23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 27 TEMMUZ 2010 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Yeni Bir 12 Eylül Darbesi mi? PENCERE Yargı ile Yürütme Ülkemizin en büyük sorunlarından biridir yargı ile yürütme arasındaki ilişkiler... Saygıdeğer bilginler, bir devlette üç büyük güç olduğunu söylüyorlar: Yasama, yürütme, yargılama... Yasama kanun yapmak demektir; örneğin boşanmayı kolaylaştıracak bir yasayı oluşturup üretmektir. Yürütme, hükümetin ülkeyi yönetmek için yaptığı işlerdir; bir valiyi İstanbul’dan alıp Hakkâri’ye tayin etmek gibi... Yargılama da yasalara karşı gelenleri hizaya getirmek için gerekli güçtür. Kim olursa olsun, ister Bakan, Başbakan, ister hammal çakkal; tüm Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları yargının denetimi altındadırlar. Ve işte dananın kuyruğu burada kopmaktadır. Bir süreden beri ülkemizde hükümet eyleyenler, yargı gücünden sıkılmışa benzerler. Adam iktidar koltuğuna oturdu mu, kendisini yeryüzüne vurmuş Tanrı’nın gölgesi sanıyor. Artık astığı astık, kestiği kestik, öttürdüğü düdük; ve kimse karışamıyacak ona... İstediği yüksek memuru müstebit Sultan Abdülhamit Han gibi bir emirle helak eyliyecek; görevinden alacak, sürecek, canına okuyacak; ama kendisine hesap sorulmayacak. Olur mu? Hukuk devleti, yurttaşların tümünün geçerli kanunlara göre davranmasını öngörür. İster Cumhurbaşkanı ol, ister Başbakan, ister Bakan, ister Genelkurmay Başkanı; attığın her adım yasalar çerçevesinde anlam kazanmalı. Keyfi yönetim, ortaçağı anımsatır; 1976 Türkiyesi’nde sökmez... Koskoca Devletin kanunları var, Anayasa’sı var. Anayasaya göre kurulmuş Danıştay’ı var. Ama Danıştay’ın kararlarını hasıraltı ediyor. Cephe Hükümeti “kanun benim iki dudağım arasında diyor” yalnız demekle kalsa iyi, dediğini de yapıyor. Böylece bir anarşi doğuyor devlet yönetiminde... Çünkü devletin 800 bin dolayında memuru var. Bu gidişle yakında bir milyona çıkacak. Çoluk çocuğuyla 4 milyon yurttaş eder kamu görevlileri: dört milyon yurttaşın yazgısı yasalara değil de, Başbakan’la Bakanların ağzına mı bağlanacak? İşte yürütme ile yargı arasındaki ilişkiler bu yüzden en önemli güncel sorunlardan biri, belki de birincisidir. Bir yanda yürütmenin güçlendirilmesini isteyen dört parti var: AP, MSP, CGP ve MHP... Öte yanda haksızlığa uğrayan memurlar, kıyımdan geçmiş öğretmenler, hukuk devletinden yana olanlar ile muhalefet; yürütmenin karşısında yargının denetimini zorunlu buluyorlar. Acaba bu durumda ne yapmalı? En iyisi halkoyuna başvurmaktır böyle zamanlarda; incelemeli, araştırmalı, sormalı... Bunun içindir ki son aylarda halkın nabzını elinde tutan ve toplumun ilgi çeken kesimlerinde bulunan kişilere sorduk; öğrenmek istedik; yürütmeyi mi güçlendirmeli yargıyı mı? Yürütme yargı denetiminin altında mı bulunmalı, yoksa serbest mi olmalı? Çimento istifçisi Ali Bey: - Laf mı yahu, dedi, yürütmeyi güçlendirmek kalkınmanın gereğidir; yürüteceksin, zenginleşeceksin, herkes bunu anlamalı. - Ya Anayasa? - Bu Anayasa ile memleket idare edilemez. Demir-çelik karaborsacısı Veli Bey ise, çimento istifçisi Ali Bey’den daha hızlı görünüyordu: - Yürütme bu ülkenin kalkınmasında birinci amildir. Bakınız İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kalkınmaya başladık yürütme sayesinde!.. Yürütme ne kadar hızlı olur ve tereddütsüz gelişirse o kadar hızla kalkınırız. Bayrampaşa Cezaevi’nde yıllanmış sabıkalı, Kör Yasin ise yargının bütün bütüne kaldırılmasından yana: - Abicim, ne demek yargı! Ben de büyüklerim gibi düşünüyor, yürütmenin serbest bırakılmasını canı gönülden diliyorum. Yürütmenin elini kolunu bağlamasınlar, bıraksınlar serbest... Bak o zaman cennete döner bu vatan... Yargı ne demek? Hâkim kararlarını vermeli, ama kâğıt üstünde kalmalı.. Mahkeme kararları uygulanmasa ne olur? Her şey güllük gülistanlık olur. Devletimiz yükselir, yücelir; demokrasi oluşur gelişir. Cephe partilerinin açtığı bu yoldan biz de yararlanarak, hakkımızdaki kararlar infaz edilmedikçe millete, devlete dua ederiz. Suntacı Abüzittin Bey öfkeli: - Be kardeşim, bu memleketi hâkimler mi yönetecek, yoksa biz mi? Tutturmuşlar bir terane, gidiyorlar, yargı yargı diye... Memlekette yürütmeyi güçlendiren siyasal gidişten yanayım ben... Siz ne dersiniz sayın okurlar, 1976 Türkiyesi’nde yargıyı mı güçlendirmeli, yürütmeyi mi?.. (23 Mayıs 1976 tarihli yazısı) S ayõn TBMM Başkanõ, hü- kümet sözcüsünün ne söyle- diğini dinlemeden, hükmünü vermiş: “Anayasa Mahke- mesi yetki gaspında bu- lunmuştur... Esastan inceleme yasa- ğını Anayasa Mahkemesi’nin çiğ- neyemeyeceği yeni bir modelin za- manı gelmiştir” diyor. Oysa onun öncelikle dikkat etmesi gereken şey, başkanõ bulunduğu Meclis’in anayasa tarafõndan çizilen yetki sõnõrlarõ içinde kalmasõnõ sağlamaktõr. İkinci öncelik, Meclis’in anayasal yetki alanõna yü- rütme organõndan gelecek baskõ ve müdahalelere karşõ Meclis’in yetkile- rini, dolayõsõyla haysiyetini korumak ol- malõdõr. Ama öyle görünüyor ki Mec- lis Başkanõ, güçler ayrõlõğõ ile pek il- gilenmiyor. Anayasada öngörülen ta- rafsõzlõk da onun için fazla bir önem ta- şõmõyor. Meclis Başkanõ olarak cum- hurbaşkanõyla başbakanõyla kaynaş- mõş bir yönetim anlayõşõna kendini kaptõrmõş. Aslõnda bu yönetim anlayõ- şõna en uygun düşen terim “çoğunlu- ğun diktası”dõr. Bazõlarõ buna “ço- ğunlukçu demokrasi” diyor. Zaman zaman ben de aynõ terimi kullandõm. Ama şimdi anlõyorum ki bu terim, an- cak demokratik devrim sürecinin bir aşamasõ için doğru olabilir. O da geçi- ci bir süreçtir. Ama karşõdevrim giri- şimi, “çoğunlukçu” da olsa demokra- si nitelemesini hak etmiyor. Anayasa Mahkemesi’nin anayasa değişikliklerini sadece biçim yönünden denetleyebileceği, oysa mahkemenin yetkisini aşarak esas denetimi yaptõğõ görüşü, birçok kimseyi inandõrmõş gö- züküyor. Baksanõza Sayõn Oktay Ek- şi bile “kâğıt üzerinde yerden göğe kadar haklı” buluyor bu görüşü. Oy- sa “kâğıt üzerinde” bile yanlõş bir gö- rüş. Tabii “kâğıt üzerinde” derken yal- nõzca anayasanõn 148/1 ve 2. maddesini okursanõz, benzer bir yoruma kendini- zi kaptõrabilirsiniz. Ama o dahi doğru bir okuma olmaz. İsterseniz anõlan maddeye tekrar bakalõm: “Anayasa Mahkemesi, … Anayasa değişiklik- lerini … sadece şekil bakımından in- celer ve denetler. … / Kanunların şe- kil bakımından denetlenmesi, …. Anayasa değişikliklerinde … teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususları ile sınırlıdır.” Şu halde Anayasa Mahkemesi, bu madde uyarõnca “teklif ve oylama” ye- ter sayõlarõna ve “ivedilik yasağı”na uyulup uyulmadõğõna bakacak. Şu hal- de şekil denetimi, yalnõzca anayasada öngörülen teklif ve karar yeter sayõla- rõna ve ivedilik yasağõna uyularak yapılabilecek anayasa değişiklikleri ile sõnõrlõ bir denetim. Bu maddeyi genişleterek her türlü anayasa değişik- liği için geçerli saymak, bizce madde- nin kendi iç mantõğõna da aykõrõdõr. Anayasanõn değişiklikle ilgili hü- kümleri, yalnõzca bu kuraldan ibaret ol- saydõ, belki burada bir yorum farklõlõ- ğõndan söz etmek mümkün olabilirdi. Oysa anayasada teklif ve karar yeter sa- yõlarõna ve ivedilikle görüşme yasağõ- na uyulsa da teklif edilemeyecek ve do- layõsõyla yapõlamayacak anayasa deği- şiklikleri var. Bunlar anayasanõn 4. maddesinde belirtilmiş: Bu madde “Anayasanın 1’inci maddesindeki devletin şeklinin cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2’nci mad- desindeki cumhuriyetin nitelikleri ve 3’üncü maddesi hükümleri de- ğiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez” diyor. Söyler misiniz, TBMM’nin bu alanda yetkisiz olduğu, yani anayasayõ değiştirme yetkisine sahip olmadõğõ, başka nasõl ifade edi- lebilir? Burada asõl sorulmasõ gereken soru şudur: TBMM’nin anayasa deği- Anayasal Organlarda Yaratõlan Yapay Yetki Karmaşasõ Prof. Dr. Fazıl SAĞLAM ÖZÜR: Prof.Dr.Rona Aybay'õn, dün bu sütun- larda yayõmladõğõmõz ya- zõsõnda geçen "antlaş- ma" (andlaşma) sözcük- leri, yanlõşlõkla "anlaş- ma" biçiminde dizilmiş- tir. Kendisinden ve okur- lardan özür dileriz. Padişah torununun cenazesini sırtlıyor. Açılımcı çetenin öldürdüğü Türk askerlerinin adını bile anmıyor... Çıkmış, yıllar önceki acıları anlatıp gözyaşı ‘dökmüş’... Nerdeydin o günlerde? Bir köşeye sığınmış. Erbakancılığın çömezliğini yapmıyor muydun? O günlerde yaşananlar geçip gidecek, senin anlayışındakiler seçim yoluyla yakında iktidara gelecek diye bekliyordun. Evren Paşa döneminde onun anayasasına oy ver, şimdi ise gözyaşı dökerek o günlerin çirkinliklerini gündeme getirerek oy kapmaya bak!.. Açılım dediği bu mu? Türk askerine karşı anlayışsız eleştirileri destekle, emekli generalleri, albayları, subayları sudan suçlamalar yaratarak içeri tık... Aylar geçsin, adalet diye bir gerçek varsın uyusun! Bir darbe tutturmuşsun, gerçek darbeyi kendisinin yaptığını bilerek. Bu kafayla er geç seçmenden gelecek bir darbenin her an tepene ineceğini düşünmeden!.. 12 Eylül’de asker yönetime el koydu. Birden terör olayları sıfıra indi. Demek bu kadar kolaymış ülkeye huzuru getirmek! Ama başka bir terör başlamaz mı, askerinki? Oysa Türk askeri her zaman insanlıktan yanadır. Kemalist çizginin sınırlarındadır, ama o 12 Eylül Atatürk askerinin değil, birkaç “ben neymişim” diyenin işidir! Tıpkı yeni 12 Eylül’den sonra da daha beterini yaşayacağımız gibi! Anayasa Tayyip’in buyruğunda. Tayyip Çankaya’da, aydınlar cezaevinde, Balbay’lar ve onun gibiler beş yüz, altı yüz derken binlere doğru tırmanmakta!.. Sen padişah torununun cenazesini sırtla. Kadın erkekle bir tutulamaz. Kadın üç çocuk doğursun, erkek takımına kadınlık yapsın, sofrasını yatağını hazırlasın, bu ona yeter de... Sonra köşklerinle, yatlarınla, uşaklarınla, eşinle dostunla, yandaşlarınla şu geçici yaşamın tadını çıkar... Evet dersen ey halkım, bütün bunlar bir daha yaşanacak. Sen, ben, öteki, herkes bunu bilsin. şikliği konusunda sahip olduğu yetkinin mutlak sõnõrõnõ çizen bir madde, nasõl olup da Anayasa Mahkemesi’nin yetki so- runu haline getirilebiliyor? Bunu hukuk mantõğõ ile açõklamak mümkün değil. Savigny’nin yorum kural- larõnõ özümsemiş her hu- kukçu, bir hukuk metninin, ancak yer aldõğõ bütün için- de anlamlandõrõlacağõnõ ve buna da sistematik yorum denildiğini bilir. Buna bağ- lõ olarak genel hukuk öğ- retisinin önemli kuralla- rõndan olan “lex specialis derogat legi gererali” (özel norm, genel normun yerini alõr) kuralõ, hukuka giriş kitaplarõnda okutu- lur. Ama gene de bilim kuşkuyu zorunlu kõlar. Descartes’õn “dubito er- go sum” (kuşku duyuyo- rum, o halde varõm) özde- yişi, bilim anlayõşõnõn te- melidir. Bu nedenle, bana çok yalõn bir hukuksal ger- çek olarak gözüken gö- rüşlerin doğruluk derece- sini sõnamak üzere, hukuk metodiğinin büyük ustasõ Friedrich Müller’e Tür- kiye’deki tartõşmayõ ak- tardõm ve ilgili anayasa maddelerinin (AY m. 148/ 1 ve 2; AY madde 4 ve AY m. 175) de Almancasõnõ gönderdim. Aldõğõm ce- vabõ aynen aktarõyorum: “Yanlış anlamadıy- sam, anayasanızın 4. maddesine göre, bu madde kapsamına giren konularda değişiklik önerisi bile yapılamıyor. Eğer böyle ise anayasa- nın 4. maddesi, 148. madde karşısında ‘lex specialis’ (özel norm) ni- teliğindedir ve bu ne- denle de mutlak önceli- ğe sahiptir. Bunun so- nucu olarak Anayasa Mahkemesi, anayasa de- ğişikliği önerisini, değiş- mezlik kuralını ihlal edip etmediğini belirlemek üzere içerik yönünden denetleyebilir; hatta de- netlemekle yükümlüdür. Bu denetim sonunda de- ğişmezlik kuralının ihlal edildiği belirlenirse, böy- le bir anayasa değişikli- ği yoklukla maluldür; yok hükmündedir. Siz, aynı sonuca parlamen- tonun yetkisizliği açısın- dan ulaşmışsınız ki bu da aynı derecede doğrudur. Her iki argümandan bir tanesi bile, anayasa de- ğişikliğinin yasak olduğu alanda, mahkemenin de- netim yetkisine sahip ol- duğunu kanıtlamak için yeterlidir.” Arkası 8. Sayfada
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle