26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 KASIM 2011 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 13 erhaba, ben Hikmet “M Tanıl. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğrencisiyim ve Ankara’da ikamet ediyorum. Ama bu mektubu size Sincan F tipi 1 No’lu Cezaevi’nden yazıyorum. 15.06.2011’de evime yapılan baskın sonrasında tutuklandım. Baskının nedeni Hopa olayları, yani bir emekli öğretmenin öldürülmesiyle ilgili bir basın açıklamasına katılmamdı. İddiaya göre bu basın açıklamasına, terör örgütlerinin isteği doğrultusunda katılmışım. Bu yüzden terör örgütü propagandası yapmaktan tutuklu yargılanıyorum. Ancak söz konusu eylemi düzenleyen Kamu Emekçileri Sendikası, yani bir memur sendikası. Eyleme katılanlar da demokratik kitle örgütleri, sivil toplum kuruluşları ve siyasal partilerdi. ‘Terör örgütleri’ internetten söylemiş, biz de onların propagandasını yapmışız. Evimde bulunan suç kanıtlarına gelince... Kanıt olarak evimden toparlananlar: Bir adet meyve bıçağı, kitap, Hollywood yapımı film ve animasyon filmler. Polis fezlekesinde ‘bıçak’ yazdığını görünce gülüyorum, ama kitaba şaşkınım. Büyük bir kitabevinden aldım çünkü. Soruyorum avukata; odada iki polis, avukat ve ben varım. Polis ne olmuş der gibi yüzüme bakıyor, şaşkınlık içerisindeyim. Kitap 1978’de yasaklanmış ve 1990’lı yıllarda yasak kalkmış, ancak emniyet o tarihten beri kitap listesini güncellememiş. Ben de polise bakarak gülüyorum, ama o benim yaşamını yitiren bir öğretmen, Metin Lokumcu’nun cenazesine en azından bir siyah çelenk taşıyacak basın açıklamasına katılmam gerekiyordu. Ben de yaptım tercihimi. Bağırdım amfilerde tıpkı şimdi Sincan Cezaevi’nden söylediğim gibi: Üniversiteler bizimdir, bizimle özgürleşecek.”(*) ??? Hikmet Tanıl, 28 arkadaşıyla birlikte yukarıda yazdığı gibi bağırdığı için 15 Haziran’dan beri tutuklu olarak yargılanmayı bekliyor, aziz okurlarım. İlk duruşmalarına nihayet 9 Aralık 2011’de Özel Yetkili Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde çıkacak bu çocukların her biri, otuz yıl sonra çekilecek “Hatırla Sevgili” dizilerine karakter adayı. Ne var ki otuz yıl sonra kendi rollerini bile oynayamayacak, çünkü yorulmuş ve yaşlanmış olacaklar, çektikleri çilenin parsasını bile başkaları toplayacak. Ve otuz yıl sonra Türkiye, çekirdek çitleyip abur cubur atıştırarak yine bir “Hatırla Sevgili” dizisinde rol yapan sahte Hikmet Tanıl’lara ağlayacak... Demokrasiye sahip çıkmak, insanlığın ne olduğunu “yaşarken” hatırlamak için daha kaç kuşak kurban etmek, kaç gencin başını yemek, hapislerde çürütmek gerekiyor, sorarım size? Umarım bu çocukları yargılayacak olanlar da aynı soruyu soracaklardır, vicdanlarına. (*) Mektubun kısaltılmışıdır. “İnsanlık var olduğunda n beri, ne ideal sahipleri iktidar olabilmiştir ne de iktida rlar ideal sahibi...” JEROME DESHUSSE S Bitmek Bilmeyen Dizi: Hatırla Sevgili tutuklanacağımdan emin. Sayemde liste de güncelleniyor. Ama buna şaşırmamak gerek tabii, bu memlekette kitaplar daha basılmadan toplatılıyor. Başbakan 12 Eylül’den hesap sordu referandumda, Erdal Eren’e ve o dönemdeki işkencelere ağladı. Düşünüyorum bana da ağlar mı diye... ??? Diyeceksiniz ki senin hiç mi suçun yok, kimsenin evi boşu boşuna basılmaz, boşuna tutuklu yargılanmaz? Evet, ben tutuklu yargılanıyorum, çünkü üniversitelerde eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitimi istiyorum. Yazın yoksul mahallelerde çocuklara ders veriyorum, üniversitelerdeki bilgi ve bilimin halk yararına kullanılmasını istiyorum. Bu doğrultuda Ziraat Fakültesi’nde öğrendiklerimi yoksullarla paylaştım. Ayrıca, HES’lere de karşıyım. Bir ziraat mühendisi adayı Fotoğraf: ALİ ARİF ERSEN ünyada yabancı dil “D eğitiminin, farklı kültürlerin etkileşim içinde Çocuk Hakları ya da Bizim Çocuklarımız Eğer çocuklarımızı gerçekten seviyorsak Çocuk Hakları Zirvesi ve Kalkınma Derneği’nin 20 Kasım 2011 Dünya Çocuk Hakları Günü mesajına kulak verelim: “Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu 1954 yılında aldığı 836 sayılı kararı ile tüm hükümet ve üye devletlerinin, çocuk haklarının başlı başına ele alınarak yeni bir düzenlemenin yapılması tavsiyesinde bulunmuştur. Bu tavsiye kararını, 20 Kasım 1959 yılında BM Çocuk Hakları Deklarasyonu ve 20 Kasım 1989 tarihinde de BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin kabul edilmesi kararı izlemiştir. Çocuk haklarıyla ilgili alınan bu kararların 30 yıl arayla tesadüfen 20 Kasım gününe rastlaması nedeniyle de (BM) Genel Kurulu 20 Kasım tarihini Dünya Çocuk Hakları Günü olarak kabul etmiş ve bugünde tüm hükümet ve üye devletlerin çocuklarının toplumsal durumlarının ne noktada olduğunun gözlemlenerek, gerekenlerin yapılması kararını almıştır. Türkiye bu sözleşmeye, 1995 yılında TBMM’nin onaması ile resmen taraf olmuştur.” ??? “Çocukları birey, insan ve yurttaş olarak tanımlayan bu sözleşme, en temel eğitim, sağlık ve sosyal hakları yurttaş olarak çocuklarına sağlamayan hükümetleri mercek altına alarak izlemekte ve belirli aralıklarla her üye ülkeden sözleşmenin tavsiyeleri doğrultusunda ilerleme raporları hazırlayarak BM’nin değişik kurum ve komisyonlarına rapor etmelerini istemektedir. Bu bakışla, Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesi, çocuğu çaresiz ve bağımlı birey yerine, toplumsal, siyasal ve sosyal haklarla donatılmış birer yurttaş insan ve birey konumuna getirmekte, onun iyi ve kaliteli bir yaşam sürdürebilmesi için gereken her türlü gayretle birlikte bu çalışmaların sürdürebilirliğinin de sağlanması amacıyla izlenmesi ve denetiminin yapılması gereğini tavsiye etmektedir.” ??? “Çocukların iyi, sağlıklı, eğitimli ve ‘yapabilirliği’ yüksek bir durumda olması, kalkınma yolunda olan bir topluma dönüşümün ön şartıdır. Bu hedef doğrultusunda emek veren her birey, devlet, resmi ve gönüllü kurum ve kuruluşlar, toplumsal kalkınma sürecinde bu çok önemli görevi ve sorumluluğu da tek tek ve birlikte üstlenmiş olmaktadırlar.” ??? “Türkiye’de çocukların durumunu araştıran, izleyen ve çocuğun kalkınma ve gelişme gereksinimlerine yönelik iyileşmelere ön ayak olacak yeni politikalara ve her düzeyde araştırma ve çalışmalara ihtiyaç vardır. Bu çalışmaların çocuğu etkileyen tüm yaşam alanları için arttırılarak, Türkiye’de çocukların daha iyi yaşam koşulları ve fırsatlara sahip olabilmeleri için çabaların devamı gerekmektedir.” “Dileğimiz bu çalışmaların önümüzdeki dönemde daha da katılımcı bir yapılanma ile tüm illerimizi de kapsayacak biçimde genişletilerek sürdürülmesidir.” ??? Burada söz konusu olan bizim çocuklarımızdır. Çocuklar söz konusu oldu mu, sanırım, dinsel inançlarımız, etnik kökenlerimiz, ideolojik düşüncelerimiz belirleyici olmamalıdır. Örneğin, 26 yetişkin erkek tarafından cinsel tecavüze uğrayan N.Ç. kızımızın durumu hiçbir inanç, etnik köken ya da ideolojiyle açıklanamaz. Yapılan, tek sözcükle erdemsizlik, ahlaksızlıktır. Bizimki gibi erdemsizlik ve ahlaksızlığın kitleselleştiği, çocuklarımız için büyük bir tehlike oluşturduğu toplumlarda görev toplumun temiz kalmış, iyi insanlarına düşmektedir. Önerim, çocuklarımız için girişilen her çabaya siyasal, inançsal, ideolojik bir kaygı gözetmeksizin destek vermektir. Çocuklarımıza önkoşulsuz olarak el uzatmaktır. Dediğimiz gibi onlar “bizim” çocuklarımızdır. Hangi sevgi dolu ana baba çocuğunun mutluluğunu, insanca bir hayata büyümesini istemez ki? olarak sularımızın doğanın bir parçası olduğuna, bu ülkedeki herkesin ve tüm canlıların sular üzerinde hakkı olduğuna inanıyorum. Sularımız bizim ender ortak miraslarımızdandır. HES’lerle birlikte tarım alanlarımızın yok edilmesine ve canlı çeşitliliğimizin yok olmasına karşıyım. Ancak piknik tüpüyle nükleer santralı bir tutan bir hükümetin zihniyetinden, doğaya zararsız bir proje beklemek elbette zor. AKP’nin ‘ileri’ demokrasisinin uygulandığı bugünlerde ya üç maymunu oynamam gerekiyordu tüm yapılanlara karşı ya da üniversiteleri ticarethane haline getiren zihniyete karşı çıkmam ve çevreyi koruyabilmek için olmasında vazgeçilmez önemi vardır. Bizler bu anlayışla Fransızca öğretmeni olduk. Oysa ülkemizde eğitimi verilen tek yabancı dil İngilizce olup diğer dil eğitimcileri mağdur edilmekte. Milli Eğitim Bakanlığı biz Fransızca öğretmenlerine kadro vermediği için mesleğimizi yapamıyoruz. Biz Fransızca bölüm mezunları, öğretmen olmak, öğrendiğimiz dili öğretmek adına mücadele ediyoruz. Biz de Milli Eğitim Bakanlığı bünyesine alınıp mesleğimizi yapmak istiyoruz. Binlerce mezunumuz, her atama döneminde yeni umutlarla, maddi manevi sıkıntıya girerek her yıl KPSS sınavına hazırlanmakta, ancak bölümlerimizden istihdam yapılmadığı için aldığımız yüksek puanlar da heba olmaktadır. Dahası, hayal kırıklığı içindeyiz. Sesimizi duyurun, bizi destekleyin.” Dilek M. İşsiz Fransızca Öğretmeni KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ‘ G ’ N O K T A S I [email protected] Deprem Fırsatçılığı deyle “muhtemel depreme maruz bölgelerdeki aileler” için meralara, yaylaklara, otlaklara dokunmadan da yapılaşma alanları bulunabilir. Adına “planlama” denilen ama egemen siyasilerin asla akıllarına bile getirmedikleri bilimsel çalışmalarla tarım ve hayvancılığın yaşam kaynakları yok edilmeden depremi göğüsleyebilecek yeni yerleşmeler gerçekleştirilebilir. Peki, bu neden yeğlenmiyor? Planlamayla çözüm bulmak yerine yasayla yeni yağma alanları yaratmak neden? Cumhuriyet’in Ankara bürosundan Murat Kışlalı ile Fırat Kozok’un derledikleri haberin manşeti yanıtı özetliyor: “Rant İçin Engel Kalkıyor.” Hele üst başlık, tümüyle “emlakçi zihniyet”le hazırlanmış yasa taslağının “gerekçe”sini açıklamaya da yetiyor: “Hükümet, uygulamaya sokamadığı düzenlemeleri Afet Taslağı’na deprem gerekçesiyle soktu.” Peki, tarım ve hayvancılığa bu “garez” neden? Atatürk’ün vasiyetini açıkça “çiğneme”nin ardında ne var? Otlayacakları otlak kalmayacak! Depreme hazırlık adı altında bir başYani “deprem” bahanesiyle, ka ve daha büyük “felaket”letarımın gelişmesi ve çiftçi aile re yol açmak; yani ulusun kulerinin geçinebilmesi için ko şaktan kuşağa beslenme kayrunmaları zorunlu olan alanla naklarının “kurutulması”na nerı, başta TOKİ’ninkiler olmak den olmak; nasıl bir kalkınma üzere doğa düşmanı beton yı anlayışıdır? ğınları işgal edecek. Yanıtını, “çünkü sömürgeci Nitekim aynı habere göre Batı, ülkemizin tarım fukarası oltaslakta özetle şunlar da yer alı masını istiyor” şeklinde veryor: “TOKİ veya ilgili belediye mek istemiyorum… Türkiye’yi ler, afet alanlarında kamu ve yönetenler, siyasal amaçları ne özel sektör işbirliği ile kat veya olursa olsun, sonuçta “bizim inhasılat karşılığı inşaat yapabi sanlarımız” olduklarına göre, lirler.” ülkeye, ulusa ve gelecek kuDemek ki aynı alanlarda, üs şaklarımıza karşı “duyarsız”, telik “müteahhit mantığı”yla ve “duygusuz” ve “sorumsuz” ola“kamu yatırımı” adı altında da bileceklerini kabul edemiyoha kim bilir neler yükselecek!.. rum. Biliyorsunuz, topluma ait araBir başka kabul edemediğim zileri satın alan ya da TOKİ ve de planlama bilimini yok sayan ya belediyelerle “kâr ortaklığı” böylesi bir yasayı düzenleyekuran girişimcilerin de buralar bilecek kadar “bilinçsiz” olabidaki rant amaçlı ticari inşaatlecekleri... Çünkü aralarında larına “kamu yatırımı” denilen bir Türkiye’nin, hatta dünyanın ünsüreçten geçiyoruz. lü üniversitelerinden mezun Oysa daha iki hafta önceki olanlar; bilmem kaç dil bilenler; ölüm yıldönümünde “Ulu Ön“ayaklı ansiklopedi” denebilecek der”imiz olarak andığımız Atatürden “bilgi küpü” olan danıştürk, yaşamının son resmi konuşmasında özetle ne demiş manlar da var. Hiç değilse onların eğer “vitti; “tarım toprakları hiçbir nerin”lik değillerse deprem badenle yok edilemez”. hanesiyle tarım alanlarımızın böylesi yağmalanmasını önlanlama unutuldu gören bu taslağa engel olmaKaldı ki yine taslaktaki ifa ları gerekmiyor mu? “Milli ekonominin temeli tarımdır. Memlekette topraksız çiftçi bırakılmamalıdır. Daha önemlisi ise çiftçi ailesini geçindirebilen toprağın hiçbir nedenle gözden çıkartılmamasıdır.” Atatürk bu sözleri 1 Kasım 1937’de, TBMM’nin 5’inci dönem açılış konuşmasında söylemiş... Alışılagelenden daha uzun olan bu konuşma Gazi’nin Meclis’e son seslenişiydi; adeta “vasiyet”i gibi... Şimdi de 15 Kasım 2011 günlü Cumhuriyet’teki “Yeni Afet Yasası Taslağı”yla ilgili haberden bir bölümü okuyalım: “Taslağa göre mera, yaylak, kışlak ve kamuya ait otlak ve çayır vasıflı taşınmazlara, muhtemel afete maruz bölgelerdeki ailelerin nakledilmesi ve kamu yatırımlarının yapılması amacıyla vasıf değişikliği yapılabilecek.” ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] P 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Lunaparklarda 1 ki korku trenine verilen ad. 2/ Gök 2 ekvatoru üzerinde 3 yer alan büyük ta 4 kımyıldız... Müzik 5 parçalarının yazılı metni. 3/ Futbolda 6 diklemesine atılan 7 top... Tavlada “iki” 8 sayısı. 4/ Bir renk... Omurgayı 9 oluşturan kemiklerden 1 2 3 4 5 6 7 8 9 her biri. 5/ Bir alacağın 1 Ş AMB A L İ Ü güvence altına alınması 2 A B A S E R E N için kurulan taşınmaz re3R AM İ R İ T hini. 6/ Bilecik’in Os4 T R A P E Z A F maneli ilçesinde bir yay5R A E R A T R la... Osmanlı toprak düE K ONOM İ zeninde yıllık geliri yüz 6 Ö K O K bin akçeden yukarı olan 7 Z E K A T 8 L İ İ C A D İ dirlik. 7/ Erişmiş, ulaş9 P A N İ K A T A K mış... “ ömür biter bir uzun sonbahar olur” (Y. K. Beyatlı). 8/ Telefon sözü... Gümüş üstüne özel bir biçimde kurşunla işlenen siyah nakış. 9/ Farklı bir halkı ya da kültürel grubu belirtmekte kullanılan sözcük. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yahudilikte dinsel yılbaşı sayılan günde kutlanan bayram. 2/ Asya ile Avrupa’yı ayıran dağ sırası... Tiyatroda kurnaz uşak tiplemesine verilen ad. 3/ Mezar... Zekâ geriliğinin ileri şekli. 4/ Halk dilinde gelin biçiminde yapılmış bez bebeğe verilen ad. 5/ Mor renkli çiçekleri olan otsu bir bitki... Bir nota. 6/ Ortadoğu’da, “Ölüdeniz” de denilen bir göl... Afrika’da bir ülke. 7/ Sahip... Türk müziğinde iki makamın ortak adı. 8/ Karaciğerin salgıladığı acı sıvı... “Gönüle uçmak düştü / Bir bulamadım” (Şarkı). 9 Bitkisel ya da hayvansal maddelerin etkili özü... Bilgisayarda, bir kurum ya da kişiye ait internet kurulumu. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle