23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
FARUK KIRTAY YALOVA - Büyük Marma- ra depreminde oturduklarõ ev- leri yõkõlan, ancak cesetlerine ulaşõlmayan, 25 yaşõndaki Ar- zu Aksu ile 32 yaşõndaki Ce- mal Güleç’in aileleri 11 yõldõr, çalõnan her kapõ zilinde, çalan her telefona “Acaba o mu?” diye bakõyorlar. 17 Ağustos 1999 depreminin ardõndan Ya- lovalõlar, haber alamadõklarõ yakõnlarõnõ günlerce, aylarca aradõlar. Kayõp yakõnlarõ ara- dan geçen 11 yõlda umutlarõnõn tükendiğini, yalnõzca dua ede- bilecekleri bir mezar istedikle- rini belirtiyorlar. Bu ailelerden birisi de Yalo- valõ Güleç ailesi. 17 Ağustos 1999 depreminde evi enkaz haline gelen 32 yaşõndaki ağa- beyi Cemal Güleç’i kaybeden Yalova Belediye Başkanvekili Halit Güleç, depremden son- ra, kardeşinin izini bulmak için 28 kent, yüzlerce hasta- neyi dolaştõ. Bugüne kadar 100’e yakõn ih- barõ değerlendi- ren Güleç, ağa- beyinin çiçek bõrakacak bir mezarõ dahi bu- lunmamasõndan yakõndõ. ‘Kapıyı umutla açıyoruz’ Güleç, “Bizim için çok zor günler. Çalan her telefonda, kapı zilinde hep bir umutla açıyoruz. Sanki her an gele- cekmiş gibi bir hisle yaşıyo- ruz. Canınızdan çok sevdiği- niz bir insanın mezarının ol- maması, kelimelerle anlatıl- mayacak kadar zor” dedi. Güleç, şunlarõ söyledi: “Yen- gem sağ olarak kurtuldu. Ağabeyim Cemal’i enkaz ba- şında günlerce aradık. Bü- tün hastaneleri tek tek dolaş- tık. Ancak izine rastlamadık. Gittiğimiz her yere bir umut diyerek yola çıktık, ama hep hayal kırıklığına uğradık.” Yüzlerce ihbarõ değerlendir- diklerini, Türkiye’yi karõş ka- rõş dolaştõklarõnõ belirten Gü- leç, “Geçen yıl, İstanbul’da yaşayan bir arkadaşım Maç- ka Parkı’nda saçı sakalı bir- birine karışmış, hafızasını yi- tirmiş biriyle karşılaşmış. Onu rahmetli ağabeyime benzetmiş. Aynı gece İstan- bul’a yola çıktık. Günlerce Maçka Parkı’nda o kişiyi bekledik ve bulduk. Ağabe- yimin olmadığını anlayınca geri döndük. Ancak babam çok ısrarcıydı. Aynı kişiyi bulup DNA, kan testi yaptır- dık ve kardeşim olmadığına babamı da ikna ettik” dedi. Depremin ardõndan çõkarõlan cesetlerin kokmaya başladõğõ gerekçesiyle Yalova Mezarlõ- ğõ’na toplu olarak gömüldüğü- nü, fotoğralarõnõn da çekilme- diğini vurgulayan Güleç, “Ağabeyimin de depremden sonra fotoğrafı çekilmeden toplu mezara gömüldüğünü düşünüyoruz” diye konuştu. ‘Yüreğimiz ağlıyor’ Tiyatrocu Yusuf Nalbant ise Yalova Sanat Tiyatrosu (YASAT) kurucusu ve oyun- cularõndan Gürcan Demirci, Ayhan Aşlan ve kõz kardeşi Arzu Aksu’nun deprem de ya- şamlarõnõ yitir- diğini, kõzkar- deşi Arzu’nun cesedinin ise 11 yõldõr bulu- namadõğõnõ söyledi. Nal- bant “11 yıldan bu yana yüreğimiz ağlıyor, onun çok sevdiği tiyatroyu şimdi onsuz oynuyoruz” de- di. Yõllarca kardeşinin cesedini aradõğõnõ ifade eden Nalbant, “Birçok endişemiz var. Bun- lardan biri de kardeşimin organ mafyasının kurbanı olabileceği. Yaşanan karışık- lıklardan ötürü cesetlerin karıştırıldığını ve başka bir kente götürüldüğünü düşü- nüyoruz” diye konuştu. CMYB C M Y B BİLİM ve SİYASET ORHAN BURSALI Demokrat İktidar ve Dink AKP ve Erdoğan, demokrasi, insan hak ve özgürlükleri şampiyonu bir iktidar mı? Kimileri öyle diyor, özellikle yandaşları... Tabii, iktidar destekçisi pek çok Ermeni yurttaş ve onların fikri önderleri de! Derken, Hrant Dink suikastı ile ilgili, iktidarın bence yüz kızartıcı belgeleri medyaya düştü! Zaten soruşturma, yargılanma süreci bir dehşetti! AKP’nin devleti, cinayet ile ilgili gerçekler bütünüyle ortaya çıkmasın diye, neredeyse bütün bedeniyle bir savunma duvarı oluşturmuştu. Şimdi de hükümetin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gönderdiği savunma belgelerinde, Dink, bir Nazi lideriyle kıyaslanıyor! Durum ortaya çıkınca, iktidar cephesinden bin bir türlü kıvırtma.. Yok, Dışişleri Bakanlığı’nın gönderdiği savunmadan politik malzeme çıkartmak yanlışmış... Pardon?! Ne demek bu şimdi? Yani iktidara, “affferin sana, Dink de zaten Nazi’nin tekiydi” mi diyecektik ve alkış tutacaktık!? Yok, bürokratların işiymiş! Bunu da söyleyen, “Dink’in arkadaşı”, eskinin sosyal demokratı ve şimdi AKP’li Zafer Üskül! İktidarını temize çıkarmak için konuşuyor da konuşuyor! Gazetemiz, iktidarın her cephesinden savunma haberleriyle dolu! İktidar üyeleri bu işten nasıl sıyrılacaklarını şaşırmışlar! Üç beş bürokrat dedikleri, Dışişleri Bakanlığı! Dışişleri Bakanlığı hukuk bürosu mu ki! Tabii ki onlara da bu savunma, Adalet Bakanlığı’ndan geldi! Dışişleri onayladı, AİHM’ye gönderdi! Savunmalarının iler tutar yanı olmadığı görülünce, bakanlar üst perdeden demokrat pozuna geçtiler ve kendi savunmalarına veryansın etmeye başladılar. Trajikomik bir durum, üstelik insan utanır! Eğer samimiyseniz, bu savunmayı kimlerin hazırladığını açıklar ve haklarında da soruşturma açarsınız! Sorumlu bir bakanı da hükümetten şutlarsınız! Çünkü olay, bir büyükbaş yiyecek kadar büyüktür ve önemlidir! Aslında bakmayın siz timsah gözyaşlarına! İktidarın AİHM savunması, Dink soruşturması ve yargılanma sürecinde yaşananlarla mükemmel bir uyum içindedir, bire bir tam örtüşme vardır. Tencere-kapak hikâyesi! İktidar yardakçıları şaşırmış numarası yapmasın! İktidarın demokratlığını ve yargılamada adilliğini, hukukun üzerine titreyip titremediğini ve adaletin tecellisi için çalışıp çalışmadığını, Silivri’de süren yargılamaların soruşturmalarında görebilirdiniz! Ama, görmek yerine görmemeyi tercih ettiniz! Üstüne üstlük, bütün bu hukuksuzluklara tutulan şakşaklardan, ne gerçeği görmek, ne anlamak mümkün oldu! (Tabii iktidar destekçilerinin bağladıkları gözler için!) Ne yasadışı telefon dinlemeleri umurunuzda oldu, ne bunca yıldır insanların rehin olarak tutulmaları! Acaba diyorum, hukuksuzluklara alkış tutanların, “arkadaşları” Dink’e karşı iktidarın ve devletinin tutumunu kınamaları, üzülmeleri, eleştirmeleri samimi olabilir mi! Hukuk ve demokrasi, bir bütündür! Ya onu herkes için savunacaksın ya da kimse için; oturup susacaksın! Bunun ortası mortası yok.. Dink cinayeti, iktidarın sırtındadır; AİHM’ye gönderdikleri savunma bunun açık saçık belgesidir! Bırakınız “üç-beş bürokratın işi” numarasını! —- Not: Bu sütundaki bir yazımda, Güner Ener’in, babası Fahri Ener ile ablaları Belkıs Ener Kırıkoğlu ve Suna Ener Solakoğlu’nun resimleriyle birlikte açtıkları karma sergiyi gündeme getirmiş ve www.gunerener.com/ internet sitesini salık vermiştim. Bazı okurlar, siteyi iyi görüntüleyemediklerini belirtmişlerdi. Şimdi pırıl pırıl; hem Güner Ener’in etkileyici resimlerini görebilir hem sanat dünyası üzerine yazdığı ilginç anekdotlarla, öykülerle dolu yazılarını okuyabilirsiniz. Tarayıcı olarak lütfen FireFox veya Safari kullanınız. Halit Güleç ve Yusuf Nalbant’õn öyküsü ortak: Her ikisi de 11 yõldõr umutla kaybolan kardeşlerini arõyor Acı yüreklere gömüldü Kocaeli’de 17 Ağustos Marmara Depremi’nde yıkılan evlerinin enkazı altında kalan Şükran Salas (37), omuriliği zedelendiği için 11 yıldır yatağa mahkûm yaşam savaşı veriyor. Deprem- de kız kardeşini de yitiren Salas, “Deprem ol- masaydı, üç gün sonra evleneceğim kişinin ai- lesi istemeye gelecekti. Ben sakat kalınca o kişi de başkasıyla evlenmiş” diyor. (Fotoğraflar: AA) Körfez ilçesinde dep- remde yıkılan evleri- nin enkazından 36 sa- at sonra eşi Kemal Yıldırım ile burunları bile kanamadan çıkar- tılan Bahriye Yıldırım, ölen oğlu, hamile geli- ni ve torununun yası- nı tutmaya devam ediyor. Bahriye Yıldı- rım “Yaşadığımız acı- lar her şeyden baskın çıktı. Ne mal, ne mülk, ne başka bir şey dü- şündük. 50 yıllık eme- ğimizi, canlarımızla birlikte toprağa göm- dük” dedi. Gölcük’te 13 ve 6 yaşla- rındaki 2 çocuğunu kaybeden Erdoğan Ağ- daş, evlatlarına duy- duğu özlemi yazdığı şiirlere döküyor. 50 yaşındaki Ağdaş, “Keşke çocukla- rım sağ olsalardı da bana ‘şunu bunu al’ dese- lerdi. Yavruları- mızla birlikte yaşama sevinci- mizi de toprağa gömdük. Günü dolduruyoruz, öylesine yaşıyo- ruz” diyor. Gölcük’te yıkılan evlerinin enkazından yaralı olarak çıkarılan Nilgün Karamel, “o gece” 6 yaşında kaybolan kızı Gözde’yi 11 yıldır bit- meyen bir umutla arıyor. Acılı anne Kara- mel, “Yıllardır ağlıyorum, kızımın ölüsünü ya da dirisini istiyorum” diye haykırıyor. Nil- gün Karamel, şu an 8 yaşında bir kızı ile 8 aylık oğlu ile hayata tutunmaya çalışıyor. Ne mal, ne mülk ne de başka şey Kızını 11 yıldır arıyor Evlat özlemini şiirlere döktü Üç gün sonra nişanlanacaktı AHMET KURT / FARUK KIRTAY KOCAELİ / YALOVA - Büyük Marmara depreminin 11 yõlõnda yaşamõnõ yitirenler düzenlenen çeşitli etkinliklerle anõlõyor. KOCAELİ: Kocaeli Fuar Alanõ’ndaki Güneş Sahnesi’nde depremde yaşamõnõ yitirenler için Kuranõkerim okundu. Anadolu Ajansõ tarafõndan “O Gece Kocaeli” adlõ bir fo- toğraf sergisi açõldõ. Program, depremin meydana geldiği 03.02’de depremde yaşa- mõnõ yitirenler için dua edilmesiyle son buldu. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Hiz- met Binasõ’nda ise TÜPRAŞ, TOSB ve KOSBAŞ’a yerleştirilen istasyonlarõn sem- bolik açõlõşõ yapõldõ. Yürüyüş Yolu’nda da deprem bilgilendirme stantlarõ kuruldu. GÖLCÜK: Gölcük’te ise Belediye tarafõndan Kavaklõ sahilinde düzenlenen etkinliklerde Deprem Konseyi eski Başkanõ Prof. Dr. Haluk Eyidoğan, Kandilli Rasathanesi Ulusal Deprem İzleme Merkezi Müdürü Dr. Doğan Kalafat, Afet Yönetim Uzma- nõ Süheyla Sezan’õn konuşmacõ olarak katõldõğõ bir panel düzenlendi. Kavaklõ sa- hilindeki deprem anõtõnda ise tasavvuf musikisi, sema gösterimi yapõldõ. Etkin- likler kapsamõnda bugün saat 11.00’de 17 Ağustos Deprem Şehitliği de ziyaret edi- lecek, İhsaniye, Yazlõk, Değirmendere, Halõdere ve Ulaşlõ’daki mezarlõklarda da törenler gerçekleştirilecek. YALOVA: TMMOB İnşaat Mühendisleri Odasõ’nõn düzenlediği etkinlik kapsamõnda dün saat 19.00’da Yalova’da yaklaşõk bin kişinin yaşamõnõ yitirdiği Hacõmehmet Ovasõ’nda Sporium tesislerinde 81 kent- ten Yalova’ya giden TMMOB üyeleri ve yurttaşlar buluştu. Yalova Halk Eğitim Merkezi’nde “17 Ağustos depreminin 11. yılı” konulu bir panel düzenlendi. FELAKETİN 11. YILI Depremdeyaşamını yitirenler anılıyor Yusuf NalbantHalit Güleç SAYFA CUMHURİYET 17 AĞUSTOS 2010 SALI 6 HABERLER TERÖR VE TOPLUM / MEHMET FARAÇ mfarac@cumhuriyet.com.tr - www.mehmetfarac.com Referandum mitinglerinden yansıyan suni görüntüler yurttaşların tepkisini çekiyor… AKP’nin tek parti faşizminden illallah eden kitleler, iktidar partisinin referandumdan kazançlı çıkma uğruna psikolojik savaş yürüttüğünden yakınıyor. Yani ortada gündemi değiştirme uğruna tezgâhlanmış bir propaganda stratejisi var!.. Havuz, Tunceli, bomba, soy sop, boy pos vs… İktidarın kiralık kalemşorları ise tüketilmiş bir ülkenin acı gerçeklerini kamuoyundan gizlemek için rant tezgâhına hizmet ediyor!.. Son haftalarda dolaştığım tüm beldelerde tepkiler şu gerçeğe yoğunlaşıyor: AKP’nin gündemi değiştirme tuzağına düşmeyelim… Yurttaşlar, “Hayır” kampanyasını yürüten başta CHP ve MHP olmak üzere tüm partilerin yalnızca AKP’nin özelleştirme, yağma, kadrolaşma ve yolsuzluklarının üzerine gitmesini istiyor... Ben de tepkilerini yansıtanlara hak verirken şunları öneriyorum: Yurttaşların çok büyük çoğunluğunun hukuksal terimler içeren anayasa değişikliklerini anlaması olanaksız… Referandumun Yüce Divan’dan kaçış için bir tezgâh olduğunu söylemek büyük önem taşıyor!.. AKP’nin ülkeyi çok kötü yönetmesi, devletin kurumlarını birbirine düşürmesi, toplumsal çatışmayı körüklemesi bile “Hayır” propagandasının referansı olmaya yetiyor... İşsizlik, geçim sıkıntısı, terör sorunu, Deniz Feneri, Ali Dibo vakaları başlı başına bir propaganda malzemesi... AKP referandum propagandasıyla ilgisi olmayan tartışmaları açarak kamuoyunu uyutmaya çalışırken miting meydanlarından şu manzaralar yansıyor: CHP taşıma seçmenle miting yapmıyor. Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, Genel Sekreter Önder Sav ve kurmayları gittikleri bölgelerde meydanları kendi iradesiyle dolduran kitlelere sesleniyor. AKP ise devletin olanaklarını kullanarak taşıma seçmenle adeta bölge mitingleri yapıyor. Kamu kurumlarının otobüsleri, minibüsleri hatta şantiye kamyonları ellerine birer şişe su tutuşturulan garibanları ağustos sıcağında alanlara taşıyor!.. Sindirilmiş kitleler; rantiye uşakları, dönekler, liboşlar ve işbirlikçilerin “Evet”e gizlenmiş yalanına figüran yapılıyor!.. Koltukları tehlikeye giren bürokratlar ise ülkenin dört bir yanına dağılmış “Evet” yalanının değirmenine su taşımaya çalışıyor!.. Dikkat çeken üçüncü konu ise hem Tayyip Erdoğan hem de arkadaşlarının son günlerde artan öfkesi… Kimse bu saldırganlığın galibiyet düşünden kaynaklandığını sanmasın!.. Kimse seviye düşüren bu tarz bir siyasetin savaş kazandığını zanneden yalancı pehlivanların coşkusuna yormasın!.. Sinirli ve kızgın halleri, dizginsiz öfkeleri bir tek gerçeği dışavuruyor: AKP eriyor, tükeniyor ve can çekişiyor!.. Bitiş çizgisine yaklaşması AKP’yi saldırganlaştırıyor!.. “Hayır” oyları arttıkça Erdoğan çıldırıyor. “Evet” yalanının boyutları ayyuka çıktıkça AKP’liler CHP’ye saldırıyor. Yurttaşın referandum hapını yutmayacağı görüldükçe Erdoğan ve kurmaylarının kimyası bozuluyor… Duyarlı her yurttaşın yapacağı tek şey var; 12 Eylül gelmeden tatil yörelerini terk edip sandığa yürümek… Yalnızca bireysel değil tek parti faşizminden yakınan herkesi de sandığa yönlendirmek… AKP’nin Hap’ı Yutulacak mı?.. Her Yer Datça Olabilir mi?.. Çöl sıcaklarının Türkiye’yi esareti altına aldığını görünce Datça’dan gelen konuşma davetine olumlu yanıt verdim... Amacım hem okurlarla ve dostlarla buluşmak hem de bölgenin siyasi nabzını tutmaktı… Oysa Ege’nin bu uzak ve şirin ilçesine iner inmez insanı bunaltan bir sıcak ve nemle karşılaştım... Yine de her köşesinden denize girilebilen Datça 10 yıl öncesinde gördüğüm Datça değildi... Büyümüş, gelişmiş, modern sitelerle çevrelenmişti... Datça’yı son bir buçuk yıldır CHP’li Şener Tokcan yönetiyor. Mütevazı, içten, yürekli ve sevilen bir belediye başkanı... Kendisi yaşamının her dakikasını ilçenin gelişmesine ve yöre insanının mutluluğuna adamış... Ekonomik sıkıntılar, iktidarın kumpasına rağmen yurttaş aydınlıktan yana bir belediye başkanından memnun… Rant çevreleri ve siyasi hısımları yıpratmaya çalışsa da, yöre insanıyla kenetlenen Tokcan emin adımlarla yürümeye devam ediyor... Tokcan, yalnızca yaz aylarındaki bir festival ve birkaç halk konseri ile ilçesinin kültür yaşamını canlandırdığını sanan belediye başkanlarından değil... Kendisi Datça’yı bir kültür merkezine dönüştürmeye çalışıyor. Üstelik şiir, öykü, roman kısacası edebiyatın her yönüyle şekillenen etkinlikler masmavi denizi, tertemiz havası ve çiçek kokan sokaklarıyla Datça’ya yakışıyor… Datça’da bu yıl kültürel etkinlikler mayıs başında “Akdeniz’den Ege’ye Dostluk ve Doğa Yürüyüşü” ile başlamış. Bir denizden aldıkları suyu kilometrelerce yürüyerek öbür denize döken Datçalılar daha sonra Ege kıyısında büyük bir piknik yapmışlar... Bu etkinliği, 15 Mayıs’ta gerçekleştirilen geleneksel “Datça Özürlüler Pikniği” izlemiş. 30 Mayıs’ta, Türkiye’de tek olan “Geleneksel Oyuncak Şenliği” beşinci kez yaşama geçirilmiş. Haziran ve temmuz ayında ise çok sayıda konser düzenlenmiş, tiyatro oyunu sahnelenmiş. Belediyenin Edebiyatçılar Derneği ile birlikte şair Can Yücel anısına düzenlediği “Edebiyat Günleri” de ilçeye nefes aldırdı. 12-14 Ağustos tarihleri arasında düzenlenen etkinliklerde şairler, yazarlar ve gazeteciler hem yöre insanıyla hem de tatillerini bu güzel beldede geçiren aydınlık insanlarla buluştu. Datça’da 1-2- Eylül tarihlerinde Dünya Barış Günü etkinlikleri düzenlenecek… 3-9 Eylül’de gerçekleştirilecek “Datça Ustaya Saygı Uluslararası Sinema-Kültür ve Sanat Festivali”ne onur konuğu Türkan Şoray… Etkinliklere Hülya Koçyiğit, Fatma Girik ve Tarık Akan ile birlikte otuza yakın oyuncu, yönetmen ve sanatçı katılacak. 1-2-3 Ekim’de ise Datça Öykü Günleri düzenlenecek... Yakıcı sıcaklar Datça’nın o ünlü esintisini kesse de, Şener Tokcan beldede her an bir sanat rüzgârı estiriyor… Tatil beldelerindeki yoğun yapılaşma, gürültü ve karmaşadan uzaklaşıp sessiz sulara ve sakin sokaklara dalmak isterseniz rotanızı Ege’nin en uç noktasındaki Datça’ya çevirin... obursali@cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle