19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] HARBİ SEMİH POROY OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc yahoo.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ [email protected] 24 AĞUSTOS 2010 SALI CUMHURİYET SAYFA 15 Recep, 53 bin muhtara evet mektubu göndermiş. Ucunu da yakmış mı! Sıcak Bertaraf Vahdi Bingöl: “Recep’in iktidarında, ‘bertaraf’ olan işçi, memur, esnaf, çiftçi, emekli, işsizler referandumda tabii ki hayır diyecektir!” Kolaylık Ertan Somunkıran: “Bülent Arınç, Yaşar Büyükanıt’ın e- muhtırasını nasıl iplemediklerini anlatıyor. Senaryo önceden bilinince kabadayılık kolaydır.” YağmurDeniz Referandumda sınıfsal gerçekler EMEKLİ öğretmen M. Şeref Koz, giderek bir çığlığa dönüşen uyarısını paylaşıyor: “İnsanların tercihlerini belirleyen ‘evet’ ve ‘hayır’ karşıt iki sözcük olup insan yaşamının yönünü ve niteliğini belirleyen bir direksiyon gibidir. Evet ve hayır yerinde ve zamanında kullanılırsa kişiyi düzlüğe ve aydınlığa götürür. Yersiz ve zamansız kullanılırsa kişiyi savurur ve uçuruma götürür. Toplumsal yaşamdaki evet ve hayırlar daha da önemlidir. Çünkü yalnızca kişisel yaşamı etkilemekle kalmaz toplumsal oluşumu ve ülkenin geleceğini etkileyeceğinden kişiye daha büyük sorumluluk yükler. Referandumda oylarımızı bu sorumluluk duygusuyla kullanmalıyız. Yanlışlık yapmamalıyız. Özellikle kitle örgütü temsilcileri evet veya hayır konusunda görüş beyan ederken daha da titizlenmeli, temsil ettikleri kitlelerin nabzını ve sınıfsal gerçekleri göz önüne almalıdırlar. Şu anki gelişmeler ve sınıfsal gerçekler emekten yana olanların, demokrasiden yana olanların yeni anayasa değişikliğine hayır demekten başka bir seçim bırakmıyor. Yoksa kendini baş, sendikaları ve kitleleri ayak kabul eden, ‘Bitaraf olan bertaraf olur’ ifadesiyle kitleleri tehdit eden faşist anlayışla özdeşleşmiş olma şansızlığına uğramış olurlar. Bunun hesabını gelecekte veremezler.” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” İSLAM âleminin son halife adayı Recep Efendi, sahabeden Abdülcafcaf’ın sahih hadisine göre “Referanduma katılıp evet oyu vermek umreye gitmekten daha sevaptır” buyurmuştur. Cıvanımın padişahı Fatih Sultan Recep, yine sahabeden Abdülbülbül’ün naklettiğine göre pozitif ayrımcılık yapmak suretiyle özellikle bilumum mümineye seslenmiş ve “2010 yılının 12 Eylül Pazar günü öğle, ikindi ve akşam namazlarını kılmak sadece bu yıl için farz olmaktan çıkarılmıştır; mümin ve mümine namaza durmak yerine sandık başında durmalıdır” demiştir. İslam dünyasının en güçlü siyasi lideri, Müslüman Arapların gönül dostu, Musevi Yahudilerin korkulu rüyası, Evangelist Amerikalıların eşbaşkanı, Katolik İspanyolların hoşgörü ortağı Van Münit Recep’in, yakın arkadaşı ve silahtarı Abdül el İlker bin Başbuğ’a ettiği sahih hadise göre Mavi Marmara vapurunu ziyaret etmek Eyüp Sultan Hazretleri’nin kabrini fetihten sonra ziyaret etmek kadar sevaptır. Adeta ikinci peygamber Hazreti Recep’in beyaz gömlek imalatçısı can dostu tacirlerden büyük usta Abdülcambaz’a buyurduğu gibi alçakça iftirada bulunanlar, alçakça iftiranın hesabını her yerde verecektir; alçaklık ve yer konusunda daha fazlasını ifade etmesine Hazreti Recep’in aldığı dahili ve harici terbiye müsaade etmemektedir. Müminler arasında konuşulduğu ve rivayet edildiği gibi “mezardaki ölülerinizi çıkartınız ve referandumda evet oyu kullanmalarını sağlayınız” hadisi sahih bir hadis değildir. Hicretteki Abdülfettoş’tan naklen, sahih olmayan bu hadisi dikkate almayınız ama amaca ulaşmak için hayır oyu vereceğini açıkça ilan etmiş münafıkları da referandumdan önce mezara göndermekten çekinmeyiniz. Mezara göndermek sevaptandır; gömün gitsin. Âlemin en zengin siyasilerinden Soylu ve Boylu Recep’in, en yakın dostlarından Abdüldüpdüplü’ye ettiği lafa göre boyuna posuna, soyuna sopuna sahip çıkmayan reyine de şeyine de sahip çıkamaz; böylelerini aranızda barındırmayınız. Havuz ilaçlanmış bile olsa havuza girmeden önce duş almayanları asla havuza sokmayınız. Rivayetler MAVİ SÜRGÜN SERDAR KIZIK Çevre ve Referandum... Ülkenin dört bir yanında çevreyi, doğayı, doğal yaşamı korumaya yönelik mücadele yürütülüyor. Farklı görüşler, siyasal anlayışlardaki kişiler, kuruluşlar, dernekler, örgütler ve gruplar yağmaya, talana, soyguna, sömürüye karşı direniyor. HES’lere, çokuluslu maden şirketlerine, altın lobilerine, nükleer ve termik santrallara, tarihi ve kültürel değerleri yok edenlere, kısacası tüm kirleticilere karşı eylemler her geçen gün yükseliyor... Çevre direnişinin önemli ayaklarından birisi de hukuk mücadelesi. İktidarın uygulamalarına karşı açılan birçok davada yargı, çevrecileri, korumacıları, ekolojistleri haklı buldu. Daha geçen hafta Rize İdare Mahkemesi, İkizdere Vadisi’nde yapılması planlanan Dereköy Regülatörü ve Demirkapı Hidroelektrik Santralı projesi için verilen “ÇED olumlu” kararını iptal etti... Gelelim güncel konumuz referanduma ve sonucunda çevre, doğa koruma davalarını etkileyecek yanına. Belirtmekte yarar var, çevre mücadelesi, politik bir alanı kapsar. Bu alana giren her kişi ve kuruluş siyaset yapıyor demektir. Her çevreci, doğayı, çevreyi sömürenlerin, yağma edenlerin kim olduğunu, kimliklerini bilmelidir. Doğru bir çevre mücadelesi, antiemperyalist olmaktan, vahşi kapitalizme, liberal söyleme karşı çıkmaktan geçer. Bu nedenle sömürü düzeni ve işbirlikçilerinin yanında yer alarak, onların değirmenine su taşıyarak çevre mücadelesi ve doğa korumacılığı yapılamaz. Referandumda bazı çevreciler “evet” diyeceklerini söylüyor. Çevre mücadelesinin “evet ya da hayır”dan bağımsız yürüyeceğini savunuyor. Yanılıyorlar. Eski İzmir Baro Başkanı ve çevre mücadelesinin öncü isimlerinden Noyan Özkan, bu düşüncede olanları uyarıyor, “Başınızı kuma gömmeyin” diyor. Çünkü, anayasa paketiyle getirilen yargısal düzenlemeler, kamu yararına açılacak birçok davayı olduğu gibi, çevre davalarını da etkileyecek. Öte yandan iktidar baskısıyla karşı karşıya kalacak yargının nasıl bağımsız olacağı ayrı bir sorun değil mi? Bakar mısınız, anayasanın 125. maddesinin 4. fıkrasında bir değişikliğe gidiliyor. “Yargı yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır” hükmüne “Hiçbir surette yerindelik denetimi şeklinde kullanılamaz” cümlesi ekleniyor. Böylece bundan önceki dönemlerde idari yargı organlarının, idarenin yerine geçerek yerindelik denetimi yaptığı vurgulanıyor. Evetçiler bu değişikliğin çevre mücadelesini etkilemeyeceğini öne sürüyor. Peki, o zaman soralım: “Öyleyse bu değişiklik neden yapılıyor, hangi amacı taşıyor?” Şimdi, çevre mücadelesine omuz vermeye çalışan, sömürüye karşı çıkan, 12 Eylül mağduru bir yurttaş olarak “hayır” diyeceğim! Oyumun gerekçeleri arasında paketin, AKP’nin hazırladığı bir dayatma olduğunu saymayacağım. Dünyanın neresinde böyle birbirinden ayrı konuların yan yana getirilip, referanduma gidildiğini de sormayacağım. Ne yapacağım? Değişikliği hazırlayanların bir dizi hak ihlali, hukuksuzluk yaparken, ülkeyi korku imparatorluğuna dönüştürmüşken, “daha demokratik bir anayasa” söylemini kullanmasındaki çelişkiye dikkat çekmekle yetineceğim. İçindeki üçü hariç diğer maddelerin yasayla düzenlenebileceğini de anımsatmakla kalacağım. Peki, o zaman? Öz olarak pakete, “AKP’nin yargıyı bütünsel olarak ele geçirme, Yüce Divan’dan kurtulma niyetinin belgesidir” deyip, şu ana gerekçeyi vurgulamakla yetineceğim: Anayasa değişikliği paketini getirenlerle 12 Eylül darbesini yapanlar, ortak bir iradenin ürünüdür. Arkalarındaki güç, emperyalizmdir, küresel sömürü düzenidir. 12 Eylül, askeri bir faşist darbedir. Eğer geçerse referandum sivil bir darbe, örtülü faşizm olacaktır. UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] Elimde tuğla gibi bir kitap: Hanefi Avcı’dan “Haliç’te Yaşayan Simonlar”... Beş gündür gündemin ana maddesi. Halbuki esas 20 yıldır ana konumuz! “F” tipi Cemaat’in yargıya, devlet mekanizmasına sızması... Ne kadar ilginçtir ki, bu kitap korkak medya tarafından sansürlenmesine rağmen şu anda yarı-gizli ana gündem! Her birimiz bu bilgilere kaç kere muhatap olduk? “F” tipi okullarda gördükleri baskıları ağlayarak anlatan gençler, yargı ve polisin içinde sessiz yapılanmayı ve sonradan 2000’lerle beraber hızlanışını izleyen “duruma şaşkın” hâkimler, emniyet müdürleri... Parlamentoda arada sırada tartışılan “Devlet içinde devlet kurmak üzere” yola çıkan cemaatin hilkat garibesi görünümü... Cumartesi Galatasaray’dan uğurladık, pazartesi Silivri’de davayı izlemeye giden gençleri... Aidiyetleri farklı, ortak akılları Kemalist bağımsız Türkiye idi. Bizler destek verirken kimi “sivil” polisler kayda alıyorlardı konuşulanları... Bazıları çember sakalları, gümüş yüzükleri ve suratlarındaki o donuk ifadeyle o çok belli olan durumlarını gizleme ihtiyacı bile hissetmiyorlardı. Çünkü artık iktidardaydılar. Eh, zaten “Sivil darbe” de birkaç haftaya tamamlanmak üzere göründüğüne göre, kimden çekineceklerdi? “28 Şubat gerekirse 1000 yıl sürer” diyenler, 3-5 gazeteciye hesap verirken kendi kendilerini lağvediverdikten sonra oluşan beklenilmedik koca boşluktan yararlanan iktidar, medyayı da teslim alınca sıra sonunda yargıya gelmişti. CHP mi? Onu bitirme hamlesi, yargı sonrasını bekleyebilirdi! Şimdi Avcı’nın kitabı için soruşturma açılacakmış... Pardon? Siz değil miydiniz isimsiz, suratsız gizli muhbirlerin bir telefonu veya bir mektubuyla insanların içini karartanlar? O isimsiz, yüzsüz muhbirlere tam güveneceksiniz, ama adı sanı, yeri yurdu belli bir cesur emniyetçinin verdiği bilgilere kızacaksınız! “Acaba doğru mu? Aman Hanefi Bey, biraz ipucu verin şu çeteyi çözelim artık” diyeceklerine hemen “soruşturma”, “münasebetsiz yazar”a yapılıyor(!) Çok ilginç! Komplo teorileri içinde yaşayanlar, demek bu ifşaatlara balıklama atlamıyorlar! Yoksa bir bildikleri mi var? Gerçekten kitabın iddiaları yerine, yazarının üzerine gidilirse, bu o iddiaların tescili olur! PKK’yi yönlendirenlerden Karayılan da “bir halt etmiş”, şu dönemde hükümetle İmralı üstünden varılan bir anlaşmayla ateşkese gittiklerini açıklayıvermiş. Muhalefet de bunu gündeme getirince, bir baktım RTE, “Bu iddia sahipleri, iddialarını kanıtlamak mecburiyetindedirler” diye yeri göğü inletiyor, soyuna uygun kafatasına geçirdiği EVET şapkasıyla... Rüya mı görüyorum? Hangi dağda kurt öldü de bu sözlere hak kazandık? Yıllardır tek kanıt gösteremeden Başbakan’ın kendisini “savcısı” ilan ettiği Ergenekon davalarında aydınlarımız ortaçağ zindanlarında tutulmuyor mu? İşte elimde Prof. Haberal’ın savunması: “Suçum ne?” diye haykırıyor, aynen Özkan ve Balbay gibi! Aman profesörüm, çabuk avukatınız Başbakan’dan yardım istesin, kendisi anlaşılan bugünlerde bu konularda çok hassas! RTE anlaşılan artık tramvaydan indi... Ortada en bariz sözü edilen konulardan biri bu. Hani demokrasi bir tramvaydı, ihtiyacın olduğu kadar binerdin ya... İşte bu konuda da kendine en yakın bulduğu isim Menderes! Her referansı ondan veriyor çünkü kendi kontrolündeki soytarı gazeteciler bu demokrasinin baş düşmanından bir kahraman yarattılar! (Henüz Hitler’e kendisi pek giremiyor da, başkaları o işe soyunuyorlar!) İşte Twitter’da, Facebook’ta onun “demokratlığını” kanıtlamaya çalışan onca komedyen avukatı varken, RTE dayanamayıp “bitaraf olan bertaraf olur” diye ağzından hırsla kaçırıveriyor... Mertliğin bir hücresi kalmışsa yarın TOBB ve TÜSİAD bunun üzerine çıkar, “Bitaraf değiliz HAYIRCIYIZ, haddiniz değil bize karışmak” diye ilan ederler! Pazar günü Çağlayan’da CHP mitinginde ise coşku içinde Çağlayan Meydanı’nda buluşan on binlerce insan, bu tehditlere pabuç bırakmayan cesur, dik duruşlu her yaştan kadınlı erkekli yurtseverlerden oluşuyordu. Onlarla hep bir ağızdan “hayır” diye haykırırken bu ülkeye güven duydum yine!.. Kimse şu kilit noktayı unutmasın, CHP’nin kökleri Kuvayı Milliye’den, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nden geliyor... Bu cuma günü saat 17.00- 20.30 arası Taksim’de Piramid Sanat’ta yeni kitabım “Sivil Diktaya Hayır” basına ve yurtseverlere tanıtılacak. Katılımınızla ve kararlılığınızla güç verirsiniz!.. [email protected] www.bedribaykam.com YAKAMOZ BEDRİ BAYKAM ‘Kanıt’ Meselesi, PKK, Cemaat ve Başbakan! [email protected] Selami Kayın: “Aşırı sıcakların nedeni belli oldu: Recep’in kızgınlığı!” BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Bir çömleğin içine konmuş mânileri çe- kerek ve yorumlaya- rak bakõlan bir fal. 2/ Yunan mitolojisinde tutku tanrõçasõ... Ko- ruyan, acõyan, mer- hamet eden. 3/ Kimi çiçeklerin içinde bu- lunan, arõlarõn bal yapmak için emdik- leri tatlõ sõvõ... Bir cetvel türü. 4/ Eski Türklerde bir babanõn taşõnmaz mallarõnõn miras- çõsõ olan en küçük oğul. 5/ Asya’da bir ülke... “Atas- özü” anlamõnda kullanõlan yerel bir sözcük. 6/ Şeyh Bedrettin’in Tanrõ, evren ve insan hakkõndaki görüş- lerini içeren ünlü yapõtõ. 7/ İlenme, beddua... Kesinti- lerden sonra kalan miktar... Koca. 8/ Mason sõrlarõnõn öğretildiği tören... Nine. 9/ İstanbul Cağaloğlu’nda, bir dönem edebiyatçõlarõn ve gazetecilerin uğrak yeri olan kahve. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Sarõ ve güzel kokulu çiçekleri olan bir kõr bitkisi. 2/ Tan- rõtanõmaz... Dölyatağõ. 3/ Yunan mitolojisinde, içenleri ölüm- süzlüğe kavuşturan tanrõ içkisi... Tellür elementinin simgesi. 4/ Boş, içinde kimse bulunmayan. 5/ Uzak... Alevi-Bektaşi şa- irlerinin tarikatlarõyla ilgili şiirlerine verilen ad. 6/ Akla gelen, içe doğan düşünce. 7/ “--- eylediğim serv-i hõrâmanõn içindir” (Fuzuli)... Açõk seçik olan, anlaşõlmaz yanõ bulunmayan... Rüt- besiz asker. 8/ Dinsel tören ve kurallarõ... Oyunda cezalõ ço- cuk. 9/ Sevinç. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 A H I R K A P I L A R A K A L A T R A P A L I Ç I R İ K R A M D A V R A S A S A N A T U R N O N T İ M E K K A M E R İ Y E S İ N R A S A T 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle