18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 15 OCAK 2011 CUMARTES 4 HABERLER Polis, serbest bırakılan 188 cinayetin zanlılarını tutuklamak için gittiği adreslerden eli boş döndü DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Canım Sıkılıyor, Canım! Kayahan’ın müziğini sevmez değilim, bilakis. Bir zamanlar çok ünlü olan bir şarkısı vardı: “Canım sıkılıyor, canım!” Ne zaman duysam onu canım sıkılırdı gerçekten. Hem de ne sıkıntı!.. Boş bir sahnenin dibindeki siyah fon üzerine sarı spot ışıkları vurulsa, nasıl bir iç sıkıntısı duygusu yaşarsanız ya, öylesini yaşardım. Son zamanlarda kulaklarımda Kayahan’ın ünlü şarkısı: Canım sıkılıyor, canım! Yüreğimde büyük iç sıkıntısı!.. Öfke değil, isyan değil, düpedüz bulantıyla karışmış bir iç sıkıntısı. Televizyonun düğmesini çeviriyorum, karşımda spiker, Başbakan’ın Kars gezisini anlatıyor: Başbakan, Mehmet Aksoy’un heykelini görmüş buyuruyor: “Ucube!” Yine bir bulantı içimde, yine bir ses kulaklarımda: Canım sıkılıyor, canım! Ekranda, Kültür Bakanı’nın (hep merak etmişimdir, bu adam kültürün mü, yoksa Erdoğan’ın mı bakanı diye) açıklaması: Başbakan ucubeyi heykel için değil, gecekondular içinde söyledi. Hoppala!... Yine yüreğimde bir bulantı, kulaklarımda bir ezgi: Canım sıkılıyor, canım!... Sonra aklıma, General De Gaulle’ün Kültür Bakanı Andre Malraux geliyor. Düşünüyorum, “büyük romancı Malraux Günay’ın durumuna düşseydi ne yapardı acaba?” diye. Sonra da kendi aptallığıma gülüyorum. Hiç De Gaulle’ün Kültür Bakanı ile Erdoğan’ın Kültür Bakanı kıyas edilebilir mi? Erdoğan’ın Kültür Bakanı’ndan, De Gaulle’ün Kültür Bakanı’nın tavrı beklenebilir mi? Kendi halime gülüyorum. Canım sıkılıyor. Televizyona bakıyorum. İki RTÜK üyesi, “Muhteşem Yüzyıl” dizisinden söz ediyorlar. Biri, dizinin toplumun milli ve manevi değerlerine ve Türk aile yapısına aykırı olmaması ilkesine ters düştüğünü söylüyor. Toplumun, Kanuni’nin haremdeki görüntülerinden rencide olduğunu ileri sürüyor. Bir diğeri ise, diziye bakarak, orada 16. yüzyılda yaşamış Osmanlı İmparatoru Kanuni’nin demokrat kişiliğini görüyor ve benim de oturduğum yerde fena halde canım sıkılıyor. Kulaklarımda bir dize: Canım sıkılıyor, canım!.. AKP’lilerin gayretleriyle 24 yaşına kadar gençlerin girdikleri yerlerde, otoyol kenarlarındaki, deniz kıyılarındaki tesislerde içki servisi yapılması yasaklanıyor. Sonra bir AKP kodamanı, “Biz günahla uğraşmıyoruz, biz suçla uğraşıyoruz” buyuruyor. Okuyorum; canım sıkılıyor. Türkiye’de yolsuzluk kokuları insanın burun direğini kırıyor, AKP ise, bir dürüstlük timsali olarak çıkıyor ortaya. AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik demeç veriyor: Partimiz çamurun üzerine oturmaz. Balyoz sanıklarının tutukluluk kararlarına itirazları üzerine tahliye kararı veren yargıç, yeni HSYK kararıyla sürülüyor. Yeni HSYK’nin oluşumuna yolu açan referandum Türkiye’yi “ileri demokrasi(!)”ye götüren 12 Eylül 2010 referandumu... Gözümün önüne bu ileri demokrasinin hınk deyicisi “yetmez ama evet”çilerin suratları geliyor. Canım sıkılıyor, canım!... Evet canım sıkılıyor. Biliyorum, senin de canın sıkılıyor, hepimizin canı sıkılıyor. Toplumun büyük çoğunluğunun canı sıkılıyor. Ve biliyorum, tarihte birçok şeyin sonunu getiren bu can sıkıntısı oldu. Can sıkıntısı kendi başına bir şeye yetmez, ama can sıkıntısı yetecek birikimin başlangıcıdır. Evet canım sıkılıyor... Senin de canın sıkılıyor... Hepimizin canı sıkılıyor... Ha gayret! Biraz daha sıkılsın?... [email protected] Hizbullahçılar sır oldu ANKARA DİYARBAKIR Yargıtay 9. Ceza Dairesi, yılbaşında tahliyelerine karar verdiği, ancak o günden beri adli kontrol için imzaya gitmeyen Hizbullahçılar hakkında “kaçacakları” kuşkusuyla, tutuklanmalarına karar verdi. Diyarbakır ve Batman’da adreslere baskın düzenleyen polis eli boş döndü. Hizbullah örgütünün yöneticileri hakkında adli kontrol tedbiri kararı alınmıştı. Ancak örgüt üyeleri, tahliye edildikten sonra bildirdikleri adres bölgelerindeki karakollara giderek imza atmaya gitmedi. Yargıtay 9. Ceza Dairesi Başkanvekili Ekrem Ertuğrul, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 12 Ocak 2010 tarihinde daireye yazı göndererek, adli kontrol tedbiri ile tahliye edilen bazı sanıkların jandarma ve polis ‘TAHL YE KARARI GER ALINDI’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin, yakalama kararını “Yargıtay yeni bir tutuklama kararı vermedi, tahliyeyi geri aldı” diye değerlendirdi. Kanadoğlu, “Daire, sanıkları imzaya gelmediği için tutuklama kararı vermiş değil. Daire, kararlarını usule uymadığı için geri almıştır. Niye imzaya gelmedin diye tutuklama olmaz” dedi. merkezlerine başvuru yapmadıklarını bildirdiğini söyledi. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yazısı üzerine toplanan Yargıtay 9. Ceza Dairesi heyetinin, “adli kontrol kararına uymayan sanıklar hakkında acilen bir karar verilmesi gerektiği görüş ve düşüncesine ulaştığını” ifade eden Ertuğrul, aciliyet nedeniyle aynı gün geç saatlerde tutuklama kararı verdiklerini bildirdi. Edip Gümüş, Cemal Tutar, Fuat Balca, Şeyhmus Kınay, Sinan Yakut, Mustafa İpek, Kemal Gülşen, Abdulkerim Kaya, Lütfü Sertkaya, İlyas Kutulman, Mehmet Varol Hacı İnan’ın da aralarında bulunduğu şeriatçı örgütün tetikçi ve liderlerinin kadrosunun firar ettiği ileri sürüldü. ÖCALANİNAN ATIŞMASI Geç açıklandı kuşkusu Daire, aynı toplantıda PKK’li 3 kişi hakkında da tutuklama kararı verdi. Daire, tutuklama kararını 12 Ocak gecesi almasına karşın dün açıklaması dikkat çekti. Ertuğrul neden olarak gizliliği gösterdi. Oysa yazıların 12 Ocak’ta geldiği ve kararın alındığı anlaşıldı.Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker tutuklama konusunda Yargıtay’ın yetkisi bulunmadığını söylemişti. Hizbullah ile PKK arasında yeni gerilim Öcalan, Hizbullah için “Bu zihniyet faşistİslamcı zihniyetidir” derken Hizbullah liderlerinden Hacı İnan da Zerdüştlüğün peşine düşmekle suçladığı Öcalan’a Kuran okumasını tavsiye etti, “Onu ve gücünü önemsemiyoruz” dedi. DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) Terör örgütleri PKK ile Hizbullah arasındaki çatışma büyüyor. PKK lideri Abdullah Öcalan’ın avukatlarıyla görüşmelerinin ayrıntıları ANF’de yayımlandı. Burada yayımlanan habere göre, Demokratik Toplum Kongresi’ni (DTK) eleştiren Öcalan özerklik çalışmalarının kamuoyuna yanlış aktarıldığını söyledi. Öcalan, Hizbullahçıların tahliyesiyle ilgili ise sert ifadeler kullanarak şunları söyledi: “Günümüzdeki Hizbullahçıların tahliyesini de AKP’nin bu yeni hegemonik güç inşası bağlamında değerlendirmek gerekiyor. Bu tahliyeleri iki üç kişinin tahliyesi olarak görmek hatalıdır. Sonuçta bu insanlar yüzlerce insanımızı canice, insafsızca katlettiler. Burada yaratılmak istenen ‘Kürt Haması’dır. Hamas’ı yaratarak nasıl ki FKÖ’yü bitirdilerse, burada yarattıkları sahte İslamcılıkla da Kürt hareketini bitirmeye çalışacaklar. Bunlara Kürt Hamas’ı demek de doğru değil, bunlar şebekedir. Bunların onurlu aydınyazarlara da yöneldikleri biliniyor. İlk işledikleri cinayetler Uğur Mumcu, Muammer Aksoy gibi demokrat Cumhuriyetçi aydınyazarların katledilmesi olmuştur. Bu zihniyet faşistİslamcı bir zihniyettir. Bunların değerleri Cumhuriyet değerleriyle de örtüşmüyor, Cumhuriyet de bunları kabul etmez. Bizim yaptığımız bu yönüyle Cumhuriyeti de korumaktır. Bunların Müslümanlıkla alakaları yoktur.” Şeriatçı terör örgütü Hizbullah’ın yayın organına açıklamalarda bulunan yönetici kadrodan Hacı İnan ise kendisinin öğretmen olduğunu ve adam öldürmekle suçlanamayacağını belirtti. Öcalan’ın tahliyelerle ilgili açıklamalarına karşılık da İnan şöyle konuştu: “Biz Kuran’a hizmet ediyoruz. Hiç kimsenin de buna engelini tanımıyoruz. Biz ona da tavsiye ediyoruz. O da Kuran okusun. Zerdüştlüğün peşine düşmüş, ikinci Zerdüşt olacakmış. Bu, boş ve gereksiz bir gayrettir. Bu toplum Müslüman bir toplumdur. Ama bu toplum Stalin’i kabul etmez. Apoizmi, Apo’nun ilahlığını kabul etmez. Kabul etse ona Kuran gönderirdim. Tavsiye ediyorum okusun. Biz kanın akmasından yana değiliz ama anlaşılan o kana doymuyor. Hâlâ kanla tehdit ediyor. Ama biz bunu önemsemiyoruz. Gerçekten ne onu, ne de onun gücünü hiç önemsemiyoruz.” Polis eli boş döndü Polis Diyarbakır ve Batman’da 50 eve baskın düzenledi, ancak sanıklar adreslerinde bulunamadı. Pişman değillerdi, kaçtılar Tahliye kararının ardından terör örgütü yandaşları tarafından sevinç gösterileri ile karşılanan sanıklar 10 günde ortadan kayboldu. Hizbullah’ın askeri kanat sorumlusu Hacı İnan tahliye edildikten sonra yaptığı açıklamada gazetecilerin “Sizde pişmanlık var mı? 11 sene içerde yattınız, bu süreçte özeleştiri yaptınız mı hiç?” sorusuna karşılık “Neden pişman olacağız ki? Biz Müslümanız, İslamda pişman olunmaz ki. İddiadır, kanıt yok, bir şey yok” yanıtını vermişti. Avukata göre kaçmak hakları Hizbullahçıların avukatlarından Orhan, tutuklama kararı alınamayacağını savunurken, Zilan da ‘Mahkeme yanlış karar vermişse kaçmak onların hakkı olur’ diye konuştu DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Terör örgütü Hizbullah’ın 12 yöneticisinin bulunamaması üzerine sanık avukatlarından çelişkili açıklamalar geldi. Sanık avukatlarından Abdulgani Orhan, müvekkillerinin evlerine baskın yapılmadığını ileri sürerek, “Hiçbir müvekkilimin evine baskın yapılmadığı gibi Yargıtay’ın da herhangi bir tutuklama kararı vermesi söz konusu değildir. Nitekim Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, böyle bir yetkilerinin olmadığını izah etmişti. Tüm bu açıklamalara rağmen basının bu tür haberler yapması yargıyı baskı altına almaktan başka bir şey değildir. Basın, yalan dolan haberler ile olası bir baskını meşrulaştırıyor. Âdete ‘biz kamuoyu oluşturduk, siz de hemen baskın yapın’ demeye getiriyor” iddiasında bulundu. Müvekkillerinin aileleriyle görüştüğünü belirten Orhan, sadece iki gün önce polislerin geldiklerini ve imza atmak için sanıkların karakola gelmeleri yönünde bir beyanları olduğunu aktardıklarını söyledi. Bir diğer avukat Sıdkı Zilan ise CNN Türk televizyonuna yaptığı açıklamada “Biz her karara uyarsak birileri bir şeyleri dayatabilir. İmza atmaları yönündeki mahkeme kararı yersizdir, yok hükmündedir. Mahkeme yanlış karar vermişse kaçmak onların hakkı olur” dedi. Tahliye edilen sanıkların imza zorunluluğu olmadığını savunan Zilan, çıkanlardan birinin kendi müvekkili olduğunu belirterek “Türkiye’dedir ve evindedir. Onu da devlet biliyor yani, nerede olduğunu, koordinatlarını biliyor. Bilmek ve yakalamak aynı şey değildir” diye konuştu. Ancak Zilan, daha sonra gazetemize yaptığı açıklamada açıklamalarının çarpıtıldığını savundu. Zilan, sanıkların nerede olduğunu devletin bilmesi gerektiğini, istihbari olarak bilmek ile yakalamanın farklı olduğunu anlatmaya çalıştığını, nitekim yapılan baskınlarda sanıkların yakalanamadığını, yurtdışına gittikleri yönündeki tezlere katılmadığını ifade etti. 1972 yılında hazırlanan raporda anadilde eğitime sıcak bakılıyor, jandarma dipçiğinin çözüm olamayacağı vurgulanıyor AKP’DEN İSTİFA ETMİŞTİ Murat Başesgioğlu MHP’ye katılıyor AYŞE SAYIN CHP’nin tarihi Kürt raporu HAKAN DİRİK ANKARA Partisinin “seçim beyannamesi”ni 28 Ocak’ta geniş kapsamlı bir toplantıyla açıklayacak olan MHP lideri Devlet Bahçeli, yeni isimleri de partisi safına katmaya hazırlanıyor. Bu kapsamda, anayasa değişikliği sürecinde AKP’den istifa eden Kastamonu Milletvekili Murat Başesgioğlu MHP’ye katılacak. Referandum sonrasında, partisinin kapılarını, “küskün ülkücüler” ile MHP çizgisiyle örtüşen isimlere açan MHP, “dışarıdan milletvekili almama” ilkesini de Başesgioğlu için bozdu. Anayasa değişikliği paketinin Meclis’teki görüşülme sürecinde “ülkenin temel meselelerinde görüş ayrılığına düştüğü” gerekçesiyle geçen temmuzda AKP’den istifa eden Başesgioğlu 28 Ocak’ta resmen MHP’li olacak. Başesgioğlu, yaklaşık 6 aydır “bağımsız” olarak milletvekilliğini sürdürüyordu. Ülkü Ocaklarından AKP’ye transfer Öte yandan referandumda “evet” oyu kullanacağını açıklayan ve parti politikalarına ters düştüğü gerekçesiyle MHP yönetiminin ihraç istemiyle disipline sevk ettiği eski Ülkü Ocakları Başkanı Ramiz Ongun’un, AKP’ye katılacağı belirtiliyor. Ongun’un, seçimlerde AKP listelerinden aday gösterilebileceği kaydediliyor. İZMİR CHP yakın tarihinin önemli bir bölümü, İzmir’de ortaya çıktı. CHP’nin 197080 yılları arasındaki arşivi, İzmir Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi’nde (APİKAM) araştırmacıların kullanımına sunuldu. APİKAM’daki dosyalarda, 12 Eylül cuntasının siyasi partilerin arşivini SEKA’da “geri dönüşüme” göndermesi nedeniyle CHP’nin genel merkezinde bile bulunmayan belgeler yer alıyor. Arşivin kaynağı, araştırmalarıyla Yunus Nadi ve Sedat Simavi ödülleri kazanan, yaklaşık 50 kitabın yazarı Orhan Koloğlu. 1974 ve 197879’da Basın Yayın Genel Müdürlüğü görevlerinde de bulunan Koloğlu, kişisel arşivini ve binlerce kitabını 2006 yılında APİKAM’a bağışlamış. Bir kamyon dolusu belge, Koloğlu’nun evinden alınmış ve uzun uğraşlar sonucunda konularına göre tasnif edilmiş. Klasörler dolusu arşivin önemli bir bölümünü, CHP’nin 197080 yılları arasındaki dokümanları oluşturuyor. APİKAM Müdürü Yrd. Doç. Dr. Oktay Gökdemir, ellerinde bulunan belgelerin CHP Genel Merkezi’nde olmadığını, istenmesi durumunda kendileriyle CHP’L OĞUZ OYAN: KÜRTÇE SEÇMEL DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) Seçimler öncesinde Diyarbakır’ın nabzını tutmak üzere kentte görüşmelerde bulunan CHP PM üyesi ve İzmir milletvekili Oğuz Oyan, Kürtçenin eğitimde seçmeli ders olabileceği yolunda politika izleyebileceklerini açıkladı. Oyan, KCK davasını partisi adına izleyen heyetin geri çekildiği iddialarını yalanlayarak, Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu’nun orada olduğunu vurguladı. Daha sonra basının sorularını yanıtlayan Oyan, KCK davasına ilişkin “KCK de Ergenekon davası gibi siyasi bir dava. KCK D L OLAB L R davasından yargılananların tutuklu yargılanması doğru değildir. Silivri ve Diyarbakır’da görülen davalar zıtların birliğini taşımaktadır. Bu iki dava da hukuk skandalına dönüşmüştür” dedi. KCK sanıklarının Kürtçe savunmada ısrar etmesi ile mahkemenin tavrının davayı siyasileştirdiğini savunan Oyan, “Mahkemenin tutanaklara bilinmeyen dil olarak geçmesi çok da doğru değil. Bizler anadilde eğitim konusunun tartışılmasını olumlu buluyoruz. Burada kullanılan dilin seçmeli ders olarak kullanılmasını da düşünüyoruz” diye konuştu. sı gerektiğinin altını çiziyor. Sorunları iyi bilen yönetici ve öğretmenlere gereksinim olduğunu kaydediyor. Bölgedeki 16 ilde hangi dilin konuşulduğunu istatistiki olarak döken rapora göre bölgede 1 milyon 605 bin kişi Türkçe bilmiyor ve Kürtçe konuşuyor. Raporu hazırlayan Bekata, dil sorunu için iki farklı görüşü ortaya koyuyor, ancak kendisi yalnızca konunun “nezaketine” değinmekle yetiniyor: “Şerefname ve Dede Korkut Oğuznamelerine göre Kürtler paylaşabileceklerini söylüyor. APİKAM’daki CHP arşivi, partinin Kürt sorununa, yara kanamadan çok önce teşhisi koyduğunu belgeliyor. İsmet İnönü’nün Genel Başkan, Bülent Ecevit’in Genel Sekreter olduğu CHP’nin, 1972 yılında eski İçişleri Bakanı Hıfzı Oğuz Bekata’ya hazırlattığı rapor, sanki bugünlerde yaşanan tartışmalar üzerine yazılmış gibi. CHP’nin “Doğu Anadolu Raporu”ndaki şu cümle bile 2000’li yıllara ne ölçüde ışık tuttuğunu ortaya koyuyor: “Bu bölgede yaşayanların yüzde yetmişinin anadili Kürtçedir. Gene sınırda Molla Barzani, bir Kürt devleti kurmanın silahlı mücadelesi içindedir. Avrupa ve Amerika’da Kürt milliyetçiliğini tahrik eden ve bu alanda emeller besleyen kuruluşlar ve hesaplar vardır.” CHP Genel Sekreterliği’ne sunulan rapor, 16 sayfa. Bölgenin özelliği, varlığı, sorunları ile çözüm yollarını kapsayan 4 bölümden oluşuyor. Rapor, devletin bölgede “jandarma dipçiğine” bel bağlamama her yönden Türktürler. Kürtlerin kökü Oğuzların Boğduz ile Becen boylarındandır. İkinci görüşe göre ise Kürtler Turani değil Ari bir kavimdir. Dillerini ve kültürlerini muhafaza etmelidirler. Bunun için Kürtçe gazete, dergi, kitap çıkarılmalı ve radyoda Kürtçe yayınlar yapılmalıdır. Okullarda çocuklar Kürtçe öğretim ve eğitim görmelidirler. Bu iki görüş Doğu’da takip edilecek dil ve kültür politikasının yönünü tayin edecek yetkililere açık bir fikir vermek için belirtilmiştir.” Raporda, özellikle ekonomik sorunların çözümü için “toprak reformunun” şart olduğu belirtilerek, “Sorunun büyük bir sosyal, ekonomik, kültürel, idari ve politik mahiyet taşıdığı meydandadır. Öyleyse tedbirleri aynı cinsten almak gerekir. Doğulu; aşiret reisinin yönetiminden modern ve meşru devlete, kul olmaktan vatandaşlığa, sömürülür bir vasıta olmaktan insanlık şeref ve haysiyetine, maddi esaretten ekonomik kurtuluşa, cehaletten aydınlığa süratle kavuşturulmadığı takdirde; bu mert, vefalı, masum kütle devlete bütün bağlılığına rağmen her cins sömürücülerin elinde sahipsiz kalacaktır” deniliyor. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle