28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 KASIM 2011 ÇARŞAMBA kultur@cumhuriyet.com.tr 14 KÜLTÜR Ali rk’ün ü t n e g z Ö i yeni film ’i eyen m n ü r ö ‘G ünde n ü g 3 k il 5. izleyen 9 im seyirciyd ‘Sanat Yazıları’yla Aziz Nesin Aziz Nesin, 1995’teki ölümüne dek türlü özellikleriyle efsane bir kişilik olarak yaşamını sürdürdükten sonra, verimli bir ömrün ürünü olan yüz kadar yapıt bırakarak aramızdan ayrıldı. Geçen zaman içinde Aziz Nesin’in yapıtlarının yaşamı süresince yayımlananlarla sınırlı olmadığı ortaya çıktı. Hayatının yaklaşık son yirmi yılını geçirdiği Nesin Vakfı’ndaki çalışma odalarında çok sayıda klasörle karşılaşıldı. Kimi klasörlerdeki belgeler düzenlenip yayıma hazırlandı. Böylece uzun yıllar boyu tuttuğu güncelerinden oluşan “Mum Hala”, okuduğu kitaplar üzerine yazılarından oluşan “Okuduğum Kitaplar”, yakından tanıdığı insanları anlattığı “Birlikte Yaşadıklarım, Birlikte Öldüklerim”, rüyalarını anlattığı “Unutulmayan Rüyalar” gün yüzüne çıktı. Bu çalışmaların son ürünü ise yeni yayımlanan “Sanat Yazıları” (Nesin Yayınevi). Bu kitapta yazarın tiyatro, edebiyat, karikatür, sinema alanlarındaki yazıları bir araya getirilmiş. Aziz Nesin nasıl sıra dışı bir kültür insanıysa, onun sanat üstüne yazıları da bu sıra dışı kişiliğin kafasındaki tartışma konularıyla dolu. Sanatın her alanını kendi üretim alanı olarak algılayan ve o alanın sorunları üstüne düşünmeyi, tartışmayı hatta aykırı davranmayı seven, böylelikle kafalarda yeni düşünce alanları açmayı amaçlayan bir yazar Aziz Nesin. “Beni herkes, doğru bildiğini açıkça ve çekinmeden söyleyen bir insan sanıyor. Ya söyleyip yazamadıklarım? Bu yüzden içimde gerçeklerin dinamitlerini taşıyorum da sanki patlayacak gibiyim. Dahası inandığım gerçeklerin hepsini açıklayamadığım için kendimden utanıyorum.” (s.148) ??? İşte bu dinamit patlamaları Aziz Nesin’in “Sanat Yazıları”. Kitapta en geniş yeri tiyatro sanatı üstüne yazılanlar oluşturuyor. Nedenini anlamak zor değil. Bugüne dek dört ciltte toplanan oyunlarının dışında henüz yayımlanmayanlar da düşünülürse başlı başına bir oyun yazarı kadar çok ürün vermiş bu alanda. Yalnız oyun yazmakla kalmamış, tiyatro sanatı üstüne de uzun uzun düşünmüş, tartışmış bir yazar. Öyle ki, bu tartışmaları daha da boyutlandırabilmek için yıllar boyu her pazartesi akşamı iki tiyatro adamı Haldun Taner ve Turan Oflazoğlu’yla yalnızca tiyatro sorunlarını konuşmak üzere buluşmuşlar. Bütün bu arayışlar sonucu Aziz Nesin’in yakından tanıdığımız şarkılı çalgılı gülmece oyunlarının yanında çağdaş bireylerin yalnızlık, mutsuzluk, varoluş bunalımı gibi sorunlarını işlediği oyunları ortaya çıkmış. Kitapta 278 sayfa sürüyor Aziz Nesin’in tiyatro sanatı üstüne düşünceleri. Oyunlar, oyuncular, tiyatro anlayışları arasında yaşanan bir şenlik bu bölüm. Az sayıdaki sinema yazısında ise genel beğeninin tam karşısında yer alıyor Aziz Nesin. Tunç Okan’ın “Otobüs” ve Fellini’nin “Amorcord” filmlerini neden başarısız bulduğu konusunda herkesle ödünsüzce tartışıyor. ??? Uğraşının ana dalı olan gülmece konusunda ne denli çok düşündüğünü onun “Cumhuriyet Dönemi Türk Mizahı” adlı antolojisine yazdığı kapsamlı önsözü okuyanlar anımsar. “Sanat Yazıları”nda da gülmece ve karikatür üstüne yazılar önemli bir yer tutuyor. Aziz Nesin, yazdıkları yanında eylemleri ve düşünce dünyasıyla da toplumsal belleğimizde derin izler bıraktı. Bu izlerin kimi geçmişe ilişkin, kimi güncel ama sanırım çoğu da toplumumuzun ve insanlığın geleceğine ilişkin. Aziz Nesin’in aydın kişiliğini daha yakından tanımak, onun açtığı tartışma konularına bir ucundan katılmak için son yıllarda yayımlanan öteki kitaplarıyla birlikte “Sanat Yazıları”, önemli bir fırsat yaratıyor. ‘Gerçekten görünmez oldu’ ? Özgentürk’ün ‘Lanetli bir film bu’ demesi boşuna olmasa gerek. Belki de önceden sezerek koymuş ‘Görünmeyen’ adını. Geliri Van depremzedelerine bağışlanacak ‘Görünmeyen’i ilk 3 gününde yalnızca 94 kişi izlemiş. AYŞEGÜL ÖZBEK ÖZGENTÜRK’ÜN ‘TEŞEKKÜR İLANI’! Kayıt bantlarını çalan sesçiye, bütün şartlara uyulduğu halde filmin işlerini yarı yolda bırakan ses, montaj, miksaj şirketlerine, filmle hiç ilgilenmeyen TV kanalları idarecilerine, filme yokmuş gibi davranan sinema ve kültürsanat yazarlarına, zor zamanlarda buharlaşan dostlara, bizi imkânsızlıklar ve yalnızlıklar içine atan her şeye ve herkese, beni borç enkazı içinde bırakan “Görünmeyen” filminin lanetli varlığına ve bu vahşi ve salyalı kapitalizme BÜTÜN İÇTENLİĞİMLE TEŞEKKÜR EDERİM. Çünkü yazılsın her yere en iri puntolarla, sinema yapmaya devam edeceğim hâlâ. Filmi izleyen 95. kişi olduğumu öğrendiğinde hazırlayacağı kitaba koymak için fotoğrafımı çekmek istiyor Ali Özgentürk. Konu, geçen hafta biriki saatliğine haber sitelerine düşen Özgentürk’ün son filmi “Görünmeyen”. Haber ise ilk iki haftalık vizyon hasılatı Van’daki depremzedelere bağışlanacak filmi ilk 3 gününde sadece 94 kişinin izlemesi. “Görünmeyen”, Özgentürk’ün tiyatrodan sinemaya geçtiği ilk yıllarda 1970’lerde, çocukluğunda dinlediği bir hikâyeden yazdığı ilk senaryosu. Film, Macar besteci Bela Bartok’un 1936’da Adana köylerinde türkülerin izini sürüp kayıt altına aldığı dönem ve günümüze uzanan bir hikâyeye dayanıyor: “Bartok bizim oralara, Adana’ya geliyor. Akrabalar ona türküler söylüyor. Dedem de biraz kafayı çekince ‘Bartok’a türkü söylemiş adamım’ derdi. Dünya savaşa hazırlanırken bu dağlara gelip türküleri toplamaya çalışan bu adam ilgimi çekti. Onun ütopyası, naifliği.” İstanbul’da şu sıra yalnızca Maçka Cinebonus’ta gösterimde olan filmin başrollerinde dünyaca ünlü bir oyuncu Udo Kier, Gürgen Öz ve Muhammed Uzuner yer alıyor. Özgentürk’ün onca yıl bekleyip sonunda Avrupa Kültür Başkenti desteğiyle çektiği “Görünmeyen”, çekim sırası ve sonrasında aksilikler yaşamasına rağmen memnun kaldığı bir film olmuş. “Büyük emek ve rip maddi risklere giriyorsunuz. Ama bu fedakârlık olarak algılanmamalı. Zaten sinemanın bu belirsizliği ve büyülü yanı çok çekici.” 26 yaşındayken filmin hikâyesini tercüme ettirip Galatasaray postanesinden Macaristan Sosyalist Kültür Bakanlığı’na postalayan Özgentürk’e hâlâ cevap gelmemiş! Olan bitene de hep gülerek yaklaşıyor. “Lanetli bir film bu” demesi boşuna değil belki: “Önceden sezerek koydum ‘Görün meyen’ ismini. Gerçekten de görünmez oldu.” Ama genel olarak filmin vahşi kapitalizme kurban gittiği düşüncesinde Özgentürk: Film İstanbul’da üç yerde vizyona girmiş; iki sinema hasılatın çok düşük olması üzerine filmi gösterimden kaldırmış. Filmin tanıtımıyla ilgili de şunları söylüyor: “Sinema işinde bana en ağır gelen şey, bir filmin tanıtımını yapmak zorunda olmak. Ve bunun bir sisteme dönüşmesi.” Bir de her alanda olduğu gibi sinemadaki cemaatleşmeden ve artık kimsenin filmleri saf değerlendirmediğinden yakınıyor Özgentürk. İki haftalık geliri Van’a göndermek istediğini duyurunca da ya depremi kullanmakla suçlanmış ya da faşizan söylemlerle karşılaşmış. Tarihi bir döneme odaklanan kurmaca bir film “Görünmeyen”. Özgentürk, “Filmde üzeri hafif sararmış bir tarih kitabının tadı var” tanımlaması yapıyor: “Çok popüler dokusu olan bir film değil. Bugün yaşayan iki genç sevgili birbirlerine ulaşmak istiyorlar. Ama birbirlerine ulaşmak istedikçe feodal toprağın içine düşüyorlar. Oradan geçmişin yargısı başlıyor ve aslında daha da uzaklaşıyorlar. Geçmişin suçu onlara miras kalıyor.” Özgentürk filmden çok da söz etmek istemiyor: “Filmin dünyası, duygusu, düşüncesi, estetiği üzerine bana bir şey söylemek düşmez. Film artık seyircinin. Fakat seyirci de yok ki ortada.” (Gülüyor) ‘Gücü ele geçirenler kurda dönüşüyor’ Umar Ö. Oflaz yeni kitabı ‘Anau’lu Anadolu’da ulu bir göçün izini sürüyor GAMZE AKDEMİR TÜRKİYE’DEKİ İLK SERGİSİ SANTRALİSTANBUL’DA ‘Canımı pul yerine kullanıyorum’ ‘Nâzım Hikmet’in Açlık Grevi’ dosyası Kitap Fuarı’nın da gündemindeydi Kültür Servisi Bilgi Üniversitesi Yayınları tarafından Nâzım Hikmet’in 48. ölüm yıldönümünde sınırlı sayıda basılan “Nâzım Hikmet’in Açlık Grevi” başlıklı dosya, TÜYAP Uluslararası Kitap Fuarı’nın son günü aynı adlı söyleşiyle de gündeme geldi. Yeşim Bilge Bengü tarafından yayına hazırlanan dosya, Nâzım Hikmet’in 28 yıllık mahkumiyetinin 12. yılında başlattığı açlık grevi direnişi sırasında yazdığı 8 sayfalık notların tıpkıbasımından oluşuyor. Dosyaya katkıda bulunan Memet Fuat’ın oğlu Kenan Bengü, Turgay Fişekçi ve Kıymet Coşkun’un katıldığı söyleşide Bengü, “Dosyaya katkımız esas olarak elimizdeki arşivi açmak” diyerek arşivin geniş kitlelere ulaşabilmesi için Bilgi Üniversitesi Yayınları ile başladıkları işbirliğini yeni tıpkıbasımlarla sürdüreceklerini belirtti. Fahri Aral’ı “çılgın” özverili bir yayıncı olarak tanımlayan Bengü’den sonra söz alan Aral ise “Nâzım Hikmet’in beni en etkileyen sözü, dosyanın iç kapağında da yer alan ‘Millete verdiğim açık istidaya canımı pul yerine kullanıyorum’ cümlesidir. Bu cümle Nâzım’ın her koşulda güçlü bir dille eşsiz ürünler vermeye devam ettiğinin kanıtı” dedi. Turgay Fişekçi’nin Nâzım Hikmet’in “Açlık Grevinin Beşinci Gününde” şiirini okuduğu söyleşide, yapıtın büyük bir yazarın direnişinin kamuoyunda yarattığı etki ve dönemin toplumsal ortamını anlamak için de önemli bir kaynak olduğu vurgulandı. Bir ana ocağından veya bir “Ana” kültürden kaynaklanan insanlığın o günlere dek yaşatılabilmiş kök kültürünün Anadolu’ya göçüyle başlıyor Umar Ö. Oflaz’ın yeni çalışması “Anau’lu Anadolu” (Pia Yayınları). Kitabında bu göçe odaklanan Oflaz, 25 yıla yayılan araştırmalarında hem İç Asya coğrafyasının hem de kültür tarihinin derinliklerinde Anadolu’da yaşatılmaya çalışılan töremizin kök izlerini gördüğünü ifade ediyor. İnsanlığın evrensel temelinde Ulu Ana ocağı ve oradan doğan kültürün olduğunu irdelerken İslamiyet öncesi Türk töresinin, hiyerarşik bir ocaklar düzeniyle nasıl yürütüldüğünü de ayrıntılayan Oflaz şunları söylüyor: “Bu düzenin en üstünde Ulu Ana veya Unau’lu ocağı vardı. Hiyerarşik düzenin tabanına doğru inen ve Anadolu Oğuz halkını kucaklayan bağlı ocaklar kutsallıklarını bu ocağın kurucusu olan insanlık anasından alıyorlardı. Bu ‘Acı Yar’ ocağı 1527 yılı Haziran ayında büyük kıyımlarla tahrip ve yok edildi. Bu ocaktan kaynaklarını alan ana kültüne bağlı inanç sistemiyle, on iki beylikli yönetim biçiminin birbirlerine karışmadan beraberce yürütüldüğünü görüyoruz. Yani askeri ve idari sistem beyliklerce yürütülürken, inanç sistemi ‘Kırklar’ diye adlandırılan kırk veli tarafından yürütülüyordu. Tüm bunların başı olan ve işlevleri birbirinden ayrı olan ‘Üç Han’ ise arka planda, ama kutsal bir saygınlıkta ocaklarında görevlerini sürdürüyordu. Bu kültür yalnızca Oğuz kavmine has olmayıp insanlığın ortak kültürüdür.” Talan edilen uygarlıkların da öyküsü niteliğindeki kitabında Anadolu dendiğinde içinin kanadığını ifade ediyor Oflaz: “On binlerce yıllık muhteşem kültürle yoğrulageldi bu kavruk topraklar. Gün geldi gücü ele geçirenler kurda dönüştüler. Gelecek kuşaklara bu izlerden bir şeyler aktarabilmeyi borç bildim.” Osmanlı’ya sıkı bir eleştiri de söz konusu yapıtta. “Türklük ve Osmanlılık” ayırım çizgisi üzerine dikkat çekiyor Oflaz: “Osmanlı kendisini Türk’ten saymadığı gibi, Türk’ten nefret etmiştir. Bugün onları Türk’ten ya da kendilerini Osmanlı’dan saymaya çalışanlar var. Çünkü Osmanlı ile Türk arasındaki kültürel ayırım çizgisini göremiyorlar.” C MY B C MY B rev’in, na Tza ) adlı A ı ç t a Bahçe at san i Hırv rden” (Gizli Hawaii, Jais v r e S a Kültür : A Secret G bul’da açıldı. n Tzarev’in ed tan ne “Expos ün santralis rinden etkile yer aldığı ser d le sergisi, Afrika kültür ı 40 eserinine çıkıyor. pon ve e” odaklandığ kez görücüy e, 30 çocukla n r ilk nc ye “çiçekle iye’de üzenle ından ö gi, Türk n sergi açılış e çalışması d nlatan çogü töly yi a Önceki nbul’da bir a “gizli bahçe” ew York’taki a N i t k s e yee santraliı, hayallerind 2012 yılı içind ergi düzenle lıs a ç bir aç iyle sanat eserler Gallery’de de i stüdyolarınd ve mot k v cukların a is e r land’d esyon a Tza The An onaco ve Tay ri, postempr hatırlatıyor. acek. M tçının eserle alışmalarını kadar santr ç ’a na şan sa nist ustaların leri, 28 Aralık ir. r il e b s der e üle arev’in anbul’da gör Ana Tz list in ’ v e r a z Ana T ahçe’si ‘Gizli B ‘Alacakaranlık Efsanesi’ gişenin zirvesinde ? Kültür Servisi ABD Box Office listenin ilk sırasını geçtiğimiz hafta tüm dünya ile aynı anda ülkemizde de vizyona giren Alacakaranlık’ın (Twilight) devam filmi “Alacakaranlık Efsanesi: Şafak Vakti Bölüm 1” (The Twilight Saga: Breaking Dawn Part 1) aldı. İlk üç filmle dünya çapında 1.8 milyar dolar hasılat yapan filmi hafta sonunda ABD’de gişeden 139.5 milyon dolarla ayrıldı. Ülkemizde ise yabancı film kategorisinde en iyi ilk 3 gün seyirci ve hasılat rekorunu kırarak 3 günde 428.212 kişi tarafından izlendi. Sanal Kitap Fuarı başladı ? Kültür Servisi Türkiye’nin en büyük online kitapçısı idefix.com’un her yıl düzenlediği Sanal Kitap Fuarı, bu yıl 9. kez düzenleniyor. Önceki gün başlayan ve 21 Aralık’a kadar devam edecek olan fuarı bu yıl 3 milyonun üzerinde kişinin ziyaret etmesi bekleniyor. 81 ilin tamamından sipariş alarak Türkiye geneline yayılan fuar, büyük indirimler, yazarlardan imzalı kitaplar, ekstra indirimli özel setler gibi sürprizleri de içeriyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle