19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30 KASIM 2011 ÇARŞAMBA 4 HABERLER Karabük ve Erzincan üniversitelerine atanan profesörlerin bilimsel çalışmalarına rastlanmadı Profesyonel skandal2 MUSTAFA ÇAKIR Liberalizmin Dayanılmaz İkiyüzlülüğü Marx bir yerde, “insanları kendileri hakkında söylediklerine değil yaptıklarından bakarak değerlendiririz” diyordu. Bu bağlamda, liberalizm karşımıza, yalnızca söyledikleriyle yaptıkları arasında değil, söylediklerinin bir yarısıyla öbür yarısı arasında inanılmaz çelişkiler sergileyen bir akım olarak çıkıyor. İkiyüzlülük söz konusu olduğunda kimse liberalizmin eline su dökemiyor! ANKARA Atandıkları üniversitelere hiç gitmeden ya da ayda bir gibi çok az sürelerle giderek akademik unvan alan profesörler skandalına yeni bir boyut daha eklendi. Profesörlerin gitmeden ya da çok az giderek akademik unvan aldıkları yüksek öğretim kurumlarından olan Karabük ile Ercincan üniversitelerinin tıp fakültesi öğrencilerinin de komşu illerdeki üniversitelerin tıp fakültelerinde eğitim gördükleri ortaya çıktı. Karabük Tabip Odası Başkanı Rıdvan Üney, Karabük Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin sadece belediye tarafından bağışlanan binası bulunduğunu, fiili çalışanı olmadığını söyledi. Karabük Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencilerinin de Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde öğrenim gördüklerini belirten Üney, “Şehrimizde tıp fakültesi var, ama öğrencisi yok. Fakültenin hastanesi de yok. Profesörler var, ama onlar da Ankara’da. Yani tıp fakül ORHAN BURSALI Yeni Bilim Akademisi Kuruldu tesi Karabük’te, öğrenciler Zonguldak’ta, hocalar Ankara’da...” dedi. Atanan profesörlerin Karabük Üniversitesi’nde yaptıkları bilimsel bir çalışmalarına da rastlamadıklarını kaydeden Üney, “Anlamakta zorluk çektiğimiz bir şeyler var. Bu kişiler neden alelacele Karabük Üniversitesi’ne getirilip doçentlikten Hükümetin, kanun hükmünde kararname (KHK) ile Türkiye Bilimler Akademisi’nin (TÜBA) özgür üye seçimi yasal hakkını değiştirerek siyasi üye atamaları gündeme getirmesi üzerine, bir grup bilim insanı Bilim Akademisi Derneği’ni kurdu. Hükümetin KHK ile TÜBA’nın özerk yapısına müdahalesi bilim çevrelerinin tepkisini çekmişti. Bilim Akademisi, Türkiye Bilimler Akademisi’nden istifa edenlerin arasında bulunan, 17 akademi üyesi tarafından kuruldu. Sabancı Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan Prof. Dr. Ali Alpar ile akademiden istifa eden 16 bilim insanının iki aydır sürdürdüğü çalışma sonucunda kurulan derneğin kurucuları şu isimlerden oluşprofesörlüğe geçti? Oysa yıllarca taşrada çalışan doçentler bu kadar kolay profesör olamıyorlar. Bunların farkı nedir onu da anlayamadık” dedi. tu: “M. Ali Alpar, Cumhur Ertekin, Ayşe Erzan, Hamit Fişek, Naci Görür, Sami Gülgöz, Metin Gürses, Rahmi Güven, Ahmet Oral, Şevket Pamuk, Önder Pekcan, İlhan Tekeli, Tosun Terzioğlu, Aslıhan Tolun, Ayhan Ulubelen, Yücel Yılmaz, Ersin Yurtsever.” Resmi kuruluşu yapılan yeni Akademi cumartesi günü düzenlenecek basın toplantısıyla tanıtılacak. Hükümetin KHK ile müdahale ettiği TÜBA’dan bugüne kadar 70 bilim insanı istifa etti. KHK, Akademi dışından 200 kadar akademisyenin siyasi iktidarın kontrol ettiği YÖK ve TÜBİTAK gibi kurumlarca atanmasını öngörüyor. İstifa eden bilim insanları dünyanın hiçbir ülkesinde Bilim Akademilerine siyasi organlarca atama yapılmadığına dikkat çekmiş, bu müdahalenin kabul edilemez olduğunu açıklamıştı. türk Üniversitesi’nde öğrenim görüyorlar. Orada kalıyorlar. Erzincan’da üniversitenin içinde tıp fakültesi dekanlığı var. Amfi, ders verilen bir yer yok” dedi. Işık, uygulamanın Türkiye genelinde kadrolaşma adımı olarak gerçekleştirildiğini, birçok fakültede geçerli olduğunu kaydetti. zgürlükler, ama liberalizme rağmen... Genelde bireysel özgürlükler, demokrasi, hoşgörü, insan hakları, kuşkuculuğun ve aklın önemi gibi kazanımların liberalizm sayesinde elde edildiğine inanılır. Halbuki felsefe profesörü Dominico Losurdo’nun 2005’te İtalya’da, 2011’de de İngiltere’de yayımlanan, Financial Times yazarlarının bile övgüyle bahsettiği “Liberalizm: Bir Karşıt Tarih” başlıklı çalışması karşımıza başka bir tarihsel panaroma koyuyor(1): İnsanlığın tüm bu kazanımları, ilk kez liberal gelenek tarafından, mutlak monarşiye, kiliseye karşı gündeme getirilmiş olsalar bile ancak liberalizmin dışladıkları, köleler, yoksullar, işçiler daha da ilginci, liberalizmin baş düşman ilan ettiği Jakobenlerin, onların mirasını devralan Marx’ın, Engels’in izinden gidenler tarafından liberalizme karşı mücadele içinde geliştirilebildiğini görüyoruz. “Eski rejime” karşı liberal görüşlerle mücadele eden kapitalist sınıfın, kendi ekonomik kazancını arttırmak için sömürgecilikten, soykırımdan çekinmemiş, çıkarlarıyla çelişen her konuda, otoriter, baskıcı görüşleri benimsemekten, şiddet uygulamaktan kaçınmamış olması büyük bir paradoks oluşturuyor. Ekonomik liberalizm daha başından siyasi liberalizmden (özgürlüklerden) kopmuş. Kapitalist sınıf kendisi gibi olmayanları dışlamış, liberalizmin ilkelerini onlara uygulamamış. Siyasi özgürlükleri geliştirmek için dışlayıcı, “ötekileştirici” anlayışlara, ideolojilere karşı mücadeleyi de liberalizmin dışladıkları üstlenmiş. Siyasal özgürlükleri geliştirmek için mücadele edenler de kısa sürede, liberalizmin tanımladığı “ekonomik özgürlükler” kavramıyla hesaplaşmak zorunda olduklarını görmüşler. Bu “ikiyüzlülük”, kapitalist sınıf “devrimci barutunu” yitirdikten sonra gelişmiş bir hastalık değil. Losurdo, liberal düşüncenin tarihine bakınca, bu ikiyüzlülüğün “devrimci” döneme de damgasını vurduğunu gösteriyor. Örneğin Losurdo, okuyucusuna liberal düşüncenin kurucusu sayılabilecek John Locke’un aynı zamanda, köleciliğin ateşli bir savunucusu olduğunu anımsatıyor. Locke, “bir insanın bir başkasının tutarsız, belirsiz, bilinemez ve gelişigüzel iradesine tabi olamayacağını” ileri sürerken aynı zamanda, “Caroline eyaletinin her özgür bireyi, siyah köleleri üzerinde mutlak otoriteye sahip olacaktır” diyebiliyor. Amerika’nın 1775 bağımsızlık deklarasyonu, “bütün insanların (aslında erkekleri kastediyorE.Y) eşit yaratıldığını, yaratıcının bu insanlara verdiği hakların ellerinden alınamayacağını” savunurken aynı anda köleleri insan saymayarak bu haklardan dışlıyor; bu tutumunu da “Yaratıcı”nın (Tanrı’nın) iradesine dayandırıyordu. Losurdo, çalışmasında liberallerin iktidarında köleciliğin hızla geliştiğini, Amerika’daki köle sayısının, 1700’de 330 binden 1800’de üç milyona, 1850’de de altı milyona çıktığını gösteriyor. 1770’lerde Adam Smith’in bir “gündelikçiler ve uşaklar sınıfından” söz etmeye başlaması, liberallerin, proletaryanın sefil yaşam koşullarını haklı çıkarmak için de “Yaratan”ın iradesine (takdiri ilahi), başvurduklarını gösteriyor. Saturday Review adlı popüler bir dergi 1864’te “Nasıl bir negro köle, Tanrı’nın hangi deri rengini kendisine verdiğini anımsaması gerekiyorsa, yoksul İngilizlerin ve çocukların da Tanrı’nın onları koyduğu yeri anımsamaları gerekiyor” diye yazıyordu. Jefferson Amerika’da yerlilerin kökünün kazınmasını isterken Locke da “yoksulların kiliseye gitmesinin zorunlu kılınmasının yararlı olacağını” savunuyordu. Ama, bu ikiyüzlülükten başka bir başka gelenek daha var. Bunu da liberalizmin ötekileştiriciliğine, ayrımcılığına karşın evrenselliği savunan Jakoben hükümetin köleciliği kaldıran kararında, Fransız kolonisi Santa Domingo Adası’nda 1891’de patlak veren siyah kölelerin isyanında, Latin Amerika’da Bolivarcı hareketlerde görüyoruz. Santa Domingo, köle isyanının lideri siyah Jakoben Toussaint L’Ouverture, eşitlik ve özgürlük kavramlarını “doğanın insanlara verdiği bir hak olarak” tanımlıyor, böylece maddi ve evrensel bir zemine oturtuyordu. Kendileri de birer köleci olan Amerikan liberal devrimcilerinin aksine Fransa’da devrimci Jakoben hükümet, Toussaint’in bağımsızlık, özgürlük isyanını destekledi. Toussaint’in, Napolyon ordularını yenen askeri dehasının bu süreci hızlandırdığını da söylemeden geçmemek gerekir. Jakoben hükümeti yıkıldıktan sonra, Napolyon Toussaint’i güvenliği konusunda garanti vererek Fransa’ya davet etti, ancak yolda tutuklattırıp hapse attırdı, ölüme terk etti. Belli ki bazı şeyler hiç değişmiyordu. Sınıf egemenliğini meşrulaştırmak, yoksulların başına gelenleri açıklamak için bugünlerde de sık sık “takdiri ilahiye” dayanmaya çalışmak gibi... (1) Tim Black, Spiked, 25.11.2011; Ed Rooksby, New Left Project, 21.11.2011. Ö rzincan’da da aynı durum CHP Erzincan Milletvekili Mu E harrem Işık, Erzincan Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin yaklaşık 30 öğrencisi bulunduğunu, bu öğrencilerin de eğitimlerine Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde devam ettiklerini söyledi. Işık, “Öğrenciler Erzincan Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencileri, ama burada eğitim verilmediği için Erzurum Ata MECLİS’TE ‘PKK’Lİ CESEDİ’ TARTIŞMASI ÖĞRENCİ KOLEKTİFLERİ ‘Bedelli’ yasası görüşüldü ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Genel Kurulu’nda 30 yaşını dolduranlara 30 bin lira karşılığında bedelli askerlikten yararlanma hakkını tanıyan yasanın görüşmelerinde BDP’lilerin Malatya Adli Tıp Morgu’nda bekletilen “PKK’lilerin cesetleri”ni gündeme getirmeleri tartışma yarattı. Kamuoyunda günlerdir tartışılan “bedelli askerlik” yasa tasarısı TBMM’de dün görüşüldü. Tasarıyla ilgili soruyanıt bölümünde BDP’li Sırrı Sakık, Malatya Devlet Hastanesi morgunda, operasyonlarda öldürülen PKK’lilerin cesetlerinin 36 gündür ailelerine neden verilmediğini, hangi silahlar kullanıldığını sormak isteyince AKP’li TBMM Başkanvekili Sadık Yakut, gündemdeki konuyla ilgili olmadığı için içtüzüğe göre bu soruyu engelleme hakkı bulunduğunu belirtip izin vermedi. Sakık, “36 gündür aileler çocuklarını teşhis edemiyorlar. Savaşın da bir kuralı, ahlakı olmalıdır” diye tepki gösterdi. Bunun üzerine Yakut, “24 Türk askeri şehit edilirken hangi ahlak varsa, burada da o var” diye karşılık verdi. BDP’lilerin “tarafgir” davranmakla suçladığı Yakut ise “Evet devletten, asayişten tarafım” dedi. Daha sonra soruları yanıtlayan Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz ise PKK’lilere karşı kullanılan silahların TSK’nin yasal olarak kullandığı silahlar olduğunu söyledi. MHP Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu, Abdullah Öcalan’ın da bedelliden yararlanabileceğini belirterek, “Bu bedelli askerlik değil, teröristlerin, katil, canilerin vatan borcundan affedilmesi yasa tasarısıdır” görüşünü savundu. MHP’lilerin, bedelli yaşının 27’ye indirilmesi, 21 günlük temel askerlik eğitiminin yapılması önergeleri reddedildi. BDP’nin “vicdani ret” hakkı tanınması önerisi de reddedildi. ODTÜ’de Özcan’a protesto ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Önceki gün Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ne bir ziyaret gerçekleştiren Yükseköğretim Kurumu (YÖK) Başkanı Yusuf Ziya Özcan, Öğrenci Kolektifleri’ne bağlı öğrencilerin protestosuyla karşılaştı. Öğrencilerin “ODTÜ’nün yüz karasısın, okulumuzdan defol” sözleri üzerine Özcan “Ben de sizi istemiyorum” dedi. Öğrenciler Özcan’ı, YÖK’teki görevine başlamadan önce çalıştığı Beşeri Bilimler Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nden ayrıldığı sırada fark etti. “ODTÜ’nün ayıbı Yusuf Ziya Özcan” diye slogan atmaya başlayan öğrenciler Özcan ve korumasını makam aracına kadar takip etti. Özcan’ın şoförünün, arabayı bir anlığına öğrencilerin üzerine sürme girişimi üzerine tansiyon yükseldi. Öğrencilerin arabayı tekmelemeleri üzerine arabadan çıkan Özcan öğrencilere, “Terbiyesizlik yapmayın” dedikten sonra ODTÜ’den ayrıldı. İşçiler, çocuklar ve köleler Hollandalı ırkçı milletvekili Barry Madlener, Bakan Egemen Bağış’a İslama yönelik hakaret içerdiği iddia edilen karikatürü hediye etmek isteyince ortalık karıştı. (Fotoğraflar: AA) Irkçı vekille atışma BRÜKSEL (AA) Avrupa Parlamentosu’nun ev sahipliğinde gerçekleştirilen 67’nci TürkiyeAB Karma Parlamento Komisyonu (KPK) toplantısında AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış ile kendisine İslama yönelik hakaret içerdiği belirtilen karikatürü hediye etmek isteyen Hollandalı ırkçı milletvekili Barry Madlener arasında tartışma yaşandı. Bağış, karikatürü vermek üzere kürsüye yönelen Madlener’e “Onu münasip bir yere bırak” diye seslendi. KPK oturumunda söz alan Madlener, “Türkiye gibi bir ülke AB’ye ait değildir. Çünkü geri kalmış İslami bir ideolojisi vardır. İslam ve özgürlük bir arada yer alan iki kavram olamaz” dedi. Türkiye’de basının ve internetin kısıtlandığını, kadınlara ve eşcinsellere şiddet olaylarının gittikçe arttığını savunan Madlener, “Hatta Türkiye’deki karikatüristler dahi mahkemeye çıkarılmaktan korkar hale geldiler. Bu büyük bir skandaldır” dedi. Madlener, daha sonra çerçevelettiği, Bahadır Baruter’e ait, yargılanan karikatürü havaya kaldırarak Bağış’a hediye etmek istediğini söyledi. Bu sırada Bağış’ın “Bırakın gelsin, (karikatürünü) almayın” dediği duyuldu. KPK Eşbaşkanı Helene Flautre de Madlener’e tepki gösterdi. Bağış, Madlener’in kavga etmek istediğini duyunca “Gelsin, onun cüssesi yetmez” diye müdahalede bulundu. Bağış, daha sonra Madlener’e İngilizce olarak, “Onu münasip bir yere bırak” diye seslendi. AİHM: Tutukluluğa itiraz için Türkiye’de etkili bir yasal mekanizma yok, telafi edici başvuru yolu bulunmuyor Uzun tutukluluğa karşı örnek karar Askere mayın Hasan Kundakçı tuzağı: 5 yaralı ifade verdi MAHMUT ORAL DİYARBAKIR Bitlis’te askeri aracın geçisi sırasında teröristlerce yola döşenen mayının patlatılması sonucu 5 asker yaralandı. Batman’daki bombalı saldırıda 1 sivil yaralandı. Mersin’de ise polise atmak üzere hazırladıkları bomba ellerinde patlayan 2 gösterici yaralandı. Bitlis’e 20 kilometre uzaklıktaki Buzlupınar mevkisinde dün askeri aracın geçişi sırasında teröristler yola yerleştirdikleri mayını infilak ettirdi. Pat lamada 5 asker yaralandı. Batman’da bir market önünde beton çivileri ile güçlendirilmiş, parça tesirli, el yapımı bomba patlatıldı. Patlamada olay yerinde bulunan Y.B. yaralandı. Mersin’de eylem yapan göstericilerden ikisi, polise atmak üzere hazırladıkları parça tesirli el yapımı bombanın ellerinde patlaması sonucu yaralandı. Yaralanan göstericilerden 18 yaşındaki S.T. ve19 yaşındaki F.C. hastaneye kaldırıldı. Öteyandan Şırnak’tan Irak sınırındaki birliklere 200 araçlık konvoy sevkedildi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Eski Diyarbakır Jandarma Asayiş Bölge Komutanı emekli Korgeneral Hasan Kundakçı, dönemin Tunceli Jandarma Alay Komutanı Albay Kâzım Çillioğlu’nun ölümüne ilişkin soruşturma kapsamında “tanık” sıfatıyla ifade verdiği öğrenildi. Özel yetkili Ankara Savcısı Mehmet Özgür tarafından yaklaşık 2 saat ifadesi alınan Kundakçı, daha sonra adliyeden ayrıldı. Çillioğlu’nun ölümüne ilişkin soruşturmayı Malatya Cumhuriyet Başsavcılığı yürütüyor. Çillioğlu, 1993 yılında şüpheli bir uçak kazasında hayatını kaybeden Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’in yakın çalışma arkaşlarındandı. Bir yıl sonra Çillioğlu, Tunceli’deki lojmanında başından tek kurşunla vurulmuş olarak bulundu. Kayıtlara intihar olarak geçen olayla ilgili daha sonra bazı şüpheler ortaya atıldı. Sağ eliyle başına kurşun sıkan bir kişinin tabancısının öldükten sonra sol tarafından bulunması kafaları karıştırdı. Olaydan 17 yıl sonra yeniden soruşturma başlatıldı. STRASBOURG (AA) Türkiye’de uzun süredir tartışılan tutukluluk süresinin uzunluğu, yargılamanın ertelenmesi uygulamalarına, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden (AİHM) emsal karar çıktı. AİHM, Veli İsmail Altınok isimli yurttaşın yaptığı başvuruda, “Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5. maddesinin 4. ve 5. fıkralarını ihlal ettiğine” hükmederek, mahkeme masrafları da içinde olmak üzere toplam 4 bin Avro maddi tazminat ödemesine karar verdi. Mahkemenin gerekçeli kararında, “Türkiye’de süren tutukluluğa itiraz etmek için etkili bir yasal mekanizmanın olmaması ve telafi edici başvuru yolu bulunmamasının sistematik bir sorun olarak ortaya çıktığı” belirtildi ve “Türkiye’nin bu sorunu aşmak için gerekli düzenlemeleri yapması” tavsiye edildi. Gerekçe li kararda ayrıca, tutukluluğa itiraz eden avukatlara, itiraz süreci devam ederken, savcının mütalaasının bir kopyasının verilmemesine ilişkin şikâyetlerle birlikte telafi edici başvuru yollarının olmamasıyla ilgili olarak AİHM’e Türkiye’den gelen dosyaların sayısının 300’ü bulduğu uyarısı yapıldı. AİHM’nin aldığı kararında haklı bulduğu Altınok, yolsuzluk ve sahtekârlık suçundan 2007 yılında tutuklanmıştı. AİHM bir başka davada ise 2004’te askerlik yaparken ölen oğullarının intihar ettiği öne sürülen, soruşturmanın etkin olmadığını, oğullarının öldürüldüğünü savunan Abdurrahman Metin ve Remziye Metin’in başvuruları üzerine açılan davada Türkiye’yi haksız buldu. Mahkeme, yaşam hakkının ihlal edildiği ve etkin soruşturma eksikliği olduğunu belirterek aileye 19 bin Avro ödenmesine karar verdi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle