24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
30 KASIM 2011 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA HABERLER 7 Bahar gelecek Mutluluk nedir derseniz ayda 1 gün 45 dakika derim “Dışarıda” 999 gün nasıl geçti? İlk gözaltına alındığı gün 1 Temmuz 2008. Yeni doğum yapmıştım, Deniz 30 günlüktü. Evde bizi eşimle konuşturmadılar. Korkunç bir gündü. O gün hiç yataktan kalkamadım. Günlerce çekmecelere dokunamadım. Bütün eve, her yere yabancı eller değdi. Yağmur uyandırıldı, yatağının altına, bazasındaki oyuncaklara kadar bakıldı. Bilgisayarı alınınca ağlamaya başladı, bir polis hanım, “tamire götürüyoruz, diyelim” dedi. Mustafa da, “Bilgisayarında virüs var, tamire gidecek” dedi. Fotoğraf makinesi, kamera, iki bilgisayar alındı. Deniz’in doğum fotoğrafları yok artık elimizde. O günden bu yana sadece eşim tutuklu değil, aile olarak hepimiz tutukluyuz. Hepimiz “zulümhane”yi yaşıyoruz, eşim Silivri’de yaşıyor, ben Ankara’da evde yaşıyorum. 3 yıldır çocuklarım babasız. Gittiğinde oğlum 8 aylıktı, şimdi 4 yaşında. Kızım ilkokul ikideydi, şu an 5. sınıfta. Hiçbir karne sevincini babasıyla yaşayamadı. Ayda bir kere babalarını görüyorlar. Ayda bir kere sadece 45 dakika eşime dokunabiliyoruz, elini tutabiliyoruz, hasret giderebiliyoruz. “Mutluluk nedir” derseniz, “ayda 1 gün 45 dakika” derim... 3 yıldır sürekli tahliye beklemek ve hayal kırıklığına uğramak çok yıpratıcı olmalı. Umudunu kaybettiğin oldu mu? Hiçbir zaman umudum tükenmedi. Herkes ümidini kessin, ben senden ümidimi kesmeyeceğim, dedim eşime de. Bu sürecin bir yerde noktalanacağını düşünüyorum, bu zulmün çok fazla devam edeceğine inanmıyorum. Biz belki hayatımızın sonbaharını yaşıyoruz. Herkese hüzün, acı gibi gelir sonbahar, ama ben ağaçlar dinlenmeye çekilmişlerdir diye düşünürüm, ilkbaharda yeşermek üzere, daha da büyümek üzere tomurcuklanırlar. Biz de öyle bir dönemi yaşıyoruz. Bu uzun sonbaharın biteceğine, hayatımıza ilkbaharın geleceğine inanıyorum. Çoğu gitti, azı kaldı. Başbakan Rahatsızlanınca... Erdoğan’ın Marmara Üniversitesi Hastanesi’nde sindirim sistemiyle ilgili bir operasyon geçirdiğinden kamuoyu iki gün sonra, Başbakanlık’tan yapılan bir açıklama sayesinde bilgi edindi. Laparoskopik sistemle, neşter kullanmadan gerçekleştirilen ameliyatın başarılı sonuçlandığı, Başbakan’ın, doktorların “gerekli gördüğü istirahatin ardından” çalışmalarına başlayacağını da yine resmi kaynağın açıklamasıyla öğrendik. Kendisine geçmiş olsun dileklerini ileterek acil şifalar temenni ettikten sonra; halkın bilgi edinme hakkının iki gün geciktirilmesinin, ancak kapalı rejimlerle bağdaştığını söylemek kaçınılmaz oluyor. Nitekim dünkü Taraf gazetesi, Başbakan’ın geçirdiği operasyonla ilgili, resmi açıklamanın dışında kimi ayrıntılara değinen haberinde hepimizi endişeye yöneltecek iddialara yer vermişti. Bu tür operasyonların sonunda hastadan alınmış olan parçaların, tedavi gördüğü hastanenin iki katının güvenliği sağlamak amacı ile tamamen kapatılmasının dışında hastaneye giriş çıkışların da sıkı denetim altına alınmış olması, abartılı iddiaların fısıltı gazetesi yöntemiyle yayılmasına yol açacaktır. Rahatsızlık geçiren, tedavi gören her insan için “hasta hakları”nın kurallarına uyulması ne kadar zorunluysa, kamusal görev yapan bu durumdaki kişilerle ilgili bilgilerin, yetkili ağızlar tarafından medyaya zamanında aktarılması da abartılı söylentileri önlemenin tek ve en doğru yöntemidir. ??? Dün günlerden salıydı. Yani Meclis’te grubu bulunan partilerin haftalık olağan toplantılarının yapıldığı gün. İktidar partisinin milletvekilleri, liderin geçirdiği operasyon nedeniyle “Mademki öğretmenimiz hastalanmış. O halde dersler de paydos” diyen okul öğrencileri gibi zamanlarını teneffüste geçirdiler. Kamuoyunu “ne olacak, nasıl olacak” diye meşgul eden ‘bedelli’ olayı da öylelikle Başbakan’ın hastaneden çıkıp göreve başlayacağı zamana ertelenmiş oldu! ‘Tek Adam’ sistemine bağlanmış olmanın kaçınılmaz sonuçlarının öğrettiği küçük derslerle karşılaştık. Oysa ülkemiz gerçekten demokratik parlamenter sistemle yönetilmiş olsa, Başbakan’ın rahatsız olması ya da yurtdışı bir görev nedeniyle başkentte bulunamaması durumunda bile çark döner. Dönmesi gerekir. Sayın Erdoğan’ın dün akşam tamamen iyileşerek hastaneden ayrılması sevindirici bir gelişme. Tekrar geçmiş olsun... Adalet Dağıtmayan Hukuk Ne İşe Yarar? ? Serkan Demirtaş / Hürriyet Daily News Ankara Temsilcisi Türkiye’de hukuk maalesef adalet dağıtmıyor. Ne etkin bir ceza yargılaması sistemine sahip ne de hükümet etkisinden uzak tarafsız bir yargıya… Bunu sadece biz değil, uluslararası bağımsız bir kuruluş olan Dünya Adalet Projesi de söylüyor. Projenin 2011 Hukukun Üstünlüğü Dizini’ne göre Türkiye, Etkin Ceza Adaleti kategorisinde 66 ülke arasında 48. sırada bulunuyor. Bu kategoriyi oluşturan faktörler ise suçların etkin soruşturulup zamanında hüküm verilmesi, ceza yargılaması sisteminin tarafsız olması ve hükümet etkisine açık olmaması ile sistemin sanığın hukuki usullere uygun (due process of law) olarak yargılanması olarak sıralanıyor. Türkçeye “uygun hukuksal usul” olarak çevrilebilecek olan “due process of law” kavramı, belki de Türk yargı sisteminde eksikliğini en fazla hissettiğimiz evrensel hukuk ilkelerinden biridir. Yargılama usulleri açısından anayasal garantileri tanımlayan bu ilke, “hukuki esas ve usullere uyulmadan hiçbir kimsenin hayat, hürriyet ve mülkiyet hakkından mahrum bırakılamayacağını” da kapsar. Umudumuz, Türk yargıçlarının da bir gün evrensel ilkeleri anlayacak noktaya gelmeleri ve artık “peşin cezaya” dönüşmüş uzun tutukluluk uygulamalarına son vermeleridir. Hürriyet, değil 1000 gün, bir gün için bile insanın en değerli hakkıdır… Bir gazeteci, bir yazar ve bir milletvekili olarak toplumsal gelişime katkı yapmaya çalışan Mustafa Balbay’ın ve diğer “hukuk mağdurlarının”hürriyetine kavuşması hukuki olduğu kadar vicdani de bir zorunluluktur. Zil çaldı gitmelisin baba “Biz de Ankara’da zulümhanedeyiz” diyen Gülşah Balbay “hayatımızdaki tek mutluluk” dediği açık görüşleri anlattı TÜREY KÖSE ANKARA CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay “içeride” 1000 günü doldururken “Biz de Ankara’da zulümhanedeyiz” diyen eşi Gülşah Balbay siyasetçilere “Bu zulüm artık sona ersin, Meclis seyirci kalmasın” diye sesleniyor. Yıllardır basının önüne çıkmayan Gülşah Balbay, eşinin tutukluluğunun bininci gününde suskunluğunu bozdu. Gülşah Balbay’a sorularımız ve yanıtları şöyle: Bininci günde neler hissediyorsun, neler düşünüyorsun? Sosyal bilgilerden 100 aldım babacıgım ? Mustafa Balbay, cezaevine girdiğinde 8 aylık olan oğlu Deniz şimdi 4 yaşında, kızı Yağmur 11 yaşına geldi. 11 yıllık evliliklerinin 3 yılında eşinden uzak kalan Gülşah Balbay’ın hayatı AnkaraSilivri yollarında geçiyor. Hayatının bu zor döneminde annesi Melek Gül ve babası Bahri Gül hep yanında. Yağmur Balbay, babasına “Babacığım, sosyal bilgiler sınavımdan 100 aldım. Seni çok özledim. Döneceğin günü dört gözle bekliyorum” diye sesleniyor. ? Gülşah Balbay, son 3 yıldır hayatlarındaki tek mutluluğun “ayda bir kez açık görüşte 45 dakika” olduğunu vurgularken “Silivri’de çocuklar ayakkabılarına kadar aranıyor, babalarına hiçbir şey götüremiyorlar. Bazen oğlum Deniz ağlıyor, babasını tutup çıkış kapısına götürüyor ‘hadi’ diye. Bazen de gardiyan ‘görüş bitti’ dediğinde, ‘Baba zil çaldı, gitmelisin’ diyor. Mustafa, Yağmur’a cezaevinden yazdığı mektuplarla babalık yapıyor” diyor. Kızları Yağmur’un uğradığı hayal kırıklıkları nedeniyle artık kendisine “Babam ne zaman gelecek” diye sormadığını anlatan Gülşah Balbay, “Çünkü bana inanmıyor. Ama ben umutluyum, hayatımızdaki bu uzun sonbahar bitecek, ilkbahar gelecek” diye ekliyor. Mustafa Okul Çıkışında Bekliyorum ? Metehan Demir / Hürriyet Ankara Temsilcisi Bugün Mustafa Balbay’ın, bir mesleki başarısının yıldönümünü ya da meslekte 40. yılını kutlamasına dair düşüncelerimi yazmayı tercih ederdim. Ama şimdi maalesef biz bugünü konuşuyoruz. Bugünü değil, aslında 1000 günü konuşuyoruz. Doğ rudur, yargıda olan bir sürece kimsenin müdahalesi, etkisi söz konusu bile olamaz. Ama masumiyet karinesi gibi yüce bir hukuki tanımlama da yine yargının daima dayandığı ana noktalardandır. Yani yargı bağımsız derken, ona kimse etki edemez derken bu Mustafa Balbay’ın ya da benzer durumdaki herhangi bir kişinin hakkındaki iddialar ya da suçluluğu ispat edilene kadar yargısız infaz edilebileceği anlamına gelmez. Suçludur anlamına gelmez. Bu onun bin ya da binlerce gün Türkiye’nin en azılı şüphelisiymiş gibi karşıt örnekleri varken hapislerde çürütülmesi anlamına gelmez. Bugün burada gösterdiğimiz tepki bir gazetecilik dayanışması anlamına da gelmez. Bu herhangi bir kurum, kuruluş ya da yapıya karşı isyan anlamına da gelmez. Bunun üzerinden spekülasyonlar yaratıp hayali düşmanlıklarla, demagojik saldırılara da gerek yok. Durum gayet net. Bana göre yeni doğan çocuğunu ve 11 yaşındaki o şeker kızını çok özlediğinden dolayı evine kaçma şüphesinden başka bir yere kaçma şüphesi bulunmayan, daha fazla ağlamamak için delilleri mi yoksa kontrolden çıkan özlemini mi karartacağı konusunda ikileme düştüğüm sevgili Balbay, 1000 gündür orada. Kaçma şüphesi, delilleri karartma deniyor, bilmiyorum ama hiç de sanmıyorum. Derbi maçı yapmıyoruz. “Ama şunlar tutuksuz yargılanmak üzere salıverildi” deyip Balbay ve diğerleri de salıverilsin kolaycılığına kaçmayacağım. Ama şunu isteyeceğim; “Ey yüce yargının mensupları. Tabii ki suçlu varsa o da en ağır şekilde cezasını çeksin, ama o cezaevinde suçsuz olduğuna inanıp da bir dakika geçirmenin yıllar gibi geleceğine de eminim. Balbay veya diğerlerinin, kim olursa olsun, suçlu olup olmadığına siz karar vereceksiniz. Bu kararı verirken yargının empati yeteneği olabileceğini de gösterin. İnsanların geleceklerini, hayatlarını karartmayın.” Sevgili Balbay, seninle çocukları okuldan çıktıklarında aynı saatte çok beraber almıştık. Kızını çıkarken yine görüyorum. Merak etme. Seni en kısa zamanda çıkışta bekliyorum. Başbakan Yardımcısı Arınç’ın açıklamalarını nasıl karşılıyorsun? Samimi bulmuyorum. Meclis’in çoğunluğu onlardayken hâlâ bir adım atmamış olmaları inandırıcılıklarını kaybettiriyor. Çocuklarla birlikte gittiğiniz bir görüş gününü anlatır mısın? Hayret üstüne damga basmamışlar “Görülmüştür” damgalı mektuplar almak nasıl bir duygu? Mustafa kızıma ayrı, bana ayrı mektup gönderiyor. Kızımla beraber olamadıkları anları satırlarla yaşamaya çalışıyorlar. Yağmur okulu, arkadaşlarını anlatıyor. Mustafa da ona baba nasihatları veriyor. Eşim mektuplarında her hafta bir konu seçiyor. Bir gün, “başarılı olmak”, bir gün “üretmek” konularını seçiyor örneğin, her hafta bir teması olan mektuplar yazıyor, onun ufkunu açmaya çalışıyor. Yanında olamadığı için mektuplar göndererek yanındaymış gibi hissettirmeye çalışıyor. Mektupla babalık yapmaya çalışıyor. Yağmur başta babasının yazısının üzerine damga vurulmasına kızıyordu. Bazen de, arkaya damga basılınca seviniyor “hayret, yazıların üstüne basmamışlar” diye. Kızım erken olgunlaştı, erken büyüdü, erken politikleşti, Mustafa Balbay’ın kızı oldu... Hiçbir özelimiz kalmadı. Birbirimize yazdığımız sevgi sözcüklerinin 45 kişinin elinden geçmesi bizi etkilemiyor artık. Fotoğraf: NECATİ SAVAŞ İnsan doğasının bir gün bile kaldıramayacağı, katlanamayacağı bir yerde eşim bininci gününü tamamladı. Savunmasını yaptı, savcının tüm tezleri çürütüldü, buna rağmen karar verilmedi ve 1000 gündür tutuklu. Silivri toplama kampında tek kişilik hücrede. Buna katlanmak, dayanabilmek mümkün değil. Eşim sekiz adıma bir adım hücrede. Tuvaleti, banyosu içinde, koşulları çok ağır. Havalandırmada da tek başına. Tecritte 275 gün deniyor, ama bu tecrit rakamı eksik. İlk gözaltına alındığında da 1.5 ay tek başına kaldı. Cezaevinde ayrıca ceza verdiler ona. Bir anne, eş olarak, ülkesini seven bir yurttaş olarak bu zulmün sona erdirilmesini istiyorum. Hukukun üstünlüğüne olan inancımı her şeye rağmen yitirmedim. İzmirli seçmenlerin seçtiği birinin 1000 gündür tutuklu kalmasına Meclis’in de seyirci kalmaması gerekir. Meclis’e görev düşüyor. İlgili yasa maddesindeki bir cümlelik değişiklik için neden hâlâ bekleniyor? Siyasilere sesleniyorum: Şikeyle ilgili yasa değişikliği 1 günde tamamlandı, 3 yıldır eşimin tutukluluğuyla ilgili bir adım atılmadı. Bu zulmün en kısa zamanda sona erdirilmesi Türkiye’nin yaşamış olduğu gergin havanın sona ermesi bakımından da çok olumlu olacaktır. İleri demokrasinin gerçekleşmesi için de büyük bir adım olacaktır. Balbay’a bin karanfil İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Gazetemiz yazarı Mustafa Balbay adına milletvekili olduğu İzmir’de tutuklu olduğu her güne bir karanfil olmak üzere “bin karanfil” dağıtılacak. CHP’liler ayrıca pazar günü Balbay’ın durumunun da vurgulanacağı, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun katılımıyla gerçekleştirilecek “Cumhuriyet, demokrasi ve özgürlük” mitinginde bir araya gelecek. İzmir Gazeciler Cemiyeti (İGC), üyesi Balbay’a sahip çıkıyor. CHP İzmir İl Başkanı Tacettin Bayır, bugün saat 12.30’da Cumhuriyet Meydanı’nda toplanacaklarını söyledi. Bayır, pazar günü saat 13.00’da Gündoğdu’da gerçekleştirilecek mitingle ilgili olarak da “Bütün yurttaşlarımızı özgürlüğe, demokrasiye ve Cumhuriyete sahip çıkmaya çağırıyoruz. CHP’liler olarak artık hakkımızı sokakta arayacağız” dedi. ‘ Kalemli kuvvetler içeride’ Açık görüşlere üç kapıdan aranarak giriyoruz. Çocuklar da aranıyor ayakkabılarına kadar, ayakkabılarının içi aranıyor. Sonunda masalar, üzerinde saten örtüler, ortada plastik çiçekler olan bir salona giriyoruz. Bu salonda başımızda en az bir gardiyan bulunuyor. Oğlum bir oyuncak dahi sokamıyor. Beraber bir oyuncakla oyun imkânı yok. Araba sokmak falan yasak. Kızım kendi defterlerini götürmek, okulda yaşadıklarını, öğrendiklerini göstermek istiyor, yasak. Hiçbir şey paylaşamıyoruz. Bol bol birbirimize sarılıyoruz. Ayrı kaldığımız günlerin acısını gidermeye çalışıyoruz. Sevgi depoluyoruz. Bazen hiç konuşmadan birbirimize sarıldığımız zamanlar oluyor. Çocukların biri bir kolundan, diğeri bir omuzdun sarılıyor, babayı bırakmak istemiyorlar. En zoru ayrılış anı değil mi? lırken, orada bir kere daha eşimi bırakmış olmanın verdiği yara... Balbay milletvekili seçildikten sonra tahliye edilmeyince ne hissettiniz? En kötüsü ayrılırken, eşimi orada bırakırken oluyor. “Görüş bitti” diye gardiyan sesleniyor, oğlum Deniz “Zil çaldı, gitmelisin baba” diyor. Bazen de görüş sırasında ağlıyor. Babasının iki kolundan tutup, “kalk, hadi” deyip bizi çıkış kapısına götürüyor, çıkış kapısına kadar gidiyoruz. Mustafa, “Oğlum ben gelemeyeceğim, annen seni gezdirsin, gene getirsin” diyor. Oğlum donuk oluyor, kızım ağlıyor. Dönüş yolunda da çocukların ağzını bıçak açmıyor. En acısı ayrı Mahpusta yatacak olanların eşlerine neler öğütlersin? Bu süreçte iki çocukla çalışamadın da... Kendini hiç yalnız hissettin mi? Başları dik olsun, en şerefli günlerini yaşıyorlar. Çocuklarına şerefli bir soyad bırakıyor babaları. Tam bir cumhuriyet kadını olarak dik başlı olmalılar. C MY B C MY B Seçimlerden sonra eşimin çıkacağını ümit ediyorduk. O gelecek diye hazırlıklar yaptık evde, yemekler hazırlandı. Seçim gecesi bekledik, ikinci, üçüncü gün bekledik, bir haftayı geçince uzayacağını kabullendik. Çok büyük yıkım oldu. Özellikle kızım çok büyük hayal kırıklığına uğradı, çok etkilendi. Kızım, artık “Babam ne zaman dönecek” diye sormuyor. Bana inanmıyor, “bir hafta, iki hafta sonra, bayramda, yılbaşında...” diyorduk ve bugüne kadar çıkmadı. Yağmur artık inanmıyor. Bu beni çok yaralıyor. Daha önce hiç tanımadığım insanlardan inanılmaz sıcaklıklar gördüm, yalnızlığımı onlarla aştım. Sayın Kılıçdaroğlu kol kanat gerdi, CHP’liler hep yanımızda oldu. Cumhuriyet gazetesi yanımızda oldu. Ergenekon mağduru olarak iş bulmam çok zordu, çalışamadım. Çocuklarıma sarıldım. Çocuklarımla dimdik ayakta durmaya çalıştım. Onlara hem anne, hem baba olmaya çalıştım. Bu dönemi hasarsız atlatmaları için çaba gösterdim. Eninde sonunda babamız dönecek, sizleri sağlam, sağlıklı, iyi bulmalı, dedim. Türkiye Gazeteciler Federasyonu Genel Başkanı ve İGC Başkanı Atilla Sertel de cemiyet yönetim kurulu üyeleriyle birlikte düzenlediği basın toplantısında, “Silahlı terör örgütü olarak dile getirilen Ergenekon’un tüm silahlı kuvvetleri dışarıda, kalemli kuvvetleri ise içeride. Darbeler kalemle değil silahla yapılır” dedi. Türkiye’de cezaevinde tutulan gazeteci sayısının 64’e yükseldiğini, çok sayıda gazetecinin hapis cezasıyla yargılandığını da anımsatan Sertel, “Kamu vicdanı yara almıştır. Başka bir davada 100 günlük tutukluluk süresi uzun olarak görülürken Balbay’ın ve diğer gazetecilerin bin günü aşan tutukluluk süreleri ‘uzun’ görülmemiştir. Bu çifte standart yapanların yüzlerinde şamar gibi patlacaktır” diye konuştu. Alışmak teslim olmak demek Toplantıda, Sertel, Balbay’ın kendisine ve İzmir medyasına gönderdiği mektubu da paylaştı. Balbay, mektubunda şunları söyledi: “Benimle birlikte aynı olumsuzluğu paylaşan pek çok kişi var. Ben gücüm yettiğince onların da sesi olmaya çalışarak her türlü hukuksuzluğa direniyorum. Bu dirençte en büyük enerjim yalnız olmadığımı hissetmemdir. 1000 gün insan yaşamında hiç de kısa bir zaman dilimi değildir. Bütün dileğim toplumun bu olumsuzluğa alışmamasıdır. Alışmak, teslim olmanın öte adıdır. Özgürlükte buluşmak dileğiyle...”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle