23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 AĞUSTOS 2010 ÇARŞAMBA 16 KÜLTÜR kultur@cumhuriyet.com.tr CMYB C M Y B DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ Kendi Gibi Olmanın Değeri Fethi Naci’nin iki yıl önceki ölümünün ardından önce Kültür Bakanlığı bir armağan kitap yayımladı, ardından bir yenisi daha geldi: Yazının Gül Dikeni (Hazırlayan: Hürriyet Yaşar, İthaki Yayınları). Belki başkaları da gelecek. Fethi Naci’nin başta gelen özelliklerinden biriydi uyandırdığı özlem duygusu. Hayata ilişkin o denli tatlı bir yemişti ki, onu tanıyanların ondan uzun süre uzak kalabilmesi, içlerindeki özlem duygusunu bastırabilmeleri kolay değildi. Yazdıkları ya da söyledikleri nedeniyle kızanlar, küsenler bir süre sonra, “Naci’ciğim” diye boynuna sarılmaktan kendilerini alamazlardı. Sanırım bu kitaplar da onsuz bir hayatın yavanlığını bize anımsatan, ona duyduğumuz özlemin, içimizde bıraktığı yoksunluk duygusunun göstergesi ürünler. Kitaba yazılarıyla katılan isimlere bakıyorum: Edebiyat dünyamızın önde gelenlerinin yanı sıra siyasetçiler, iktisatçılar, gazeteciler var. Belki onunla çalışmış sendikacılar da olmalıydı. Fethi Naci’nin geniş dünyası hiçbir zaman edebiyatla sınırlı kalmadı. Dünyayı değiştirecek temel gücün emekçiler, üretim süreçleri ve buna dayalı siyaset olduğunu biliyordu. İktisat öğrenimi, Marksizm ve edebiyat, hayat denilen mucizenin gizlerini kulağına fısıldamıştı. Hayatta gerçek olanla sahtesini ayırmada hiç güçlük yaşamazdı. Bu nedenle onunla kurulan yakınlıklar, biraz da gerçek hayata yaklaşmak gibiydi. Aslında Fethi Naci’nin bütün yaptığı, çok kolay görünen ama zor bir işti: Sahici olmak. Yaşadıklarında ve yazdıklarında sahicilik. Bugün bu kavram geçmiş yıllara göre çok daha değerli. Çünkü artık toplumlar iletişim denilen göz boyama sanatıyla yönetiliyor ve yönlendiriliyor. Hani usta hırsızlar için söylenen bir söz vardır, “Gözündeki sürmeyi çekip alır, anlayamazsın” derler. Günümüz iletişimcileri de insanların akıllarını ve düşünme yetilerini öylesine bir hünerle ellerinden aldılar ki, insanlar başlarına gelenin bir türlü farkına varamıyorlar. Yeryüzünde yaşama sanatına ilişkin belki de en değerli kazanımdır gerçekle yalanı, sahiciyle yapayı ayırabilmek. Bu ayrımı yapabildiği sürece insan, şu dünyada insan gibi yaşayabilir, insan gibi yaşadığını duyumsayabilir. Büyük edebiyat adamlarımız için hep söylediğim bir şey vardır: Yalnızca yapıtlarına değil, hayatlarına da bakın onların. Onların hayatlarında şu dünyada nasıl yaşanması gerektiğini bize gösteren görkemli aynaları bulabiliriz. Nâzım Hikmet, Orhan Veli, Nurullah Ataç, Sabahattin Eyüboğlu, Fethi Naci ve daha niceleri böyle hayat dersi dolu hayatlardır. Fethi Naci için yazılan her satırda bu hayatın geniş çapı, görkemi görülüyor. Bu yüzden yazıları okurken kuru saygı sözleriyle değil, gümbür gümbür, neşeli, ilkeli, dövüşken, örnek bir hayatla karşılaşıyoruz. bir uzun yolculuktu ilkyaz ve en yakın yoldaşların nisan ve mayısta açan gelinciklerle o kızıl güller. Dönüşün bir güz şenliği olurdu aramızda, deli dolu öyküler, bir ağızdan söylenen türkülerle. Bu güz dönmedin nedense; yarım kaldı her yıl değişen mevsimlerle kutladığımız şenlik; yarım kaldı sonunda, bir atın savrulan yelesine sarılarak yarıştığımız hayat denen koşu da. (Cevat Çapan) turgay@fisekci.com GÜLER YÜCEL Ö nceleri beni yakõndan veya uzaktan tanõyan herkes “Can’la nasıl yaşıyorsun” diye sorar- lardõ. Benden ne tür cevap beklediklerini de çok iyi tahmin ederdim. Onlara cevap vermektense, sessiz kalmayõ tercih eder- dim. Tek bir söz etmeden… Bu oyunu çok iyi oynar olmuştum… Harlõ bir adamdõ Can… Harlõ olan yer- den böylesi hõrlar, böylesi şiirlerin çõk- masõ doğaldõ. Gerçekten seven, inançlarõ için yanan, doğru, cesaretli ve cesaretli bir insan olmanõn güzel mi güzelliği var- dõ onda… İnsanõn dünyaya gelmesi bir mucize. Düşünün, milyonlarca döl hücresinden bir döl, ana hücre ile buluşuyor ve bir in- san yavrusu şu dünyaya geliyor. Bu bü- yük rastlantõ herkes için söz konusu pek tabii… Ben ve Can için ise şu koskoca dünya- da milyonlarca genç arasõnda birbirimize rastlamamõz, karşõlamamõz rastlantõsal bir mucize değilse nedir? Ama bizim şansõmõz; bu tokuşmadan, bu gerçeği ba- şõnda fark etmemiz ve sonuna kadar böy- le yaşamamõz… Bizim evde şiir pişerdi, aşk pişerdi… Harlõ bir adamla, şiir ve aşk pişirmek kaç insana nasip olur? Düşünün ne kadar şanslõ olduğumu… Şimdilerde herkesin yine sorusu var… Bana, “Can’sız nasıl yaşıyorsun” diye soruyorlar. Can’õ mõ merak ediyorlar, be- ni mi?.. Tabii ki, Can’õ… Can’la yaşa- mayõ tarif edemeyen ben, Can’sõz yaşa- mayõ nasõl tarif edebilirim ki? Yalnõz şu- nu söyleyeyim, hiç birbirimizi kaybet- mek istemezdik. Bunu hiç dile getirmez- dik ama bilirdik... Benim şimdi uzakta bir köyde yaşamõ- mõ sürdürmemin nedeni de bu olsa ge- rek… Kalabalõğa girmek istemiyorum… Dile kolay, tam 43 yõllõk birliktelik. Üs- telik her anõ, zamanõn gelip geçiciliğine aldõrmadan yaşanmõş 43 yõl. Öyle idi işte… Evin içinden bahçeye çõkarken bile “Nereye gidiyorsun” dedi- ğinde, ben de ona “Roma’ya” derdim. Şimdi bütün yollarõn nereye çõktõğõnõ çok iyi anladõm… Kuzguncuk’ta otururken, çarşõya paza- ra, kahveye giderdik hep. Bizi tanõmayan mahalleli bir velet, Su’ya sormuş, “Lise- li âşıklar gibi el ele dolaşan bu moruk- lar senin nen oluyor” diye… Pazara giderdik birlikte. Ara sõra da kaybolurdum ben. Aradan bir süre geçin- ce, pazarõn öbür ucundan bana o davudi sesiyle seslenirdi “Güleeeeeer” diye… “Yine nereye kayboldun sen” diye çõkõ- şõrdõ bana….. Sonra da “Seni bir an kaybetmek istemiyorum” der elimden öper ve elimi olanca kuvvetiyle sõkardõ… Aradan bu kadar zaman geçmesine rağ- men senle dolaştõğõmõz sokaklarda gezi- nirken saniyenin kaçta kaçõ kestiremiyo- rum… Bir ses, Can’õn davudi sesi “Gü- ler” diye seslendi yine… Duydum bu se- si. Yine birbirimizi kaybetmiştik, arõyor- duk birbirimizi…. Arkama baktõm, ara- dõm. Biliyorum orada idi. Tekrar seslen- di. Yine arkama baktõm, kaybolmuştu. Yok, yok, yoktu işte.. Günün belirli saatlerinde, değişik duy- gulara kapõlõyor insan… Sabah başka, öğlen başka, günbatõmõ bambaşka duygu- larla yoğunlaşõyor… Köy yerinde insan daha iyi yaşõyor bunlarõ… Veya bana öyle geliyor… ÖLÜMÜNÜN 11. YILIND A, EŞİ GÜLER YÜCEL’ İ N K AL E MİNDE N Ş AİR CAN YÜCE L Bizim evde şiir pişerdi MEHMET EMİN BERBER DATÇA - 12 Ağustos 1999’da yi- tirdiğimiz ünlü ozanõmõz Can Yücel, Datça Belediyesi ile Edebiyatçõlar Derneği tarafõndan düzenlenen “2. Datça Edebiyat Günleri” kapsa- mõnda, evinde ve mezarõ başõnda anõlacak. Sevenleri yarõn saat 14.00’te Canevi’nde, saat 18.00’de de Cantaşõ’nda toplanacak. Anõlarõn tazeleneceği, şiirlerin okunacağõ etkinliğe, kõzlarõ Gü- zel ve Su ile torunu Nathalie Defne Gier Yücel de katõlacak. Can Baba’nõn 43 yõllõk eşi Gü- ler Yücel de, sağlõğõ elverirse etkinliklerde yer alacak. Güler Yücel, onun kalõn, “Gülerrr” diye ortalõğõ inleten sevgi dolu, davudi sesini duymayalõ, elini sõmsõkõ tutan sõcak, güçlü elleri- ni hissetmeyeli 11 yõl oldu. Acaba Güler Yücel şimdi neler hissediyor? “Gitgide ona yaklaşıyorum galiba. Bilmiyorum beni nasıl kabul edecek? Umarım iyi karşılar” diyor, sonra da ekli- yor: “Yaşarken taşınması ağırdı. Yaşadıktan sonra o adın taşınması daha da ağırlaştı. Bu ağırlık nereden geliyordu? Başka türlü bir yaşam modeli ör- neğiydi bizim yaşamımız. Günlük yaşamın değerleri bizim için önemli değildi. Hiç arabamız ol- madı ya da hiç kaloriferli evde oturmadık... Doğanın içinde yaşa- mayı istedik. Buraya da Datçalı- larla birlikte olmak için geldik.” Önceleri “Can’la nasõl yaşõyorsun” diye sorarlardõ. Şimdilerde “Can’sõz nasõl yaşõyorsun” diye soruyorlar. Can’la yaşamayõ tarif edemeyen ben, Can’sõz yaşamayõ nasõl tarif edebilirim ki? Harlõ bir adamla şiir ve aşk pişirmek kaç insana nasip olur? CanYücelDatça’daanõlõyor Kültür Servisi - İstanbul, 25 - 29 Ağustos tarihlerinde önce 33. FISAE Uluslararasõ Ekslibris Kongresi’ne, 29 Ağustos - 30 Eylül tarihleri arasõnda ise Ulus- larasõ Ekslibris Sergileri’ne ev sahipliği yapacak. Kongre ve sergiler, kitapsever- lerin kitaplarõn iç kapağõna ya- põştõrdõğõ, üzerlerinde adlarõnõn ve değişik konularda resimlerin yer aldõğõ ekslibrisler hakkõnda ayrõntõlõ bilgi edinmek ve farklõ ekslibris çalõşmalarõnõ görmek için de bir fõrsat. Feyziye Mektepleri Vakfõ, Işõk Üniversitesi ve İstanbul Ekslibris Derneği işbirliğiyle düzenlenen ve Işõk Üniversitesi Güzel Sanat- lar Fakültesi öğretim üyesi, FISAE ve İstan- bul Ekslibris Derneği Başkanõ Prof. Dr. Hasip Pektaş’õn başkanlõğõnda organize edilen Eks- libris Kongresi, Işõk Üniversitesi Maslak Yer- leşkesi’nde gerçekleşecek ve sadece katõlõmcõ- lara açõk olacak. Kongrede aralarõnda Almanya, Arjantin, Avustralya, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Hong-Kong, İrlanda, İspanya, İsrail, Litvanya, Rusya, Sõrbistan, ve Yunanistan’õn da olduğu 30’a yakõn ülkenin ekslibris sanat- çõlarõ ve koleksiyoncularõ bir araya gelerek, ekslibris değiştokuşu yapacak. Kongre kapsamõnda Galeri Işõk Teşviki- ye’de ödül alan ekslibrisler, Galeri Işõk İstan- bul’da 540 ekslibristen oluşan 33. FISAE Uluslararasõ Eklibris Yarõşmasõ Sergisi, her biri 100’er ekslibristen oluşan Ichigoro Uchi- da (Japonya), Heinrich R.Scheffer (Avustur- ya), Moskova Ekslibris Müzesi, Çin Ekslibris Derneği, Şangay Fu Xihan Zhai Ekslibris Derneği Koleksiyonlarõ sergileri ile mühürlü eski kitap sayfalarõ ve Türk ekslibris sanatçõ- larõ sergileri yer alacak. IMOGA İstanbul Grafik Sanatlar Müzesi’nde de İstanbul Eks- libris Müzesi Koleksiyonu ve Bogdan Krsic (Sõrbistan) eklibris sergisi görücüye çõkacak. 33. FISAE ULUSLARARASI EKSLIBRIS KONGRESİ VE SERGİLERİ Asya’da popüler kültür müzayedesi Kültür Servisi - Popüler kültür müzayede evi Julien’s Auctions, ikonlaşmõş eserleri görücüye çõkarõyor. 9 Ekim’de Çin’e bağlõ Macau bölgesinde yapõlacak açõk arttõrmada aksiyon filmlerinin yõldõzõ Bruce Lee’nin 1978 tarihli “Ölüm Oyunu”nda giydiği ayakkabõlar, Michael Jackson’õn sahne kostümleri, Marilyn Monroe, Elvis Presley ve dünyaca ünlü daha pek çok yõldõzõn kullandõğõ eşyalar satõşa çõkarõlacak. Dünyanõnbütünekslibrisleribirleşin Kültür Servisi - Yeni fi- kirleri desteklemeyi ve kõsa film kültürüne katkõ sağla- mayõ amaçlayan Akbank Kısa Film Festivali 7 - 17 Mart 2011 tarihlerinde 7. kez düzenleniyor. “Festi- val Kısaları”, “Uluslar- arası Bölüm”, “Kısadan Uzuna”, “Belgesel Sinema”, “Canlandır- ma Kısalar”, “Özel Gösterim” ve “Dene- yimler” bölümlerinden oluşacak festivale son başvuru tarihi 4 Aralõk 2010. Öte yan- dan Akbank Sanat, 2010 ağustos ayõ bo- yunca önceki festivallerde gös- terilen filmlerden hazõrladõğõ kõsa film seçkisini sinemase- verlerle buluşturarak kõsa film- cileri festival havasõna soka- cak. Ücretsiz olarak gerçek- leştirilecek etkinlik boyunca 18-19 Ağustos tarihlerinde Akbank 5. Kõsa Film Festivali, 25-26 Ağustos’ta ise Akbank 6. Kõsa Film Festivali’nde yer alan toplam 39 kõsa film, 15.00 ve 18.00 olmak üzere iki ayrõ seans- ta izleyicilerle buluşacak. (Bilgi için: www.akbanksanat.com) Akbank’ta kısa film seçkisi “Türkiye, Gazileriyle Elele” TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ ELELE VAKFI T.C. Ziraat Bankası Ankara Kızılay Ş. 39025990-5002 TL Tel: 0312 431 99 36 www.elele.org.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle