Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
S
atranç bir zekâ
oyunudur. An-
cak satrançta ka-
zanabilmek için salt
zekâ yeterli değildir.
İyi bir satranççõnõn ze-
kânõn yanõ sõra viz-
yon sahibi de olmasõ
gerekir.
Vizyon ise hem göz
hem de beyin ile gö-
rebilmektir. Vizyon
bir satranççõnõn sat-
ranç tahtasõ üzerinde
var olan gizli olanak-
larõ sezebilme gücü-
dür. Vizyon, satranç
tahtasõnõn dilini “an-
lamak” yeteneğidir.
Satranç tahtasõ ve üze-
rindeki taşlar bir kitap
gibidir; her hamle ile
bir sayfa çevrilmiş gi-
bi olur. Türkçe bilme-
yen nasõl bir Türkçe
kitabõ okuyamazsa,
vizyonu olmayan da
satranç tahtasõnõ oku-
yup anlayamaz. Usta
satranççõ karşõsõnda-
kinin stratejisini, tak-
tiğini, masum görü-
nen hamlelerin geri-
sindeki tehditleri an-
layõp ona göre kendi
stratejisini, taktiğini
belirleyip hamlesini
yapabilen kişidir. Us-
ta satranççõ satranç
tahtasõnda başkalarõ-
nõn göremediğini gö-
rür, yani “vizyon”u
kuvvetlidir. Ancak
vizyon doğuştan ka-
zanõlmõş bir yetenektir.
Hiç kimseye vizyon
öğretilmez. Hiçbir sat-
ranççõ, rakibi ona fõr-
sat vermedikçe oyunu
kazanamaz. Satrançta
bazõ şeyler gözden ka-
çabilir, örneğin bir sal-
dõrõ öngörülemeyebi-
lir. Tutkulu oyuncular
kendi kendilerini mağ-
lup ettirebilir: Çok faz-
la şey yapmak isterken
açõk verebilir. Usta
satranççõlar da oyun
sõrasõnda yaptõklarõ bir
veya iki taktik hata
sonucu oyunu kaybe-
debilir. Dõş politika
da böyledir. Uluslar-
arasõ ilişkileri ve dün-
ya siyasetini, bir sat-
ranç tahtasõ gibi, iyi
okuyabilmek ve anla-
yabilmek gerekir. Bir
hamle yaparken iki-üç
hamle ötesini de öngö-
rebilmek; hatta raki-
bin olasõ hamlelerini
de öngörebilmek ge-
rekir. Satrançta olduğu
gibi dõş polkitikada da
hata yapan taraf kay-
beder. Satrançta oldu-
ğu gibi dõş politikada
da vizyonu güçlü olan
taraf kazanõr.
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 29 HAZİRAN 2010 SALI
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
EVET / HAYIR
OKTAY AKBAL
‘Cumhuriyet’
İlhan’ın Gazetesidir
Bir gazete yalnız adıyla anılmaz. Yunus
Nadi’nin ya da Nadir Nadi’nin ya da İlhan
Selçuk’un Cumhuriyeti’dir. Ahmet Emin
Yalman’ın Vatan’ı, Hüseyin Cahit Yalçın’ın
Tanin’i, Necmeddin Sadak’ın Akşam’ı, Falih
Rıfkı’nın Ulus’u gibi...
Artık İlhan Selçuk yok! Yazılarıyla okurlarını
yeni düşünlere, duygulara, umutlara, güvenli
davranışlara çağıran o büyük yazar yok. Birkaç
gündür Pencere bomboş...
“Cumhuriyet” seksen altıncı yaşında yeni bir
dönem başlatıyor. İlhan’sız bir dönem!.. Anıları
yaşayacak, etkisi duyulacak, sunduğu bildiri
canlılığını sürdürecek.
Ama ister istemez yeni bir Cumhuriyet’le
karşı karşıya kalacak yılların okuru...
Gazetemizin tarihinde nice dönemler yaşandı.
Kimi zaman satışı düştü, kimi zaman yükseldi.
Atatürk devrimini en içtenlikle savunduğu
günlerde birinci gazete oldu, ama kimilerinin
baskısıyla bu yoldan kopar gibi olduğunda
acınacak duruma düştü. 12 Eylül’ler, 12
Mart’lar...
Nadir Nadi’nin kendi gazetesinden ayrılışı,
kopuşu, uzaklaştırılışı... Sonra arkadaşlarıyla
geri dönüşü ve gazetenin eski güvenilirliğine
kavuşması bir yaşanmış öyküdür. Sağlam bir
kaledir Cumhuriyet, devrimlerin yıkılmaz
kalesi... Ama darbelere karşı direnme gücünü
yazarlarında bulan, en çok da İlhan Selçuk’un
ustalıklı yönetiminde, davranışında,
yazdıklarında...
Ben elli yıllık bir Cumhuriyet yazarı olarak
İlhan’sız bir Cumhuriyet’in yeni dönemde de
etkili, güçlü olmasını bekliyorum. Cumhuriyet
bundan sonra da İlhan Selçuk’un gazetesi
olarak anılmalıdır, okunmalıdır, sevilmelidir.
Bunu da şimdiki kadro gerçekleştirecektir.
Kişisel aykırılıklar yaşanmadan, Cumhuriyet
devriminin ışığını paylaşarak...
Ömrümün yarısı Cumhuriyet’te, sevgili
İlhan’ın çevresinde, yanında, dostluğuyla
geçmiş bir yaşlı yazar olarak yazmak istiyorum
bu satırları... Bu gerçeği anımsatmak benim
için bir görev...
İlhan’ın gazetesi Cumhuriyet, bundan sonra
da CUMOK’ların gazetesi olmalı, kalmalı, öyle
anılmalı; İlhan Selçuk’un gazetesi...
10 Haziran 2010.
TBMM tutanaklarõnda oturumun kapanma
saati 05.04!
“Bütün ülke en derin uykusunda” iken ül-
ke hakkõnda verilmiş bir karar daha hayatõmõza
yön verecek!
Maden kanunu ve bazı kanunlarda ya-
pılan değişikliklere ilişkin 3213 sayılı kanun.
Bu da “torba kanunlar” serisinden... Son za-
manlarda yapõlmaya alõşõldõğõ üzere genel
kurul, dönemini bitireceği 1 Temmuz tarihi-
ne kadar, önündeki yasalarõ bu şekilde gö-
rüşmeyi ilke kararõ olarak benimsemiş. Uyuk-
layan, yalnõzca genel kurul oturumunda 16
saat bulunan bir insanõn, neyin konuşulduğu-
na, konsantrasyonuna ne denli hâkim olabi-
leceği bile fizyolojik bir sorunken! Böylesi ça-
lõşma koşullarõ bile insan haklarõna uyum-
suzdur.
Ve artõk, ortada ülkenin kaderini belirleye-
cek bir yasa metni olarak yürürlüğe girmesi ka-
rarõ... Kabul edenler, kabul etmeyenler, kabul
edilmiştir! Ya verilen bu kararõn ülke insan-
larõnõn haklarõna olan uyumluluğu... Asõl tar-
tõşõlan/tartõşõlacak olmanõn ötesinde yaşanan
sonuçlarõ olacak tarihi bir karar...
Bu ülkenin bilinen on beş bin yõllõk tarihi-
ni değiştirecek nitelikte bir kırılmanın ya-
şanmasına yol açacak bu kanun. Bu toprak-
lara sahip olanlar, bir önceki uygarlõğõ ele ge-
çirip, üzerine kendisininkini, önceki ile bir-
leştirerek kurdu. Savaşlarda yerleşimler ele ge-
çirilmek için tahrip edildi. Ama topraklar, or-
manlar, sular ve yaşamõn geleceği hiçbir za-
man tahrip edilmedi.
Toprak her zaman değerliydi, Kibele’yi ya-
rattõ, õrmaklarõ tertemizdi, Afrodit’in güzel-
liğini borçlandõrdõ.
Diğer sayõsõz örnekleriyle kutsadı Anado-
lulular topraklarõnõ. Ve dünyanõn en zengin ve
sayõsõz uygarlõklarõnõn toprağõ yaptõlar bu
topraklarõ.
5 Haziran 2004 tarihinde çõkarõlan Maden
Yasasõ için yapõlan eleştirilerin ortak payda-
sõ soygun, yağma ve talan yasasõ idi. İki mad-
desini Anayasa Mahkemesi iptal etmişti. 10
Haziran 2010 günü Meclis’ten geçirilen yasa
ile de bu iki madde dõşõnda, eksik kaldõğõ dü-
şünülen ve istenen dikensiz gül bahçesi ta-
mamlandõ.
Artõk bundan sonra Anadolu toprağõ “hal-
laç pamuğu” gibi atõlabilir!
Bu ülkenin bugüne kadarki tarihinde gör-
mediği en büyük barbarlık projesiydi daya-
tõlan. Niçin çõkardõ Avrupa Parlamentosu si-
yanür yasağõ kararõnõ? Macaristan’da, Ro-
manya’da yaşananlarõ, ölümleri yaşamayõ
beklememiz mi gerekiyor? Meksika Körfe-
zi’nde “koskoca” ABD, yayõlan petrolün za-
rarõnõ giderebilecek mi? Kõzõlderili toprakla-
rõnda terk edilmiş madenlerin (abonded mi-
nes), geri dönülemez çevre felaketinin “re-
habilitasyonu” için ABD bütçesi yeterli mi?
Bu yasa kimin için? Elbette ki Anadolu hal-
kõ ve çevresinde yaşayan ülke insanlarõ için de-
ğil! Gerçekte 10 Haziran 2010 tarihi, bekle-
nen büyük depremden daha büyük bir depre-
min olduğu, “fay hattının kırıldığı” gün ola-
rak ülke tarihine kaydedilmiştir.
Bu kırılmanın kazananları kimlerdir?
- Çokuluslu başta altõn ve değerli metal ma-
dencileri,
- Bunlarõn yerli işbirlikçileri, yandaş ve pay-
daşlarõ,
- Borsa spekülatörleri,
- Kimya sanayii (siyanür, sülfürik asit),
- Otomotiv, petrol, lastik sanayii,
- Alkol, uyuşturucu ve beyaz kadõn ticareti,
- Termik ve Nükleer santrallar, enerji şir-
ketleri,
- Rehabilitasyon(!) şirketleri,
- Rüşvet ve aracõ şirket organizasyonlarõ,
- Sigorta şirketleri,
- Ormanlarõ kesen kereste endüstrisi,
- Diğer benzer bağlaşõklarõ...
Kaybedenleri kimlerdir?
- Başta Türkiye’nin bütün halkõ,
- Hukuk ve adalet sistemi, hukuk devleti,
- Doğa, ormanlar, akarsular, yeraltõ su kay-
naklarõ,
- Tarihi, kültürel, etnografik ve sosyal de-
ğerler,
- Siyasal-ekonomik bağõmlõlõklar, ulus-
lararasõ güç kaybõ, teslimiyet.
Kõsaca anlatõlan bu mekanizmalarõn işlemesi
halinde bile yirmi yıl sonra bu ülkenin ne ha-
le gelebileceği ortada değili mi? Daha Maden
Yasasõ görüşmeleri TBMM’de yapõlõrken
CHP Kayseri Milletvekili Sayõn Şevki Kul-
kuloğlu’nun anlattõklarõ nasõl bir yağma ve ta-
lancõlõk yapõldõğõnõn örnekleri değil miydi? Kal-
dõ ki orada anlatõlanlara göre 2004 yõlõndan bu
yana verilen maden ruhsatlarõnõn 44 bin ol-
duğu; bütün Cumhuriyet tarihi boyunca veri-
len 1500 ruhsata karşõlõk, 340 katõ ruhsat ile
ortaya çõkacak yağma ve tahribatõn nitel ve ni-
cel olarak karşõlõğõ korkunç bir negatif bü-
yüklük olacaktõr.
Madenciliğin, GSMH’nin yüzde 7-8 bü-
yüklüklerine ulaştõrõlmasõnõ kendisine hedef se-
çen AKP iktidarõ, eksikleri düzenlenen Maden
Yasasõ ile bu ülkenin gerçek bir sömürge ol-
masõnõn son büyük düğümünü atmõştõr.
Son uluslararasõ gelişmelerle “Yahudiler
bizim ipimizi çekmek için ellerinden gelen
her şeyi yapıyor” diyen AKP’li vekillerin, bu
yasa ile Ortadoğu ateşinin içine çekilen ülke-
de, kendi elleriyle ateş çemberi içindeki akrebin
intiharõ gibi olduklarõnõn farkõnda olmamala-
rõ bir ironi ise, bu Maden Yasasõ’na “kabul”
oyu verirken sabahõn beşi uykunun en tatlõ
saatleri ise bir başka “güzellik”?!..
Kasalarõnõ nasõl dolduracaklarõnõn keyfi ile
“viski”lerini içen Oppenheimer’lar, Rothsc-
hild’ler kutluyor olmalõydõlar o saatlerde...
Amerika’da saat 22.04!
Tam bağımsız, gerçek demokratik ve
halkçı bir Türkiye!
Bugün için dünden daha fazla elzem değil
mi?
Ne dersiniz?..
Kazananlar ve Kaybedenler...
Murat NARİN
B
ir süredir türlü çeşitli açõ-
lõmlarla yatõp kalkõyoruz.
Şimdi tartõşõlan, eksen
kaymasõdõr; acaba kaydõ mõ kay-
madõ mõ? Ayrõca bugünlerde Or-
tadoğu liderliği açõlõmõ gündem-
de... Ama bence en hõzla gelişen
açõlõm ve kayma, ülkede inanç-
larõ egemen kõlmayõ amaçlayan
dinci toplum açõlõmõ ve kayma-
sõdõr.
Ayrõca ülkede hukuk kaymasõ,
bilinç kaymasõ, ahlak ve ilke
kaymasõ olduğu da yadsõnamaz.
Bu süreç, medya ve yapõsal de-
ğişime uğrayan sermaye katkõsõ
ile ilerliyor. Neredeyse dõşlanan
bilimin temsilcisi olmasõ gereken
üniversitelerimiz ağõr ağõr inanç-
lara teslim ediliyor. Birkaç ay ön-
ce İstanbul Tõp Fakültesi’nin Nö-
roloji Ana Bilim Dalõ’nda 5. sõ-
nõflar için verilen derse 7 öğren-
ci pervasõzca 40 dakika gecike-
rek giriyorlar. Ders anlatan ho-
canõn “Bu saatte nereden geli-
yorsunuz, bu kadar gecikerek
derse girilir mi?” sorgulamasõ-
na “Biz cuma namazından ge-
liyoruz” diye cevap veriyorlar.
Açõkçasõ “Biz senin dersini
takmayız, öncelikli olan cuma
namazıdır” demek istiyorlar.
Dekanlõk ve rektörlüğün bu bil-
gi kendilerine ulaştõğõnda nasõl
davrandõklarõna ait bir bilgi edi-
nemedim.
Fakültemizin öğrencilerinden
olan Sayõn Rektör, bana bu olay-
la ilgileneceğini vaat etti. Bu ve
benzeri olaylar devam ettiğinde
konu inançlara saygõ ilkesi be-
nimsenerek kapatõlacak mõdõr?
Yakõn yõllarda ve tarihimizde ilk
kez ana bilim dalõmõza elimi sõk-
mayõ reddeden bir asistan geldi-
ğini yazmõştõm.
Ak saçlõ hocanõn elini sõkmak
günah olur, inancõnõ benimsi-
yordu bu kõzcağõz. Derin bir acõ
duymuştum. Bu acõ, o genç in-
sana duyduğum kõzgõnlõğõn çok
ötesinde idi. Konya’da yine 5. sõ-
nõf tõp öğrencilerinin beyin lo-
kalizasyonlarõ dersinde sõra duy-
gu ve heyecanlara gelince hoca-
ya itiraz ettiklerini, “Hocam, bu
anlattıklarınız dinimize aykı-
rıdır” diyerek dersi kestiklerini
de anlatmõştõm. İdil Biret’in kon-
serine burada günah işleniyor
diye saldõranlarõ unutmak müm-
kün mü? Sivas katliamõ bellek-
lerimizden silinebilir mi?
Tüm yaşamõnõ bilime eğitime
adamõş bir azize diye anõlan Tür-
kan Saylan’a yapõlan saldõrõlar
nereden kaynaklanõyor? Bir ta-
rihçi yazar da “Cumhuriyet şe-
riatı susturmak için kurul-
muştur ve İstiklal Harbi’nden
50 kat fazla insan öldürülmüş-
tür” diyor. Evet, yõllardõr laiklik
karşõtõ, din ve inanç sömürücüsü
iktidarlar desteği ile din eksenli
bir açõlõm hõzla gelişiyor. AKP
bunun şampiyonluğunu yap-
maktadõr.
Gazze zulmüne de Türk mille-
ti adõna değil de İslam adõna kar-
şõ çõkõyoruz. Diyanet İşleri Baş-
kanlõğõ bu insanlõk dõşõ kör inanç-
lara karşõ sesini yükseltmiyor.
İslamõn ne olduğunu ne olmadõ-
ğõnõ anlatan Yaşar Nuri Öz-
türk’ün sesi kõsõlõyor. Evet, kay-
manõn her türlüsünü yaşõyoruz.
Hayõrlara vesile olsun. Anayasa-
cõ bir profesör pasif laiklik öne-
riyor.
Böylece dinci toplum dayat-
malarõna yol açmak istiyor. İkti-
darla birlikte küresel emperya-
lizmin hizmetinde nasõl başarõ ile
kullanõlabileceği gerçeğini umur-
samõyor.
İnançlar Açõlõmõ ve Eksen Kaymasõ
Prof. Dr. Coşkun ÖZDEMİR
PENCERE
Dõş Politika Bir
SatrançOyunuGibidir...
Prof. Dr. K. Erçin KASAPOĞLU
Hacettepe Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği
Bölümü Öğretim Üyesi