18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4/ 12 OCAK 2011 ÇARŞAMBA TURİZM C Birbirinden çok farklı iki dünya GÜLŞAH DURAK Biri yeni, diğeri eski... Biri planlı, diğeri sürprizli... Biri kurallı, diğeri kuralsız... Biri sonradan oluşturulmuş, diğeri zamanın içinde yoğrulmuş... Biri temiz, diğeri pis... Neyden, kimden, nereden mi bahsediyoruz? Biri Singapur diğeri Bangkok... Tura Turizm tarafından “Uzakdoğu’nun İncileri” programına davet edildiğimde daha önceden o bölgeye hiç gitmemiş biri olarak bu kez diğer seyahatlerimde yaptığım gibi araştırma yapmama kararı aldım. Gidilecek ülkeler listesinde son sıralarda yer alan bu ülkelerle ilgili ancak kulaktan dolma bilgilerle “çekik göz, buda, tapınak, yemek yeme sıkıntısı, koku, seks turizmi, kanallar, ucuz elektronik, sigara yasağı” gibi birbirinden farklı konu başlıkları kafamda dolaşırken yola çıktım. Beyoğlu Yardımsevenler Derneği üyelerinden oluşan tur yolcularıyla Emirates havayollarıyla İstanbul’dan Dubai, oradan Bangkok ve oradan da Singapur’a yaklaşık 16 saat süren yolculuğun ardından uzay üssü gibi olan Changi Havaalanı’na ulaştık. Doğu’ya yolculuk MELİHA COŞKUN [email protected] Biz batıda yaşayan okumuş aydınların Türkiye’nin doğusu ile ilişkileri hep zorunlu olmuştur. Yaşadığımız ve okuduğumuz yerden her şeyi bildiğimizi zannederiz, doğuya doğru gittiğimiz zaman da orada yaşayanlara yaklaşımımız batıdan turist olarak İstanbul’u gezmeye gelenlerden çok farklı değildir. Benim ve bir minibüs dolu arkadaşımın doğuya doğru yolculuğu işte böyle bir ruh hali içinde başladı. Görüntüde birbirine benzeyen farklı düşünen bir grup insan bir gezi programı içine dahil olup güzel yurdumuzun tarih kokan köşelerini Kars, Van, Ahlat’ı gezmek için yola çıkmaya karar verdik. İlk durağımız Van ve çevresi benim düşündüğümden çok daha zengin tarihi ve doğal bir dokuya sahip. Singapur ışıl ışıl Havaalanından çıkınca ilk önce yüzüme sıcak su atılmış gibi hissettim. Singapur, sıcak ve nemli havasıyla “hoş geldin” dedi. Otelimize ulaştıktan sonra ekibimiz hemen “gece safarisine” giderken ben, otele çok yakın, kentin en ünlü caddesi olan Orchard Road’a (Orkide Caddesi) çıktım. Bizdeki Bağdat Caddesi’ni anımsatan ve yan yana en az 30 alışveriş merkezinin sıralandığı, dünyaca ünlü bütün markaların mağazalarının bulunduğu bu cadde, yeni yılın da yaklaşmasıyla birlikte ışıl ışıl... Fiyatlara baktığımda çok ucuz olmasa da alışveriş merkezlerinin tıklım tıklım olması dikkat çekici. Ayrıca sokakta sigara içmenin büyük cezası olduğu söylentisinin de bir efsaneden ibaret olduğunu gördüm. Evet, sigara Türkiye’deki kadar yasak. Tek fark yasağın Singapur’da uygulanıyor olması. Sokaklarda izmaritleri yere atmamak koşuluyla sigara serbest. Adım başı büyük küllükler de bu nedenle var. Uzun uzun sokaklarda dolaşırken kaybolduğumu fark ettiğimde hemen bir taksiye bindim. Ve bu pahalı ülkede tek ucuz şeyin taksi olduğunu öğrendim. Her saatte farklı bir renk alan Van Gölü Van Gölü Nemrut Dağı’nın hemen eteklerinde buzul çağında oluşmuş volkanik bir göl. Etrafı yeşil bitki örtüsüyle çerçevelenmiş mavi ve turkuvaza bakan renkleriyle görülmeye değer. Gölün suyu çok tuzlu ve sodalı. Her saatte farklı bir renk alan, günbatımı muhteşem olan Van Gölü ve çevresi henüz yapılaşmadan nasibini almamış. Van Gölü sahillerinde ve adalarında birçok Ermeni kilisesine ve manastırına rastlayabilirsiniz, bunlardan en iyi durumda olanı onuncu yüzyılda yapılmış olan Kutsal Haç kilisesi. Akdamar Adası’nda yer alır. Kral Gagik tarafından 915921 tarihleri arasında yaptırılmış. Kilisesin dış duvarlarında Adem ve Havva rölyefleri kutsal kitaba ait dini hikâyeler, günlük olaylar kabartmalar şeklinde resmedilmiştir. Singapur insan hakları konusunda da sicili pek parlak değil. İdamın halen geçerli olduğu, falaka cezasının bulunduğu bir ülke. En büyük suçlardan biri de uyuşturucu bulundurmak. Avusturyalı turist bir genç kızın, üzerinde az miktarda uyuşturucu bulunduğu için idam edildiğini öğrendiğimde ise Singapur’daki bütün ışıltı bitiyor benim için. Kent merkezinde mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri “Orkide Bahçesi”... Yüzlerce çeşit or EN ZENGİN BEŞİNCİ ÜLKE kidenin bulunduğu bahçe “yaşayan müze” olarak tanımlanıyor. Görülecek bir diğer yer ise Singapur’u bir diğer simgesi olan “Merlion” heykelinin bulunduğu alandan Raffles Meydanı... Etrafı gökdelenlerle çevrili bu meydanda dev bir aslan heykeli bulunuyor. Kentin biraz dışında ise Çin mahallesi görülmeyi hak ediyor. Buda tapınağı, Hindu tapınağı ve cami arasında 100’er metre var. Singapur’un genelinde görülen yapaylık burada da göze çarpıyor. Sabah bütün ekiple birlikte Singapur turu başladı. Bu sırada rehberimizden Singapur’un dünyanın en küçük 8. ülkesi olmasına rağmen en zengin 5. ülkesi olduğunu öğrenince fahiş fiyatların nedenini anlamış oldum. En dikkat çekici bilgilerinden biri ise nüfusu 4.5 milyon ülkede 7 milyon ağaç bulunması. Ağaçlar sayesinde ülke, gökdelenler şehri olmaktan kurtuluyor. Devletin önem verdiği bir başka konu ise etnik köken dağılımı. Yüzde 70 Çin, yüzde 17 Malay ve yüzde 10 Hint kökenli yaşıyor, dinler ise Hıristiyan, Budist, Müslüman ve Hindu olarak sıralanıyor. Resmi dil İngilizce ancak bütün etnik kimlikler de dillerini koruyor. Asıl dikkat çekici olan ise devletin toplu konutlarındaki dağılım. Bir çatı altında, ülkedeki oran doğrultusunda dağılım yapıyor. Yani 100 daireli bir binanın 70 dairesinde Çinli, 17 dairesinde Malay ve 10 dairesinde Hintli yaşayabiliyor ve evini satmak isteyenler de bu oranı bozmamak koşuluyla satış işlemlerini gerçekleştirebiliyor. YEMEKLER SOKAKTA SATILIYOR Çelişkiler ülkesi: Bangkok Bangkok’un ünlü “seks turizmi”nin de merkezi. Yol kenarındaki barların kapılarında bekleyen, masalarda bikinileriyle dans eden gencecik kızlar yoldan geçen erkekleri içeriye davet ediyor. Ancak Bangkok’taki bu “turizm”e şaşarken, ülkenin sahil beldelerinden Pattaya’yı görünce seksin nasıl bir turizm malzemesi haline geldiğini görmek insanın aklını zorluyor. Hint Okyanusu sahilindeki bu küçük beldeye her yıl binlerce turist akın ediyor. Bu turistlerin büyük bölümü de yaşlı, Avrupalı erkekler... Beldenin akşam saatlerinde trafiğe kapanan caddesinin iki yanındaki barlarda Bangkok’taki gibi kapılar yarı aralık değil, sonuna kadar açık ve her birinin önünde erkeklere davetkâr çağrılarda bulunan kadınlar. Yolda yürürken barların kapılarında bekleyen adamlar ellerinde “sex show” yazılı kartlarla içeriye çağırıyor. Dünyanın her köşesinde olduğu gibi burada da Türkler karşımıza çıkıyor. Türk bayraklı bir tişört giyen genç bir adamın “Tek Türk go go barı burada” yazılı bir pankart tutarak müşteri avına çıkması şaşırtmıyor. Sınırın olmadığı bu bölgede yürürken bir yandan insan olmaktan utanıp, diğer yandan sokaktaki hiç kimsenin yalnız yürüyen bir kadını rahatsız etmemesi de dikkat çekiyor. Pattaya tabii ki sadece seks turizmiyle anılacak değil. Mercan Adası doğal güzelliğiyle cezbediyor. Pattaya’da devlete ait bir mücevher fabrikası da bulunuyor. Yakut, zümrüt, inci gibi değerli taşlardan mücevherlerin satışa sunulduğu bu merkez, ülkenin aslında bütün zenginliğini gözler önüne seriyor. Ancak buradan çıkıp, sokaklarda dolaşırken küçük birer inciye benzeyen gencecik kızların tek zenginliğinin kendi bedenleri olması çelişkilerin en büyüğü olarak akıllara takılıyor. Uzakdoğu’nun Venedik’i... “Uzakdoğu’nun Venedik”i olarak bilinen Bangkok tam bir kanallar şehri... Sandallarla kent merkezinde yapılan turlarda kentin hem gökdelenlerle çevrili bölgesinin yanında nehrin üzerine kurulmuş derme çatma kulübelerde yaşayan insanları da görmek mümkün. Geleneksel Tayland yaşamını sürdüren bu insanlar, önce çamaşırlarını sonra da kendilerini bu nehirde yıkıyor. Gökdelenlerin dışında asıl ihtişam tapınaklar bölgesinde... Büyük Buda, Uyuyan Buda heykellerinin olduğu tapınaklardaki som altından yapılmış heykeller, yakut, zümrüt gibi taşlarla kaplanmış binalar, zenginlerin öldükten sonra küllerinin konulduğu görkemli mezarlar birbirinden gözalıcı... Bangkok’ta sokaklarda sadece meyve değil, her çeşit yemek sokakta satılıyor. Çünkü birçok Bangkoklunun evinde mutfak bulunmuyor, yemeklerini sokaktaki satıcılardan poşet içinde alıyorlar. Özellikle akşam saatlerinde kentin dört bir yanında küçük arabalarda çeşit çeşit sıcak yemek satanlar ortaya çıkıyor. En çok talep gören ve Bangkok’a gidildiğinde kesinlikle denenmesi gereken ise Tom Yam Çorbası... Acı biber, palmiye yağı, limon suyu, şeker, tuz, çeşitli sebzeler ve birçok deniz ürünü gibi alakasız birçok şeyin karışımıyla ortaya çıkan bu çorba, benim gibi Uzakdoğu mutfağına mesafeli olanları bile cezbediyor. Tabii en cazip lezzet ise, deniz ürünleri restoranları... Balıklar, karidesler, yengeçler ve daha birçok deniz ürünü canlı canlı seçildikten sonra pişirme yöntemi de sizin tercihiniz doğrultusunda belirleniyor ve çok kısa sürede masaya geliyor. En sevindirici kısım ise lezzetin ardından gelen hesap... Çünkü masayı donatsanız da kişi başı gelen hesap en fazla 15 lira ile 30 lira arasında değişiyor. İDAM HÂLÂ GEÇERLİ Hoşap Kalesi... Van şehrine 60 km. mesafede Hakkâri yolu üzerindeki Hoşap Kalesi’dir. Kartal yuvası görünümünde dik bir kaya üzerine kurulmuş olan Hoşap Kalesi’nin geçmişi Urartulara kadar uzanır. Girişte orijinal demir kapısı, harem ve selamlığı olan yapı zamanında askeri bir tesis olarak kullanılmıştır. Bu kale 1839 Tanzimat Fermanı’na kadar Kürt beyliği tarafından yönetilmiş, bugün müze olarak kullanılmakta, kale içinde arkeolojik kazılar devam etmektedir. Buda heykelleri Büyük Saray’daki ihtişam da Buda tapınaklarından geride kalmıyor. Buda heykelleri sadece tapınaklarda kapalı kalmıyor. Her evde, işyerinde hatta taksilerde bile küçük heykeller bulunuyor. Dinlerine son derece düşkün olan Taylandlılar da bu heykellere taze çiçekler, birbirinden lezzetli meyveler sunuyor. Rengârenk çiçekler, çeşitli meyveler ve her türlü sebze ise “Çiçek Pazarı”nda satılıyor. Lezzetli meyveler için bu pazara gitmeye gerek yok. Yol kenarındaki küçük arabalarda ananas, mango, hindistancevizi gibi Türkiye’de de kolaylıkla bulunan meyvelerin dışında papaya, dragon, pomelo, guava, mangosteen gibi meyveleri bulmak mümkün. Dilimlenerek satılan bu meyveler, Thai mutfağına yabancılık çekenler için de can kurtarıyor, birkaç dilim rahatlıkla bir öğün görevini görüyor. Meyve ve hediyelik eşya satışı için en ilginç yerlerden biri de kent merkezine 80 kilometre uzaklıktaki Yüzen Çarşı. Kanalların kenarına kurulan bu pazarda alışveriş yapmak için sandala biniliyor ve yine sandallarda ürünlerini sergileyen kadınlardan alışveriş yapılabiliyor. Sandallarla buraya giderken görülen nehrin içine kurulan barakalar, şehrin başka bir yüzünü gösteriyor. C MY B C MY B EĞLENCE ADASI: SANTOSA “Eğlence adası” olarak adlandırılan Sentosa Adası ise Singapur’a kadar gidilmişken görülmesi gereken yerlerden biri. Teleferikle geçilen adada yüzlerce balık ve deniz canlısının bulunduğu, dünyanın en büyük akvaryumlarından biri var. Uzun kumsalında kimsenin denize girmemesi de dikkat çekici. Teleferikten aşağı bakıldığında görülen tersane ve gemi trafiği de bunu açıklamak için yeterli oluyor. Bütün bunları yaptıktan sonra Singapur’da geriye elektronik eşya alışverişi kalıyor. Burada fiyatlar anlatıldığı kadar ucuz değil. Sadece kü çük fotoğraf makineleri ve bazı cep telefonlarının fiyatı Türkiye’ye göre daha uygun. Ancak ülkeyi her yıl ziyaret eden 10 milyon turistin büyük bölümü de turistik eşya olarak elektronik eşya alıyor. Kısacası, temizli, düzenli, tertipli, alışveriş yaparak geçirilecek bir tatil isteyenler için “Ilıman İngiltere” tadında bir ülke Singapur. Singapur’un ardından köklü bir tarihi bulunan Bangkok’a doğru yola çıkmak ise beni daha heyecanlandırıyor. Yaklaşık 2 saatlik uçak yolculuğunun ardından Bangkok’a ulaştığımızda daha az nem ama daha sıcak bir ha va karşılıyor bizi. 14. yüzyıldan bu yana Siyam Krallığı’na başkentlik yapan Bangkok’un adının “zeytin koyu” anlamına gelen “bang makok”tan türediği anlatılıyor. Bir başka anlatım ise Thai dilinde Bangkok’un “melekler şehri” anlamına geldiği... Yaklaşık 250 yıldır aynı hanedanlık yönetiyor ülkeyi. Ülkeyi 80 yıldan fazla süredir yöneten Tayland Kralı Bhumibol Adulyadej’in namı ise 23 milyar Avro servetiyle “dünyanın en zengin lideri”... Yoksullukla mücadele veren halkı ise artık hasta olsa da krallarına çok bağlı. Tarihçiler, Van’ın MÖ 1800 yıl önce güzeller güzeli Asur kraliçesi Semiramis tarafından kurulduğunu söylerler; o Semiramis ki bir savaşta kaybettiği aşkı için bir kayalık üzerine kale inşa etmeye karar verir. Urartu medeniyetinin en güzel eserlerinden biri olan eski Van ve kalesi birçok tarihi kalıntıyı üzerinde barındırmaktadır. İsmi gibi kendiside birçok mitolojik öyküye sahip olan eski Van şehri çok çeşitli toplulukların merkezi olmuş çeşitli dillerin, inançların ve kültürlerin yaşadığı bir şehir haline dönüşmüştür. Eski Van şehrinde birçok uygarlıklar gelip geçmişse de en çok Urartuların ve Osmanlıların izleri görülür. Yeni şehrin merkezinde olan VAN müzesinin depoları Urartu eserleri ile dolu olmasına rağmen ne yazık ki bu eserlerin çok az bir kısmının müze vitrinlerinde sergilendiğini görürsünüz. 1915 tarihine kadar Ermenilerin yoğun olarak yasadığı eski Van şehri savaş sırasın da yakılıp yıkıldığı için bugün harabe halindedir. Eski Van şehrinde olan Kanuni dönemine ait 1567 tarihl Mimar Sinan’a ait Hüsrev Paşa Camii restorasyon çalışmaları sayesinde yenilenmiş eski görünümüne kavuşmuş, caminin içinde bulunan çiniler Rus işgali sırasında sökülerek Rusya’ya götürülmüştür. Kaya Çelebi Camii, Karakoyunlu Kara Yusuf tarafından yaptırılan Ulu Camii de eski şehirdedir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle