Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
FARUK KIRTAY
YALOVA - Büyük Marma-
ra depreminde oturduklarõ ev-
leri yõkõlan, ancak cesetlerine
ulaşõlmayan, 25 yaşõndaki Ar-
zu Aksu ile 32 yaşõndaki Ce-
mal Güleç’in aileleri 11 yõldõr,
çalõnan her kapõ zilinde, çalan
her telefona “Acaba o mu?”
diye bakõyorlar. 17 Ağustos
1999 depreminin ardõndan Ya-
lovalõlar, haber alamadõklarõ
yakõnlarõnõ günlerce, aylarca
aradõlar. Kayõp yakõnlarõ ara-
dan geçen 11 yõlda umutlarõnõn
tükendiğini, yalnõzca dua ede-
bilecekleri bir mezar istedikle-
rini belirtiyorlar.
Bu ailelerden birisi de Yalo-
valõ Güleç ailesi. 17 Ağustos
1999 depreminde evi enkaz
haline gelen 32 yaşõndaki ağa-
beyi Cemal Güleç’i kaybeden
Yalova Belediye Başkanvekili
Halit Güleç, depremden son-
ra, kardeşinin izini bulmak
için 28 kent,
yüzlerce hasta-
neyi dolaştõ.
Bugüne kadar
100’e yakõn ih-
barõ değerlendi-
ren Güleç, ağa-
beyinin çiçek
bõrakacak bir
mezarõ dahi bu-
lunmamasõndan yakõndõ.
‘Kapıyı umutla açıyoruz’
Güleç, “Bizim için çok zor
günler. Çalan her telefonda,
kapı zilinde hep bir umutla
açıyoruz. Sanki her an gele-
cekmiş gibi bir hisle yaşıyo-
ruz. Canınızdan çok sevdiği-
niz bir insanın mezarının ol-
maması, kelimelerle anlatıl-
mayacak kadar zor” dedi.
Güleç, şunlarõ söyledi: “Yen-
gem sağ olarak kurtuldu.
Ağabeyim Cemal’i enkaz ba-
şında günlerce aradık. Bü-
tün hastaneleri tek tek dolaş-
tık. Ancak izine rastlamadık.
Gittiğimiz her yere bir umut
diyerek yola çıktık, ama hep
hayal kırıklığına uğradık.”
Yüzlerce ihbarõ değerlendir-
diklerini, Türkiye’yi karõş ka-
rõş dolaştõklarõnõ belirten Gü-
leç, “Geçen yıl, İstanbul’da
yaşayan bir arkadaşım Maç-
ka Parkı’nda saçı sakalı bir-
birine karışmış, hafızasını yi-
tirmiş biriyle karşılaşmış.
Onu rahmetli ağabeyime
benzetmiş. Aynı gece İstan-
bul’a yola çıktık. Günlerce
Maçka Parkı’nda o kişiyi
bekledik ve bulduk. Ağabe-
yimin olmadığını anlayınca
geri döndük. Ancak babam
çok ısrarcıydı. Aynı kişiyi
bulup DNA, kan testi yaptır-
dık ve kardeşim olmadığına
babamı da ikna ettik” dedi.
Depremin ardõndan çõkarõlan
cesetlerin kokmaya başladõğõ
gerekçesiyle Yalova Mezarlõ-
ğõ’na toplu olarak gömüldüğü-
nü, fotoğralarõnõn da çekilme-
diğini vurgulayan Güleç,
“Ağabeyimin de depremden
sonra fotoğrafı çekilmeden
toplu mezara gömüldüğünü
düşünüyoruz” diye konuştu.
‘Yüreğimiz ağlıyor’
Tiyatrocu Yusuf Nalbant
ise Yalova Sanat Tiyatrosu
(YASAT) kurucusu ve oyun-
cularõndan Gürcan Demirci,
Ayhan Aşlan ve kõz kardeşi
Arzu Aksu’nun
deprem de ya-
şamlarõnõ yitir-
diğini, kõzkar-
deşi Arzu’nun
cesedinin ise
11 yõldõr bulu-
namadõğõnõ
söyledi. Nal-
bant “11 yıldan
bu yana yüreğimiz ağlıyor,
onun çok sevdiği tiyatroyu
şimdi onsuz oynuyoruz” de-
di.
Yõllarca kardeşinin cesedini
aradõğõnõ ifade eden Nalbant,
“Birçok endişemiz var. Bun-
lardan biri de kardeşimin
organ mafyasının kurbanı
olabileceği. Yaşanan karışık-
lıklardan ötürü cesetlerin
karıştırıldığını ve başka bir
kente götürüldüğünü düşü-
nüyoruz” diye konuştu.
CMYB
C M Y B
BİLİM ve SİYASET
ORHAN BURSALI
Demokrat İktidar ve Dink
AKP ve Erdoğan, demokrasi, insan hak ve
özgürlükleri şampiyonu bir iktidar mı?
Kimileri öyle diyor, özellikle yandaşları...
Tabii, iktidar destekçisi pek çok Ermeni yurttaş
ve onların fikri önderleri de!
Derken, Hrant Dink suikastı ile ilgili, iktidarın
bence yüz kızartıcı belgeleri medyaya düştü!
Zaten soruşturma, yargılanma süreci bir dehşetti!
AKP’nin devleti, cinayet ile ilgili gerçekler
bütünüyle ortaya çıkmasın diye, neredeyse bütün
bedeniyle bir savunma duvarı oluşturmuştu.
Şimdi de hükümetin Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi’ne gönderdiği savunma belgelerinde,
Dink, bir Nazi lideriyle kıyaslanıyor!
Durum ortaya çıkınca, iktidar cephesinden bin bir
türlü kıvırtma..
Yok, Dışişleri Bakanlığı’nın gönderdiği
savunmadan politik malzeme çıkartmak yanlışmış...
Pardon?! Ne demek bu şimdi? Yani iktidara,
“affferin sana, Dink de zaten Nazi’nin tekiydi” mi
diyecektik ve alkış tutacaktık!?
Yok, bürokratların işiymiş!
Bunu da söyleyen, “Dink’in arkadaşı”, eskinin
sosyal demokratı ve şimdi AKP’li Zafer Üskül!
İktidarını temize çıkarmak için konuşuyor da
konuşuyor! Gazetemiz, iktidarın her cephesinden
savunma haberleriyle dolu! İktidar üyeleri bu işten
nasıl sıyrılacaklarını şaşırmışlar!
Üç beş bürokrat dedikleri, Dışişleri Bakanlığı!
Dışişleri Bakanlığı hukuk bürosu mu ki!
Tabii ki onlara da bu savunma, Adalet
Bakanlığı’ndan geldi!
Dışişleri onayladı, AİHM’ye gönderdi!
Savunmalarının iler tutar yanı olmadığı
görülünce, bakanlar üst perdeden demokrat
pozuna geçtiler ve kendi savunmalarına veryansın
etmeye başladılar.
Trajikomik bir durum, üstelik insan utanır!
Eğer samimiyseniz, bu savunmayı kimlerin
hazırladığını açıklar ve haklarında da soruşturma
açarsınız!
Sorumlu bir bakanı da hükümetten şutlarsınız!
Çünkü olay, bir büyükbaş yiyecek kadar
büyüktür ve önemlidir!
Aslında bakmayın siz timsah gözyaşlarına!
İktidarın AİHM savunması, Dink soruşturması
ve yargılanma sürecinde yaşananlarla
mükemmel bir uyum içindedir, bire bir tam
örtüşme vardır.
Tencere-kapak hikâyesi!
İktidar yardakçıları şaşırmış numarası yapmasın!
İktidarın demokratlığını ve yargılamada adilliğini,
hukukun üzerine titreyip titremediğini ve adaletin
tecellisi için çalışıp çalışmadığını, Silivri’de süren
yargılamaların soruşturmalarında görebilirdiniz!
Ama, görmek yerine görmemeyi tercih ettiniz!
Üstüne üstlük, bütün bu hukuksuzluklara tutulan
şakşaklardan, ne gerçeği görmek, ne anlamak
mümkün oldu! (Tabii iktidar destekçilerinin
bağladıkları gözler için!)
Ne yasadışı telefon dinlemeleri umurunuzda
oldu, ne bunca yıldır insanların rehin olarak
tutulmaları!
Acaba diyorum, hukuksuzluklara alkış tutanların,
“arkadaşları” Dink’e karşı iktidarın ve devletinin
tutumunu kınamaları, üzülmeleri, eleştirmeleri
samimi olabilir mi!
Hukuk ve demokrasi, bir bütündür!
Ya onu herkes için savunacaksın ya da kimse
için; oturup susacaksın!
Bunun ortası mortası yok..
Dink cinayeti, iktidarın sırtındadır; AİHM’ye
gönderdikleri savunma bunun açık saçık belgesidir!
Bırakınız “üç-beş bürokratın işi” numarasını!
—-
Not: Bu sütundaki bir yazımda, Güner Ener’in,
babası Fahri Ener ile ablaları Belkıs Ener
Kırıkoğlu ve Suna Ener Solakoğlu’nun
resimleriyle birlikte açtıkları karma sergiyi gündeme
getirmiş ve www.gunerener.com/ internet sitesini
salık vermiştim. Bazı okurlar, siteyi iyi
görüntüleyemediklerini belirtmişlerdi. Şimdi pırıl
pırıl; hem Güner Ener’in etkileyici resimlerini
görebilir hem sanat dünyası üzerine yazdığı ilginç
anekdotlarla, öykülerle dolu yazılarını
okuyabilirsiniz. Tarayıcı olarak lütfen FireFox veya
Safari kullanınız.
Halit Güleç ve Yusuf Nalbant’õn öyküsü ortak: Her ikisi de 11 yõldõr umutla kaybolan kardeşlerini arõyor
Acı yüreklere gömüldü
Kocaeli’de 17 Ağustos Marmara Depremi’nde
yıkılan evlerinin enkazı altında kalan Şükran
Salas (37), omuriliği zedelendiği için 11 yıldır
yatağa mahkûm yaşam savaşı veriyor. Deprem-
de kız kardeşini de yitiren Salas, “Deprem ol-
masaydı, üç gün sonra evleneceğim kişinin ai-
lesi istemeye gelecekti. Ben sakat kalınca o kişi
de başkasıyla evlenmiş” diyor. (Fotoğraflar: AA)
Körfez ilçesinde dep-
remde yıkılan evleri-
nin enkazından 36 sa-
at sonra eşi Kemal
Yıldırım ile burunları
bile kanamadan çıkar-
tılan Bahriye Yıldırım,
ölen oğlu, hamile geli-
ni ve torununun yası-
nı tutmaya devam
ediyor. Bahriye Yıldı-
rım “Yaşadığımız acı-
lar her şeyden baskın
çıktı. Ne mal, ne mülk,
ne başka bir şey dü-
şündük. 50 yıllık eme-
ğimizi, canlarımızla
birlikte toprağa göm-
dük” dedi.
Gölcük’te 13 ve 6 yaşla-
rındaki 2 çocuğunu
kaybeden Erdoğan Ağ-
daş, evlatlarına duy-
duğu özlemi yazdığı
şiirlere döküyor. 50
yaşındaki Ağdaş,
“Keşke çocukla-
rım sağ olsalardı
da bana ‘şunu
bunu al’ dese-
lerdi. Yavruları-
mızla birlikte
yaşama sevinci-
mizi de toprağa
gömdük. Günü
dolduruyoruz,
öylesine yaşıyo-
ruz” diyor.
Gölcük’te yıkılan evlerinin enkazından yaralı
olarak çıkarılan Nilgün Karamel, “o gece” 6
yaşında kaybolan kızı Gözde’yi 11 yıldır bit-
meyen bir umutla arıyor. Acılı anne Kara-
mel, “Yıllardır ağlıyorum, kızımın ölüsünü ya
da dirisini istiyorum” diye haykırıyor. Nil-
gün Karamel, şu an 8 yaşında bir kızı ile 8
aylık oğlu ile hayata tutunmaya çalışıyor.
Ne mal, ne mülk
ne de başka şey
Kızını 11 yıldır arıyor
Evlat özlemini
şiirlere döktü
Üç gün sonra
nişanlanacaktı
AHMET KURT / FARUK KIRTAY
KOCAELİ / YALOVA - Büyük Marmara
depreminin 11 yõlõnda yaşamõnõ yitirenler
düzenlenen çeşitli etkinliklerle anõlõyor.
KOCAELİ: Kocaeli Fuar Alanõ’ndaki Güneş
Sahnesi’nde depremde yaşamõnõ yitirenler
için Kuranõkerim okundu. Anadolu Ajansõ
tarafõndan “O Gece Kocaeli” adlõ bir fo-
toğraf sergisi açõldõ. Program, depremin
meydana geldiği 03.02’de depremde yaşa-
mõnõ yitirenler için dua edilmesiyle son
buldu. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Hiz-
met Binasõ’nda ise TÜPRAŞ, TOSB ve
KOSBAŞ’a yerleştirilen istasyonlarõn sem-
bolik açõlõşõ yapõldõ. Yürüyüş Yolu’nda da
deprem bilgilendirme stantlarõ kuruldu.
GÖLCÜK: Gölcük’te ise Belediye tarafõndan
Kavaklõ sahilinde düzenlenen etkinliklerde
Deprem Konseyi eski Başkanõ Prof. Dr.
Haluk Eyidoğan, Kandilli Rasathanesi
Ulusal Deprem İzleme Merkezi Müdürü
Dr. Doğan Kalafat, Afet Yönetim Uzma-
nõ Süheyla Sezan’õn konuşmacõ olarak
katõldõğõ bir panel düzenlendi. Kavaklõ sa-
hilindeki deprem anõtõnda ise tasavvuf
musikisi, sema gösterimi yapõldõ. Etkin-
likler kapsamõnda bugün saat 11.00’de 17
Ağustos Deprem Şehitliği de ziyaret edi-
lecek, İhsaniye, Yazlõk, Değirmendere,
Halõdere ve Ulaşlõ’daki mezarlõklarda da
törenler gerçekleştirilecek.
YALOVA: TMMOB İnşaat Mühendisleri
Odasõ’nõn düzenlediği etkinlik kapsamõnda
dün saat 19.00’da Yalova’da yaklaşõk bin
kişinin yaşamõnõ yitirdiği Hacõmehmet
Ovasõ’nda Sporium tesislerinde 81 kent-
ten Yalova’ya giden TMMOB üyeleri ve
yurttaşlar buluştu. Yalova Halk Eğitim
Merkezi’nde “17 Ağustos depreminin
11. yılı” konulu bir panel düzenlendi.
FELAKETİN 11. YILI
Depremdeyaşamını
yitirenler anılıyor
Yusuf NalbantHalit Güleç
SAYFA CUMHURİYET 17 AĞUSTOS 2010 SALI
6 HABERLER
TERÖR VE TOPLUM / MEHMET FARAÇ mfarac@cumhuriyet.com.tr - www.mehmetfarac.com
Referandum
mitinglerinden
yansıyan suni
görüntüler
yurttaşların tepkisini
çekiyor…
AKP’nin tek parti
faşizminden illallah eden kitleler,
iktidar partisinin referandumdan
kazançlı çıkma uğruna psikolojik
savaş yürüttüğünden yakınıyor.
Yani ortada gündemi değiştirme
uğruna tezgâhlanmış bir propaganda
stratejisi var!.. Havuz, Tunceli, bomba,
soy sop, boy pos vs…
İktidarın kiralık kalemşorları ise
tüketilmiş bir ülkenin acı gerçeklerini
kamuoyundan gizlemek için rant
tezgâhına hizmet ediyor!..
Son haftalarda dolaştığım tüm
beldelerde tepkiler şu gerçeğe
yoğunlaşıyor: AKP’nin gündemi
değiştirme tuzağına düşmeyelim…
Yurttaşlar, “Hayır” kampanyasını
yürüten başta CHP ve MHP olmak
üzere tüm partilerin yalnızca AKP’nin
özelleştirme, yağma, kadrolaşma ve
yolsuzluklarının üzerine gitmesini
istiyor...
Ben de tepkilerini yansıtanlara hak
verirken şunları öneriyorum:
Yurttaşların çok büyük çoğunluğunun
hukuksal terimler içeren anayasa
değişikliklerini anlaması olanaksız…
Referandumun Yüce Divan’dan kaçış
için bir tezgâh olduğunu söylemek
büyük önem taşıyor!..
AKP’nin ülkeyi çok kötü yönetmesi,
devletin kurumlarını birbirine düşürmesi,
toplumsal çatışmayı körüklemesi bile
“Hayır” propagandasının referansı
olmaya yetiyor...
İşsizlik, geçim sıkıntısı, terör
sorunu, Deniz Feneri, Ali Dibo
vakaları başlı başına bir propaganda
malzemesi...
AKP referandum propagandasıyla
ilgisi olmayan tartışmaları açarak
kamuoyunu uyutmaya çalışırken miting
meydanlarından şu manzaralar
yansıyor:
CHP taşıma seçmenle miting
yapmıyor. Genel Başkan Kemal
Kılıçdaroğlu, Genel Sekreter Önder
Sav ve kurmayları gittikleri bölgelerde
meydanları kendi iradesiyle dolduran
kitlelere sesleniyor.
AKP ise devletin olanaklarını
kullanarak taşıma seçmenle adeta
bölge mitingleri yapıyor.
Kamu kurumlarının otobüsleri,
minibüsleri hatta şantiye kamyonları
ellerine birer şişe su tutuşturulan
garibanları ağustos sıcağında alanlara
taşıyor!..
Sindirilmiş kitleler; rantiye uşakları,
dönekler, liboşlar ve işbirlikçilerin
“Evet”e gizlenmiş yalanına figüran
yapılıyor!..
Koltukları tehlikeye giren
bürokratlar ise ülkenin dört bir
yanına dağılmış “Evet” yalanının
değirmenine su taşımaya çalışıyor!..
Dikkat çeken üçüncü konu ise hem
Tayyip Erdoğan hem de arkadaşlarının
son günlerde artan öfkesi…
Kimse bu saldırganlığın galibiyet
düşünden kaynaklandığını
sanmasın!..
Kimse seviye düşüren bu tarz bir
siyasetin savaş kazandığını zanneden
yalancı pehlivanların coşkusuna
yormasın!..
Sinirli ve kızgın halleri, dizginsiz
öfkeleri bir tek gerçeği dışavuruyor:
AKP eriyor, tükeniyor ve can
çekişiyor!.. Bitiş çizgisine yaklaşması
AKP’yi saldırganlaştırıyor!..
“Hayır” oyları arttıkça Erdoğan
çıldırıyor. “Evet” yalanının boyutları
ayyuka çıktıkça AKP’liler CHP’ye
saldırıyor.
Yurttaşın referandum hapını
yutmayacağı görüldükçe Erdoğan ve
kurmaylarının kimyası bozuluyor…
Duyarlı her yurttaşın yapacağı tek
şey var; 12 Eylül gelmeden tatil
yörelerini terk edip sandığa
yürümek…
Yalnızca bireysel değil tek parti
faşizminden yakınan herkesi de sandığa
yönlendirmek…
AKP’nin Hap’ı Yutulacak mı?.. Her Yer Datça Olabilir mi?..
Çöl sıcaklarının Türkiye’yi
esareti altına aldığını görünce
Datça’dan gelen konuşma
davetine olumlu yanıt verdim...
Amacım hem okurlarla ve
dostlarla buluşmak hem de
bölgenin siyasi nabzını
tutmaktı…
Oysa Ege’nin bu uzak ve şirin ilçesine iner inmez
insanı bunaltan bir sıcak ve nemle karşılaştım...
Yine de her köşesinden denize girilebilen Datça
10 yıl öncesinde gördüğüm Datça değildi...
Büyümüş, gelişmiş, modern sitelerle çevrelenmişti...
Datça’yı son bir buçuk yıldır CHP’li Şener Tokcan
yönetiyor. Mütevazı, içten, yürekli ve sevilen bir
belediye başkanı...
Kendisi yaşamının her dakikasını ilçenin
gelişmesine ve yöre insanının mutluluğuna adamış...
Ekonomik sıkıntılar, iktidarın kumpasına rağmen
yurttaş aydınlıktan yana bir belediye başkanından
memnun…
Rant çevreleri ve siyasi hısımları yıpratmaya
çalışsa da, yöre insanıyla kenetlenen Tokcan
emin adımlarla yürümeye devam ediyor...
Tokcan, yalnızca yaz aylarındaki bir festival ve
birkaç halk konseri ile ilçesinin kültür yaşamını
canlandırdığını sanan belediye başkanlarından
değil...
Kendisi Datça’yı bir kültür merkezine
dönüştürmeye çalışıyor.
Üstelik şiir, öykü, roman kısacası edebiyatın
her yönüyle şekillenen etkinlikler masmavi denizi,
tertemiz havası ve çiçek kokan sokaklarıyla
Datça’ya yakışıyor…
Datça’da bu yıl kültürel etkinlikler mayıs başında
“Akdeniz’den Ege’ye Dostluk ve Doğa Yürüyüşü” ile
başlamış. Bir denizden aldıkları suyu kilometrelerce
yürüyerek öbür denize döken Datçalılar daha sonra
Ege kıyısında büyük bir piknik yapmışlar...
Bu etkinliği, 15 Mayıs’ta gerçekleştirilen geleneksel
“Datça Özürlüler Pikniği” izlemiş.
30 Mayıs’ta, Türkiye’de tek olan “Geleneksel
Oyuncak Şenliği” beşinci kez yaşama geçirilmiş.
Haziran ve temmuz ayında ise çok sayıda konser
düzenlenmiş, tiyatro oyunu sahnelenmiş.
Belediyenin Edebiyatçılar Derneği ile birlikte
şair Can Yücel anısına düzenlediği “Edebiyat
Günleri” de ilçeye nefes aldırdı.
12-14 Ağustos tarihleri arasında düzenlenen
etkinliklerde şairler, yazarlar ve gazeteciler hem yöre
insanıyla hem de tatillerini bu güzel beldede geçiren
aydınlık insanlarla buluştu.
Datça’da 1-2- Eylül tarihlerinde Dünya Barış
Günü etkinlikleri düzenlenecek…
3-9 Eylül’de gerçekleştirilecek “Datça Ustaya Saygı
Uluslararası Sinema-Kültür ve Sanat Festivali”ne onur
konuğu Türkan Şoray… Etkinliklere Hülya Koçyiğit,
Fatma Girik ve Tarık Akan ile birlikte otuza yakın
oyuncu, yönetmen ve sanatçı katılacak.
1-2-3 Ekim’de ise Datça Öykü Günleri
düzenlenecek...
Yakıcı sıcaklar Datça’nın o ünlü esintisini kesse
de, Şener Tokcan beldede her an bir sanat
rüzgârı estiriyor…
Tatil beldelerindeki yoğun yapılaşma, gürültü ve
karmaşadan uzaklaşıp sessiz sulara ve sakin
sokaklara dalmak isterseniz rotanızı Ege’nin en uç
noktasındaki Datça’ya çevirin...
obursali@cumhuriyet.com.tr