23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 24 AĞUSTOS 2010 SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLER 7 DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT Kılıçdaroğlu Meydan Okudu CHP Genel Başkanı, halkoylaması için düzenlediği mitinglerin 57’ncisi olan İstanbul konuşmasında, Erdoğan’ı köşeye sıkıştırdı. Bu tür toplantıları monolog olarak algılayan, dahası politik karşıtlarına yönelttiği soruları, onlardan sanal yanıtlar almış gibi değerlendirmeyi marifet sayan liderlerimizin alışkanlıklarını bozarak, “...Güçlüysen senin istediğin televizyon kanalında, senin istediğin gazetecilerle birlikte tartışalım” dedi. Kılıçdaroğlu’nun bu önerisinin, özellikle ABD’nin başkanlık seçimlerinde ve propaganda süresinin sonuna doğru kullanılan bir yöntem olduğunu bilmeyenimiz var mı? İlginç bir rastlantı olsa gerek. Aynı gün, aynı saatlerde Başbakan da Samsun’da halka seslenirken, ana muhalefet liderinin konuşmaları için, “İki aydır gittiği her yerde bozuk plak gibi aynı şeyi tekrarlıyor. Eline bir cımbız almış, bizim konuşmalarımızdan kelimeler seçiyor. Orhan Veli meşhur şiirini CHP Genel Başkanı için yazmış: Bir elinde cımbız, bir elinde ayna. Umurunda mı dünya? diyor. Siyaset üret, siyaset değerli kardeşim” diye köşeye sıkıştırmak istiyordu. Yanıtsız mı kalacak? Çağlayan alanını dolduran coşkulu kalabalığın, CHP Genel Başkanı’na büyük bir moral verdiği için olmalı; Başbakan’ın siyaset üret diye kendisinden çıtayı yükseltmesini istemesini o anda duymadığı halde kendisini televizyonda tartışmak için yaptığı çağrıyı, AKP Genel Başkanı yanıtsız bırakacak mıdır? Bu soruyu “evet” ya da “hayır” olarak cevaplamak, elbette iktidar partisi liderinin bileceği bir şeydir. Ama Recep Tayyip Erdoğan’ın, o evet ya da hayır yanıtlarından birisini vermeden önce iyice düşünmesi gereken, politikada kendisinden çok deneyimsiz olan ve seçmenlerine bu konumunun altını çizerek alçakgönüllülükle “Ben memur Kemal’im, işçi Kemal’im, emekli Kemal’im” diye seslenen muhatabının, siyaset üretmekle kalmayıp, sadece tartışmanın hangi kanalda yapılmasını değil; konuların da tartışmada soru yönetecek kimselerin de seçimini, rakibine bırakacak kadar özgüven içinde olduğunu ortaya koymasıdır. Ecevit’in 1978 çağrışımı Kendi mitinglerinde, muhalefet liderlerinin 12 Eylül’de oylanacak anayasa yerine başka konulara el attıklarını söyleyen Erdoğan’a, dilerse sadece anayasa değişikliği üstünde tartışma yapılmasına da rıza gösteren Kılıçdaroğlu’nun “...Korkmuyorsan, ben demokratım diyorsan, halkıma hesap vermeyi namuslu görev kabul ediyorsan, çık karşıma tartışalım... Erkeksen benimle uğraş” şeklindeki meydan okumasını, rahmetli Bülent Ecevit’in 1978 seçimlerindeki ünlü Taksim mitinginde, dönemin Başbakanı’na söylediklerine benzetmek mümkündür. Zira Başbakan Demirel, istihbarat örgütlerinin bir duyumunu dikkate alarak, muhalefet liderine, Taksim konuşması sırasında, o tarihte adı Interkontinental olan bugünkü Etap Marmara Oteli’nin katlarına mevzilenmiş kimseler tarafından suikast yapılacağını, bu nedenle mitingin iptal edilmesini bir mektupla bildirmişti. Ecevit, iptal etmek şöyle dursun, eşi ile birlikte belirlenen gün ve saatte miting alanına giderek “kürsüye çıkacağı” yanıtını verdi ve dediğini de yaptı. Sadece İstanbullulara değil, ülkenin dört bir yanındaki seçmenlere de büyük coşku veren o taktiğin bir benzerini uygulamak istemiş olmalıdır CHP’nin bugünkü Genel Başkanı. Onun “Korkmuyorsan, ben demokratım diyorsan, halkıma hesap vermeyi namuslu görev kabul ediyorsan çıkarsın karşıma, tartışırız” sözlerini 1978’de olduğu gibi pazar günü sadece miting alanını hıncahınç dolduranlar değil; televizyonlardan bütün bir ülke de dinledi. Erdoğan’a düşen televizyon tartışmasına “Evet” demek olmalıdır. Çünkü, suskun kalması, meydandan kaçmak anlamında yorumlanabilir. Bakarsınız, halkoylamasında hayır demeye hazırlananlar, ellerine geçen bu kozu, dillerine pelesenk ederek, eski bir çocuk şarkısını “Tayyip papucu yarım, gel televizyona tartışalım” diye uyarlamaya kalkarlar. Faks: 0 216 302 82 08 obirgit@e-kolay.net Kõlõçdaroğlu’nun Güneydoğu ziyareti öncesinde Prof. Ayata, CHP’nin Kürt sorununa bakõşõnõ anlattõ: Etnik kimliğe ‘evet’UTKU ÇAKIRÖZER ANKARA - CHP Bilim Yönetim ve Kültür Platformu Başkanõ Prof. Sencer Ayata, Kürt sorununa etnik kimlikleri reddetmeyen ama önceliği bölgede sosyal adaleti sağlamaya veren çözümler geliştirmek istediklerini açõkladõ. Kılıçdaroğlu’nun liderliğinden bu yana geçen üç ay içinde hem halk hem de aydõnlarla iletişim konusunda dikkat çekici ilerleme kaydedildiğini vurgulayan Ayata, “Kılıçdaroğlu’nun yarattığı heyecan ile binlerce akademisyen ve uzman, vasıfları- nı gönüllü olarak CHP ile paylaşmak için başvuruda bulundu” dedi. Ayata, gönüllü uzmanlarõn rapor ve çalõşmalarõnõ internet aracõlõğõyla iletebilmeleri için de özel bir bil- gisayar yazõlõmõ geliştirdiklerini açõkladõ. Kõlõçdaroğlu’nun genel başkan seçilmesi sonrasõnda Parti Meclisi’ne alõnarak Bilim Yönetim ve Kültür Platformu Başkanlõğõ’na getirilen Prof. Ayata, 22 Mayõs’ta yapõlan ku- rultaydan bu yana geçen üç ayõ ve gündemde- ki tartõşmalõ konularõ Cumhuriyet’e değer- lendirdi. Kõlõçdaroğlu’nun bugün başlayacak iki günlük Güneydoğu Anadolu gezisi önce- sinde Kürt sorunu konusuna CHP’nin bakõşõnõ Ayata şöyle dile getirdi: Önce sosyal adalet: Hem parti hem de genel başkanõn politikalarõnõn ana fikri, anne- den ve babadan ve doğumdan gelen etnik kimliği saygõn bir özellik olarak kabul etmek. Ama etnik ve dini kimlikler üzerinden siyaset yapmamak. Aslõnda hangi etnik kökenden ge- lirse gelsin yurttaşlarõmõzõn birçok sorunu or- tak. İşsizlik her aileyi etkiliyor. Toplumsal güvence yoksunluğundan mağdur olanlar Tür- kiye’nin Batõsõnda da var Doğusunda da var. Çocuğunu okuturken herkesin karşõlaştõğõ so- runlar var. Etnik kimlikleri yok saymaksõzõn, onlarõ reddetmeksizin önce yurttaşlarõn sosyal ve ekonomik sorunlarõnõ çözmek yani sosyal adaleti sağlamak lazõm. İş güç sahibi ve refah düzeyi yükselmiş olan bir nüfusun terör başta çatõşma ve şiddet içeren eylemlerden uzak du- racağõnõ herkes söylüyor. Bölgesel geri kal- mõşlõk ve yarõ feodal yapõ sürdükçe başka ön- lemler de kolay gerçekleştirilemez. Teşvik sistemi ve yatõrõmlar gözden geçirilmeli ve devlet doğrudan kalkõnmacõ bir rol üstlenmeli. ‘Radikal kimlik siyaseti’ Sorun sadece kimlik değil: Sosyo- ekonomik sürecin vurgulanmasõ Kürt kimli- ği ve diğer etnik kimlikleri tanõmamak de- ğildir. Etnik kimliklerin korunmasõ AB’nin, demokratik olmanõn şartõ saydõğõ bir konu. Avrupa’da esas olan çoğulculuktur. Tek bir model yoktur. Ülkeler tarihsel koşullarõna göre kendi modellerini geliştirirler. CHP de hiçbir zaman bunu reddetmez, kimliklerin tanõnmasõ görüşünden vazgeçmez. Bunu ra- porlarõna ilk koyan partidir. Türkiye’deki sorun kimlik üstünden farklõlõğõ odaklayarak siyaset yapma sorunu. “Benim bir dilim, kültürüm var, bunun için taleplerde bulu- nuyorum” değil Türkiye’deki durum. Bura- da kan dökülüyor. Radikal kimlik siyaseti yapõlõyor. Sorun sadece budur deniyor. Baş- ka türlü bölgeye hitap edemezsiniz deniyor. Acaba öyle mi? Belki de düşündüğümüzün ötesinde sosyal ve ekonomik kalkõnmaya önem verecek büyük nüfus olabilir. Ben BDP’nin çok oy aldõğõ illerde bile bu nüfu- sun çok büyük olduğu kanõsõndayõm. Duygudaş olmalıyız: Olay sadece sos- yoekonomik ya da kültürel değil. Çok daha insani boyutu da var. Bölge insanõnõ daha iyi anlamak, onlarla duygudaşlõk da önemli. Do- ğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaşayanlar iş- sizliği, yoksulluğu, yoksunluğu ve dõşlan- mõşlõğõ sadece daha yoğun olarak yaşamakla kalmõyorlar. Bu güçlükler, çatõşma ve şiddet ortamõnõn getirdiği gözyaşlarõ, acõlar, kayõp- lar ve dramlar yoğrularak yaşanõyor. Hepi- miz bölge insanõnõn bu hassasiyetini iyi an- lamalõyõz. İnsan haklarõ ihlalleri, faili meç- hul cinayetler, güvenlik güçlerinin yanlõş uygulamalarõ. O nedenle farklõ düzeyde bir duygudaşlõk oluşturmalõyõz bölge insanõ ile. Tabii onlardan da diğer bölgelerde daha doğrusu tüm bölgelerde hatta Doğu’da da yaşanan cenazelerin ve terör kurbanlarõnõn acõlarõnõ paylaşmalarõnõ beklemeliyiz. Eşitsizliğin etnik algılaması: Do- ğuda yaşayanlarõn büyük bölümü kendilerini yoksun, mağdur ve dõşlanmõş olarak görüyor. Televizyona bakõyor veya Batõya gidince kendisinin yoksul, oysa orada yaşayan birçok kimsenin çok zengin olduğunu görüyor. Sa- dece Doğu kökenlileri sistemin mağdurlarõ olarak görüyor. Bu durum etnik önyargõlarõn önemli bir kaynağõ. Diyorlar ki Kürtler dõşla- nõyor. Halbuki işsizlik arttõkça bundan en fazla Batõya sonradan göç edenler etkileni- yor. Yerli nüfusun olumsuz önyargõlarõ da bu algõlamayõ pekiştiriyor. Yani sosyal ve eko- nomik eşitsizlik etnik olarak algõlanõyor. Sosyal adaletin güçlenmesi bu tür önyargõlarõ da azaltacaktõr. Bölgede yaşayanlarõn büyük çoğunluğu siyasetle sanõldõğõ ölçüde ilgili de- ğil. Karadeniz’de yaşayan bir yurttaşõmõz ne istiyorsa o da büyük ölçüde onlarõ istiyor ve öncelikle bunlarõ dile getiriyor. Başõnda bulunduğu Bilim, Yönetim ve Kültür Platfor- mu’nun çalõşmalarõ konusunda da bilgi veren Ayata, üç ay gibi kõsa bir süre içinde binlerce kişinin başvu- rarak deneyim ve uzmanlõklarõnõ CHP ile paylaşmak istediklerini açõkladõ. Ayata şöyle devam etti: “Kılıçdaroğlu’nun Türkiye düzeyinde yarattığı heyecan çok değişik alanlardan yüzlerce hatta binlerce çeşitli alanlarda uzmanlık vasıf ve birikimine sahip kimse- nin gönüllü katılım için başvuruda bulunmasına yol açtı. Hiç kimsenin dışlanmaması için bir yönetim ko- misyonu dahi atamadık veya belli kimselerden olu- şan komisyonlar oluşturmadık. Bir yazılım programı hazırlattık. Herkes internet üzerinden başvurabiliyor. Çalışmalarını gönderiyor. Katkılar konulara göre tasnif ediliyor. Bu çalışmalardan tartışma metinleri hazırlatmaya başladık. Bunları Ankara’da yapılacak toplantılarda enine boyuna tartıştıracağız. Tüm de- ğerlendirmeler ışığında her konuda birkaç gün önce gelen uzman nihai raporları yazacak ve bunlar parti yetkili organlarının görüşüne sunulacak.” Binlerce gönüllü için özel yazılım Raporları asıl halk anlamalı Eğitimden sağlõğa, vergi reformundan spora, medyadan çalõşma hayatõna, işsizlikten aile sigortasõna, yoksulluktan sivil topluma kadar 25-30 alanda raporlar hazõrlayacaklarõnõ açõklayan Ayata, “Çok güçlü bir sosyal politika paketi hazırlamaya çalışıyoruz. Güçlü bir sosyal refah devleti kuramayan bir Türkiye, temel sorunlarının üstesinden gelemez” dedi. Hazõrlayacaklarõ raporlarõn tüm kamuoyu ile paylaşõlmasõna da büyük önem verdiklerini belirten Ayata, “Siyasi rapor bir akademik metin olamaz. Onun gücü ve etkisi siyasi iddialarına, ortaya koyduğu vizyona, diğer partilerin görüş ve uygulamalarının yanlışlarını göstermesine bağlıdır. Başta partililer ve tüm sempatizanlar bu görüşleri benimseyip herkese duyurmaya çalışmalı. Parti bir yandan fikir üretmeli ama bir yandan da bu fikirleri en iyi şekilde tabana ve halka iletmeli. O nedenle iletişim uzmanları ile yakın işbirliği yapacağız. Her rapordan amaca yönelik küçük ve basit yazılmış bölümler çıkartarak çalışmaları çok farklı kesimlere ulaştırmamız lazım. Amaç CHP’yi en iyi fikir üreten ve bunları kamuoyuna en iyi biçimde aktaran parti haline getirebilmek” diye konuştu. Sol değerler önde olacak Kõlõçdaroğlu’nun üç aylõk performansõ için, “Hem halkla hem de aydınlarla iletişimde çok önemli mesafe kaydetttik” değerlendirmesini yapan Ayata, CHP’nin temel sorunlarõ konusunda partinin yeni liderlik yapõsõnõn önceliklerini ise şöyle sõraladõ: Sol değerler önde olmalı: Kim ne derse desin Türkiye’de Cumhuriyet değerleri ile sosyal demokrasi arasõnda kopartõlamaz bir bağ vardõr. CHP sosyal demokrasinin özü olan eşitlikçi toplum idealini, emeğin haklarõnõ ve bunlara karşõ alõnacak sosyal politika önlemlerini hep ön planda tutmalõ. Yoksullukla mücadele, sosyal güvence, eğitim, kõsacasõ sosyal adaleti geliştirecek düşünceler ve söylemler yani sosyal demokrasi. Burada eksiklik var. Yeni lider bu benim birinci meselem olacak diyor ve parti şu anda tüm bilimsel, entelektüel gücüyle bununla uğraşõyor. CHP deyince akla tabii ki çağdaş Cumhuriyet değerleri gelecek ama aynõ zamanda sosyal adalet gelecek. Bilim ve eğitimin simgesi olmalıyız: CHP’nin tarihi geleneği ve misyonu modern, çağdaş bir toplum yaratmak olmuştur. Atatürk bu hedefe giden temel aracõ eğitim olarak görmüştür. Günümüzde en ileri toplum hedefine bilgi toplumu diyoruz. Ekonomi başta tüm faaliyetlerin daha çok, daha da çok bilgi kullanarak yürütüldüğü bir toplum. Atatürk’ün mirasõna sahip olan bir parti bilim, teknoloji, eğitim politikalarõnõn simgesi olmalõdõr. “Ekonomik büyüme, zenginlik ve refah artışı, bilimsel ve teknolojik ilerlemeden geçiyorsa bunu en iyi CHP yapar çünkü biz bilime ve bilim insanına en yakın partiyiz” diyebilmeliyiz. Uzun süredir CHP’den bu yönde güçlü bir ses çõkmamõştõ. Şimdi çok ciddi çalõşmalar yürütülüyor. Dış dünya ile iyi ilişki: Türkiye çok dinamik bir ülke, kabuğuna sõğmõyor. Yurtdõşõnda okuyan on binlerce öğrencimizle, yurtdõşõnda çalõşan Türkiye kökenlilerin oluşturduğu kurumlarla, sosyal demokrat kuruluş ve partilerle ne ölçüde yakõn ve yararlõ ilişkiler kurabildik? Bu sorularõn üzerine gidip, Türkiye’nin tüm dünyanõn kaynaklarõndan en üst düzeyde yararlanan ülke haline gelmesini biz sağlayacağõz iddiasõnda bulunabilmemiz lazõm. Sosyalist dünyaya açılım: Yeni yönetim bu konuya özel bir önem veriyor. AB büyükelçileri ile ses getiren ve çok olumlu hava yaratan bir toplantõ gerçekleştirildi. Sosyalist Enternasyonal’in toplantõsõna katõlan CHP heyeti çok olumlu izlenimlerle döndü. Dünyanõn her yerindeki sosyal demokrat partilerle ikili ilişkililer kurulmasõna önem verilecek. Ayata, Kemal Kõlõçdaroğlu’nun seçildiği CHP kongresinin parti tarihi açõsõndan önemini de şöyle değerlendirdi: “Tam otuz yıl sonra CHP ye- niden tam birlik oldu bu son ku- rultayda. Kurultayın Kemal Kı- lıçdaroğlu’nun genel başkan se- çilmesinden sonraki en önemli olayı Rahşan Ecevit’in salona gelmesidir. Kırgınlar, başka sos- yal demokrat partilerde yer alanlar şimdi büyük bir hızla CHP’ye dönüyorlar. Diyebilirim ki 12 Eylül sarsıntısı 2010’da yani tam otuz yıl sonra sona er- di. Bu CHP kurultayını da aşan Türkiye siyaseti düzeyinde çok önemli bir değişikliktir.” KURULTAYIN MİSYONU ‘YENİ YÖNETİM LAİKLİK VE TÜRBAN KONUSUNA NASIL BAKIYOR? KILIÇDAROĞLU HANGİ DÜNYA LİDERİYLE BENZER ÇİZGİ İZLİYOR? YANITLARI, YARIN CUMHURİYET’TE Danõştay’dan‘Roma Hukuku’dersi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Da- nõştay 8. Dairesi, hukuk fakültelerinde Roma Hukuku’nun “anabilim dalından bilim da- lına dönüştürülmesine” ilişkin YÖK kara- rõnõn yürütmesini durdurdu. Danõştay 8. Dairesi’nin 11 Haziran 2010 ta- rihli kararõnda, Roma Hukuku’nun başta Kõta Avrupasõ hukuk sistemi olmak üzere yürürlük- te bulunan birçok hukuk sistemine ve bu sis- temlerin ana kurallarõna kaynaklõk ettiği belir- tildi. Roma Hukuku’nun özellikle Avrupa hu- kuk sisteminin omurgasõnõ oluşturduğu vurgu- lanan kararda, Roma Hukuku’na egemen olan özel hukuk kurallarõnõn önemli bir kõsmõnõn günümüze kadar geldiği ifade edildi. Kararda, Roma Hukuku’nun Türk Hukuk Devrimi’nin sembolü olduğu belirtilerek Türkiye’de öğre- tilmesi, anlamlandõrõlmasõ ve uygulanmasõnda “asli bir öneme sahip olduğu” vurgulandõ. YÖK’ÜN KARARINA DURDURMA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle