevinç İnönü, İlber Ortaylı, Doğan Hızlan, Hasan Cemal, Mehmet Ali Birand, Altan Öymen, Oral Çalışlar’ın da bulunduğu davetliler katıldı. Legion d’Honneur Konseyi Başkanı Büyük Şansölye Orgeneral Louis Georgelin, yazarın yaşamöyküsünü anlattığı konuşmasının ardından “Edebiyat alanındaki olağanüstü eserleriniz için ve azınlıkların haklarını, kültürel çeşitliliği ve kültürlerarası diyaloğu büyük bir yüreklilikle savunmanızdan ötürü” sözleriyle nişanı Yaşar Kemal’e takdim etti. Kendisini onurlandıran Fransa’ya teşekkür eden Yaşar Kemal ise şöyle konuştu: “Sanat, gerçek sanat, zulmün, şiddetin, tüketici oburluğunun, insanca olmayan her davranışın karşısındadır. Çünkü bana göre ne olursa olsun, her biçim sanatın birinci işi başkaldırıdır. Sanat insanları yalana, zulme, bitip tükenmeyen anlamsız savaşlara, bütün kötülüklere karşı uyarır.Umut, insanoğlunun sahip olduğu en büyük değerlerden biridir. Ben hep umudun türküsünü söylemeye çalıştım.” Timur Selçuk’la Önceki Akşam... Önceki akşam mutfakta yemek hazırlıyorum. İçeride televizyon açık. Birden kulağıma bir ses geldi. Nicedir özlediğim, ama koşuşmaktan özlediğimi bile fark edemediğim bir ses… Bakmama, görmeme gerek yok. O ses, Münir Nurettin Selçuk’un sesi… Elimdeki işi bıraktım onu dinliyorum. “Endülüs’te Raks”ı söylüyor… Sonra ses değişti, bu kez Timur Selçuk’tan dinliyorum aynı şarkının devamını… Derken, o kıvrak, baş döndürücü, baştan çıkarıcı melodinin üzerine şiirin o kışkırtıcı dizeleri duyuldu. Şarkı değil, “resitatif” şiir olarak… Bu kez şairin Yahya Kemal’in kendi sesinden dinliyorum dizeleri… Artık dayanamadım, mutfakta işim ne, yemek yemesek de olur! Geçtim televizyonun karşısına! “Yaşamdan Dakikalar” programında Hıncal Uluç, Sunay Akın ve Nebil Özgentürk’ün konuğu Timur Selçuk’tu. Piyano başında müzikle, masa başında anılarla devam eden programı gözümü kırpmadan izledim. Uzun zamandır sürdürdükleri program için üçünü de kutlarım. Program boyunca Timur Selçuk beni eski günlere götürdü: Paris’teki okul yıllarına (Ecole Normale de Musique)… Fransız “chanson” geleneğine uygun bestelerine, şarkılarına… 10 yıl sonra Türkiye’ye dönüp birbiri ardına “patlattığı” şarkılar: “Ayrılanlar İçin”, “Sen Nerdesin”, “Beyaz Güvercin” ya da “İspanyol Meyhanesi” gibi parçaları… Sonra her birimizin yüreğine yerleşen Orhan Veli, Attilâ İlhan ve Nâzım Hikmet şiirlerinden besteleri… Programda bunlardan söz edildi de, ha şimdi sıra gelecek, şimdi gelecek diye beklediğim en önemli bölüme nedense değinilmedi bile. Ankara Sanat Tiyatrosu (AST) için yaptığı besteler… Sevgili dostlar unuttunuz mu, “Türkiye İşçi Sınıfına Selam” şarkısını yüz binler onun besteleriyle söylemedi mi? Sevgili dostlar anımsamadınız mı “Günlerin bugün getirdiği / baskı, zulüm ve kandııııııııır” diye başlayan 1 Mayıs Marşı’nı söyleyerek Taksim Meydanı’na çıktığımız günleri??? Kendi kendime gülmeye başladım. Günümüzde Marx, Lenin’in kitapları tıpkı 70’lerdeki gibi “suç öğesi” sayılıyor, “marş söyledi” diye öğrenciler suçlanıp gözaltına alınıyorsa… Elbet anımsamak bile sakıncalı olabilir… Bugün Timur Selçuk hem bestelerine, hem de öğrenci yetiştirmeye devam ediyor. Onun bestelerinde, şarkılarında hep afacan, zeki, ironik bir yan vardı. Bir yanda aşk ve özlem şarkıları, öte yanda eleştiriyle gülmeceyi harmanlayan şarkılar… Hâlâ öyle. “Sağcıyla sağcı, solcuyla solcu / kâh devrimci, kâh darbeci, / Çevir kazı yanmasın, devir bu devir” diye sürüp giden “Dönekler” şarkısında olduğu gibi… Timur Selçuk her daim Atatürk’ün devrimlerini hayata geçirmek için savaş veriyor. Önceki akşam Atatürk ilkelerinden söz ederken, hem de “Kadınların önünü açın” diye haykırırken onu görmeliydiniz! Yıllar coşkusunu hiç eksiltmemiş. Vurucu darbe programın sonunda geldi. Program tam kapanacaktı ki, Timur Selçuk, “Bütün akşam hep babamdan söz ettik. Ama annem de emekli şehir tiyatrosu sanatçısı Şehime Erton” dedi. Ve şöyle devam etti: “Sizleri üzmemek için daha önce söylemedim. İki gün önce onu toprağa verdik.” Acısını gizlemeye, gözlerinde biriken yaşları tutmaya çalışıyordu. Sanatçının bu ağırbaşlı, saygılı duruşu; inceliği, gerçekleştirenler arkadaşları olduğu halde bir programı bozmamak için acısını gizleyişi; izleyiciye saygısı… Müthişti… Hele hele, hoyratlığın, kabalığın, bencilliğin egemenliğinde yaşadığımız şu günlerde… Teşekkürler Timur Selçuk. Annen de, aramızdan ayrılan tüm anneler gibi, ışıklar içinden seni izlemeye devam edecek… Sevgiyle. Yaşar Kemal, gazeteci yazar Ragıp Duran ve Jean Louis Georgelin. Sanat yönetmenliğini Nesrin Kazankaya’nın yaptığı Tiyatro Pera 20 Aralık’ta 10. yaşını kutluyor ‘Oyunculuk bir bilim dalı’ ÖZNUR OĞRAŞ ? “Oyunculuk bir bilim dalı bence, geçici hevesler, sahte Onların hep söyleyecek bir “söz”ü var. Bireysel ve toplumsal sorunların peşine düşen bir repertuvar tiyatrosu burası... Şu sıralar Shakespeare, Çehov, Brecht ya da sanat yönetmenleri Nesrin Kazankaya aracılığıyla diyorlar diyeceklerini. 20 Aralık’ta küçük, samimi sahnesinde özel bir gösteriyle 10. yılını kutlayacak Tiyatro Pera’dan bahsediyoruz. 10 yıl içinde 14 oyun sahneleyen ve “Biz yalnızca kaliteyi garanti edebiliriz, başarıyı değil” diyen Kazankaya ile tiyatronun 10 yılını konuştuk. 10 yıl önceye dönsek, Tiyatro Pera’yı kurduğunuz günlere... Nasıl yola çıkmıştınız? Daha çok çalışmak ve daha çok üretebilmek için... Dramaturg arkadaşım Şafak Eruyar’la birlikte tiyatroyu 2001 yılında kurduğumuzda Pera Güzel Sanatlar Kurumları’nın kurucusu Saba görüntülerle yapılamaz. ‘Sahi’ olmak, sahnede ‘gerçekten’ var olmak ve yaratıcılık konularında sürekli çalışmalar yapıp kendimizi diri tutmaya çalışıyoruz.” hattin Özbakır’ın sanata olan inancıyla başlangıç yapabildik. Söyleyecek “söz”ümüze, önermek istediğimiz estetik arayışlarımıza, özgür bir alan yaratmak için; yaptığımız işleri sürekli kılmak, iç içe geçirip yeni yaratımlara yol açmak ve takipçisi olmak için kurduk tiyatromuzu. Bir diğer etken de kalıcı bir ensemble oluşturabilmekti... Tiyatroya yetiştirdiğiniz oyuncuları kastediyorsunuz... Akademik eğitime büyük önem veriyorum. Pera Güzel Sanatlar Tiyatro Okulu’nun bölüm başkanıyım. Yetiştirdiğimiz öğrencilerden bazıları Tiyatro Pera’nın kalıcı ekibini oluşturuyor. Konuk oyuncularımız da oluyor tabii ama birlikte üretmenin tadına varmış, aynı dünya görüşünü ve oyunculuk anlayışını paylaşan bir ekip, tiyatromuzun altyapısını oluşturuyor. Oyunculuk bir bilim dalı bence, geçici hevesler, sahte görüntülerle yapılamaz. “Sahi” olmak, sahnede “gerçekten” var olmak ve yaratıcılık üzerine sürekli çalışmalar yapıp kendimizi diri tutmaya çalışıyoruz. 10 yılda birçok zorluk da yaşamışsınızdır. Özel bir tiyatroyu ayakta tutmak zor mu? Oldukça riskli bir iş. İlk yıllar tanınma, sesimizi duyurma savaşımı verdik. Televizyonun, dizilerin izleyicide oluşturduğu “seyretçöpe at” anlayışıyla; her şeyin parayla, şöhretle ölçüldüğü yakla şımla mücadele ettik. Kısa yoldan başarılara prim vermeden, eğilip bükülmeden bildiğimiz yolda yürümek ve üretmek zorundayız. Özel tiyatroların mekân sorunu büyük ama bizim güzel bir mekânımız var. Bu yıl salonumuzu ve teknik altyapımızı yeniledik. 10. yıla keyifli girdik. Kendi seyircisini oluşturabilen, pek çok ödülle de taçlandırılan bir tiyatro oldunuz... Bir sanat yönetmeni, tiyatrosunun gelecek üç yılını planlamak, bilmek zorundadır. Tiyatro Pera da bir repertuvar tiyatrosu. Dünya edebiyatından seçmeler ve yazdığım oyunlarla bir bütün oluşturmaya çalışıyoruz. 10 yıl boyunca sezonu her yıl yeni bir oyunla açtık. Her oyunumuzun bir öncekinin tekrarı olmamasına çaba gösterdik. Yani her oyunla bir risk aldık. Oyunlarımızın ödüllerle buluşması sevindiriyor bizi; ancak biz yalnızca kaliteyi garanti edebiliriz, başarıyı değil. BEYAZ MÜZAYEDE’NİN 18’İNCİSİ YAPILDI Akyavaş’ın ‘Ferman’ına 550 bin TL Kültür Servisi Beyaz Müzayede’nin dün Conrad Otel’de gerçekleştirdiği 18. müzayedesinde çağdaş Türk sanatının ustalarından Erol Akyavaş’ın “Ferman” adlı yapıtı 550 bin TL’ye, “Kafalar Serisi” adlı yapıtı ise 300 bin TL’ye alıcı buldu. Erol Akyavaş’ın 202x70 cm. ebadındaki 1986 tarihli “Ferman” adlı tuval çalışması sanatçının önemli yapıtları arasında kabul ediliyor. Akyavaş’ın müzayedede satışa sunulan yapıtları arasında “Anılar Serisi” ve “Duvarlar Serisi” de bulunuyor. Beyaz Müzayede, 2011’in bu son müzayedesinde Adnan Çoker, Komet, Mehmet Güleryüz, Burhan Doğançay, Bedri Baykam, Ergin İnan, Mübin Orhon, Canan Tolon, Erinç Seymen, Haluk Akakçe ve Yaman Şaşmazer ile dünyadan Julian Opie, Antonio Segui, Peter Zimmermann, Martin Herbst gibi sanatçıların eserlerini de sanatseverlerle buluşturdu. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle