22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 26 EYLÜL 2010 PAZAR CUMHUR YET SAYFA DİZİ 9 Bodur’dan ‘Dört İdam Bir Tanık’ Yurt Haberleri Servisi - Gazetemizin İs- kenderun muhabiri Akõn Bo- dur’un “Dört İdam Bir tanõk” adlõ kitabõnda 12 Eylül döne- minde Adana yöresinde idam edilen 4 kişinin infaz- larõ, gözlemci sõfatõyla idamlara tanõklõk eden Mus- tafa B.’nin anlatõmõyla 30 yõl sonra gün õşõğõna çõkõ- yor. Kitapta 4 mahkûmun hücrelerinden alõnõp infaza götürülüşleri, ailelerine yazdõklarõ son mektuplar, son arzularõ, arkadaşlarõnõn anlatõmlarõ ve infaz tutanaklarõ yer alõyor. ‘Dinleme yargı kararına bağlıdır’ İstanbul Haber Servisi - İçişleri Bakanõ Beşir Atalay, “Uluslararasõ İstihbarat Sempozyu- mu”nda konuştu. Atalay, “Telefon dinlenmesi yargõ kararõ dõşõnda olursa cezasõ çok ağõrdõr. Her şeyin kaydõ yargõ kararõ dosyasõnda olacak. Yan- lõş bir uygulama varsa mutlaka bunun hesabõnõ verir. İstihbarat, devletin topluma müdahalesi ola- rak kurgulanamaz” dedi. Atalay, güvenlikle ilgili bir üniversite kuracaklarõnõ da sözlerine ekledi. ‘Emekli maaşı sınırın altında’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Türk Emekli-Sen Genel Başkanõ Osman Özdemir, Türk Emekli-Sen 4. Olağan Genel Kurulu’nun açõlõş konuşmasõnõ yaptõ. Özdemir, emeklilerin yüzde 80’inin açlõk sõnõrõnõn altõnda maaş aldõğõnõ belirterek, “Yõllarõnõ devlete hizmetle geçirenler, insan onuruna yakõşõr bir maaş bekliyor” dedi. Özdemir, seçimlerde yeniden başkan oldu. ‘Başka bir dünyaya koca bir adım’ İstanbul Haber Servisi - Küresel Eylem Grubu, Taksim Hill Otel’de küresel õsõnmaya kar- şõ bilgilendime toplantõsõ düzenledi. Gazeteci, ya- zar Ömer Madra iklim açõsõndan oldukça ağõr bir yõl geçirdiklerini belirterek, “küresel õsõnmayõ durdurmak için işbaşõna, eylemceye” sloganõyla 10 Ekim Pazar günü tüm dünyada “başka bir dün- yaya doğru koca bir adõm atacaklarõnõ” duyurdu. ‘Yargının itibarına gölge düşecek’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - DP Ge- nel Başkanõ Hüsamettin Cindoruk, HSYK üye se- çimlerine ilişkin açõklamasõnda, hakim ve savcõla- rõn, seçim kurullarõ önünde kuyruğa girerek oy kullanmalarõnõn onur kõrõcõ olduğunu söyledi. Cindoruk, bu durumun “hâkimlerin ve yargõnõn itibarõna gölge düşüreceğini” belirtti. SDP ve TÖP’ten protesto ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Sosya- list Demokrasi Partisi (SDP) ile Toplumsal Öz- gürlük Platformu (TÖP) üyeleri, “Devrimci Ka- rargâh Örgütü”ne yönelik operasyonda, aralarõn- da SDP lideri Rõdvan Turan’õn da bulunduğu par- tililerin tutuklanmasõnõ protesto etti. Yüksel Cad- desi’ndeki basõn açõklamasõnda, “AKP, solu ve toplumsal muhalefeti etkisizleştirmek için etik dõ- şõ yöntemlerden faydalanmaktadõr” denildi. Baştarafı Arka Sayfada gelelim işimize. Bugün artık sonuçlar belli olduğuna göre, jürilik görevimiz dahilinde seyrettiğimiz filmlerden söz edebilirim. Öncelikle son derece sıradan bir baba oğul ilişkisini anlatan “Bal”, bana göre Oscar’a gitmeyi hak ediyor. Filmde her şey çok sakin gelişiyor, tıpkı arıların sabırla bal yapmaları gibi... Büyük sözlerden uzak... Semih Kaplanoğlu’nun en büyük şansı çocuk oyuncusu Bora Altaş, öyle gerçek ki, filmi izlerken onu hemen yanı başınızda hissediyorsunuz. “Merhaba ben geldim.” Nesli Çölgeçen’in “Deniz’den Gelen” filminde de bir mülteci çocuğu oynayan çocuk oyuncu da bir o kadar gerçek. Çölgeçen, sadece Türkiye’nin değil dünyanın en önemli sorunlarından birine mülteci ve göç olayına çok farklı bir açıdan giriyor. Bir insanlık durumuna sizi de ortak ediyor. Bir gün göç etmek zorunda kalabilirsiniz... Hiç düşündünüz mü? “Beş Şehir” filminin yönetmeni ve senaryo yazarı Onur Ünlü, farklı bir yol izleyip, kötü, çirkin olan her şeyi birbiri ardından inatla anlatıyor ve bunu özellikle yapıyor, en çok da ölümle dalga geçiyor. İşte bu kadar, diyor, hayat dediğiniz nedir ki... “Kader” filmine vurulduğum Zeki Demirkubuz doğrusu beni büyük bir hayal kırıklığına uğrattı. Erkek yönetmenlerin biraz kadın duygusunu öğrenmeleri gerek, bu öyle kitaplarla filan olacak iş değil, biraz duygudaşlık kurmak gerek, aksi halde olmuyor. Levent Semerci’nin gerçek bir hikâyeden yola çıkarak, dağların doruklarındaki bir ileri karakolda yaşayanları ve ölümü anlattığı “Nefes” filmi ise gerçekten nefes nefese izleniyor. Filmler bu kadar, gelelim oyunculara; sevindirici bir gerçek var ki, oyunculuk başını alıp gitmiş. Kötü oyuncu yok gibi bir şey, demek ki, diziler ve birbiri ardından geçilen filmler oyunculuğu üst bir yere taşımış. İşleyen demir pas tutmaz derler ya aynen öyle. Şimdi bir büyük söz daha, çok yakın bir geçmişe kadar bazı meslekler dokunulmazdı. Örneğin kötü polis, adam öldüren polis yazamazdınız ama artık bu aşılmış durumda; seyrettiğimiz on filmde üç polis karakteri vardı, adam öldürmüş, işten el çektirilmiş, vicdan azabı çeken polisler. Beni en çok etkileyen bu oldu. Yaşasın sansürsüz bir sinema. Adana’da durumlar böyle, memleketi özledim ama ilk kez korkuyorum, galeri saldırıları korkuttu beni, içki filan bahane, orada müthiş bir rant var. Rantın olduğu yerde ölüm de olur. isilozgenturk gmail.com IŞIL ÖZGENTÜRK Korkulu Günler Başlarken Hazırlayan: M YASE LKNUR ve AYKUT KÜÇÜKKAYA 12Eylül darbesini önceki darbeler- den ayõran en belirgin fark- lardan biri de basõnla iliş- kilerinde gözleniyordu. Basõna yönelik baskõ, san- sür, toplatma, kapatma kararlarõnõn yanõnda dar- be yönetiminin uygula- malarõnõ eleştiren gazete- ciler sõkõyönetim mahke- melerinde yargõlanõp hap- se mahkûm ediliyordu. Oysa büyük basõn kuruluşlarõ dar- benin hemen ertesi günü yönetime el koyanlarõ alkõşlamõş, ülkeye huzur getiren darbecilere övgüler dizmekte sakõnca görmemişti. An- cak çok geçmeden 12 Eylül dar- besinin 12 Mart’õn bir devamõ olduğu anlaşõlmõştõ. Darbeden sonra 400 gazeteci için toplam 4 bin yõl hapis cezasõ is- tendi. Gazetecilere 3 bin 315 yõl 6 ay hapis cezasõ verildi. 31 gazete- ci cezaevine girdi. 300 gazeteci sal- dõrõya uğradõ. 3 gazeteci silahla öl- dürüldü. Gazeteler 300 gün yayõn yapamadõ. 13 büyük gazete için 303 dava açõldõ. 39 ton gazete ve der- gi imha edildi. Süresiz kapatma İlk olarak Arayõş dergisi ile De- mokrat, Hergün ve Aydõnlõk gaze- teleri süresiz kapatõldõ. Türkiye Gazeteciler Sendikasõ Ankara Şu- besi Genel Sekreteri Mehmet Genç gözaltõna alõndõ ve TGS Ankara Şu- besi 9 Aralõk 1980’e kadar kapa- tõldõ. İstanbul’daki sekiz gazeteden Milli Gazete dört kez toplam 72 gün, Cumhuriyet dört kez toplam 41 gün, Tercüman iki kez 29 gün, Gü- naydõn iki kez 17 gün, Güneş ve Milliyet birer kez toplam 10’ar gün, Tan bir kez 9 gün, Hürriyet iki kez toplam yedi gün kapatõldõ. Bu gazetelerin yönetici ve yazarlarõ hakkõnda sõkõyönetim mahkemelerinde davalar açõldõ, birçoğu tutuk- landõ, bazõlarõ ise mahkûm ol- du. Darbeden sonraki dört yõ- lõ kapsayan bir araştõrmanõn sonuçlarõna göre; gazete ve dergiler 41 kez toplatõldõ veya yayõmõ durduruldu veya kapatõldõ. Bazõ sõkõyönetim komutanlõklarõ, kimi gazetelerin, kendi sorumluluk bölgelerine sokulmasõ ve satõşõnõ ya- sakladõ. Yarõya yakõnõ Bakanlar Kurulu’nca olmak üzere 927 yayõn yasağõ getirildi. Bu dönemde basõn dõşõ suçlananlar hariç, gazeteci, ya- zar, çevirmen ve sanatçõlara veri- len mahkûmiyet kararlarõnõn top- lamõ 316 yõl, 4 ay, 20 güne ulaştõ. Tercüman, Nazlı Ilıcak’õn yazõ- larõ nedeniyle 3 kez kapatõldõ. Naz- lõ Ilõcak 25 Ağustos 1981’de yazõ- sõndan dolayõ 3 ay süreyle hapis ce- zasõna mahkûm oldu. 400 gazeteciye 4 bin yõl hapis 12Eylül darbesi basõndaki ayrõşmayõ, dezanformas- yonu ortaya koyan bir turnusol kâğõdõ oldu. İktidarlarla iyi ilişki- ler kurmayõ kurumsal çõkarlarõnõn gereği olarak gören büyük basõn kuruluşlarõ 12 Eylül darbesine al- kõş tutarken Cumhuriyet gazetesi, basõnda darbecilere karşõ muhalif çizgideki tek gazete olarak yayõnõ- nõ sürdürdü. Sõkõyönetimin yasak- larõ, sansür kararlarõ, tüm basõn kuruluşlarõ gibi Cumhuriyet’in de elini kolunu bağlamasõna karşõn yine de habercilik ölçüleri zorla- narak, insan haklarõna sahip çõkõl- maya çalõşõldõ. Sõkõyönetim yargõ- lamalarõ, iddianameler sayfalar halinde kamuoyuna duyuruldu. Sõ- kõyönetim yasaklarõ kapsamõnda savunulamayan düşünceler, yargõ- lama, savunma çerçevesinde ay- rõntõlarõ ile Cumhuriyet’te yer al- dõ. Gazetenin bu yayõn çizgisi dar- becileri alabildiğine öfkelendirdi. Cumhuriyet’i sindirmek, sustur- mak adõna her yol denendi. Cum- huriyet birkaç kez, en uzun süreli kapatõlan tek gazete oldu. Yöneticileri, çalõşanlarõ sorgulamaya alõndõ, yargõlandõ. Barõş Derneği davasõ nedeniyle yazarlarõmõz Ali Sirmen, Erdal Atabek ve şimdiki yazarlarõmõzdan Ataol Behramoğlu tutuklandõ. Darbenin üzerinden henüz iki ay geçmişti ki İlhan Selçuk’un 11 Kasõm 1980 tarihinde “Kemalizm İdeolojisi Muz mudur?” başlõkõlõ yazõsõna öfkelenen darbeciler gazeteyi yine on gün süreyle kapattõ. Oktay Akbal, bir yazõsõnda anlattõğõ bir fõkra ne- deniyle tutuklanan yazarlarõmõz arasõna katõldõ. Ak- bal’õn köşesinde anlattõğõ fõkra şöyleydi: Bir paşa ko- nağõnõn mutfağõndaki aşçõ yamaklarõ ellerindeki bir balõğa bakarak “Bu balık erkek mi, dişi mi?” diye tartõşõyorlarmõş. En sonunda gidip aşçõbaşõna sor- muşlar. O da “Paşaya sorun” demiş. Genç aşçõlar “Aman usta, paşa nereden bilecek?” diye itiraz edince, aşçõbaşõ cevap vermiş: “Bilmesine bilmez ama onun dediği dediktir.” Bu yüzden Oktay Akbal tutuklandõ, yargõlandõ, tahliye edildikten bir süre sonra hükmü kesinleşti ve 1983 Ağustos ayõnda cezasõnõ ta- mamlamak üzere tekrar hapse girdi. Ayrõca o dönemde Cumhu- riyet gazetesi birkaç kez kapatõldõ. Cunta yönetimi, Atatürk adõnõ ağõzlarõna sakõz etmesine karşõn Atatürk’ün kurduğu ne kadar ku- rum varsa yok etme çabasõ için- deydi. Türk Dil ve Tarih Kuru- mu’nun kapatõlmasõna öfkelenen Nadir Nadi’nin, Mart 1982’de ya- yõmlanan “Ben Atatürkçü Deği- lim” kitabõ Uğur Mumcu’nun de- yişiyle 12 Eylül generallerinin su- ratõnda boş bir eldiven gibi şakla- mõştõ. Nadi bu kitabõ için şöyle di- yordu: “Atatürk’ün yüce adını mas- kara olmaktan kurtarmak için bari biz bu adamlara karşı dur- masını bilelim ve göğsümüzü gere gere onlara seslenelim. Çağdaş uygarlığa sırt çevirmek Atatürkçülük ise biz Atatürkçü değiliz. Hayatta en hakiki mürşid ilim değilse, biz Atatürkçü değiliz. Vicdan ve fikir özgürlüğü, doğ- ruyu aramak, inandığımızı savunmak hakkını bi- ze vermiyorsa biz Atatürkçü değiliz. Ulusal ba- ğımsızlık başkalarının uydusu halinde yaşamak anlamına geliyor ve halkçılık ilkesi mutlu bir azınlık elinde cennet vaatleri ile ömrü billah sö- mürülmesi sayılıyorsa biz Atatürkçü değiliz. On- lara bunları söyleyelim. Atatürk’le ve Atatürkçü- lükle de hiçbir ilişkileri olmadığını ispat edene dek söyleyelim.” Türk Dil Kurumu’nu savunan ve 1961 yõlõnda ya- yõmlanan “Tuhaf Bir Tasarı” adlõ yazõsõnõ 23 Ocak 1983’te yeniden yayõmlayõnca 1. No’lu Sõkõ- yönetim Mahkemesi’nce yargõlandõ ve 2 ay 20 gün hapse mahkûm oldu. Milli Savunma Bakanõ’nõn son anda temyiz hakkõnõ kullanmasõyla Yargõtay, kararõ bozdu ve aklanmasõna karar verdi. Darbecilerin hedefi C lhan Selçuk’un 11 Kasım 1980’de “Kemalizm deolojisi Muz mudur?” başlıkılı yazısına öfkelenen darbeciler gazeteyi 10 gün kapattı. YARIN: ŞKENCEC M GÖRDÜM 27Mayıs 1960 ve 12 Mart 1971’de gazetecilik yapan, 12 Eylül döneminde ise Cumhuri- yet’in Yazıişleri Müdürü olan gaze- temiz mtiyaz Sahibi ve Yayın Kurulu Başkanı, Türkiye Gazeteciler Ce- miyeti (TGC) Başkanı Orhan Erinç, darbe sürecindeki anılarını paylaş- tı. Nadir Nadi’nin mahkûmiyetini, Ok- tay Akbal’ın 3 aylık hapis cezasını, Mehmed Kemal’le Okay Gönen- sin’in günlerce gözaltında tutulma- sını anımsatan Erinç, “En çok ka- patılan gazete Cumhuriyet oldu” dedi. Erinç’in ağzından 12 Eylül ön- cesi ve sonrası yaşanan ve tarihe not düşen anıları: ALBAY GAZETEYE GEL NCE Yazıişleri müdürlüğüm dönemin- de 3 defa gazete kapandı. Hatta bir keresinde kapanma kararını tebliğ eden Albay, Cumhuriyet’in ahşap bi- nasının karşısındaki yeni binasın- daki girişteki masaya geldi. Beni ça- ğırdılar... Albay dedi ki, “Kapıları tu- tun kimse girip çıkmasın” dedi. Epeyce heyecanlandık. Herhalde yayın yasağı olduğu için gazeteler dışarı çıkmasın diye önlem almak is- temişti. Böyle bir dert oldu. B Z GELD K, YARGILAY Tutuklama isteğiyle Sıkıyönetim Komutanı Necdet Üruğ tarafından, 301’in karşılığı 159, bir tanesi de Sı- kıyönetim Yasası’nın 16. maddesi- nin 2. fıkrasına göre ‘halkı heyeca- na verici yayın yapmaktan’ üç defa yargılandım. Bu yargılanmalarda uygulama şöyle oluyordu: Selimi- ye’ye gidiyorduk, ‘Biz geldik’ di- yorduk. Sanık kartı veriyorlardı, ya- kamıza takıyorduk. Duvarın dibinde sıraya giriyorduk. Belirli bir sayıya ulaşınca silahlı askerler bizleri sıra halinde duruşma salonlarının bu- lunduğu bölüme getiriyorlardı. Ora- da ifademiz alınıyordu. Yine gaze- teye geliyorduk, ben üç kez yargı- landım ama mahkûm olmadım... KURTBÖKE NASIL BERAAT ETT Oktay Kurtböke yargılandı... Ama bir hikâyesi var. Sıkıyönetim gıda maddelerine zam yapılmasını ya- saklamıştı. O dönemde Çetin Öz- bayrak ayrıldığı için tek Yazıişleri Müdürü ben kalmıştım. Ben de has- talanınca (1980’lerin sonu) Kurtbö- ke yazıişleri müdürlüğünü üstlen- mişti. Hem Genel Yayın Yönetmeni hem Yazıişleri Müdürü’ydü. O dö- nemde ‘Gıda maddelerine yüzde 18 zam yapıldı’ diye Cumhuriyet’te ha- ber çıktı. Oktay hakkında dava açıl- dı, sıkıyönetim yasağına aykırı ha- reketten. Nasıl savunma yapaca- ğız diye düşünürken stanbul Tica- ret Odası’nın aylık fiyat endeksleri raporunu bulduk. Endekste veriler fiyatların 15-16 puan arttığını gös- teriyordu. Oktay o belgeyle duruş- maya gitti. Tabii fiyat artışlarındaki puanla, gazetede yazılan yüzde ara- sındaki fark o arada ayırt edilmedi- ği için Oktay da beraat etti. YAZILI TEBL GATIN YER N TELEFON ALIYOR! 12 Eylül’de yayın yasakları geç- mişten yaşanan deneyimlerle ‘yazı- lı tebligatsız’ yapılmaya başlanmış- tı. Ben hem 27 Mayıs 1960’daki hem de 12 Mart 1971’deki sıkıyö- netim dönemlerinde de gazetecilik yapmıştım. O dönemlerde yayın ya- sakları yazılı olarak ve genelde Si- yasi Şube’de görevli polisler tarfın- dan yazıişleri müdürlerine tebliğ edilirdi. Hatta 27 Mayıs öncesi ve sonrasındaki yasak belgelerinden sansürün ilk kez kaldırılışının 100. yıldönümünde başlıklı yasak belgelerinin yer aldı- ğı bir sergiyi TGC Basın Müzesi’nde düzenlemiştik. 12 Eylül’de tebligat yönteminden telefonla yasak bil- dirme dönemine geçildi. Başlan- gıçta Sıkıyönetim Komutanlığı’nın Basın ve Halkla lişkiler bölümünde görevli yarbay ve binbaşılar tara- fından yapılan yayın yasağı tebli- gatları giderek Kıdemli Astsubay Üstçavuşlara kadar inmişti. Bu ne- denle 12 Eylül’deki yayın yasakları, yasağı alanın daktiloda çoğalttığı iç yazışmayla gazetedeki birimlere ak- tarılırdı. Bunun en somut örnekleri de Sevgili Mehmet Sucu’nun “12 Ey- lül Yasakları” kitabında yer alıyor. ER NÇ K DAVET ALIYOR Benim için 12 Eylül’ün en ilginç olayı şu: O dönemde TGC Yönetim Kurulu’nda Genel Sekreter Yardım- cısı’ydım. 12 Eylül öncesindeki sü- reçte Org. Necdet Üruğ Sıkıyönetim Komutanı sıfatıyla tutuklama iste- miyle beni mahkemeye vermiş, Bi- rinci Ordu Komutanı sıfatıyla da Kalender Orduevi’ndeki 30 Ağustos Resepsiyonu’nu onurlandırmam için davetiye göndermişti. Tabii or- duevindeki resepsiyon sırasındaki karşılaşmamız pek de sıradan ol- mayan bir ortamda geçmişti. 12 Eylül döneminde gazetemiz Yazıişleri Müdürü Orhan Erinç , Sıkıyönetim Komutanı Orgeneral Necdet Üruğ’dan iki davet alır. Aynı isimden Erinç’e tutuklama ve resepsiyon daveti Orhan Erinç. Cumhuriyet dört kez ve toplamda 41 gün süreyle kapatõldõ 24 Ocak 1983’ten 19 Şubat 1983’e dek kapalı kalan Cumhuriyet, yayımlandığı tarihte “Okurlarımıza” adlı yazıyla yeniden “merhaba” dedi. Cumhuriyet’in kapalı kaldığı dönemlerde gazete çalışanları trajikomik döneme uygun kapalı devre bir yayın organı çıkardı. “Vaziyet” adını taşıyan mini gazeteyi sadece gazete çalışanları okuyabiliyordu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle