18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 14 CUMHURİYET DİZİ 16 OCAK 2011 PAZAR Çandar’a yaptığı açıklamada ateşkesi kalıcı kılmak, PKK’lileri dağdan indirmek ve aftan bahsetti Özal’ın ‘çözüm’ planı u planı önce yanındakilere açıkladı. Cengiz Çandar planı anlatıyor: “Yani bu iş nasıl çözülür biliyor musun?” dedi (Özal). Kafasında bir çözüm parametresi olduğunu ifade eden biriki şey söyledi. Dedi ki: “Önemli olan ateşkesi kalıcı kılmak. Kalıcı kılmak için dağdaki adamları indirmek lazım. PKK’lileri. Onun için af çıkarmak lazım, dedi. B ‘Af çıkarmadan inmezler. Şimdi, öyle de bir af çıkartacaksın ki önder kadrosunun sabote edememesi lazım. Yani affı önder kadroya, yöneticilere teşmil etmezsen engellerler affı. O yüzden kademeli bir af çıkaracaksınız. Yani hiç kimseyi öldürdüğü, bilmem ne yaptığı subut etmemiş olanların silahları bırakması halinde bütün haklarına sahip olarak hayata, dağa çıkmadan önce neyse öyle devamı... Bunun yoluna yordamına, hukuki imkânlarına bakmak lazım. Yöneticiler için de şartlı bir madde ilave etmek lazım. Beş yıl içinde herhangi bir suç... Beş yıl yasaklı kılacaksın mesela bunları. Her türlü seçme ve seçilme hak kından, bir sürü vatandaşlık hakkından. Beş yıl içinde Türk Ceza Kanunu’nu ihlal etmezler ise herhangi bir maddesini, beş yıl sonra siyasi haklarına, seçme hakkı dahil olmak üzere otomatikman kavuşmaları filan... Yani bu tür bir şey yapmak lazım’ dedi.” İşte, öldüğü için yaşama geçirilmeyişinden pek çok çevrenin hayıflandığı Özal’ın müthiş PKK ve Kürt planı, buydu. Yüzlerce kişiyi öldüren Apo, çete yöneticileri ve çete bireyleri affediliyor. Beş yıl sonra Apo’nun TBMM’ye girmesi sağlanıyor ve Çandar’ın anlatımına göre, sade bir Güneydoğu milletvekili gibi kuliste sakin sakin çayını yudumlaması için yasalar düzenleniyor... Çandar, vurguluyor: “İşte Özal’ın PKK’yi dağdan indirme planı buydu” diyor... Amaç silahlı mücadeleyi yasal platforma çekmek em dağda savaşanlara, hem de onların yurtdışındaki lider kadrosuna yönelik kademeli bir af düşünüyordu.” Ya amaç? Anlatıyor: “Amaç, silahla yürütülen siyasal mücadeleyi yasal platforma çekmekti. Ancak böylesi bir teklifin...” ‘Tek adam’ rolü oynayan Özal istiyor diye TBMM’den geçme olasılığı neydi? “...Böylesi bir teklifin ‘o gün itibarıyla’ Meclis’ten geçmesindeki (çünkü ANAP artık parlamentoda büyük çoğunluğa sahip bir parti değildi. DYPSHP koalisyonu Meclis’te çoğunluğu elinde bulunduruyordu) olanaksızlığı biliyor, buna bir ‘çare’ arıyordu. O yüzden zamana ihtiyacı vardı. Ne yapıp yapıp 25 günlük ateşkesin uzatılması gerekiyordu.” Oysa Başbakan Demirel, dağda, kentte, köyde, mezrada, hemen her yerde ‘çoluk çocuk, yaşlı, kadın, erkek demeden’ can alan PKK ile hiçbir biçimde ne diyaloğa ne de ateşkeste uzlaşmaya razıydı. Eğer devlet varsa, devletin meşru silahlı güçleri eşkıyayı temizlemeliydi. Tek bir ordumuz vardı: PKK terörü sona erinceye kadar elde ne olanak varsa hepsi seferber edilerek, TSK’nin gereksinmelerinin hepsi karşılanarak silahlı savaş sürdürülmeliydi. PKK bitene kadar! PKK sıfır düzeyine ininceye kadar! Demirel’in bana söylediği görüş, hiç değişmedi. Kabul etmek gerekir ki; Demirel’in yıllarca hiç değişmeyen, bu inatçı politikaları, TSK’nin azimli, disiplinli ve kararlı tutumuyla birleşerek 1997’de PKK’nin ‘marjinal düzeye’ dönüşmesini sağladı. Devlet kurumlarının karşısında yer aldığını görmesine karşın Özal, umudunu yitirmiyor. Can Dündar: “Ateşkes süresinin dolmasına iki hafta kala önce Talabani çıktı Köşk’e. Sonra da DEP milletvekilleri. Özal onlara, zamana ihtiyacı olduğunu ‘hissettirdi’.” Bu ara saptamayı DEP milletvekili Sırrı Sakık’ın sözleri izliyor: “Yani gidip (Apo’ya) ateşkes süresini uzatmalısınız. Hatta (Özal) şunu da söyledi: ‘Siz tepki alabilirsiniz, size saldırabilirler, ama bana da saldıracaklar. Hep birlikte bunu göğüslemek zorundayız. Çünkü, bu sorun el yakıyor. Yani siyasiler ürkebilir, korkabilirler, ama görebildiğim kadarıyla askerlerin bir kanadı da artık benim gibi düşünüyor’ demişti bize ve giderken de ‘siz gitmelisiniz...’ Zaten rahmetli bize bu referansı verdiğinde de ‘Ben sizin arkanızdayım, gidin’ demişti.” Nisan 1993. “H Ölümünün ardından yaşananlar zal’ın PKK ile ‘barış’ çabalarının sonuçsuz olduğunu, 16 Eylül 1998 günü güneyde TürkiyeSuriye sınırında başlayıp, 15 Şubat 1999’da Kenya’da sonuçlanan olaylar zinciri kanıtlıyor. 16 Eylül 1998 günü; Kara Kuvvetleri Komutanı Atilla Ateş Suriye sınırından Şam’daki yöneticilere seslendi. Abdullah Öcalan’ı Şam’da besleyen, gizleyen ve Türk hükümetlerinin başvurularına, “Böyle bir kişinin ülkesinde bulunmadığını” söyleyen Şam yöneticilerine Komutan; “Artık sabrımız taşıyor” dedi. Askerlerin Suriye’ye seslenişinden 14 gün sonra TBMM’nin yeni yıl çalışmalarını açan nutkunda (1 Ekim 1998) Cumhurbaşkanı Demirel de Suriye’yi, “Artık sabrımız taşıyor” diye uyardı. O gece TBMM Başkanı’nın düzenlediği resmi kabulde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu, basına “Suriye ile aramızda adı konulmamış bir savaş var” diyordu. Sonradan öğrendik: Suriye’yi savaşla uyaran, Öcalan’ı Şam’ın sınır dışına çıkarmasına yol açan gelişmeleri yaşama geçiren planı, Orgeneral Kıvrıkoğlu Kara Kuvvetleri Komutanı iken hazırlamıştı. Ne ki, plan Milli Güvenlik Kurulu’nda görüşülmüş, ama onaylanmamıştı. Genelkurmay Başkanlığı’na gelen Kıvrıkoğlu, göreve başladıktan sonraki ilk aylarda planı uygulamaya koydu. Suriye, askerlerin baş Ö lattığı ve devletin tam desteğini alan uygulamadan sonra 89 Ekim 1998’de Öcalan’ı sınır dışına çıkardı. Türlü serüvenlerden sonra Öcalan kimi dış yardımlarla 15 Şubat 1999’da Kenya’da MİT elemanlarınca derdest edilerek Türkiye’ye getirildi. Özal’ın barış planına ilişkin açıklamalarının bir başka amacı daha vardı: Merhum Cumhurbaşkanı PKK ile barış sürecini başlatırken acaba ‘öldürülmüş müydü’? Sorunu, Özal soyadıyla siyaset sahnesinde görünmeyi ustaca beceren oğul Ahmet Özal Tempo dergisindeki bir söyleşide ortaya attı. Can Dündar da Show TV’de “Özal acaba Kürt sorununun çözümünü istemeyen güçlerce öldürüldü mü” sorusuyla Ahmet Özal’ın savına yaklaştı. Program konuğu oğul Ahmet Bey, sorunun irdelenmesinden önce Kürt sorunuyla ilgili bildiklerini söylemeye zorlandı. Ama ‘fazla bir şey bildiği’ söylenemezdi. Ahmet Özal’a, babasının ‘hedefe gitmek için her yolu meşru sayıp saymadığı’ sorulduğunda, “Hedefe gitmek için yöntemler, rahmetli Turgut Özal için her yöntem, ama mesele hedefe ulaşmak ve neticeye varmaktır” diyen bir yanıt verdi. Oysa soru ‘hedefe gitmek için her yol meşru mu’ diyor ve bu soru yanıtsız kalıyordu; Ahmet Özal verdiği yanıtta cümleyi ‘meşrudur’ diye tamamlasa, gerçeği açıklamış olacaktı. Af kararnamesi askıya alınıyor C an Dündar: “16 Nisan. Özal o gün Demirel’le son görüşmesini yaptı. (Tabii hükümetin olaya bakışında değişiklik yoktu.) Kafasındaki af planı, Meclis’i bypass ederek (inanılmaz bir şey) açıklayacağı bir kararnameydi. (Cumhurbaşkanı hangi yasal dayanakla bir kararname hazırlayacak, o da ayrı bir soru.) Bu kararname çıkmazsa, halka çözüm formülünü açıklayacak ve belki de yeni bir oluşum içinde ‘siyasete dönerek’, tarihsel saydığı bu misyonu bizzat uygulamaya koyacaktı. (Tabii tek başına iktidar olacak bir parti kurar veya ANAP’ı bu plana uydurabilirse.) Ateşkesi uzatan Apo ertesi gün Bekaa’daki karargâhında Ankara’nın atacağı adımı beklemeye koyuldu. Kulağı Özal’dan gelecek bir mesajdaydı. (Öcalan, tabii kendi açısından ‘olaya’ bakıyor, herhalde neler neler değişecek diye ellerini ovuşturuyordu. Ankara’nın ateşkesi kabul etmesi, PKK’yi ‘resmen’ tanıması anlamına gelmiyor muydu?) Çözüme çok yaklaştığına inanıyordu. Akşam yemeğinde, yanında HEP milletvekilleri olduğu halde televizyonunun karşısına kuruldu ve...” Sırrı Sakık, “...Orada Özal’ın ölüm haberini aldık” diyor. Özal’dan ‘miras’ bir kararname Can Dündar’a göre ölümünün üzerinden 40 gün geçmeden MGK gündemine geldi. MGK, iç barışın devamı için PKK’ye sınırlı bir affı hükümete tavsiyeyi kararlaştırdı, ama... “MGK’nin affa yeşil ışık yaktığı saatlerde BingölElazığ karayolundan korkunç bir haber geldi” diyor Dündar. Askerleri taşıyan bir otobüs yolda durdurulmuş, 33 er ve 2 sivil haince kurşunlanarak katledilmişti. Kararnamenin askıya alındığını o gün ilan etti hükümet. Apo da yeniden askeri giysiler içinde basına göründü; “Özal gitti, barış bitti” dedi. Can Dündar: “Şimdi amaç topyekun savaştı!” Ayın ilk günlerinde HEP’liler Özal’dan aldıkları mesajla Şam’a uçtular. Özal da o uzun Türki cumhuriyetleri gezisine çıktı. Can Dündar’a göre: “Müthiş bir arabulucu trafiği başlamış ve herkes bu kanlı düğümün nisan ayı içinde çözülmesi için seferber olmuştu adeta.” “İlk mesaj Bekaa’dan geldi” diyor Can Dündar: “Talabani Cengiz Çandar’ı arayarak, Apo’nun ‘ateşkesi süresiz uzatacağı haberini’ verdi. Çandar, ilk uçakla Azerbaycan’a uçtu ve dönüş yolunda ‘durumu’ Özal’a bildirdi.” “Özal, ‘Nedir vaziyet, anlat bakalım’ dedi (Cengiz Çandar’a). Ben de ‘böyle böyle oldu’ dedim. İşte yarın filan basın toplantısı olacak ve bu sonuç çıkacak dedim. Ama çıkacak da ne olacak?” Dedi ki: “Bu iş böyle devam edemez.” “Eğer bu önümüzdeki bir ay zarfında da bir tavır ortaya konmazsa bu işi çözecek, terör geri dönebilir ve korkarım ki, eski dönemi arayacağımız şiddette geri dönebilir” dedi (Özal).” Can Dündar: “Özal’ın Türkiye’ye dönmesinden hemen sonraki gün, yani 16 Nisan 1993 Cuma günü, Öcalan Bekaa’da bu kez HEP’li milletvekillerinin de katıldıkları bir basın toplantısıyla ateşkesi ‘süresiz uzatacağını’ açıkladı.” Ancak, hükümetin tavrı değişmedi. Ankara, silahlı insanlarla (eşkıyayla) konuşulmaz (askerin sivilin kanısı buydu), ‘savaşılır’ diyordu. Özal, tek başına sürdürdüğü (Oysa kimse Özal’a bu diyalog yolunu aç, dememişti. Çevresine de hatta hükümete danışmadan yola çıktığı anlaşılıyordu) diyaloğun böyle sonuç veremeyeceğini anlamıştı (nihayet). Bu durum karşısında kararını yine Cengiz Çandar’a açıkladı: “... ‘Eğer, bu önümüzdeki bir ay zarfında bunlar (kimler? herhalde başta hükümet) hiçbir adım atmazlar ve böyle donmuş vaziyette kalırlar ise hükümeti kastederek her ne pahasına olursa olsun, her şeyi göze alarak ben ortaya çıkacağım ve çözüm formülümü ilan edeceğim. Bu benim Cumhurbaşkanı sıfatı taşıdığım için bütün halkıma karşı sorumluluğumdur, tarihe karşı sorumluluğumdur, bu momentumu kaçıramayız çünkü’ dedi.” Yalnız adamın kararı YARIN: KİLİT NOKTA FEDERASYON BAŞSAĞLIĞI Sevgili dostum Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ün babası HAKKI SARIGÜL’ü MEHMET ALİ ASLAN ASLANLI GROUP C MY B C MY B kaybettik. Ailesine ve tüm sevenlerine başsağlığı dileriz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle