24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 KASIM 2011 ÇARŞAMBA kultur@cumhuriyet.com.tr 14 KÜLTÜR ‘Hayal ve Hakikat’ sergisi kapsamında İdil Biret ve Zeynep Gedizlioğlu ile kadın müzikçi olmayı konuştuk Müziğin gündeminde kadın ? ‘Hayal ve Hakikat’ sergisi Tanzimat’tan bu yana her kuşağın kadın ressamlarını içeriyor. Peki ya müzik dünyasında kadın olmanın farklılığı nedir? Geçen hafta İstanbul Modern’deki “Hayal ve Hakikat Sergisi” kapsamında İdil Biret ve Zeynep Gedizlioğlu ile bir panel gerçekleştirdik: Çağlar boyunca kadın müzikçileri ve kadın müzikçi olmayı konuştuk. “Hayal ve Hakikat”, Tanzimat’ta yazılmış kısacık bir kitabın adı. İlk yarısı “Bir Kadın” imzasıyla Fatma Aliye Hanım’a ait. İkinci yarısı ise Ahmet Midhat’a. İlk yarı hayal dünyasında yaşayan bir kadının ince anlatımıyla bezeli; ikinci yarı erkeksiliğin gerçekçi ve mantıksal olduğunu ortaya koymaya çalışan bir anlatım. İmzası olmayan “kadın”ın kalemi hayal, erkeğin kalemi hakikat! Sergi Tanzimat’tan bu yana her kuşağın kadın ressamlarını içeriyor. Peki ya müzik dünyasında kadın olmanın farklılığı nedir? Eski Mısır’da müzik, kahraman erkeklerin işi değil, nazlı kadınların işidir. Erkekler savaşçıdır, davul çalarlar. Kadınlar lir veya flüt çalar, dans ederler. Batı’da 18. yüzyıla kadar sahnede kadın yoktur. Ergenlikte hadım edilmiş erkekler (kastrato) kadın rolündedir. 16. yüzyıl İtalyası’nda her opemıştır. Alma Mahler de eşi Gustav Mahler’in gölgesinde! 20. yüzyılla birlikte giderek artan kadın besteci ve yorumculara dünyanın her köşesinde rastlamaktayız. Zeynep Gedizlioğlu (1977) yeni kuşak bestecilerimizden. Cengiz Tanç ile MSGSÜ’de kompozisyon çalışmış, Ivan Fedele, Wolfgang Rihm ve Paris’teki IRCAM merkezinin öğrencisi olmuş. Kendisine nice ünlü solist ve topluluk tarafından eserler ısmarlanmakta: “21. yüzyılda kadın besteci olmak, hele Türkiye’den geliyorsa daha da ilginç. Konserlerin ardından yayımlanan eleştirilerde, konser programının tek kadın bestecisiydi; Arditti Kuartet’in dağarcığına giren ilk Türk ve bir kadın, gibi satırlar okuyorum. Bu pozitif ayrımcılık. Bestecilik benim için kendimi ifade etme ihtiyacı, başkalarıyla paylaşma dürtüsü.” İdil Biret’in de kadın yorumcu olmak üstüne gözlemleri var: “Bazen ilk defa konser vereceğim bir salona eşimle beraber gittiğimizde oradaki sahne görevlileri önce onu solist sanıyorlar, onlar için solistin erkek olması daha doğal. Ayrıca eleştirilerde de kadın yorumcunun giysilerinden veya görünüşünden bahsediyorlar, ama bir erkek için bu söz konusu olmuyor.” Ve her iki sanatçı da paneli şöyle bir ortak görüşle tamamladı: “Müziğin kendisiyle ilgilenmeliyiz, her zaman daha nitelikli müziğin peşinde olmalıyız. Erkek veya kadın çalmış/bestelemiş bu ana konu olamaz.” ‘Şiir Nasıl Okunur’ Şiir üstüne yazılmış kuramsal kitaplar, belki sayıları çok az olduğundan hep ilgimi çeker. Hayranlıkla okuduğumuz şiirlerin ardındaki dünyayı, onları yaratan etkenleri, yapısal özelliklerini ve akla hayale gelmeyecek nice özelliklerini bu konulara kafa yormuş bir yazarın kaleminden okumanın tadı bambaşkadır. Günümüzün önde gelen edebiyat kuramcılarından Terry Eagleton’ın “Şiir Nasıl Okunur”unu da merakla bekliyordum. Sonunda dilimize çevrilip yayımlandı: (Agora Kitaplığı, Çeviren: Kaya Genç). Doğal ki, şiir gibi dile dayalı bir sanat üzerine yazılanlar, verilen örnekler başka bir dilde olduğunda ister istemez arada bir engel oluşuyor. Eagleton da anlattıklarını örneklerken hep İngiliz Amerikan şiirinden örnekler veriyor. Böyle olunca bu edebiyatları yakından bilenlere seslenen bir kitap olduğunu da söylemek gerek. ??? Zaman zaman katıldığım şiir atölyelerinde, şiir sanatını tanımlamaya çalışırken ilk söylediğim cümle, şiirin bir deneyim aktarımı olduğudur. En eski şiirlerden günümüze dek insansoyu, başka anlatım biçimleriyle aktarma olanağı bulamadığı deneyimlerini, sözcüklerle oluşturulan bir büyü sanatı olan şiir yoluyla anlatmıştır. Böylece herkesin yeryüzünde yaşayabileceği sınırlı bir hayat alanı varken insanlar sanat yoluyla hayatlarını hayallerinin de ötesinde zenginleştirebilirler. T. S. Eliot, deneyim konusunu daha da açarak, gerçek şairin deneyimleri yaşamadan önce yazan kişi olduğunu belirtir. Eagleton kitabında şiir sanatının deneyimin yanı sıra ahlak, hayal gücü, siyaset, düzyazı gibi alanlarla ilişkilerini, biçim ve yapı özelliklerini de irdeliyor. Kitabının son bölümünde de seçtiği dört şiir üzerine ayrıntılı çözümlemelere girişiyor. Önsözde kitabın öğrenciler ve genel okuyucu için yazıldığı söylense de yazarın dilinin kolayca her okur tarafından kavranabileceğini beklemek zor. Üniversite çevreleri dışında şiire çok meraklı okurların sabırla okuyabilecekleri bir kitap elimizdeki. Kitabı dilimize çeviren Kaya Genç’in İngilizAmerikan şiirinden onca emekle yapılmış çeviriler varken bütün bu birikimi görmezden gelip şiirleri neden yeniden çevirmeye giriştiğini anlayabilmek güç. Şiirler keşke çevrilmeleri bu denli kolay metinler olabilselerdi. ??? Başka bir dilde yazılanlar böylesine engellerle dolu olunca insan ister istemez bu alanda kendi dilinde yazılmış çok sınırlı kitapların değerini bir kez daha anlıyor. Şiir sanatını öğrenmek isteyenler için düzyazı kitaplar önerilecekse ben yine Turgut Uyar’ın “Bir Şiirden”ini, Cemal Süreya’nın çağdaş şairleri incelediği düzyazılarını, Memet Fuat’ın “Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi”ndeki değerlendirmelerini ve “Yaşlı Bir Şaire Mektuplar”ını anacağım. Şiirlerini beğenerek okuduğumuz şairlerin düzyazılarını görmezden gelmemeliyiz. O şiirlerin ardındaki dünyaları buluruz o yazılarda. Yalnız yazılarda da değil, bir şairin söyleşilerinde, anılarında hatta yazdığı öykülerde ve romanlarda da o dünyanın kapıları açılır önümüze. Bir de şu var: Şiir üstüne yazmak gerçekten de kolay değildir. Belki bu yüzden şiir üstüne düzyazı yazanlar da çoğunlukla yine şairler olur. Belki birbirlerinin dilini iyi anladıklarındandır. Turgut Uyar’ın ve Cemal Süreya’nın başka şairleri değerlendirdikleri yazıları, yaşadıkları çağı ne denli kapsayıcı genişlikte ufukları olduğunu göstermesiyle, şiire yaklaşımlarındaki özenleriyle bugün de bulunmaz bir zenginlik sunuyorlar. Zeynep Gedizlioğlu, Evin İlyasoğlu ve İdil Biret İstanbul Modern’deki söyleşide. ranın bir yıldız kastrato sanatçısı vardır. Kastratoların (castrati) tüm opera çevrelerinde aranan, ancak pek kaprisli sanatçılar olduğu bilinir. Çalgı çalan kadınlar ise 18. yüzyılda soylular çevresindeki kapalı mekânlarda kendilerini gösterirler. 19. yüzyılın halka açık konserleri başladığında sahnede Clara Schumann gibi birkaç kadın piyanist izleriz. rahms aslında bir erkek konçertosu mu yazdı? İdil Biret ne zaman Brahms’ın 2. konçertosunu çalsa, şimdi rahmetli olan bir eleştirmenimiz şöyle derdi: “Bu aslında erkek konçertosudur, ama İdil başarıyla çaldı.” B İdil Biret anlatıyor: “Kadın veya erkek yorumu diye bir şeyden söz edilemez, mesele eseri gerektiği gibi çalmaktır. Brahms’ın yüksek bir tamperaman gerektiren bu konçertosunu ilk çalan da Mathilde Verne adlı bir kadınmış. Paris’teki hocam Nadia Boulanger ben ufak tefek olduğum için ilerde bazı eserleri çalmaya gücüm yetmeyecek diye kaygılanırdı. Zamanın ünlü piyanisti JeanneMarie Darré’yi örnek gösterirdim, ‘o istisna’, derdi. Ben de bu sözlere karşı daha çok hırslandım ve istediğim güçlü tınıyı elde edebilmek için ağırlıklarla dahi çalıştım.” Ünlü orkestra şefi Sir Thomas Beecham bir zamanlar “Kadın besteci yoktur, olmamıştır ve muhtemelen de olmayacaktır” dediğinde kadın sa natçılar bir hayli öfkelenmiş. Tarih boyu bildiğimiz kadın bestecilerden en eskisi 10. yüzyıldan Hildegard von Bingen adlı bir rahibedir. Onun ahlak piyesleri ve koro şarkıları zamanına göre son derece dramatiktir. Rönesans’ta Casulana Maddalena, madrigal kitabıyla dikkat çekmiştir. Barokta Barbara Strozzi yüzlerce madrigal, kantat ve motet yayımlamıştır. Fransa’da ElisabethClaude Jaké de la Ger oda müziği yapıtları, kantatları ve bir operasıyla ünlenmiştir. Romatizmde Clara Schumann liedleri ve piyano yapıtlarıyla ünlense de eşi Robert Schumann’ın gölgesinde kalmıştır. Fanny Mendelssohn, bestelediği 400 yapıta karşın ağabeyi Felix Mendelssohn’un gölgesinde kal Erden Kıral’a Selanik Film Festivali’nde ‘onur ödülü’ verildi 12.ANTALYA PİYANO FESTİVALİ Selanik’te ‘Kuş’un kanadında... Biçer, Tülin Özen ve Nadir Sarıbacak’ın rol alacağı yeSELANİK “52. Selanik ni filmi “Kuş”un çekimleriUluslararası Film Festivane Zonguldak’ta başlayacak. li”nin “Balkanlar’a Bakış” Kıral gibi toplu filmlerinin bölümünde filmlerinin toplu gösterimi yapılan Ole Chrisgösterimi yapılan usta yötian Madsen ise izleyiciyle netmen Erden Kıral’a, fesiletişim kurmanının önemine tival kapsamında bir de onur değinerek Danimarka’da arödülü sunuldu. Selanik’te tık sıkıcı, bunalımlı, Dogma bulunmaktan ötürü kıvanç yapımlardan uzakladuyduğunu söyleyen Kıral, şıldığını hümanist öyartık kendine “Yolun sokülere odaklanıldığınuna mı geldim, emekli ? Selanik’te filmlerinin toplu gösterimi nı belirtti. Son filmi de yapılan Kıral, yakında yeni filmi mi oluyorum” gibi sorular “Superclasico ”da sormayacağını, yaşamı davizyonunu değiştir“Kuş”un çekimlerine başlayacak. ha derinden anlamayı ve diğini, aşkı olgun bifilm çekmeyi sürdüreceçemde anlattığını, ğini belirtti. bir bakış açın var; film bir komedi, melodram ve sosyal Filmleriyle insanları deği torba değildir, içine her gerçekçiliği harmanladığını şime, umut etmeye çağırdı şeyi sokamazsın, tek bir söyledi. Yeni filminde ise ğını belirten Kıral, “Ka konuya odaklan” önerisin Beat kuşağını, Ginsberg’i ve nal”, “Bereketli Toprak de bulunduğunu, bu zengin özgürlük kavramını tartışalar Üzerinde” ve “Hakkâ alışverişlerin onu başka yer cağını belirten Madsen, dari’de Bir Mevsim” filmleri lere yönlendirdiğini de be ha sonra Amerkika’da karTürkiye’de yasaklandıktan lirtti. Kıral önümüzdeki gün maşık bir gerilim filmi yasonra kendisiyle ve toplum lerde başrollerinde Tansu pacağını vurguladı. ASLI SELÇUK Piyanonun tuşlarında yolculuk... Kültür Servisi Antalya Büyükşehir Belediyesi’nce düzenlenen, sanat yönetmenliğini Fazıl Say’ın üstlendiği “Uluslararası Antalya Piyano Festivali”, bu yıl 25 Kasım17 Aralık tarihleri arasında 12. kez yapılacak. Festivalin 25 Kasım’daki açılış konserinde, Fazıl Say’ın bestelediği “Trompet Konçertosu”nu ünlü trompet sanatçısı Gabor Boldoczki seslendirecek. Ardından Say ve Boldozcki, Şostakoviç’in “Piyano, Trompet ve Yaylı Çalgılar Konçertosu”nu birlikte yorumlayacak. Say’ın tüm dünyada ilgi gören “İstanbul Senfonisi” eserinin de seslendirileceği konserde ikiliye şef Gürer Aykal yönetimindeki Antalya Devlet Senfoni Orkestrası eşlik edecek. Klasik müzik dergisi Andante adına düzenlenecek gecede ise Say’ın yeni eseri “Dört Şarkı Op 37”nin Türkiye prömiyeri yapılacak. Nâzım Hikmet’in “Masalların Masalı”, Ingeborg Bachmann’ın “Die Grose Fracht” (Büyük Yük), Turgut Uyar’ın “Göğe Bakma Durağı”, Rilke’nin “Der Panther” (Panter) adlı şiirlerden oluşan “Dört Şarkı”da, Elif Şahin’in piyanosuna bas Szymon Chojnacki eşlik edecek. Ünlü Macar besteci ve piyano virtüözü Franz Liszt, doğumunun 200’üncü yılında 1 Aralık’ta anılacak. Festival kapsamındaki “Liszt Gecesi”nde Dezsö Ranki ve Edit Klukon, ünlü bestecinin unutulmaz eserlerinden oluşan bir repertuvar sunacak. Ayrıca Liszt’in “Faust Senfonisi” adlı eserinin hiç seslendirilmemiş bir versiyonunu ilk kez Antalya’da seslendirecek. Festivalin konukları arasında doğuştan gözleri görmeyen Japon piyanist Nobuyuki Tsujii, Finlandiyalı besteci, şef ve piyanist Olli Mustonen, İspanyol piyanist David Peña Dorantes ve grubu, ünlü besteci ve piyanist Michel Camilo Trio da yer alacak. Festivalin kapanışını ise 17 Aralık’ta festivalin daimi orkestrası Moskova Virtüözleri ve şef Vladimir Spivakov yapacak. www.antalyapianofestivali.com la hesaplaştığını vurgulayarak “Her insanda bir öteki varsa, o öteki sürgünde olandır” dedi. Almanya’da yaşarken Wim Wenders ve Elia Kazan’la kurduğu dostluğa da değinen Kıral, Kazan’ın “Mavi Sürgün” filmini izledikten sonra ona “Sağlam Mehtap Ar Çocuk Tiyatrosu turneye çıkıyor ? Kültür Servisi Mehtap Ar Çocuk Tiyatrosu, 2011 2012 turnesine 15 Kasım’da başlıyor. Sabancı Vakfı’nın 20062007 öğretim yılından itibaren tiyatronun çocuklara ve daha geniş kitlelere ulaşması amacıyla desteklediği Mehtap Ar Çocuk Tiyatrosu, “Okumak, Okumak, Okumak” adlı müzikal oyunuyla çocukları tiyatronun büyülü dünyasıyla tanıştıracak. Turne, Adıyaman, Aksaray, Konya, Karaman, Niğde, Sivas, Şanlıurfa, Yozgat, Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ olmak üzere 11 ili kapsayacak. Ünlü Ermeni ressam Arshile Gorky’nin biyografisi Aras Yayıncılık’tan yayımlandı Bir ressamın trajik yaşamöyküsü Kültür Servisi 1915’te ailesiyle birlikte Van’dan Erivan’a, 1919’da da ABD’ye göç eden ünlü Ermeni ressam Arshile Gorky’nin yaşamöyküsü “Arshile Gorky: Kara Melek”, Aras Yayıncılık tarafından yayımlandı. Ermeni yazar ve insan hakları savunucusu Nouritza Matossian tarafından kaleme alınan kitapta, Gorky’nin yaşamından fotoğraflara ve yapıtlarına da yer veriliyor. Matossian, kitabın Türkçe basımına yazdığı önsözde, Hrant Dink’in bu kitabın Türkçede yayımlanmasını çok istediğini belirterek “Bir arkadaşımı bu çevirinin birinci bölümünün ilk cümlelerini okurken duymak gözlerimi yaşarttı; beni Türkçe konuşan Ermeni büyükanneme ve büyükbabama, iyisiyle kötüsüyle paylaştığımız o ortak geçmişe götürdü. Hrant, bu kitap senin için…” diyor. Matossian, “Arshile Gorky: Kara Melek” adlı kitabında, 1915 olaylarının ? Asıl adı Manuk Adoyan olan Arshile Gorky, Rusça’da ‘acı’ anlamına gelen soyadını yazar Maksim Gorki’den almıştı. izlerini yaşamı boyunca taşıyan Gorky’nin, 1948’de henüz 46 yaşındayken intiharına kadar yaşadığı acıları, resimlerinin yanması, ciddi bir kanser ameliyatı geçirmesi, boynunun ve kolunun kırılmasına neden olan kaza, eşi tarafından terk edilişi sonucu yaşadığı ruhsal çalkantıları ayrıntılı ve kapsamlı bir araştırmayla gözler önüne seriyor: “Gorky’nin intiharının yarattığı sarsıntı savaş sonrası sanat dünyası üzerinde derin bir gölge bıraktı. Yakın arkadaşları, Gorky’nin saygınlığını korumak için onurlu bir yol seçtiğine inandılar. Materyalist Yenidünya, ona önce yeteneklerini geliştirebileceği güvence ve özgürlüğü sunmuş, ancak sonra onun keskin duyarlılığını öğüterek yok etmişti…” Asıl adı Manuk Adoyan olan Arshile Gorky, ABD’ye gittikten sonra, Gorky soyadını yazar Maksim Gorki’nin adından almıştı. Rusçada “gorki”, “acı” anlamına geliyor. Giderek ABD’nin en önemli ressamlarından biri olan Arshile Gorky, pek çok sanat yazarı tarafından “Avrupalı gerçeküstücü ressamlarla Amerikalı soyut dışavurumcular arasındaki bağı kuran ressam” olarak tanımlanmıştı. ‘Anadolu Film Festivali’nin ilki yolda ? Kültür Servisi Ankara Sinematek Derneği, 11 20 Kasım 2011 tarihleri arasında Anadolu Film Festivali adıyla bir sinema festivali düzenliyor. Sinema sevgisini ve ilgisini çoğaltmak amacıyla bu yıl birincisi düzenlenen Anadolu Film Festivali kapsamında Uluslararası Kısa Metraj Film Yarışması, Uzun ve Kısa Metraj Senaryo Yarışması yapılacak. Festivalde ayrıca, uluslararası ve ulusal bağımsız uzun ve kısa metraj film gösterimleri, söyleşiler, sinema tekniği üzerine atölyeler, film afişleri sergisi, sinema sanatçıları fotoğraf sergisi ve senaryo sergisi de yer alacak. http://anatolianfilmfest.org/ C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle