14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 ARALIK 2011 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER Hastalardan alınan ücretler, neredeyse orta sınıf bir özel hastaneden alınan ücretle eşdeğer hale geldi 7 HEM DARP EDİLDİLER HEM YARGILANIYORLAR Kamu hastanesi tarih oldu ZİRVE YAYINEVİ DAVASI’NDA TANIK GELNİ: SİBEL BAHÇETEPE Jandarmaya katliamı bir hafta önce söyledim SELAHATTİN GÖKATALAY MALATYA Zirve Yayınevi’nde biri Alman uyruklu 3 kişinin öldürülmesiyle ilgili davanın 36. duruşması dün yapıldı. Tanık Ercan Gelni, sanıklardan eski koğuş arkadaşı Varol Bülent Aral’ın Zirve Yayınevi katliamı olmadan önce saldırı planını kendisine anlattığını, bunun üzerine kendisinin de Adıyaman Cezaevi’nde jandarmadan gönderilen bir yetkiliye bunları aktardığını iddia etti. Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada Adıyaman E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda tutuklu bulunan sanık Aral’ın İstanbul Adli Tıp Kurumu’na gönderilmiş olması nedeniyle duruşmaya getirilemediği bildirildi. Mahkeme Başkanı Hayrettin Kısa, sanık Emre Günaydın’ın hastane tedavi görüntüleri ve emekli Orgeneral Hurşit Tolon’un olay günü vermiş olduğu konferansını da kapsayan İnönü Üniversitesi Rektörlüğü tarafından gönderilen CD ve DVD’lerin çözümünün yaptırılması amacıyla uzman bilirkişilere verildiğini, ancak söz konusu 23 adet CD ve DVD içerisinden 18 adedinin çözümlendiği ve buna ilişkin bilirkişi raporunun mahkemeye sunulduğunu belirtti. Uzun bir süreden beri mahkemede tanık olarak dinlenmesi için karar alınan ancak adresine ulaşılamayan tanık Ercan Gelni ise “Suç işlemek için kurulan örgüte üye olmak” iddiasıyla tutuklu bulunduğu Mersin Cezaevi’nden duruşmaya getirildi. Gelni, sadece Aral’ı tanıdığını ve bu kişiyle tanışıklığının 1999 tarihe kadar uzandığını anlatarak, Aral ile en son Adıyaman Cezaevi’nde 2007 yılının MartNisanMayıs aylarında birlikte aynı koğuşta kaldıklarını söyledi. Gelni, “Olay olmadan önce Varol Bülent Aral’ın anlatmış olduğu şeyler bana garip geldi. Ben de bu olayları ve anlattıklarını jandarmaya anlatmak ve iletmek istedim. Bu durumu cezaevi müdürüne ilettim. Cezaevi müdürü Hamza Avcı, İl Jandarma Komutanlığı’na benim beyanımı iletmiş, bunun üzerine istihbarattan bir kişi gönderilmiş, beni idareye çağırdılar. Gelen kişi üniformalı idi, rütbesini hatırlamıyorum. Varol Bülent, Zirve Yayınevi ile ilgili ve misyonerlik faaliyetleri ile ilgili bu tür hadiseleri olaydan yaklaşık 1 hafta önce bana bahsetmişti ve hatta bu şahısların öldürüleceğini söylemişti. İlgili şahıs geldi, buna Varol Bülent’in anlattıklarını aynen ilettim. Gelen jandarma görevlisi benim anlattıklarımı not etti. İlgileneceğini söyledi ve gitti. Bu olaydan beyan ettiğim gibi, yaklaşık bir hafta sonra Zirve cinayeti olduğu basına ve yayına düştü” dedi. Olaydan sonra Aral ile aynı koğuşta kalmaya devam ettiğini ifade eden Gelni, “Bu olayı kendisinin yapacağını, tutuklu olduğu için Emre Günaydın’a yaptırıldığını söyledi. Eylemi kimlerin yaptırdığına ilişkin açık bir şey söylemedi ancak konuşma içeriğinde ünlü ve meşhur olan kişilerden bahsediyordu” diye konuştu. Gelni, davada tanıklık yapmaması için 2009 yılında Mersin’de saldırıya uğrayarak dövüldüğünü iddia etti. AKP iktidarı ile birlikte hayata geçirilen Sağlıkta Dönüşüm Programı kamusal sağlık hizmeti anlayışını ortadan kaldırdı. Kamu hastanelerinde, hastalardan “muayene ücreti, ilaç ve reçete katılım payları” altında alınan ücretler, neredeyse orta sınıf bir özel hastaneden alınan ücretle eşdeğer hale geldi. Tabip odaları ve hekimler, kamudan alınan ve sembolik olduğu iddia edilen kesintilerin özel hastanelerden alınanlara yaklaştığını belirterek “Kamu hastaneleri diye bir kavram kalmadı. Kamusal sağlık anlayışında bu kadar katkıkatılım payı olmamalıdır. Sosyal devlet anlayışı nerede?” diye sordular. Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Dr. Eriş Bilaloğlu, “Kamu hastanelerinden 8 TL, özel hastanelerden ise 15 TL muayene ücreti alınıyor. Özel ayrıca bunun dışında yüzde 30 ile 70 oranında değişen fark ücreti alıyor. Bunun üzerine her iki kurumdan da ilaç, reçete payları adı altında yurttaştan para alınıyor. Hükümetin temel politikası kamuözel bütün kurumların birbiri ile rekabet halinde çalışan sağlık ortamını yaratmaktır. AKP ile birlikte kamu hastaneleri diye bir kavram kalmadı” dedi. Bilaloğlu, yurttaşların kamu hastanesine gittiğinde, vergisini vermesine ve primini ödemesine karşın ayrıca cebinden de bir ücret çıkmasını eleştirerek şunları kaydetti: “Kamu hastanelerinden alınan ücretler, bazı özel hastanelerden alınan ücretlere yaklaşıyor. Reçete başına 3 TL gibi uygulamalarla ödemeler artacak. Türkiye’de insanlar sağlık hizmeti alırken tüketici konumuna geldiler. Nasıl ki bir mağazaya gittiğinizde, örneğin ‘Bedava. Şimdi al 5 ay sonra öde’ deniliyor ve o anda herhangi endişe duyulmuyorsa, sağlıkta da ‘ücretsiz gel muayeneni ol’ algısı oluşuyor. Hasta, muayene oluyor ve 3 ay sonra emekli maaşında kesintiyi görüyor.” YURTTAŞLAR İSYANDA Özel hastanelerle yarışıyor İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Dr. Ali Çerkezoğlu ise kamusal sağlık anlayışının devletin sorumluluğundaki sağlık anlayışı olduğunu, bu kadar yüksek miktarda katkıkatılım payının olmaması gerektiğini vurgulayarak “Çok sembolik olması gereken, öyle olduğu iddia edilen şey şu an da fiilen neredeyse özel hastanelerin aldığı paralara eşdeğer hale gelmiş durumda. Aynı aileden 3 kişi hastalansa ve kamu hastanesine gitse 100 TL’ye yakın ödeme yapmak zorunda kalabiliyor. Bu nasıl bir sosyal güvenlik anlayışı” diye sordu. İstanbul Eczacı Odası Başkanı Semih Güngör de kamu hastanelerinden alınan katkıkatılım payı ücretlerinin özellikle emeklileri olumsuz etkilediğini belirterek “Emekliler maaşlarını alana dek kesintiyi bilmiyor. Ne zaman ki maaşını alıyor o zaman kesintinin ne kadar olduğunu görüyor. Hastalara, ne kadar kesinti yapıldığını gösteren reçetenin çıktısını veriyoruz. İnsanlar reçetelerinden kesintilerini takip edebilir” dedi. Sosyal devlet nerede? İstanbul’da bir kamu hastanesinin fizik tedavi bölümüne muayene olmak için giden Berna Yaşar adlı hasta, emekli maaşından muayene için 12 TL, fiyat farkı için 6.46 TL, ilaç katılım payı olarak 5.02 TL, reçete katılım payı için ise 3 TL, toplamda 26.48 TL kesinti yapıldığını belirterek, şöyle devam etti: “Bu uygulamayla; aylık emekli maaşı 1000 TL olan bir ailenin, 34 ferdinin bir ay içinde rahatsızlanarak kamu hastanesine gitmesi maaşının neredeyse yüzde 10’unun kesintiye uğraması demektir. Sağlık gider paylarının her geçen gün yükseldiği günümüzde önümüzdeki yıllarda elimize geçecek paranın kaygısını yaşıyoruz. Şimdi bir kamu hastanesine gittiğinde 30 TL’ye yakın ücret ödüyorsun, üstelik bir de kuyrukta bekliyorsun. İnsanlar aslında özel hastanelere teşvik ediliyor. Bu kadar çok özel hastanenin ve polikliniklerin açılmasının altında da bu yatıyor olabilir. Sosyal devlet anlayışı nerede?” Mehmet Necip Albulak: Kamu hastanelerinde sistem çok bozuk, randevu almakta çok zorlanıyoruz. Buna karşın yüksek kesintiler yapılıyor. Maaşımızdan ne kesildiğini anlayamıyoruz, bazen maaş çok eksik geliyor; hastaneye mi soracağız, bankadan mı soracağız bilemiyoruz. Şengül Bayko: SSK’liyim. Hastaneye gittiğimde maaşımdan ne kadar kesinti olduğunu eczaneden takip ediyorum. Özel hastanelerden yeri geldiği zaman yararlanıyorum ancak o kadar para yetiştiremiyorum. Necla Çelik: Yapılan kesintilerin arttığını görüyorum, eskiden bu kadar çok kesinti yapılmazdı. Özel hastaneleri çok zorda kaldığım zaman tercih ediyorum. İhaleye fesat karıştıran işçi değil SAVAŞ KÜRKLÜ ADANA Adana’da Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Balcalı Hastanesi’nde “destek hizmetleri” ile “temizlik” ihalelerine fesat karıştırdıkları ve ihale günü yaptıkları eylemde polisin görevini engelledikleri gerekçesiyle aralarında sendika yöneticilerinin de bulunduğu 27 kişi hakkında 27’şer yıl hapis cezası istemiyle açılan davaya dün Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlandı. Duruşma öncesi Atatürk Parkı’nda bir araya gelen CHP Miletvekili Mahmut Tanal, Dev Sağlıkİş Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, Türk Tabipleri Birliği Başkanı Eriş Bilaloğlu, Dev Sağlıkİş Genel Merkez Yöneticisi Mustafa Hotlar ile KESK, DİSK, SES Genel Merkez yöneticileri, diğer illerden gelen şube başkan ve yöneticileri ile taşeron işçiler, adliye önüne kadar sloganlarla yürüdü. Burada bir açıklama yapan Çerkezoğlu, “İhaleye fesadı işçiler değil, ihaleyi düzenleyen yöneticiler karıştırmıştır. Asıl yargılanması gerekenler, yasaları, hukuki kararları hiçe sayan yöneticiler olmalıydı” diye konuştu. ‘ŞANTAJ VE ASKERİ CASUSLUK’ DAVASI ‘Sorun TSK’yi yok etmektir’ İstanbul Haber Servisi “Şantaj ve askeri casusluk” soruşturması kapsamında 13’ü tutuklu 56 sanığın yargılandığı davada dinlenen emekli Tuğamiral Türker Ertürk, “Ben bunun TSK’ye olan güvenirliliği yok etmek için yürütülen bir operasyon olduğuna inanıyorum. Sorun TSK’yi yok etmektir” ifadelerini kullandı. İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya, suçtan tutuklu emekli Albay Kemalettin Yakar ile 9 tutuksuz sanık hazır bulundu. Duruşmada “müşteki” sıfatıyla dinlenilen Ertürk, “Daha önce şikâyetçi olduğumu söylemiştim. Ama şikâyetten kastım, ‘burada sanık olarak bulunan askerlerden şikâyet’ değildi. Ben bunun Türk Silahlı Kuvvetleri’ne olan güvenirlirliği yok etmek için yürütülen bir operasyon olduğuna inanıyorum. Buradaki askerler de bu operasyonun kurbanlarıdır. Ben bu operasyona neden olanlardan şikâyetçi olmuştum” dedi. “Emekli Albay Sezer, Deniz Harp Okulu Komutanlığı yaptığım sırada benim emrimdeydi” ifadelerini kullanan Ertürk, “Sezer’in çalıştığı konum itibarıyla gizli olarak değerlendirilen askeri şeylere ulaşma şansı yoktur” dedi. Dünkü duruşmada, tutuklu sanıklar Astsubay Ali Haydar Eser ile Merdan Metin tahliye oldu. Hopa davasında tahliye edilen öğrenciler, CHP’li Pavey’e yaşadıklarını anlattı Gözaltında işkenceyle tedavi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Hopa davasında tahliye edilen öğrenciler, CHP’li Şafak Pavey’e tutukluluk süreci ve tahliye sonrasında yaşadıklarını anlattı. Ozan Gündoğdu, tahliye olmasına karşın baskıların hâlâ sürdüğünü belirterek, “Okula her girişimde sivil polisler arkamdan ‘içeri giriyor’ anonsu yapıyor” dedi. Gündoğdu, doktorun itirazına rağmen yaralıyken hastanede gözaltına alındığını kaydederek, “Tedavimize gözaltındayken polisler devam etti, işkence gördük” diye konuştu. Uğur Tuna, cezaevinde kendilerine nüfus cüzdanlarının yerine üzerinde ‘yatış sebebi terör’ yazılı kimlikler verildiğini söyledi. Halkevleri Derneği’nin Ankara’daki merkezinde Hopa davası sanıklarıyla ve aileleriyle buluşan Pavey, 31 Mayıs’taki olaylardan ilk duruşmaya kadarki süreçle ilgili bilgi aldı. Pavey, Türkiye’den Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) yapılan başvuruların her geçen yıl arttığına dikkat çekerek, “Çok yavaş işleyen bir mekanizma söz konusu. Bu davayla birlikte hukuksuzluk gerçeği iyice ortaya çıkmış oldu. 6.5 ayın hesabını size kimse veremez. Tek seçenek uluslararası hukuk gibi gözüküyor” diye konuştu. 31 Mayıs’taki olaylardan sonra kaldırıldığı hastanede gözaltına alınan Ozan Gündoğdu, “Başımdan yaralı olduğum ve doktorum müşahade altında tutulmam gerektiğini belirtmesine rağmen gözaltına alındım” dedi. Gündoğdu, Pavey’in “Tedaviniz nasıl devam etti” sorusu üzerine, “Tedavimize gözaltındayken polisler devam etti. Emniyetin önünde otobüslerde saatlerce işkence Hopa davasında 7 tahliye RİZE (Cumhuriyet) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Artvin’in Hopa ilçesindeki mitingi öncesi ve sonrasında yaşanan olaylara ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında 5 ay önce tutuklanan şüpheliler Ali Aksu, Taylan Kaya, Görgü Demirpençe, Müslüm Karabulut, Güven Poshoroğlu, Ferdi Şabanoğlu ve Önder Öner, tutukluluk durumlarını inceleyen Hopa Asliye Ceza Mahkemesi’nce tahliye edildi. Arhavi Cezaevi’nden Hopa ilçe merkezine gelen 7 kişi arkadaşları ile ilçede buluşup tulum eşliğinde horon oynadı. ‘TÜRKÇE SÖZLÜK KULLANDIK’ Emniyet şifreyi deneyerek kırmış İstanbul Haber Servisi Askeri casusluk davasının tutuklu sanıklarından emekli Albay İbrahim Sezer’den ele geçirildiği belirtilen, devletin gizli belgeleri ve çok sayıda askerin özel hayatına ilişkin görüntülerin yer aldığı taşınabilir belleğin şifresinin, Türkçe sözlük yardımıyla “denenerek” kırıldığı öne sürüldü. İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın tutuksuz sanıklarından TÜBİTAK baş uzmanı Ali Sabri Şanal, 16 GB’lik belleğin şifresinin en iyi ihtimalle 1 yıl olmak üzere 300 yılı aşkın bir süreyi alacağını söylemişti. Bellekteki, belgeleri hazırladığı iddia edilen tutuklu sanık emekli Yarbay Mehmet Seyfettin Alevcan’ın avukatı İhsan Nuri Tezel de belleğin şifresinin hangi program ve bilgisayarla, ne kadar sürede kırıldığının emniyette sorulmasını istedi. İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nden gelen yanıtta, “Sanık Alevcan’ın şifre olarak kullanabileceği kelimeler ile rakamlardan ve Türkçe sözlükteki kelimelerden bir liste oluşturulmuştur. Şube müdürlüğümüzdeki bilgisayarlar ve programlarla, hazırlanan listelerin kombinasyonları denenmiş, “ankara13121963erciyes” ibareli şifrelere ulaşılmıştır” denildi. Bellekteki şifreli dosyanın son kaydedeninin ise Havelsan A.Ş. olduğu ifade edildi. Sevag davasında keşif kararı MAHMUT ORAL C MY B C MY B DİYARBAKIR Batman’ın Kozluk ilçesinde geçen yıl 24 Nisan’da aynı birlikteki arkadaşının silahından çıkan kurşunla hayatını kaybeden Sevag Şahin Balıkçı davasında, mahkeme görgü tanığı askerlerin ifadelerinin alınmasına ve olay yerinde keşif yapılmasına karar verdi. Diyarbakır’daki 2. Hava Kuvvet Komutanlığı Askeri Mahkemesi’ndeki davanın 3. duruşmasında “Bilinçli taksirle adam öldürmek” suçunu işlediği iddiasıyla 9 yıl hapis istenen ancak beyanları ve mahkemenin kaçma şüphesi olmaması nedeniyle tutuksuz yargılanan sanık Kıvanç Ağaoğlu, Sevag Balıkçı’nın annesi Ani Balıkçı ile babası Garabet Balıkçı, hazır bulundu. Duruşmada terhisine 23 gün kala öldürülen Balıkçı’nın dayısı Murat Şant Özder, tanık olarak dinlendi. gördük. Kameraların olmadığı gözaltı arabası işkencehane oldu. Okula her girişimde sivil polisler arkamdan ‘İçeri giriyor’ diye anons geçiyor. Biz bu duruma alışıyoruz ama arkadaşlarımız peşinde polis gezen biriyle dolaşmaktan ürküyorlar” dedi ‘Terör’ kimliğimiz oldu bulundu. Doruk Yıldırım ise iddianamenin yanlışlarla dolu olduğunu belirtti. Yıldırım, “İddianamede 3 Haziran’da gözaltına alındığım yazılı. Oysa ki evimin arandığından bile sonradan haberim oldu. 17 Haziran’da ifade vermek için kendim gittim. ‘Kaçma şüphesi’ gerekçesiyle tutuklandım” diye konuştu. 6.5 ay tutuklu kalan gençlerin ortak sıkıntılarından biri de tutukluluk şartlarıydı. Hüküm giymemelerine karşın F tipi cezaevine gönderilenler, psikolojik durumlarının bozulduğunu aktardı. Gençler, sürgün yerlerinde tutuklu kaldıklarını, hücrelerin ısınmasını bile kendi imkânlarıyla sağladıklarını aktardı. Cezaevinde nüfus cüzdanlarının elinden alınarak kendilerine yeni kimlikler verildiğini aktaran Uğur Tuna, “Üzerinde fotoğrafımız, adımız ve yatış sebebimiz olarak ‘terör’ yazan kimlikler verdiler. Terör kimliğimiz oldu” değerlendirmesinde Okullar keyfi uygulamalarla kayıt yenilemedi Kesinleşmiş bir hüküm olmamasına karşın, iddianamenin daha onaylanmadan okullara gönderildiğini belirten Çağdaş Ersoy, “ODTÜ Mühendislik Fakültesi Yönetim Kurulu keyfi bir şekilde kaydımı yenilemedi. ‘Kendisi burada değil, kaydını çıkınca yapsın’ demişler. Tahliye olduktan sonra gittim, bu sefer de ‘süresi geçti’ dediler. Kaybımı nasıl telafi edeceklerini sordum, bana ‘pardon’ dediler” diye konuştu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle