19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Aydınlık mı Yoksa Karanlık mı... Tarihi Kentler Birliği’nin (TKB) yaz dönemi eğitim se- minerlerinden biri geçenlerde Erzurum’da yapõldõ. “Tarihi Kentlerde Planlama: Eski ile Yeninin Buluşması” konulu seminerde, yeni yapõlaşmalarla geleneksel dokular arasõndaki “uyumsuz”luklarõn nasõl gide- rilebileceği tartõşõldõ... Toplantõnõn “katkılar” bölü- münde söz alan belediyecilerden biri dedi ki: “Eski ile yeni ara- sındaki uyumsuzluğun do- ruktaki örnekleri TOKİ uy- gulamaları değil mi? TKB tüm kentlerimizi saran bu duyar- sızlığa karşı sesini yükseltme- li; TOKİ’nin kentlerimizdeki tek tip çirkinliklerine önlem alınmalı.” TKB Danõşma Kurulu Başka- nõ ve ÇEKÜL Başkanõ Prof. Dr. Metin Sözen, seminerin değer- lendirme konuşmasõnda aynõ “uygunsuz”luğa değinmeden edemedi… Geleneksel kimlik- lerini korumalarõ için yõllardõr bü- yük çaba gösterdiği kentlerde bi- le TOKİ’nin bu duyarlõlõğõ dik- kate almadõğõnõ “hoca” olarak anõmsattõ. Semineri yö- neten YTÜ Öğ- retim Üyesi ve İstanbul Büyük- şehir Belediye- si’nin planlama kuruluşu olan İMP’nin kurucu ve emektar yö- neticisi Prof. Dr. Hüseyin Kaptan ise söz verdi: “Buradaki serzenişleri TOKİ Başkanı’na aktaracağım; tarihi kentlerdeki uygulamalarda kültürel dokuya ve özgün pey- zaja uygun projeler geliştir- mediklerine dair eleştirileri bir kez daha anımsatacağım.” TOKİ yönetiminin, Prof. Kap- tan’õn aktardõklarõndan etkile- nip etkilenmeyeceğini zaman gösterecek… Ancak son yõllar- da gözlemimiz o ki TOKİ kur- maylarõ bu tür eleştirileri asla umursamadõklarõ gibi, kimliksiz betonlaşmayõ “marifet”miş gi- bi savunmayõ sürdürüyorlar.. ‘Meclis’te durum TOKİ’nin kültür yoksunu ve çevreye saygõsõz uygulamalarõ ül- kenin en saygõn ve demokratik yerel yönetim forumlarõnda bile sorgulanõrken “TOKİ Konut- ları TBMM Denetiminde” baş- lõklõ bir haber yayõmlanmasõn mõ? (Cumhuriyet-portal / 12 Temmuz 2010) Ne var ki bu en üst düzey “de- netim” bile dağlarõ, ovalarõ, ta- rihi dokularõ betonlaştõran “uy- gunsuz mimari” ve “yakışıksız şehircilik” için değil, “hak sa- hiplerinin şikâyetleri”ni de- ğerlendirmek için... Haberde özetle deniyor ki: “TBMM Dilekçe Komisyonu bünyesinde kurulan alt ko- misyon, TOKİ’nin Gölbaşõ Örencik’te yaptırdığı ve birçok hak sahibinin de oturduğu ko- nutlarda incelemelerde bu- lundu. Geçen yılın sonunda evlerine taşınmaya başlayan vatandaşların yol, su, elektrik, doğalgaz ve altyapıyla ilgili birçok sorunla karşılaşması üzerine oluşturulan alt ko- misyon, sorunların giderilme- si için ilgili tarafları dinledi ve gerekli yazışmaları yaptı.” TBMM bu sorgulamayla el- bette sakinlerin “hak”larõnõ gö- zetmiştir, ama ya gelecek ku- şaklarõn “yaşam ve çevre hak- ları”?.. Başkanlõğõnõ AKP Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzka- ya’nõn, üyeliklerini ise AKP Muş Milletvekili Seracattin Karayağız ile MHP Aydın Mil- letvekili Recep Taner’in yaptõ- ğõ komisyon, konutlarda tespit et- tiği eksiklikleri rapor halinde alt komisyona sunacakmõş! Öksüzkaya, incelemelerinin ardõndan yaptõ- ğõ açõklamada TOKİ’nin ülke çapõnda 400 bi- nin üzerinde ko- nut yaptõğõnõ anõmsatarak de- miş ki: “Bizim TOKİ’den is- tediğimiz insanların memnu- niyetlerinin üst seviyelere çı- kartılması açısından biraz da- ha duyarlı olmalarıdır.” Bu duyarlõlõğõn öncelikle “do- ğaya, tarihe, kültüre, mimar- lığa ve şehirciliğe saygılı” pro- je ve uygulamalarla sağlanmasõ ise TBMM komisyonunun gün- deminde bile olmadõğõ gibi, TO- Kİ yetkililerinin soruşturmaya verdikleri yanõtlarda da hemen hiç önemsenmiyor. Yani TOKİ’nin kentlerimizi ve yaşam çevrelerimizi betonlaştõ- ran sözde “çağdaş”, ama özde “ilkel” uygulamalarõndan TKB, meslek odalarõ, üniversiteler ve aklõ başõnda herkes şikâyetçiyken TBMM üyeleri bu kaygõlarõ he- men hiç umursamõyor... O gün Erzurum’da hem TO- Kİ’yi, hem de TOKİ kafasõnda- ki imar sorumlularõmõzõ, “site ye- rine mahalle”; “AVM yerine çarşı-pazar” ve “bloklar yeri- ne sokaklar” tasarlamaya davet ettik... Üstelik, kim bilir kaçõncõ kez... Neden uymazlar dersiniz? Yanõtõ gelecek yazõlarõmõz- da... ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ TOKİ’ye ‘TBMM İncelemesi’(!) HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] SAYFA CUMHURİYET 28 TEMMUZ 2010 ÇARŞAMBA 14 Üzüm Gürbüz Çelebi: “Üzümde alkol yoktur, şeker vardır. O şekeri de belli koşullar altında bazı organizmalar alkole (etanole) çevirir. Bu organizmaların beyni yoktur, onlara bakteri denir. Özel Faruk Yıldız: “Özel yetkili mahkemelerde, özel yetkili hâkimler ve savcılar, özel görevli polisler ve gazetecilerle tam bir işbirliği halinde yola devam etmektedirler!” İnan Ahmet Önen: “Recep, kadın- erkek eşitliğine inanmıyormuş. İnanıyorum deseydi, zaten biz inanmayacaktık!” Saygı bekleyen vicdan rahatlatıcılar! YILLARCA binbir mahrumiyet içinde vatana hizmet etmiş askerlerin “terör örgütü üyesi” olmakla suçlandığını ve aşağılayıcı iftiralara karşı onur mücadelesi verdiğini anlatıyor Reşit Çağın: “Askeri savcılık, sivil ve özel görevli savcıları bile aşan yıkıcı, yaralayıcı bir iddianame hazırlayabiliyor. Kurmay Albay Dursun Çiçek olayında belge ve imzanın sahteliği bir yana, irtica ile mücadelenin TSK'nin asli görevlerinden biri olduğunu bir türlü söyleyemeyen Genelkurmay Başkanı 34 gün sonra emekli İlker Bağbuğ da, Pensilvanya güdümünde olduğu her halinden belli bir kısım yargı ve güvenlik mensuplarının başrol oynadığı tertibe, personelini kuzu kuzu teslim ederken, ‘yargıya güveniyoruz’ diyebiliyor. Bu süreci ta başından beri ‘demokratik bir anlayışla’ seyreden, özellikle yargı ve sağlık kesimine sızan dincileri temizlemek basiretini gösteremeyip sonra da ‘içimizde çürükler var’ diyenler, özel konutları ve zırhlı arabalarıyla asude bir ömür sürerken, kendileri dışındakileri suçlayarak, vicdanlarını aklamaya çalışıyorlar. Sivil, asker bu çok hazin tablonun mimarı ya da izleyicisi olanlar; MGK'lerde yan yana gelip gülümseyebiliyor, ‘kararlılık’ mesajları yayımlayabiliyor, Atatürk'ün huzuruna çıkabiliyor ve bizlerden saygı bekliyorlar!” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” MALTEPE Üniversitesi Hukuk Fakültesi kurucu dekanı Prof. Dr. Aydın Aybay, “Nedir bu halimiz! Kendi derdimize mi üzülelim, memleketin derdine, haline mi? Sağlık Bakanı olan zat yine tamgün yasasının bazı hükümlerinin iptali ile ilgili Anayasa Mahkemesi kararı hakkında basına açıklama yapıyor” diyor: “Mahkeme böyle bir karar vermişse, hukuku çiğnemiştir buyuruyor zat-ı bakan. Oysa mahkeme hukuku çiğnemez; kendi münhasır meslek, görev ve yetki normlarına başvurarak hukuku ‘tespit eder’ ve önüne gelen çekişmeyi buna göre çözer! Çekişmeli hallerde hukuku tespit ödevi ve görevi, anayasal rejimlerde, münhasıran yargı yerlerine verilmiştir; Sağlık işlerinden sorumlu Bakan, tıp profesörü de olsa, böyle bir ‘tespit yetkisi’ ile ‘mücehhez’ (donatılmış) değildir. Buna karşın, doğrusunu yapmayıp, ille de bu alana burnunu sokacaksa, bu davranışı eski hukuk kitaplarında nazara alınmayacak ‘malayutak’ laflar olarak nitelenir; mesnetsiz, değersiz, boş sözler ve öneriler demektir! Bakanın mensup olduğu kabinenin başı olan zat da, bir süre önce bir yerel mahkemenin tutuklu sanık hakkında verilmiş tutuklama kararının kaldırılması istemini ‘hiçbir gerekçe göstermeden’ defalarca reddetmesi dolayısıyla tutuklunun açtığı davada, Yargıtay’ın ilgili dairesinde ret kararı veren yargıçlar hakkında tazminata hükmedilmesine bozulmuştu: ‘Hukuk bitmiştir’ diyordu. Hukukun bittiği filan yoktu; tam aksine bir somut olayda hukuk yaşama geçirilmişti. Çünkü anayasa, ‘Mahkemelerin her türlü kararı gerekçeli olarak yazılır’ diyordu (madde 141). Aynı hüküm yargılama yasalarında da yer almaktaydı. Bir yargıç bu apaçık ‘yasal emre uymaz’ ve verdiği kararın kaldırılması istemini hiç gerekçe yazmadan reddederse, ‘hukukun açık bir emrini çiğnemiş’ olurdu. Bu da yargıcın Borçlar Kanunu’na göre (madde 41) ‘haksız fiil’ (eylem) işlemiş olması demekti. Böyle bir eyleme maruz kalan tutuklu bu yüzden maddi ve manevi zarara uğramışsa, haksız fiili işleyenden bu zararlarının giderilmesini ister ve dava ederdi. Her şeyi ve bu meyanda hukuku da eksiksiz bildiğini zanneden Başbakan, doğru bilgiyi birkaç ciddi hukukçudan sorup öğrenebilir ve ‘hukuk bitmiştir’ türünden savruk yargılar vermekten kaçınabilirdi. Ama anlaşılıyor ki, kendisinin böyle bir ihtiyatlı davranışa sahip olmak gibi bir alışkanlık edinmeye hiç niyeti yok. Kendi aklına uyan, işine geleni hukuk sayıp gidiyor!” Malayutak Polis, askeri yumruklamış. Çömeltmiş mi! YağmurDeniz HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ Ankara’da “kentsel TOKİ’leşim”... BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Bilanço. 2/ Üstü kapalõ olarak anlat- ma... Boyalarõn in- celtilmesinde kulla- nõlan kimyasal bile- şik. 3/ “Şalvarõ --- Osmanlõ / Eyeri kal- tak Osmanlõ / Eken- de yok biçende yok / Yiyende ortak Os- manlõ” (Mani)... Bir cetvel türü. 4/ Rüt- besiz asker... Gizli görevli. 5/ Havadaki su buharõ... Memelilerde ana ile dölüt arasõnda kan alõp verme işini sağlayan organ. 6/ Kõvõrcõk bir saç biçimi... Kalõn bükülmüş sicim. 7/ Aklama... Lifleri dokuma- cõlõkta kullanõlan değerli bir bitki. 8/ Yankõ... “Türkçem benim --- bayrağõm” (F. H. Dağlarca). 9/ Kömür tozu ve katran tortusundan basõnçla elde edilen.tuğla biçimin- de yapõ gereci... Tellür elementinin simgesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Taş ya da sõva yüzeyini taraklamaya, yumuşak taşla- rõ yontmaya yarayan bir tür taşçõ çekici. 2/ Belirti... Ha- va basõncõ birimi. 3/ Hizmet hayvanlarõnõn ayağõna çakõlan demir... Kimi Batõ ülkelerinde kullanõlan bir soyluluk sa- nõ. 4/ Uzaklõk işareti... Üstün. 5/ Raflarõ olan kapaksõz ve taşõnõr dolap... Tavlada “üç” sayõsõ. 6/ Osmanlõ devletinde Bulgarlardan oluşturulan “Voynuk” örgütündeki su- baylara verilen ad. 7/ Hayvanlara vurulan damga... Bir so- ru sözü... İskambilde bir kâğõt. 8/ Eskişehir yöresine öz- gü.çubuk biçiminde bir helva... İyilik, lütuf. 9/ Genel ma- ğazalara mal bõrakõlõrken karşõlõğõnda alõnan ticari belge. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 P A P R İ K A E İ K A Ç İ R O Z L İ N Y İ T T E O K E R F O L T A H N İ T M İ A A İ K İ D O J İ P S K E T E R İ E L V İ P N İ S Y A N V E 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Başbakan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu Deniz Baykal’a ihanet etmiş olmakla suçluyor. Nedeni de son parti kurultayında Sayın Baykal’ın istifasıyla boşalan başkanlığa adaylığını koyup seçilmiş olması! Başbakan’ın aklı bunu almıyor. Almaması da doğal, çünkü o “Bir kere reis, hep reis” mantığının geçerli olduğu bir gelenekten geliyor. Bu açıdan bakıldığında Sayın Kılıçdaroğlu’nu “hain” ilan etmesinde anlaşılamayacak bir yan yok. Bir teğmenin mesleki kariyerinde Genelkurmay Başkanı olmak istemesi kadar, bir parti üyesinin de siyasal kariyerinde partisinin genel başkanı olmak istemesinin de çok doğal olduğunu düşünemiyor. Parti içi demokrasi anlayışından öylesine uzak ki siyasal örgütlerde liderlik yarışının demokrasinin olmazsa olmaz gereği olduğunu göremiyor. Sınırlı bir demokrasi anlayışı var Başbakan’ın, bu anlayışı kendisinden farklı hayatlar yaşayan, yaşamak isteyen insanlara ilişkin sözlerine de yansıyor. Örneğin, insanlar içki yasağını mı protesto ediyorlar; onları “Hayatı, şişenin içinden gören ayyaşlar” olarak suçluyor. “İçki içmek yerine üzüm yesinler” diyor. Rahatlıkla insanların dilediklerince yaşama hakkına, özgürlüklerine müdahale ediyor, bu hakkı kendinde görebiliyor. Çocukluğundan başlayarak hayatı hep dar bir pencereden görmüş, yaşamına hep biat kültürü egemen olmuş bir insan o. Yaşadığı kentin en renkli bölgesi olan Beyoğlu’nun hemen yanında, Kasımpaşa’da yetişmiş. Fakat bir kez olsun Çiçek Pasajı’nda üç beş arkadaşıyla bira içmemiş. Kolunu sevgilisinin beline dolayıp Boğaz kıyısında dolaşmamış. Sırtına bir çanta vurup yol serüvenlerine atılmamış. Dar alanda yetişmişliğin hıncını, öfkesini şimdi kendinden farklı hayatlar yaşamış, yaşayan insanlardan çıkartıyor. Ola ola İstanbul’a belediye başkanı, AKP’ye başkan, Türkiye’ye de başbakan olmuş. Geldikleri yerler ona daha geniş hayat pencereleri açmamış, açmış olsa, sözgelimi Türkiye’ye Kadıköy’den, Bakırköy’den, Beşiktaş’tan, Şişli’den, İzmir’den, Diyarbakır’dan, Edirne’den bakabilse çok daha farklı bir dünya görecek. Ama onun daracık penceresinden ancak Sudan, Birleşik Arap Emirlikleri, Yemen görünüyor; kadınsız, renksiz, hayatsız ülkeler… Türkiye’yi de o dar pencereden gördüğü ülkelere benzetmek istiyor; bir bölümünü de benzetmiş zaten. Orta Anadolu’ya gidin, o bölgedeki kent yaşamlarını gözlemleyin, gözlemlerinizi kıyı kentlerimizde yaşanan hayatlarla karşılaştırın, ne demek istediğimiz anlaşılacaktır. Bunlar, kapitalizme bağlı olarak sanayileşmekte olan kentlerdir, fakat sendikalaşma düzeyi neredeyse sıfırdır. Seçilen yerel yönetimler, atanan valiler, kaymakamlar, kamu görevlileri; YÖK ve Cumhurbaşkanı tarafından belirlenen üniversite rektörleri; sanayiciler, tüccarlar, esnaflar gibi bunların kurdukları sivil toplum örgütleri, yerel gazeteler ve televizyon kanalları, bağlı oldukları meslek odaları da ezici çoğunlukla muhafazakârdır. Bu kentlere oligarşik-otokratik bir düzen egemendir. Bu kentlerde demokrasi de, çoğulculuk da yalnızca kâğıt üzerinde vardır. Bireysel özgürlük kavramının esamisi okunmamaktadır. Bu oligarşik-otarşik düzen AKP eliyle sürekli desteklenmekte, kalıcılaştırılmaktadır. Başbakan’ın temel siyasal amacı bu düzeni ne pahasına olursa olsun Türkiye geneline yaymak, son çözümlemede AKP’yi değiştirilemez kılmaktır. Çeteleşme dışında açılan uyduruk Ergenekon davaları, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni edilgenleştirme çabaları, karşıt medyaya yönelik baskılar, tüm bunlar ana planın parçalarıdır. Şimdi sıra yüksek yargıya gelmiştir, eğer bu kale de düşerse yolu yarılamış olacaktır. AKP, demokrasiden biraz olsun nasibini almamış bir biat/reis örgütlenmesidir; amacına yönelik olarak kazandığı her başarı Türkiye’yi demokrasiden biraz daha uzaklaştırmaktadır. 12 Eylül referandumu bu açıdan çok önemlidir. Özünde “aydınlık mı” yoksa “karanlık mı” sorusunun yanıtlanmasından başka bir şey olmayan bu referandumdan AKP’nin başarı hanesine yazılacak bir sonuç kesinlikle çıkmamalıdır. Aksi halde yaşadığımız bu zor günleri bile arar oluruz. [email protected] www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] TC DÜZİÇİ İCRA MÜDÜRLÜĞÜTAŞINMAZIN AÇIK ARTIRMA İLANI Dosya No: 2009/1516 ESAS Satõlmasõna karar verilen taşõnmazõn cinsi, niteliği, kõymeti, adedi, önemli özellikleri: TAPU KAYDI: OSMANİYE İLİ, DÜZİÇİ İLÇE- Sİ, HARUNİYE KÖYÜ/ MAHALLESİ, MERKEZ MEVKİİ, 1768 PARSEL SAYILI Portakal Bahçesi vasfõnda tapuda kain taşõnmaz. Borçlunun 1/3 hissesi satõlacaktõr. ÖZELLİKLERİ: Toplam Yüzölçümü 1230,00 m2’dir. 1. sõnõf tarõm arazisi olup, sulu tarõm yapõlmakta- dõr. Erozyon problemi yoktur. Arazi üzerinde 30 yaşlarõnda 3 adet portakal, 10’yaşõnda 14 adet nar bulunmakta, tapu kaydõnda portakal bah- çesi olarak gözüken yerde çoğu portakal ağaçlarõ kesilmiş kök kalõntõlarõ mevcuttur. İMAR DURUMU: BELEDİYE İMAR PLANI İÇİN- DEDİR SATIŞ SAATİ: 14.20 - 14.30 Arasõ MUHAMMEN BEDELİ: 16.506.67 YTL Satõş Şartlarõ: 1- Satõş 06.09.2010 günü yukarõda belirtilen saatler arasõnda DÜZİÇİ ADLİYE ÖNÜNDE açõk artõrma suretiyle yapõlacaktõr. Bu artõrmada tahmin edilen değerin % 60’õnõ ve rüçhanlõ alacaklõlar varsa alacaklarõ toplamõnõ ve satõş ve paylaştõrma giderlerini geçmek şartõ ile ihale olunur. Böyle bir bedele alõcõ çõkmazsa en çok artõranõn taahhüdü saklõ kalmak şartõyla 16. 09.2010 günü aynõ yer ve saatler arasõnda ikinci artõrmaya çõkarõlacaktõr. Bu artõrmada da rüçhünlõ alacaklõlarõn alacaklarõ toplamõnõ, satõş ve paylaştõrma giderlerini geçmesi ve artõrma bedelinin malõn tahmin edilen kõymetinin %40’õnõ bulmasõ lazõmdõr. Böyle bir bedelle alõca çõkmazsa satõş talebi düşecektir. 2- Artõrmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen kõyme- tin %20’si nispetinde pey akçesi veya bu miktar kadar milli bir bankanõn teminat mektubunu vermeleri lazõmdõr. Satõş peşin para iledir. Alõ- cõ istediğinde l0 günü geçmemek üzere mehil verilebilir. Tellaliye resmi, damga vergisi, tapu harç ve masraflarõ ile KDV alõcõya aittir. Bi- rikmiş vergiler satõş bedelinden ödenir. 3- İpotek sahibi alacaklõlarla diğer ilgililerin (*) bu taşõnmaz üzerindeki haklarõnõ hususiyle faiz ve masrafa dair olan iddialarõnõ dayanağõ belgeler ile on beş gün içinde dairemize bildirmeleri lazõmdõr. Aksi takdirde haklarõ tapu sicili ile sa- bit olmadõkça paylaştõrmadan hariç bõrakõlacaktõr. 4- Satõş bedeli hemen veya verilen mühlet içinde ödenmezse İcra İflas Kanununun 133’ün- cü maddesi gereğince ihale feshedilir. İki ihale arasõndaki farktan ve %10 faizden alõcõ ve kefilleri mesul tutulacak ve hiç bir hükme hacet kalmadan kendilerinden tahsil edilecektir. 5- Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açõk olup gideri verildiği takdirde isteyen alõcõya bir örneği gönderilebilir. 6- Satõşa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatõnõ kabul etmiş sayõlacaklarõ, başkaca bilgi almak isteyenlerin yukarõda yazõlõ dosya numarasõyla müdürlüğümüze başvurmalarõ ilan olunur. İşbu ilan tebligat yapõlama- yan ilgililere tebligat yerine kaim olmak üzere ilan olunur. 19.07.2010(İİK m. 126) (*) İlgililer tabirine irtifak hakkõ sahipleri de dahildir. (Basõn: 51908)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle