24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 İstanbul S Edirne B Kocaeli S Çanakkale B İzmir B Manisa B Denizli S Zonguldak PB Sinop PB Samsun B Trabzon Y Giresun Y Ankara S 13 13 13 12 16 14 14 11 10 12 10 10 8 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars S S S B B B B B B B B PB B 8 7 5 19 19 18 11 12 9 9 5 3 3 HABERLERİN DEVAMI Oslo B Helsinki B Stockholm Y Londra Y AmsterdamB Brüksel B Paris PB Bonn Y Münih Y Berlin Y BudapeştePB Madrid PB Viyana PB 6 9 9 12 12 8 9 9 8 11 6 14 8 Belgrad Sofya Roma Atina Zürih Moskova Aşkabat Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam PB PB PB B PB K Y B Y B B Y PB 11 13 18 16 12 1 12 13 8 12 3 20 14 Ülkemizin kuzeydoğu kesimlerinin çok bulutlu; Orta Karadeniz kıyıları ile Doğu Karadeniz’in yağışlı, diğer yerlerin parçalı ve az bulutlu geçeceği tahmin ediliyor. Yağışların; kıyılarda yağmur ve kar şeklinde olması bekleniyor. İç ve doğu bölgelerde buzlanma ve don olayı ile birlikte yer yer sis hadisesi görüleceği tahmin ediliyor. 30 KASIM 2011 ÇARŞAMBA TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 30 Kasım GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK ? Baştarafı 1. Sayfada Mustafa Balbay; mapusluğunun dörtte birini geçirdiği hücrede zorunlu ikametinin 1000. gününü “kutluyor” bugün. Yüz karası bir gün! Yargı da siyaset de utansın! Bugün; siyasetin, sözde bağımsız yargının cezaya dönüşen tutukluluğa çare üretemediklerini kanıtlayan bir gün!.. Siyaset derken yalnız uluslararası hukuk kurallarını dışlayan hükümet değil, milletvekillerine Silivri’deki haksız, hukuksuz, insafsız uygulamayı sona erdirme becerisini gösteremeyen ana muhalefet de sorumlu! CHP ant içme boykotunu sonlandırmaya somut bir gerekçe aradı. AKP ile bir araya geldi. Sözüm ona tutuklu milletvekillerinin tahliyelerini sağlayacak yasal veya hukuksal bir yöntemde anlaştıklarını içeren uzlaşmayı imzaladı. Üzerinden altı ay geçti. Bu süre içinde CHP, AKP’nin sözünde durmadığını arada sırada mırıldanmaktan öteye sorunu çözmek için iktidar partisini zorlayan, etkili girişimlerde bulunamadı. CHP’nin büyük umutlar bağladığı ortak metnin beş paralık değeri olmadığı anlaşıldı. Silivri Mahkemesi tutuklu milletvekillerini tahliye etmiyor. CHP de AKP de kamuoyundan gizlenentahliyeleri engelleyen nedenleri açıklamıyor. Bu koşullarda; yargının işlemediği, siyasetin acz içinde olduğu bu ülkede… …acı bir gerçek ama… Silivri’de yine mevsimler dönecek, yine takvimlerden yapraklar düşecek! ??? Bugünlere tutuklu milletvekillerinin tahliyelerini engelleyen koşullar nedir, diye sorup geldik. Yarım ağızla yarım yamalak açıklamalarla, şayet tutukluluk süresini aşağıya çekecek olursak her türden ceza almamış suçlular da dışarı çıkacak, diyorlar. TCY’de olası değişiklik istenmeyen sonuçlar veriyorsa başka yöntemler aramak gerekiyor. Örneğin, anayasanın milletvekilleri ile ilgili maddesine bir keze özgü bir ek yaparak sağlayıver tahliyeleri… RTE’nin Adalet Bakanı, sanki elini tutan varmış gibi anayasa değişikliğinde gereken adımı muhalefetin atmasını öneriyor. Hoş, sorunun sahibi CHP de; hayır, anayasa değişikliğine yanlı değil. Mevcut madde yeterli diye anayasa yoluyla tahliyelere taraf olmadığını Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan açıkladı. Bütün bunlar şeffaflığa özenen, ama gereklerini yerine getirmeyen, sorunların asıl gerekçeleri halktan gizlenerek, iktidarla muhalefet arasında adeta gizlenen bir uzlaşma varmış gibi izlenim doğmasına neden olan bir süreç bu ülkede yaşanıyor. ??? Bu ülkede şeffaflık dama atılıyor. Daha neler saklanmıyor ki halktan? Örneğin; bir gün olsun konuşmaktan, muhalefete aşırı ölçüde yüklenmekten kendini alıkoyamayan bu ülkenin başbakanı, üç gün ortalıkta görünmüyor. Başkentte RTE’nin sağlığı üzerinde çeşitli söylentilerin dolaştığı dördüncü gün; Başbakanlık’tan pat diye Başbakan’ın “laparoskopik yöntemle başarılı sindirim sistemi ameliyatı” geçirdiği açıklanıyor. Göbekten kalın barsaklara iniliyor ama ne arandığı veya ne gibi bir rahatsızlığın ortadan kaldırıldığı açıklanmıyor, şu sıra gerçek nedir, halktan gizleniyor. Yaşanan benzeri bir başka olay gibi… Makam aracında kendinden geçen, hastaneye acele götürülüp tedavi edilen RTE’nin asıl rahatsızlığı nedir, o gün bugündür saklanıyor. O sıra yaygın söylentilere göre, RTE’nin sorunu, şeker koması mı, sara nöbeti mi hâlâ bilinmiyor. Şimdi de ilk açıklamalarda Başbakan’ın ciddi, ama geçirdiği başarılı bir ameliyatın nedenleri gizleniyor. Soru: Önemli ve ciddi değilse, Başbakan’ın sindirim sistemine (kalınbağırsaklarına) bir müdahale neden gerekiyor? Kamuoyu açık seçik ifadelerle bilgilendirilmedikçe; başkentte dolaşan kalınbağırsak kanseri söylentileri giderek ağırlık kazanacak. Açıklık, şeffaflık nerede? Güniz Sokak’taki evinde ziyaretine gittiğimde Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in koltuğunun etrafı her zamanki gibi kitaplar ve yabancı haber dergileriyle doluydu. “Gündemdeki tartışmayı (Dersim) soracaksın ama ben girmeyeceğim. Türkiye’de her gün tartışılan konuların çoğu bugün var yarın yok. Ama Türkiye’nin asıl gündemi başka” dedikten sonra The Economist dergisinin son sayısında 42 ülkenin ekonomilerini karşılaştıran göstergeleri sıraladı: Milli gelir artışında ön sıralardayız ama işsizlikte ve ödemeler açığında da ön sıradayız. Cari açığın milli gelire oranı yüzde 10. Faiz oranları da yüzde 10’lara yükselmiş. Avrupa’da Yunanistan, İtalya ve İspanya’da hükümet bunalımlarının ardında ‘borç’ krizlerinin olduğunun altını çizerek, “Borç geçmişte de bugün de devletlerin en önemli meselesi olmuştur. ABD’nin, Avrupa’nın da şu anda en önemli meselesi bu. Ben de kendi ülkemde borçtan hep korkmuşumdur. Türk ekonomisinin ödemeler dengesi üzerindeki eleştirilere kulak verilmesi gerekir. Avrupa’da meydana gelen sıkıntılar bizi de etkiler. Birliğe fiilen dahil olalım ya da olmayalım oradaki istikrarsızlık bizi rahatsız eder. Çünkü ticaretimizin yüzde 60’a yakını Avrupa ile yapılıyor” dedi olsun, ne kadar iyi organize olursanız olun hadise büyük ve zordur, önceliklidir.” Dersim önergesi reddedildi ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Genel Kurul’unda Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “katliam” olarak nitelendirdiği Dersim olayları ile ilgili “özür dilemesi”nin ardından BDP’nin, Meclis’te “Dersim Olaylarını Araştırma Komisyonu” kurulması için verdiği grup önerisi, tartışmalı bir oturumda AKP ve MHP’lilerin oylarıyla reddedildi. BDP’li Hasip Kaplan, AKP’li bir milletvekilinin “Burası Dersim’i konuşacak yer değildir” sözlerine “Dersim’i nerede konuşacaksınız, kapalı kapılar ardında mı konuşacaksınız” diye tepki gösterdi. Halk terörden rahatsız Önceki demeçlerinde olduğu gibi yine terör konusuna dikkat çekiyor. Dersim konusunda dolaylı bir mesaj da burada: “Türkiye’nin gündemi her gün yeni bir konuyla meşgul olsa da terör yine devam ediyor. Yine polis, asker, sivil halk şehit ediliyor. Halkı çok rahatsız eden bir durumla karşı karşıyayız.” Demirel: 1000 Gün Tutukluluğa Yargısız İnfaz Denir hepimiz, her gün konuşmaya devam edeceğiz” dedikten sonra konuyu tutukluluk sürelerine getirerek şunları söyledi: “Hukuksuzluk çok incitici hale geldi. Kişi 265 gün sonra mahkemeye çıkarılıyor. Bu esnada hep tutuklu. Gazetenizin yazarı Mustafa Balbay 1000 gün tutuklu. Profesör Mehmet Haberal 961 gündür tutuklu. Bu insanlar feryat ediyor. Ayrıca bunlar milletvekili. ‘Yargısız infaz’ diye işte buna denir. Millet iradesinin üstünlüğü, parlamentonun üstünlüğü tartışılır hale geldi. Ülkemizde insanlar, haklarının korunduğundan emin olmak istiyor. Kanunların, adaletle uygulanmasından emin olmak istiyorlar. Güven içerisinde yaşamak istiyorlar. Yargılanma haklarını kullanmak istiyorlar. Ve suçsuz ceza olmasın istiyorlar. Velhasıl, hukukun üstünlüğüne dayalı, korkusuz yaşanan bir Türkiye istiyorlar.” e hakkımız var Suriye’nin içinde Suriye’deki gelişmelerden de kaygılı olduğunu hissettirdi Demirel. Terör örgütünün lideri Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkartılış sürecinde Cumhurbaşkanı olarak Baba Esad’a en sert uyarıları yapanların başındaydı. “O günle bugünün hiç alakası yok. Kendi ulusal menfaatimiz için tehdit de olur, müdahale de... O dönem Suriye’nin iç işine karışmadık. ‘Şu adam beni rahatsız ediyor ama sen besliyorsun. Çıkarmazsan ben durdururum’ dedik. Şimdi durum öyle değil ki. Gelişmeler endişe verici. Başka ülkelerin içişlerine karışılmasına ben hiçbir zaman taraftar olmadım. Ne hakkımız var başkasının iç işine karışmaya? Yine de Türkiye’nin fiili bir duruma sürükleneceğini sanmıyorum.” ??? Not: Balbay’ın tutukluluğunun 1000. gününde Cumhuriyet okurları TBMM’nin Çankaya Kapısı önündeki Milli Egemenlik Parkı’nda bir basın açıklaması yapacak. Hukuk devleti savunucularını bekliyoruz. N ‘CHP, tuzağa düşmeyecek’ ? ESKİŞEHİR(Cumhuriyet) Eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Bursa’ya gitmek için yüksek hızlı trenle geldiği Eskişehir’de gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. Dersim tartışmalarıyla ilgili konuşan Baykal, “CHP’yi böyle bir Dersim tuzağına çekme girişimlerine hiçbir zaman fırsat vermeyeceğiz. Yaşanmış bir tarih var. Bu tarihten hepimize düşen görev dayanışma üretmektir” dedi. lkenin geleceğiyle ilgilenelim Dersim tartışmasına girmiyor ama Türkiye’nin önceliği olarak gördüğü depremle ilgili sözleri ona da bir yanıt gibi: “Bu ülkenin insanları olarak bir yerde yaşamaya mecbursak o vakit memleketin geleceğini güzelleştirmek gerekir. Bu insanları birbirinden soğutmayalım. Van depreminde Türkiye’nin her köşesinin gösterdiği sıcaklık sevinç vericidir. Ama kış şartları çok ağırdır. Ne kadar imkân olursa Ü Savcının ‘kurban’ cezası ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) “Kurban bağışı kesim ihalelerinde yolsuzluk” iddialarıyla ilgili davada esas hakkındaki görüşünü açıklayan cumhuriyet savcısı, Mehmetçik Vakfı Başkanı Salih Güloğlu, LÖSEV Başkanı Üstün Ezer, Deniz Feneri Derneği Genel Başkanı Mehmet Cengiz ve Türk Hava Kurumu (THK) Genel Başkanı Osman Yıldırım hakkında, “zincirleme biçimde hizmet sebebiyle güveni kötüye kullanmak” suçlamasıyla, 1 yıl 3’er aydan 12 yıl 3’er aya kadar hapis cezası istedi. Server Hoca’ya veda Bilimsel düşüncenin izinde giden bir yazarımızı daha yitirdik. Server Tanilli, Cumhuriyetçiliğin toplumda ve bireyde yer etmesinin ne anlama geldiğini, bilincin ve aydınlanmanın Cumhuriyetçilikle ne denli örtüştüğünü yılmadan savunduğu için yakın geçmişte hedef seçilmiş, ama yenik düşürülememişti. Anısı ve yapıtları yolumuzu aydınlatmaya devam edecektir. Işıklar içinde yatsın. Taksim’de bomba alarmı ? İstanbul Haber Servisi Taksim’de otobüs duraklarındaki çöp kutusu yanına bırakılan bir çanta polisi bomba alarmına geçirdi. Çevrede geniş güvenlik önlemleri alındı. Bomba imha ekiplerinin patlattıkları çanta ise boş çıktı. tartışmalı Parlamento üstünlüğü “Türkiye’nin bir de sürekli bir gündemi var ki o konuda Badiou: Felsefenin geridönüşünün militan filozofu Dünya solunun önemli düşünürü, önümüzdeki günlerde İstanbul’da gerçekleştirilecek kongreye katılacak Etik Konumlanış Ö Badiou evrensel anlamda, herkes için ve her durumda geçerli etik kuralları ya da normları çözümlemez. Tersine, düşüncesinden bekleneceği üzere süreçlerden ya da durumlardan çıkan etik söylemleri çözümler. Evrensel bir etik olmamasının en temel nedeni soyut özne olarak öznenin var olmayışıdır; insanlar ve yaşamları somuttur. Kendi koşullarında var olan bütün özneleri bağlayacak bir soyut evrensellik yoktur. Kötünün ya da iyinin önsel bir varlığı da söz konusu değildir. Badiou eleştirdiği etik ideolojisini sadece evrensel yasalar, yapısökümcü nihilizm ya da buyruklar inşa eden filozoflarla sınırlamaz. Eleştirisinden insan hakları öğretisi, insani müdahale, şekilsiz demokrasicilik, kültürel görecilik gibi konular da nasibini alır. Bu perspektiften Badiou insanın sonsuz hakikatlere açılma yeteneğini överken şunu söyler: “Bir şekilde oluverdiğin bir hakikat öznesinin etkin parçası olmaya devam et.” Bu etkin özne üç biçim alan Kötü’ye karşı bir mücadelenin önemli bir parçası olacaktır: İlk biçim Taklit’tir (sahte bir olayın terör saçan takipçisi olmak); ikinci biçim İhanet’tir (kendi çıkarı uğruna bir hakikatten vazgeçmek); üçüncü biçim ise adlandırılmayanı zorlamak, yani Felaket’tir (bir hakikatin bütüncül gücüne inanmak). VOLKAN ÇELEBİ zellikle 2000’li yıllardan sonra komünizm fikri etrafında JeanLuc Nancy, Jacques Ranciere, Michael Hardt, Antonio Negri ve Slavoj Zizek gibi filozofların da etkin olarak katıldığı yeni bir düşünce uzamının açılmasında önemli bir rol oynadı. Ayrıca felsefenin içinde bir dönem özellikle baskın hale gelmiş, birçok filozofun fikir birliği ettiği “felsefenin sonu” düşüncelerine karşı çıktı. “Yapısökümün çağı” nitelemelerini de şiddetle eleştiren Alain Badiou özgün bir felsefi konum işgal etmeyi sürdürüyor. Sürüklenerek gözaltına alındılar ? İZMİT (Cumhuriyet) İzmit Sabri Yalım Parkı’nda bir araya gelen Liseli DevGenç üyeleri, füze kalkanını protesto amacıyla çadır kurmak istedi. Burada “Füze kalkanı istemiyoruz”, “Susma sıra sana gelecek”, “Füze kalkanı değil demokratik lise istiyoruz” şeklinde slogan atan gençler çadır kurmaya çalışırken olay yerine gelen polis buna engel oldu. Ancak Dev Gençliler buna direnince polis, 6 genci yaka paça, yerlerde sürükleyerek gözaltına aldı. elsefenin Koşulları: Bilim, Politika, Sanat, Aşk Kendi felsefi anlayışını, kıta felsefesini şekillendiren genel felsefi eğilimlerden radikal bir şekilde ayıran Alain Badiou, “felsefenin ya da hakikatin geri dönüşü” olarak nitelenebilecek “felsefenin koşulları”nı öne çıkarır. Descartes, Hegel, Marks, Lacan ve Althusser ile kurduğu temel ilişkiler yoluyla felsefenin koşullarını “türeyimsel usullerini” açımlar. Felsefenin koşulları bilim, sanat, politika ve aşktır. Badiou, Platoncu felsefe tanımına da büyük ölçüde bağlı kalarak, bilimin, sanatın, politikanın ve aşkın düzenlerini birbirlerine düğümleyen felsefi etkinliği öne çıkarır. Düşüncenin bu etkinliği sayesinde felsefe belirsiz, adlandırılamaz ve bilgide delik açan tüm olayları kavramsallaştırır. Bu sayede bir hakikatler uzamı inşa eder. Badiou’nun deyişiyle “Hakikat var değildir, hakikat olur”. Hakikatin kaynağı olaydır. Hakikatlerin çoğul kökleri dünyanın düzenini sarsan olaylar tarafından verilir. Bu olaylar önceki hiçbir bilgiyle tanımlanabilir ya da adlandırılabilir değillerdir. Badiou’nun 1968 Mayıs Olayları’nı Lazarus’a ithafla anarken aktardığı gibi “karanlık bir olaysallık” söz konusudur bu olaylarda. Olayın gelişi, vuku buluşu mevcut düzenin baskın yapısını ve iktidar aygıtını parçalayıcı niteliktedir. Bu olaylara örnek olarak, politikada Fransız Devrimi’ni ya da bir oranda Mayıs 1968’i; aşk için bu çağın başlangıcında psikanalizin keşfedilmesini; bilim açısından Co F hen’in teorilerinin ortaya çıkışını; sanat açısından ise Paul Celan ile son bulan şairler çağını verebiliriz. Bütün bunlar sarsıcı ve titretici olmuştur; sonsuz hakikatler ağını açıp kapatan belirsizlikleriyle düzeni yarıp geçmişlerdir. Badiou açısından koşullardan herhangi birisinin eksikliği felsefeyi olanaksız kılar. Felsefe bilime, politikaya, sanata ya da aşka salt eklenmiş bir durumda, onlardan herhangi birinin gölgesinde kaldığında artık hakikatleri düşünmekten vazgeçmiş demektir. Öyle ki çağımız da bu açıdan felsefenin “kendisinden” yoksun olduğu bir nihilizm çağı olarak değerlendirilmektir. Bu çağ, dünyanın yıkımından bizi Heidegger’in dediği gibi “ancak bir Tanrı’nın kurtarabileceği” gibi ifadelerle dolu bir çağdır: Felsefenin şa festo”da ifade ettiği ve büyük yapıtı “Varlık ve Olay”da sergilediği haliyle “felsefenin çoklu hakikatleri” ifadesinin temel yolu matematiksel ontoloji denebilecek bir felsefi çerçevedir. önüşümler: PartisizSiyaset Modeli ve Siyasi Mücadele Badiou, 1968 olaylarının kendi gelişiminde yarattığı önemli etkiyi her zaman dile getirmiştir. Maocu olarak nitelenen bir çizgiyi ısrarla koruduğu yıllardan bu yana politik mücadele biçimlerini geliştirmiştir. Yine de kendisini hâlâ hakikatin bir militanı ve sabırlı bir komünist olarak tanımlamaktan geri durmamaktadır. Geçirdiği dönüşümleri, Peter Hallward ile yaptığı “Siyaset ve Felsefe” söyleşisinde açıklıkla anlatmıştır: 1970’lerin son D Belediyesi işbirliği ile 12 Aralık’ta gerçekleştirilecek “Devrim, Demokrasi, Felsefe” kongresi için aramızda olacak Fransız filozof Alain Badiou, dünya solunun yaşayan en önemli düşünürlerinden birisi olarak kabul ediliyor. irlerin yalnızlığına ya da edebiyatın ölümcül yokluğuna geri çekildiği bir çıkmazı kutsallaştıran bir son zamanlar çağı. Özne’yi modern aklın güzergâhında yeniden kurmaya çağrı yapan Alain Badiou metafiziğin sonunu bildiren bu çağa, Heideggerci felsefeye ve onun Fransız uzantıları yapısökümcü duruşa karşı keskin bir tavır alır. Nietzsche, Heidegger, Lyotard, Derrida, Labarthe gibi filozofları sık sık hedef tahtasına oturtur. Felsefenin geridönüşü olarak adlandırdığı şey, felsefeyi yaşadığı çıkmazdan, hakikatlerden korkmaktan ve tekniğin baskınlığı karşısında yaşadığı nostaljik içeçekilişten kurtarmaktır. Badiou’nun “Felsefe İçin Manilarından itibaren partili siyaset fikrinden “Partisiz Siyaset” modeline neden geçtiklerine kadar. Natacha Michel, Sylvain Lazarus ile birlikte yönettikleri L’Organisation Politique böylesi bir modelin uygulanmasıdır. Bu model, gerçek durumlardan, bu durumların yarattığı politik düğümlerden hareketle geliştirilen duruma özgü talimatları ve bunların o tikel durum açısından kesin uygulanışını içerir. Örneğin, der, Badiou: “Fransa açısından kayıtsız göçmenler sorunu ile uğraştığımızda, bununla ilgili verdiğimiz talimat, tam da kendisi de bir seferberlik sürecine, bir hareket inşa etme sürecine dahil olan bu sorunla bağlan MonoKL Yayınları ve Sarıyer tılı olarak tanımlanır.” Badiou diğer bir temel konu olan proletarya üzerine yaptığı çözümlemelerinde, bir sınıf siyaseti ya da sınıf devletinin bize verebileceklerini vermiş olduğunu ve artık geride kaldığını belirtir. Her ne kadar Marks’ın sınıf analizlerini hâlâ tam güvenilir olarak nitelese de artık ekonomi temelli mücadele ufku yerine siyasi süreçlerden ve çelişkilerden yola çıkmak gerekmektedir. Meselenin ekonomiden siyasete değil, felsefeden siyasete ve siyasetten felsefeye doğru geçişli olması gerekir. Bu düşünce açısından Badiou, kapitalizmi ekonomiyle ya da sermayenin başka bir örgütlenişi ile yenmeye çalışan klasik Marksist bakış açılarından ayrılır. O, bunun yalnızca ve yalnızca siyasi mücadele ile elde edilebileceğine inanır. Badiou’nun sınıf kavramına bakışındaki değişikliğe son bir dönüşüm eşlik eder. O da devletin konumu sorusudur. Bu eğilimin ilk başlarda devleti siyasetdışı bırakmak yönünde olduğunu ama giderek kendi siyasetlerini devlete kabul ettirmek yönünde bir değişim geçirdiklerini anlatır. Bu konum devlete talimat vermek, ona önerme formüle etmek dediği şeye açılmaktadır. Badiou’nun demokratik parlamentarizm ile ilgili söyledikleri de oldukça çarpıcıdır. Söyledikleri, onların neden parti olmadıklarını, neden hiçbir oylamaya katılmadıklarını da açıklar: “Gerçek bir öznel bağlılık göstermeden, parlamentarizm gibi güçlü ve dallı budaklı bir sisteme katılabileceğimiz kesinlikle doğru değildir. Bu sisteme katılan hiçbir şey demokrasinin öznel yasası denen şeyden, Marks’ın dediği gibi ‘demokrasinin, sermayenin yetkili temsilci olması olgusu’ndan kaçamamıştır.” İşte bu anlamda bu partisizsiyaset, siyasetin bu sermayeodaklı demokratik anlayışıyla arada hep bir mesafe bırakır. Öte yandan demokrasiyi hakikatin ve herkesin insan olarak sayıldığı bir sistemin gerçek ve etkin bir figürü olma yolunda yönlendirir, ona talimatlar verir! Bu da adına layık tek strateji olan siyasi mücadele ile; tekil, aktif bir öznellik ve düşüncepraksisinin sürekli deneylenmesiyle, hakikat işçiliğiyle mümkün olabilir! C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle