24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 KASIM 2011 PAZAR [email protected] 16 KÜLTÜR Çalışmalarını Berlin’de sürdüren İsveçli sanatçı Annika Eriksson’un sergisi Galeri Non’da Sivil itaatsizliğin kentleri EVRİM ALTUĞ Derya Demir’in kurucusu olduğu Galeri Non, Tophane’deki mekânından sürpriz biçimde Galatasaray Mısır Apartmanı’na geçerek bu mekândaki ilk sergisini, çalışmalarını Berlin’de sürdüren İsveçli sanatçı Annika Eriksson’a ayırdı. “Bir Annika Eriksson Sergisi” isimli etkinlik, sanatçının da deyimiyle yakın geçmişe uzanan mini bir retrospektif. Eriksson, Türkiye’deki sanat ortamının aşina olduğu bir imza. Yapıtlarında özellikle günlük durumların sosyal, kamusal, kentsel yansımalarını mikro ve makro düzeyde tartışmaya açan Eriksson, sergideki eserleri oluştururken özellikle “serbest dolaşım”ın yazılı olmayan, ama görünür olan detaylarını görselleştirmesiyle dikkat çekiyor. ? Eriksson, yakın geçmişe uzanan bu mini retrospektif sergide, sivil itaatsizliğin üç farklı dünya kentinde; Sheffield, Berlin ve İstanbul’daki yansımalarını aynı zeminde buluşturuyor. Mitte ya da Tarlabaşı Nitekim sanatçının İngiltere’nin kuzeyindeki Sheffield, Berlin ve İstanbul için ürettiği beş ayrı işi de bu yerel ama küresel zeminde ayrıntılarıyla hazmedilebiliyor. İşte bu esnek parantezler altında izlenen işlerden biri olan “Wir Bleiben / The Last Tenants”, Eriksson’un bir dönem yaşadığı binayı konu ediniyor. 1755’te inşa edilmiş olan bina yüzyıllar boyunca ayakta kalmayı başarmış ve iki dünya savaşı atlatıyor. Ancak Berlin Duvarı’nın yıkılmasının ardından, binanın yer aldığı Mitte bölgesi hızla ticarileşerek dönüşürken bina da nezihleştirme sürecinden nasibini alıyor. Sanatçının bu yapıtı, binanın son sakinlerini, binadan ayrılmama ve hakları için verdik Eriksson, ‘Yeniden Buradayız’ adlı yapıtında Punk cemaatini birer hayalet gibi karşımıza dikiyor. leri mücadeleyi konu ediniyor. Tam da bu noktada bu iş, kuşatılan ve kimliksizleştirilirken Tarlabaşı semti ve nicesini çağrıştıran duruşuyla öne çıkıyor. Direniş ruhu Eriksson, serginin genelinde de altı çizilen “sivil itaatsizlik” mefhumuna saygı duruşunda bulunan bu eserinde, binanın sakinlerinden kendi hikâyelerini anlatmalarını isterken bize de binanın portresini sunuyor. “Sergideki bu işte bir direniş ruhu olduğunu görebilirsiniz. Bu açıdan tek bir işte, gerek İkinci Dünya Savaşı, gerek Berlin Duvarı’nın yıkılışı, gerekse duvar sonrasını aynı zaman içinde tecrübe etmeniz mevzubahis” diyor. Bu halin giderek teatral bir performansa büründüğü “Wir Sind Wieder Da / Yeniden Buradayız” yapıtında ise sanatçı, Punk cemaatini birer hayalet gibi karşı mıza dikerek “Geri Döndük” mesajını veriyor. Yarım saatlik bu video projeksiyon, özel baskı siyah beyaz fotoğraflar ve sokak kokan afişlerle de filizleniyor. Punklar ve kediler... Sanatçı, bugünkü trajik atıllığı ile Taksim Atatürk Kültür Merkezi’ni anıştıran bir diğer modernite antianıtını ise “Maximum Happiness/Azami Mutluluk” adlı yapıtında devreye sokuyor. Sheffi eld’in üstünde görkemli bir kale gibi yükselen Park Hill Estate, şehrin simgesel yapılarından birisi olmasına rağmen perili bir evi andıran bir terk edilmişlik halinde karşımıza dikiliyor. Eriksson, ölü bir yapıyı dirilterek tartışmaya açtığı bu kışkırtıcı işin üretim sürecinde Adnan Yıldız ve Egemen Demirci gibi Türk kökenli sanat profesyonelleriyle verimli bir işbirliğine gittiğini ifade ediyor. Ancak Berlinli Punk cemaatiyle aynı dramatik kader ortaklığını yaşayan en önemli canlılar, sergideki kedilerle kendini gösteriyor. İstanbul’dan yaşadığı yere bir kediyle dönen Eriksson, bu yapıtında “bir gecede yersiz yurtsuzlaştırılan” İstanbul kedilerinin dramatik bekleyişlerini sonsuzluğa kaydediyor. Eriksson “Harika İyi Yer” isimli bu çarpıcı işten şöyle bahsediyor: “Benim için sergideki en zor iş buydu. Kendilerine bir tür pozitif cemaat yaratan bu kedilerin durumunu fark ettikten sonra bölgeye giderek onları gecegündüz görüntülemeye çalıştım ve kedilerin aslında Punklar ile yakın oldukları duygusuna kapıldım. İstanbul’da da bir iş üretmeyi istiyordum açıkçası. Bu anlamda kedilerin olduğu bu işten bir fabl olarak bahsedebiliriz.”(Sergi 9 Aralık’a dek Galeri Non’da. ) Biz Bunlara Müstahak mıyız? Bir Bakan (Şehircilik Bakanı Bayraktar) geriye yüzlerce ölüm, binlerce yıkım, milyonla açlıkyokluk bırakan bir deprem sonrasında “Bir daha deprem olmaz, evlerinize girin”, “En güvenilir yer Van merkez ve Erciş’tir, deprem dedikodularına rağbet etmeyin” diye dedikodu yapabiliyorsa, fetva verebiliyorsa… Sorumluluğunu hiçe sayıp, bilimsellikten uzak açıklamalarda bulunabiliyorsa… Halk ona güvenip evine girince, yeniden yeniden ölüyorsa… Verdiği güvene karşın o Bakan yanıldığını, yalan söylediğini, en azından özür dilemesi gerektiğini kavrayamıyorsa … Ve Bakan Bey hâlâ o koltukta oturuyorsa, oturabiliyorsa… Ölümler ve yokluklar içinde can çekişirken; çaresizlik ve bilinmeyen arasında parçalanırken, depremzedeler Bayram Oteli’nin enkazının kurtarma çalışmalarını umutla izleyebiliyorsa… Acı ve öfke içindeyken, gövde gösterisine kalkan Vali’yi ve Bakan’ı protesto ettiler diye üzerlerine polis sürülüyor ve bunlar biber gazı ve coplarla işe girişebiliyorlarsa… Bütün dünyanın şaşkınlık ve dehşet içinde izlediği, insanın kanını donduran görüntülerden sonra Başbakan hâlâ “Bunlar depremzede değil, provokatördür” diye buyuruyorsa… Artık bu ülkede iktidar güçlerinden asla ve asla hesap sorulamayacağı; eleştiri, sorgulama, denetim, yargılama ve ceza mekanizmalarının sadece ve sadece iktidar karşıtları için geçerli olduğu düşüncesi her gün biraz daha yaygınlaşıyor ve daha derinlere yerleşiyorsa… Madımak katliamının firari sanığı yurtdışında tutuklandığı halde, Ankara’daki bürokratik işlemlerin dondurulmasıyla, Türkiye’ye iade edilmesi önleniyorsa… (Tıpkı daha önce Sivas katliamının baş azmettiricilerinden bir türlü “bulunamayan” ve eceliyle Sivas’taki çiftliğinde ölen Erçakmak gibi ve nicelerinin zamanaşımıyla davadan yırtmaları gibi…) Adalet mekanizmasının işlemeyişi, yargının bunca siyasallaşması, en ufak bir protesto olayında hapsi boylayanların çoğaldığı bir ortamda hâlâ “ileri demokrasi”den söz edenler olabiliyorsa… (Hopa olaylarını, üniversite öğrencilerini, seçilmiş milletvekillerini, yargının cezaya dönüştüğü halleri düşünün…) Bir yanda 13 yaşında bir kız çocuğuna tecavüz eden onlarca hasta kafalı ahlaksız yaratığı mazur gösterirken, öte yanda televizyon filmlerinde sigaraları çiçekle ya da bulutla kapatmayı “çocukları kötülüklerden korumak” sananlar olabiliyorsa… Bu korkunç riyakârlık, ikiyüzlülük, sahtekârlık, yalancılık çoğunluk tarafından kabul görebiliyorsa… Kabul görmese bile, vurdumduymazlık çemberinde ve “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” düşüncesiyle görmezden gelinebiliyorsa… Ülkemin kimi büyük yayın organları, iletişim araçları sanki bunlar hiç ama hiç yaşanmıyormuş gibi, olmuyormuş gibi davranabiliyorsa… Belki de… Belki de “kabahat senin / demeğe de dilim varmıyor ama kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!”… Ve belki de “dünyada ve ülkemde bu zulüm senin sayende.” Belki korkudan… Belki çıkarcılıktan… Belki de menfaat gereği şakşakçılıktan vazgeçememekten… Sevgili okurlar, bilmez değilim, benim gazetemin okurları hak etmiyor bu sözleri, ama işim gereği her gün gazete ve televizyonları izledikçe artık tutamaz oldum kendimi. Ve başladım kendime sormaya: Belki de müstahakız tüm bunlara… Gerçekten biz bunlara müstahak mıyız? Muzaffer İlhan Erdost, sergisini kardeşi İlhan Erdost ile gazetemiz başyazarı İlhan Selçuk’a adadı Erdost’tan ‘İlhan’ların anısına’ ANKARA (Cumhuriyet) Yazılarında toplumsal sorunlara eğilen bir yazar Muzaffer İlhan Erdost. Kardeşi İlhan Erdost’un 7 Kasım 1980’de, Mamak Cezaevi’nde dövülerek öldürülmesinin ardından adına kardeşinin adını da ekledi. İlhan Erdost’un 31. ölüm yıldönümü bu yıl. Gazetemiz Başyazarı İlhan Selçuk’un ölümünün üzerinden ise neredeyse bir buçuk yıl geçti. Yazar, şair ve ressam Muzaffer İlhan Erdost, İlhan Selçuk ve kardeşi İlhan Erdost’u, gazetemizin Ankara Temsilciliği’nde yer alan Cumhuriyet Kültür Merkezi’nde (CKM) açtığı bir sergi ile anıyor. CKM’deki “İlhan’ların Anısına” resim sergisinin önceki akşamki açılışına CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökhan Günaydın, CHP Ankara Milletvekili İzzet Çetin, Türkiye İnsan Hakları Kurumu kurucularından Nevzat Helvacı, Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği Ankara Şubesi Başkanı Alper Akçam, emekli diplomat Daver Darende katıldı. Serginin açılışını gazetemiz Ankara Temsilcisi Utku Çakırözer gerçekleştirdi. Serginin açılışında konuşan Erdost, konuşmasına, Shakespeare’in “Hamlet” oyununun en bilinen sözleri “Olmak ya da olmamak”ı anımsatarak başladı. Erdost, “Var olmak ya da yok olmak... Hepsi bu. İnsan biyolojik bir varlık olmasının yanı sıra var olmanın sorumluluğunu duyumsayan, evrensel emeğin ürünü olan eserlerle kendini zamanın ötesine taşıyan entelektüel bir varlık” dedi. Sergiyi anısına atfettiği isimlerden biri, geçen yıl yitirdiğimiz gazetemiz Başyazarı İlhan Selçuk’la “çok iyi dost” olduğunu vurgulayan Erdost, Selçuk’un kendisi gibi “bilimsel ve sanatsal üretimin gücüne inanan biri” olduğunu aktardı. Erdost, 2004 yılında “Fanteziler” isimli sergisinin açılışını yapan Selçuk’un, açılışta söylediği, “Hayatın acılarının resme yansımasındaki çarpıcı güzelliğinin karşısındayız!” sözlerini unutmadığını anlattı. CKM’deki sergi, 25 Kasım’a dek görülebilecek. Berivan Avrupa’da Kültür Servisi Kültür Bakanlığı’nın bandrol vermediği “Bêrîvan: Destaneke Serhildanê” (Bir Başkaldırı Destanı) adlı Kürtçe belgesel filmi, Avrupa’da gösterilecek. Aydın Orak’ın yönettiği film, 17 Kasım’a kadar süren Berlin Kürt Film Festivali’nde ve 1727 Kasım’da gerçekleşecek olan Londra Kürt Film Festivali’nde gösterimi yapılacak. Çek yazar Grusa öldü Kültür Servisi PEN’in 20042009 dönemi Uluslararası Başkanı Jiri Gruša Almanya’da yaşamını yitirdi. Çek romancı, çevirmen ve diplomat Jirí Gruša 1981’de yurttaşlıktan çıkarılmış, 1990’da şartlar değişince Çek Cumhuriyeti’ne geri dönmüştü. Bir dönem Çekoslovakya’nın Almanya Büyükelçisi olarak da çalışan yazar daha sonra Eğitim Bakanı olmuştu. Usta çırak piyano gecesi Kültür Servisi Usta piyanist Gülsin Onay ve genç bir yetenek olan piyanist Doruk Görkem Tokur yarın saat 20.00’da Kadıköy Belediyesi Süreyya Operası Sahnesi’nde olacak. “İki Piyano İki Konçerto” isimli ‘usta çırak’ piyano gecesinde Listz’in iki eseri seslendirilecek. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle