19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 ARALIK 2011 CUMARTESİ 14 Aman Ha! Sis Perdesi HP’li Osman Korutürk, Türk C dış politikasını “sıfır sorun iddiasıyla başlayıp komşularla çatışmaya sürüklenen, tutarsız, istikrarsız, baskılara boyun eğdiği izlenimini veren, sis perdesi arkasında yürütülen bir siyaset” olarak tanımlıyor: “Hükümet, 88 yıllık cumhuriyet tarihinde hiçbir hükümetin yapmadığı, yapılmasında da büyük sakınca olan bir şekilde, yabancı ülkelerin muhalefetini, iç politikasını, halk hareketlerini organize edip yönlendirmek, oralardaki karışıklıklarda doğrudan taraf olmak gibi vahim müdahaleler içine girmiştir.” Açın bakın tarihe, içeride ve dışarıda tiran gibi davrananlara neler olmuş... gazetesinden Özlem Albayrak da bunlardan biriydi. 13 Aralık’taki yazısı, aynı zamanda iktidarın bürokrasiden yargıya kurguladığı baskı ortamının itirafnamesi gibiydi: “Sadece medya olsa iyi, bu ülkenin hâlâ ‘nerede o eski güzel günler’ diye yana döne dolaşan daha çok vesayeti daha çok kazanmaya tercih eden sermaye grupları, henüz tasfiyesi tamamlanmamış bürokrasisi ve rahatsız genç subaylarla dolu bir ordusu var. Hâlâ. Yani, demokratikleştik, demokratikleşiyoruz diye sevinirken üstünden geçtiğiniz köprünün, tam ortasına gelmişken çökmesi ihtimali var. Tam da şu kesimden bu gruptan, şu cemaatten bu partiden, şu örgütten emaatler birbirlerine girince yandaşlar hemen “Aman ha!” C demeye başladılar. Yeni Şafak bu yapılanmadan, Türkiye’nin darbe günlerine ve vesayet rejimine dönmesini istemeyen ne kadar insangrup varsa topyekun bir amaç etrafında halelenmesi ve oldukça zorlu bu yolda birbirine destek olması beklenirken çıkan bu ayrışma tartışmaları insanı umutsuzluğa sürüklüyor. Bu hesapların büyük resim yanında nasıl da ufacık kaldığını bir kez daha göz önüne seriyor. Cemaate Başbakan dışında üstüne oynanacak isim öğütlüyenler, hükümete de kadrolaşma saikiyle endişe öğütleyenler ya da liberalleri farklı gerekçelerle desteğini çekmeye ikna çabalarına girişenler şunu bilsinler ki, bunun adı kendi ayağına sıkmaktır. Emin olsunlar ki, henüz kökü kurumamış, cansuyu çekilmemiş vesayetin maazallah geri dönmesi ihtimalinde hepsi beraber, yan yana fotoğraf çektirecekler.” Alman Pastasına Amerikan Şurubu Yirmi yedi kişilik aile güle oynaya lokantaya gitmişler. Fiyatlara bakmadan yiyip içmişler. Şarabın pahalısını seçmişler. Tatlıya sıra geldiğinde de kremalı Alman pastasını afiyetle mideye indirmişler. Sıra hesap ödemeye gelince hiçbirinin kredi kartı çalışmamış. Hepsinin limiti dolmuş, kimsede nakit de yok! Bir kişi hariç... Büyükanne ödemiş hesabı. Ödemiş, ama için için de kızmış. Avrupa krizinde Almanya’nın ruh hali işte bu! Hesabı ödemek zorunda bırakılan kişi! Büyükanne birkaç kez üst üste hesabı ödedikten sonra “Herkesin harcaması denetlenecek, herkes ayağını yorganına göre uzatacak” diye buyuruyor. ??? 16’ncı yüzyılda İspanya, 17’nci yüzyılda Fransa, Avrupa’nın büyük gücüydü. Derken Prusya ordusu teknolojiyi kullanarak öne çıktı. 1870’te III. Napolyon’un uğradığı yenilgi FransaAlmanya ilişkilerinde dönüm noktası. Almanya öne çıkıyor. 20’nci yüzyıldaki savaşlarda ise Amerika Birleşik Devletleri devreye giriyor, Dünya savaşlarının birincisinde de ikincisinde de Almanya’ya dur deyip Avrupa’nın yeni dengelerini oluşturuyor. Hele ikinci savaştan sonra Almanya’yı ekonomik olarak kurtarıyor kurtarmasına, ama Alman pastasındaki kremayı iyice sıyırıyor. Ve bugün huzurlarınızda yine Amerika... Zira Avro krizini dolaylı olarak Uluslararası Para Fonu IMF de fonlayacak. Miktar 200 milyar Avro... Bu parayı AB devletleri kendi aralarında toplayıp dağıtmak üzere IMF’ye verecek olsa da toplamda IMF fonlarının en büyük sağlayıcısı kim? Amerika. Yani Amerikan vatandaşlarından kesilen vergiler. Muhalefetteki Cumhuriyetçiler IMF’nin Avro bölgesini kurtarmasına karşı. Obama keyifli olabilir, çünkü bu sayede Avrupa dengelerinde ABD’nin rolü artacak. Washington Avro krizini yakından izliyor, çünkü Avrupa’daki durum ABD’nin tekrar resesyona dönüp dönmemesinde belirleyici etken. Avrupa’daki 1 trilyon dolarlık Amerikan yatırımlarının, 400 milyar dolarlık dış ticaretin ne olacağı üzerine düşünüp duruyor Amerikalılar. Şu son 9 Aralık zirvesinden hemen önce Amerikan Maliye Bakanı Geithner’in ne işi vardı yoksa Avrupa başkentlerinde? İngiltere ile ABD arasındaki özel “Anglosakson” ilişki devam ediyor. Peki ya Almanya? Avrupa güçler dengesinde Alman hâkimiyeti istenen bir şey değildir. Kaldı ki 1945 sonrasında tek başına borusunu öttürmemesi için tedbir alınan Almanya’nın kendisi ne der? Alman halkının bu yeni rolü seveceği kuşkulu. Kaldı ki bugünkü tabloda Almanya Avrupa için tehdit değil. Tersine Avro yüzünden Avrupa, Almanya için bir tehdit. ??? Sonunda anneannenin abisi Atlantik’in öteki kıyısından yetişti. Çünkü restorandaki hesabın nasıl ödeneceği onu da ilgilendiriyor. Geçmiş bize şunu gösterdi: Avrupa içinde çıkan her kavga ilerleme ile sonuçlanıyor. AB’nin kurumsal yapısını belirleyen Avrupa Anayasası 2008’de İrlanda referandumunda reddedildiğinde bunu “Avrupa dağılıyor” diye yorumlayanlar çoktu, ama bir yıl sonra yapılan ikinci referandumda İrlandalılar bu kez evet dedi. Avro krizini de atlatacaklar. Ama bu kez Alman pastasının üzerine acı Amerikan şurubu dökmek zorunda kalacaklar. Büyükannenin de bir abisi var çünkü... C HP Sözcüsü Birgül Ayman Güler, bu köşede birkaç kez gündeme getirdiğimiz ve Kemal Kılıçdaroğlu genel başkan olduktan sonra Van’da yapılan arama konferansı için “Arama konferansları partileri bağlayan konferanslar değildir” dedi. Oysa gelişmeler, Van arama konferansı kararlarının zaman içinde partiyi bağladığını gösteriyor. İşte birkaç örnek. Van’da, “Hakikatleri araştırma komisyonu kurulması” önerilmişti. Kılıçdaroğlu, bu ay başında Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Yaşar Kaya’ya, Meclis’te “hakikatleri araştırma komisyonu kurulmasına destek vereceklerini” açıkladı. Arama Konferansının Etkileri Van’da, “Anayasada yeni vatandaşlık tanımı yapılması ve etnik vurgulara (Türklüğe) yer verilmemesi” önerilmişti. CHP’nin “21. Yüzyıl Anayasası” raporunda; “Türkiye’nin dil, din, ırk ve etnik köken bakımından zenginliğe sahip olduğu” dikkate alınarak anayasanın “Başlangıç” metninde “Türkiye Cumhuriyeti halkı” ifadesine yer verilmesi istendi. Van’da, “genel af” önerilmişti. Kılıçdaroğlu, 2010 referandumu öncesi Van ve Tunceli illerinden başlayarak bölgede bu konuyu sürekli gündemde tuttu. Van’da, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın kabulü önerilmişti. Kılıçdaroğlu, seçim gezilerinde bu öneriyi dile getirerek oy istedi. Van’da, “mütedeyyin insana güvence olma” önerilmişti. CHP, türbana olanak tanıdı, Kuran kurslarını anaokuluna kadar indiren kararnamenin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmadı. Van’da, “Kürtçenin okullarda seçmeli dil olarak okutulması” önerilmişti. Kılıçdaroğlu’nun konuşmalarında ve partinin raporlarında bu öneri yer aldı. Van’da, “CHP’nin iktidar olduğu dönemde yaşanan olumsuzluklardan dolayı Kürt halkından özür dilenmesi” önerilmişti. CHP Milletvekili Hüseyin Aygün aracılığıyla Dersim’de CHP’nin “soykırım” yaptığı tartışmaya açıldı. Van metninin “Söylem” başlıklı bölümünde, “Kürt kelimesinin kullanılması”, “Ergenekon ile ilişkilendirilecek söylemlerden kaçınılması” önerilmişti. Bu öneriler de, partinin eylem ve söylemleri arasına girdi. Van’da, “Uzun vadede örgütsel yapılanmanın sağlanması” önerilmişti. Kılıçdaroğlu, köhnediğini söylediği örgüte, kurultaya kadar neşter vurmaya kararlı olduğunu dile getirdi. İYİ DİLEK ilivri tutuklusu, gazeteci Müyesser Yıldız, son kitabı S “Yılan’ın Kış Güneşi”nde, “Yeni Türkiye” kurduklarını söyleyenlere, padişah Vahdettin’in, Aralık 1919’da, yani ülke düşman çizmeleri altındayken AP muhabirine verdiği demeci anımsatmış: “Yeni Türkiye’ye, onun yeniden doğuşuna ve toplumsal kalkınmasına içtenlikle inanabiliriz. Türkiye, doğuda refah, huzur ve mutluluğun odak noktası olacaktır.” Yıldız, bugünkü “yeni Türkiye” tasarımının sonunun da Osmanlı gibi olmamasını dilemiş. Bu, bir iyi dilek... Bal Ölümsüzlük İksiri midir? SADIK ÇELİK Yapayın, sanalın saltanatının hüküm sürdüğü, doğalın kıtlığının yaşandığı günümüzde haliyle doğala biçilen fiyat da fahiş oluyor. Doğal olsun, kaliteli olsun, sağlıklı olsun diyen insanların bu, aslında en doğal istekleri istismar ediliyor. Neticede üzerinde en çok oyun oynanan, sahteciliğin hüküm sürdüğü balın 1 kilogramı için, haklı olarak doğalını talep eden fakat doğalına bile kuşkuyla yaklaşmak zorunda kalan insanlardan 2000 TL istenebilen bir coğrafyada buluyoruz kendimizi. Dünya bal üretiminde ilk sıralarda yer alan Türkiye’de doğanın kendi dinamikleriyle üretilen bu gıda maddesi için biçilen abartılı fiyatlar insanı dehşete düşürüyor. Dünya arı ırkının yüzde 20’sine, ballı bitkilerin de yüzde 75’ine ev sahipliği yapan Anadolu topraklarında balcılık simyacılıkla, bal fiyatları pırlanta fiyatlarıyla yarışır hale geldi. Örneğin adını üretildiği yayladan alan, ilan ettikleri fiyatlar üzerinden (620 TL) sorulduğunda “adı var balı yok” kooperatiflerde bulunamayan dünyaca ünlü Anzer balı İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerdeki ünlü şarküteri ve bal dükkânlarında 15002000 TL’ye bulunabiliyor… Diğer yandan hem adı hem fiyatı olan, hiç değilse söylenen fiyata kendisi de bulunabilen organik Çamlıhemşin balı 520 lira, Ayder balı ise 200 liranın üzerinde alıcı buluyor. Konuyla ilgili Çamlıhemşin Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Mustafa Kestioğlu ile konuşuyoruz ve Kestioğlu bize ürettikleri ‘Organik Çamlıhemşin Balı’nın fiyatının neden bu kadar yüksek olduğunu açıklıyor. Üç temel gerekçe gösteriyor Kestioğlu; 1400 rakımlı Kaçkar Dağları’nın üretim bölgesi olması; organik üretim yapılması ve 2000 yılında Roma’da yapılan yarışmada, Çamlıhemşin Bal üreticisi Veli Gülas’ın ürettiği balın, dünyanın en iyi balı unvanını hak ederek birincilik ödülünü kazanması. Az şey değil bunlar, diyor Mustafa Kestioğlu. Balı bal olarak değil, ilaç olarak düşünmeliyiz diye de ekliyor. Çok bal var ama güvenilirini bulmak mesele… Yine Çamlıhemşin’de bal üretimi yapan Behçet Gülas ise farklı düşünüyor; her malın bir ederi vardır diyor Behçet Bey. “Bizim balımız daha iyi yarışı üzerinden kaliteyi fiyatla ölçmeye kalkışmak doğru değildir. İnsanlara yediremedikten sonra üretim yapmanın da bir anlamı kalmaz. Sonuçta bal ölümsüzlük iksiri, gençlik şerbeti değil. Bal sigaranın tersidir. Hiç sigara içmemiş bir insan bir dal sigarayla kansere yakalanmaz. Hayatında hiç bal yememiş ölüm döşeğindeki bir hastaya da tek seferde 150 kilo bal yedirseniz bile onu kurtaramazsınız…” Yorumlar böyle, karar ise her zamanki gibi bizim. eni operasyonun adı reyting Reyting üzerinden dönen 3 milyar liralık bir pasta var. Aslında mesele hangi dizinin ne kadar izlendiği değil de bu pastanın kimler arasında nasıl paylaşıldığı. Reyting denen hadise ve reytingi belirlediğine inanılan 2500 hane bu yüzden önemli; reytingler üzerinde oynanan oyunlar bu yüzden bu kadar ses getirdi. Son yıllarda gerçekleştirilen büyük çaplı operasyonlara alışık olmamıza rağmen reyting operasyonunun bizi bu kadar heyecanlandırması da bundan. Pastanın bu kadar büyük olduğu yerde yolsuzluğun, adaletsizlik çarklarının, hileli düzeneklerin dönmeye başlamaması ne yazık ki pek mümkün değil. Pastadan biraz daha büyük bir dilim yemek isteyen ve bu uğurda hak yemekten, adaletsizliğin kılıcı olmaktan çekinmeyen kişi veya kurumlar harekete geçiyor ve yolsuzluk da bu noktada başlıyor. Sonuçta birileri haksız kazanç elde ederken birçok televizyon kanalı, program yapımcısı ile reklam dünyası ve elbette ki halk da kandırılan sınıfın mağdurları oluyor. arakolda Ayna Var, Kız Kolunda Damga Var’ Suçlu yalnızca elleri bağlanarak savunmasız bırakılan bir kadına dayak atan iki polis değil, dayağın atılmasına seyirci kalan, içeride yaşananlar görülmesin diye karakolun perdesini kapatan diğer polisler, Fevziye Cengiz’in bedenindeki darp izlerini ciddiye almayan doktor ve el birliğiyle bu işkenceyi örtbas etmeye çalışanlardır aynı zamanda. Olayın daha da üzücü tarafı, canımızın, malımızın korunmasından mesul, yeri geldiğinde başkalarının canını korumak için kendi canını ortaya koyabilen, böylesine kutsal olması gereken bir mesleğe sahip polislerin insanlara, üstelik kadınlara yönelik bu kadar kolay ve sık şiddet uygulayabilmeleri… Bunu yapmalarına izin verilmesi… Üzerine bir de, hiçbir sebebin mazur gösterilemeyeceği, hiçbir “damga”nın hafifletici neden sayılamayacağı böyle bir olayda şiddet gören kişiyi suçlu çıkarma girişimleri. Aralarındaki çürük elmaları çıkarmak, mesleklerini lekeleyecek davranışlarda bulunanları aralarından ayıklamak yerine onları kollamaları, savunmaları. Yıllarca sistematik işkenceyle savaşan Türkiye artık karanlık geçmişinden ve kötü alışkanlıklarından tamamen sıyrılmalıdır. Bu konuda bir nebze de olsa yol kat ettiği bilinen ülkemizde o üzücü günlere ve yok edici alışkanlıkların sürdürülmesine ya da yeniden doğmasına geçit verilmemelidir. [email protected] KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Y ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] ‘K BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Atış taliminde he 1 def tahtasını bile vuramama. 2/ Büyük 2 bir ırmağa karışan 3 ikinci derecedeki 4 akarsuların her biri... Koyun ya da kuzu 5 kaburgası içine pi 6 rinç doldurularak 7 yapılan bir yemek. 3/ Radyum elemen 8 tinin simgesi... Top 9 rağı kazıp siper yap1 2 3 4 5 6 7 8 9 mak. 4/ Gemide çıpanın ucunun suya değecek kadar 1 B A Ş T A R D A indirilmesi... Işık kayna 2 İ D E A L O V A ğının 1 saniyede çevresine 3 R A N T A N A Ç yaydığı ışık enerjisi. 5/ Bir 4 G D U B L Ö R inceleme sonucunu içeren 5 E F E L A R K yazı. 6/ Üstün bir yetkinin 6N A RMA N S U gücünü simgeleyen değE A Z K E P nek... Bostanlarda her cins 7 D 8 E T M E L E K E sebze için ayrılmış toprak AMA R İ L İ S parçası. 7/ Hile, düzen... 9 Aritmetikte bir kuvvetin derecesini veren sayı. 8/ “Çalma, hırsızlık” anlamında argo sözcük... Batı Karadeniz Bölgesi’nde, bir bölümü “ulusal park” kapsamına alınan dağ sırası. 9/ Düşman topraklarına toplu olarak yapılan baskın... Suyun yayılmasını önlemek için yapılan kalın duvar. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ İnce ve yassı elmas. 2/ “Hile, dümen, numara” anlamında argo sözcük... Yumuşak ve ince bir ipekli kumaş. 3/ Eski Mısır’da güneş tanrısı... Ölçüp biçmek. 4/ Adapazarı Ovası’na verilen bir başka ad... Eliaçık, cömert, yiğit. 5/ Bir hastanın dinlenmesi gerektiğini bildiren doktor yazısı. 6/ Fotoğraf duyarlığını belirtmekte kullanılan sayısal değer... Taş ya da maden çıkarılan yer. 7/ Bir şeyin bir dizi içindeki yerini gösteren sayı... Bir görevin yürütülebilmesi için merkez olarak seçilen yer. 8/ Pirinç ve şekerkamışından elde edilen bir tür rakı... Madenci ocağı. 9/ Kazak ve Kırgızlarda saz şairlerine verilen ad... Üzerinde film çevrilen stüdyo düzlüğü. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle