24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 KASIM 2011 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA DİZİ 7 İktidarın yaydığı olağanüstü hal havası, gerçek suçla mücadeleyi aşarak muhalifleri yıldırma politikasına dönüşüyor Amaç siyaseten münafıkları bastırmak İyi yasa ve iyi hâkim şart Çankaya Üniversitesi Hukuk Sosyolojisi ve Hukuk Fakültesi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Tören Yücel, uzun yıllar Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü yaptı. Avrupa Konseyi suç/ceza adaleti sorunları projelerinde görev aldı. “Tutuklama Paradoksu” makalesinde “Devlet, güvenliği sağlamak/vatandaşını korumak için ceza kavuşturmasını ancak diğer vatandaşlarına kötü bir şey yaparak (zorunlu kötülük) gerçekleştirebilmektedir... Önlenemez tahribatı göz önüne alınarak bu zorunlu kötülüğün mümkün olduğunca en alt seviyede tutulması siyaseti de facto benimsenmelidir” diyordu Prof. Dr. Yücel; görülen o ki, devletin “kötülüğü”yle verdiği ceza, vatandaşın “suçu”nu aştı. Bakın yargı sistemini ve tutuklamaları nasıl değerlendiriyor: ? Hukuk kuralları, kavramları ve uygulaması, tarihsel, kültürel, siyasal veya profesyonel koşulların yaratısı olarak anlaşıl2 malı. Sosyolojik sistem kuramının kurucusu Niklas Luhmann hukuku “mutabık kalınan normatif davranış beklentilerinin genellemesine dayanan bir sosyal sistem yapıtı” olarak tanımlar. Her işletme gibi adalet işletmesi de yıllardır fire veriyor; buna ait veri analizlerine 40 yıldır dikkat çekmeme karşın zihniyet kalıpları fazla değişmedi. Basit, Polis İmdat için bile 10 yıl uğraştım. Oliver Williamson, kurumların kültüre oranla çok daha çabuk değiştiğini savunur. CMK’nin mimarlarından Prof. Bahri Öztürk bile, “Yasada değil, kafada devrim gerçekleştirilmedikçe halkımız layık olduğu sisteme kavuşamayacaktır” diyor, “Mahkemelere düşen görev eski alışkanlıklara göre değil, yeni CMK’ye uygun işlem yapmaktır. Burada altyapı eksikliği bahane olarak gösterilmemelidir. Bu eksikliklerle alakası olamayan, örneğin tutuklama kararı gibi işlerde yasaya uyulmaması düşündürücüdür”. Her muhalif adaleti tadacak ? Galatasaray Üniversitesi profesörlerinden, gazeteciyazar Ahmet İnsel’e göre uzun süreli tutuklulukların, birbiri ardına açılan siyasi davaların nedeni basit: İktidarın, “terör”le mücadeleyi, siyaseten münafık gördüklerini bastırma, susturma ve yıldırma politikasının kılıfı olarak kullanması. Savcı ve hâkimlerin “güvenlik devleti” refleksleri de cabası… “Yasalar savcı ve hâkimlere çok geniş takdir yetkisi tanıyor” diyor İnsel: “Çoğu güvenlik devleti refleksiyle yetkilerini temel hak ve özgürlükleri kısıtlama yönünde kullanıyor. Bunda, iktidarın yaydığı fiili olağanüstü hal havasının da etkisi var. ‘Terörle mücadele’ gerçek terör eylemleri ve hazırlıklarına yönelik olma amacını katbekat aşarak, iktidarın ve destekleyicisi bazı çevrelerin, siyaseten münafık gördüklerini bastırma, susturma ve yıldırma politikasının kılıfı olarak da kullanılıyor. Ergenekon ve KCK davalarında işlenmiş somut suçlar var ama bunların hepsinin ‘terör suçu’ torbasına atılması, savunma haklarının kısıtlanması, tutukluluk sürelerinin aşırı uzamasına yol açıyor. İddianamelerine ulaşabildiğimiz davalarda da somut suç delilleri olan durumların yanında, birçok suçlamanın polis ve savcılık kanaatlerine dayalı olduğu görülüyor. Ya da zihniyet sorgulaması ve zihniyet suçlaması yapılıyor”. Bu büyük bir tehlike, çünkü İnsel’in deyişiyle “Ne kadar beğenilmez olursa olsun, bir zihniyetin eleştirisi polisin ve yargının işi değil. Olamaz. Olduğu zaman, orada zihniyet polisliği hüküm sürüyor demektir”. Davalarda delillerden ziyade, “kuvvetli suç şüphesi” gerekçe gösterildiğine göre yaşanılan da bu. Şiddet içeren eyleme gerek yok; parasız eğitimi dillendirmekten kitap listesi çıkarmaya, HES’lere karşı çıkmaya kadar her şey “terör” suçu artık. Nedeni mi? Yanıt İnsel’den: “Siyasi suçlunun yerini terör zanlısı ve suçlusunun almasının iki nedeni var. Birincisi, Türkiye’ye içkin. PKK terör eylemlerine de başvuran bir örgüt. Bu yöntemleri kullanan birkaç örgüt daha var. Terör eylemleri çoğu ülkede, demokratik olanlarında bile, güvenlik devleti reflekslerini tetikler. İkinci neden, 11 Eylül 2001’den sonra dünyada terörle mücadelenin kapsama alanının genişlemesi ve meşruiyetinin pekişmesi. Bunun Türkiye’ye yansıması, çatışmalar, sabotajlar, suikastlar.. nedeniyle daha büyük oldu. Güvenlik devletinin yönetim kademesi değişti ama güvenlik devleti refleksi büyük ölçüde değişmedi. Şimdi ‘terör’ kavramı otoriter bir yönetim anlayışına meşruiyet dayanağı olarak kullanılıyor”. patlaması Tutuklamalar Türkiye için yeni değil. Akademisyenlerin, gazetecilerin, yazarların hapis cezalarına çarptırılmalarının çok eski bir gelenek olduğuna vurgu yapıyor ve İsmail Beşikçi örneğini hatırlatıyor Ahmet İnsel. Ona göre, sorulması gereken soru “Neden bu noktaya geldik?” değil, “Neden bu noktadan bir türlü kurtulamıyoruz” sorusu. “Yargı hep çemberi daraltan bir işlev gördü” diyor: “1990’lara nazaran, son on yılda yaşanan gelişme, yargısız infaz yönteminin terk edilmiş olması. Çok geniş kapsamlı ve biraz Rus matruşkalarını andıran davalar açarak aylarca, yıllarca tutuklu bırakarak gizlilik kararlarıyla savunma haklarını kısıtlayarak çember daraltılıyor”. Peki bu süreçte AKP’nin Ortadoğu’da söz sahibi olma çabasının da etkisi olabilir mi? Bundan emin değil, “Ama” diyor, “Başta Başbakan olmak üzere, iktidarın bir özgüven patlaması yaşadığını teşhis etmek zor değil”. Sistem sürekli “öteki”ni yaratıp “Sıra kimde” sorusu kafalarda gezerken İnsel de kendi için kaygı duyuyor mu? “Kendimden şüphe etmediğim için kaygılı değilim. Ama başkalarının hakkımda ne düşündüğünü bilemem” diyor. Asıl tehlike de orada başlıyor ya; “suçsuz” olmak yetmiyor, herkesin iktidara “suçsuz”luğunu ispat etmesi de gerek. Hepimize kolay gelsin… özgüven İktidarın Tutuklama cezaya dönüştü Değerlendirmiyor, incelemiyorlar ? Yargılama sosyolojisine bakıldığında, iyi yasakötü yasadan ziyade iyi hâkime gereksinme var. İş yoğunluğu(!) içinde genelde Türk hâkimi fazla değerlendirmiyor, incelemiyor. Sorunun kökü, hukuk eğitiminin kalitesi. Hukuka özgü “adalet”, “ahlak”, “yarar”, “amaç”, “yorum” ve diğer temel kavramlar iyi işlenmeli; klasik Ceza Usul Hukuku yerine AHİM kararlarını içeren yeni ceza usul hukuku anlayışı yerleştirilmeli. Sonuçta Luhmann’ın belirttiği gibi “bir toplumun ne kadar adalete gücü yeter!”. Bizler gerçekliğin yalnızca insani anlayışça düzenlenmiş halini biliriz, gerçekliği değil. Bu nedenle, yargı realitesini olabildiğince farklı açılardan görmek, özellikle tüketicilerin yargıyı nasıl algıladıklarını saptamak önemli. En iyi yargı, kusursuz biçimde etkili olan, dürüst/adil ve tarafsız/yansız olmaya dikkat edendir ki, kimse artık ne taraf ne de karşı olmaya çalışsın. Bu aktörlerce içselleştirilerek halka mal edilmeli, ülke çapında standart uygulamaya(!) dönüştürülmeli. ? Zihniyet polisliği ‘ Tutuklu sayısının hükümlü sayısına yaklaşması, işlerin iyi gitmediğini gösteriyor. Önlem olarak sınırlı işlevi olan tutuklama, iddianın kışkırtması, hâkimin otonom ve aşkın tutumuyla cezaya dönüşüyor. Güncel kararlar, tutukluluğun hangi öncüllere yaslanarak kendisini geçerli kıldığı, geçerliliği besleyen güvence, temel ve desteklerin neler olduğunu hiçe sayarak, toplumsal meşruiyet, hukuk ve yasa arasındaki optimum uyumu, bir başka bahara bırakıyor. Bu sorunu aşamazsak; Ayşe Paşalı’lar, çocuk gelinler gibi sorunları çözemeyeceğiz. ’ Prof. Dr. Mustafa Tören Yücel: Bir ülkede olması gereken adalet sistemi değil, tüketicilerde adaletsizlik duygusunu tahrik etmeyecek adil bir sistemdir. Polisin YTÜ’de, parasız eğitim isteyen gençlere gösterdiği şiddet günlerce konuşulmuştu. Yarın: Prof. Dr. Abbas Vali: ‘Devlet Aklı‘ işbaşında! Avrupa parlementeri Jürgen Klute: Medyaya özgürlük... C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle