Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
22 HAZİRAN 2010 SALI CUMHURİYET SAYFA
HABERLER 7
DÜZ YAZI
ORHAN BİRGİT
Sorunu Çözmenin
Yöntemleri
İktidarının 7. yılında, Başbakan’ı elleri tetikte,
sınırın sıfır noktasında vatanlarını koruyan
askerlerimizle görmek beni mutlu etti. Eski yarayı
kaşımak için söylemiyorum.
Gediktepe’deki mevzide iki eli de gözetleme
görevi yapan Mehmetçiklerin omuzlarında olan
Erdoğan, sanki “Evlatlarım, askerlik yan gelip
yatmak değilmiş. Hele bu toprakları kanla
sulamış olan şehitlerimizi kelle olarak
algılamak günahların en büyüğüymüş” der
gibiydi.
Dünkü Çankaya zirvesine de, terörü altetmek
için kendisini tazelemiş, ne yapacağını bilen bir
lider olarak katılmış olmasını umarım.
Gül de Erdoğan da özellikle Başbakanlık
görevini devraldıkları Ecevit Hükümeti’nin
kendilerine, terör sorununu sıfır olarak teslim
ettiğini hatırlarından çıkartmamalıdırlar. Öcalan’ı
başkaldırdığı otoritenin adalet mekanizmasına
teslim etmiş olan ABD ve İsrail haberalma
örgütlerinin, ülkeleri ile Türkiye arasında
köprülerin altından hangi sular geçtiği için bize
sırt çevirmekle kalmadıklarını; Başbakan’ın
taşeron suçlamasının altında Telaviv’in olup
olmadığını soranlara açık bir yanıt verilmesinin
beklendiğini bilmelidirler.
Saldırıları yapan örgütü, taşeron olarak
kullanan, ağır silahlarla donatmakla kalmayarak
sınır çizgimizin sadece dört-beş kilometre ötesine
kadar üslerini sokmasına ses çıkartmayan bir
devlet var mıdır? Varsa kimdir?
Kim kullanıyor taşeronu?
Önceki gün, Tahran’da idam edilen Allahın
Askerleri Örgütü’nün lideri Rigi’nin arkasında
olduğu ileri sürülen ABD midir? Ya da bizim bazı
yorumcularımızın işaret parmaklarının ucundaki
İsrail mi?
Kuzey Irak’ta kendi devletini oluşturmak için
sadece Washington’un değil; AB ülkelerinin de
desteğini almış olan Barzani, gerçekten Dışişleri
Bakanımızın kendisine seslendiği gibi “Kak” yani
amcamız mıdır?
Irak’ın kürt kökenli Dışişleri Bakanı Hoşyer
Zebari son saldırılar nedeni ile AFP ajansına,
hem PKK’nin saldırılarına göz yummadıklarını
söylüyor; hem de uçaklarımızın hemen
sınırlarımızın ötesinde terör örgütünce
oluşturulmuş üslerine yönelen hava saldırılarından
hoşnut olmadıklarını ileri sürüyor.
Onunla kalsa ya Irak Dışişleri Bakanı?
Türkiye’ye “teröristleri şiddetten uzaklaştırmayı
amaçlayan politikaya geri dönmesini de”
öğütlüyor. Zebari’nin öğüdünün altında “PKK ile
masaya oturun ve isteklerini kabul edin”
çağrısı yok mu?
Irak’a düşen
Irak, kuzey sınırının en az dört yerinde bulunan
PKK üslerini boşaltmalı, oralara silah ve cephane
götürülmesini engellemelidir? Bunu yapamıyorsa,
Türkiye’nin BM Sözleşmesi’nin 51’inci
maddesinden yararlanarak sınır ötesi harekât
yapması ve Silahlı Kuvvetleri’ni terör örgütünün
üslendiği yerleri temizlemekle görevlendirmesi
hakkının doğacağını dünkü Çankaya zirvesi
gündemine alarak MGK’nin perşembe günkü
toplantısına getirmesi gerekecektir.
BM Sözleşmesi Madde 51 ne diyor?
1995’ten sonra yapılan sıcak takiplerde ve sınır
harekâtı girişimlerinde 51. maddeden
yararlandığımızı dostum Uluç Gürkan, dün bana
anımsattı. O tarihte parlamenter olmanın yanı sıra
AGİK’te ülkesini temsil eden Gürkan, konunun
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Örgütü toplantılarında
kendi önerisi ile görüşüldüğünü ve anlayışla
karşılandığını da söyledi.
Ne var ki bu kez Türkiye tarafından böyle bir
hak kullanılacak olursa, askerlerimiz tam temizlik
için Irak güvenlik güçlerinin de görünür desteğini
alıncaya kadar bölgedeki konuşlanmasını
sürdürmelidir.
Onun yanı sıra Türkiye’nin bazı
politikacılarımızın da önerdiği gibi Güneydoğu’da
olağanüstü hal ilan edilmesini düşünmesi bile
yanlış olur. Bölgede demokratik hakların
yürürlüğe sokulması, orada ekonomik önlemlere
önem verilmesi, feodalitenin kaldırılmasına
yönelik hızlı ve somut adımlar atılması, o arada
seçim barajının indirilmesi; ilk seçimler için
uygulanmasını sağlayacak anayasal çözümlere
başvurulması da ihmal edilmemelidir.
İmralı’daki hükümlü için tecrit önlemleri
kullanılmıyor. Komşu hücrelerin sakinleri ile
görüşmelerine izin veriliyor.
Bu kural devam ederken, bir hükümlünün
muntazaman avukatları ile görüşmesinin yararı
nedir? Hele o savunmanlar her görüşme
sonrasında, Öcalan bize dedi ki türünden
mesajlardan söz ederek eşkiyayı yeni suçlar
işlemek için hazırlıyorlarsa?
Adalet Bakanlığı bu soruya inandırıcı bir
yanıt vermelidir?
‘Pencere’mize Kara Perde
Okurları, eski yazıları ile avunmak zorunda
kalmış, İlhan’ın “Pencere”sine dönüşünü
bekliyorlardı.
Yakınları; bizler İlhan’sız yaşamaya ve
Cumhuriyet’i yaşatmaya çalışıyorduk.
Bir buçuk ay önceki son görüşmemizde sevgili
İlhan, hastanedeki yatağına adeta yapışmış,
yaşama umudunu yitirmiş gibiydi. Elini uzatmış,
elini olabildiğince sıkmaya çalışıyor, her zamanki
nazik, sevecen hali ile yaşamaktan adeta
umudunu kesmiş olduğunu söylemek için “Ben
bittim Orhan” diyor ve ekliyordu:
“Kendine iyi bak!”
Gözlerimdeki buğuyu görmemesi için,
yüzümü, Alev Coşkun’a çevirdim. Alev, işaretimi
anladı ve “İlhan ağabey, Orhan ağabey
gidecek” dedi.
İlhan, bence o meşum Mart 2008 baskınında
yaşama gücünü yitirmişti.
Emaneti yaratmak için kenetlenmek, okuru,
yazarı, çalışanı ile bütün Cumhuriyetçiler için bir
borç olarak algılanmalıdır.
Faks: 0 216 302 82 08 obirgit@e-kolay.net
İlhan Cihaner, cezaevindeki tek kişilik hücrede geçirdiği dört ay ve sonrasõnda yaşadõklarõnõ anlattõ
Gandi modeliyle direndi
İLHAN TAŞCI
ANKARA - Türkiye onu baş-
savcõlõk makamõ basõlõp adliyeden
çõkarõlõrken polisin esas duruşla
uğurladõğõ Erzincan Cumhuriyet
Başsavcõsõ olarak tanõdõ. Ardõndan
ise Yargõtay’õn pek çok kez iste-
mesine ve girişimde bulunmasõna
karşõn dava dosyasõnõn o il senin bu
kent benim “kaçırılmasını” şaş-
kõnlõkla izledi.
Dört ay cezaevinde tutuklu kalan
Erzincan Başsavcõsõ İlhan Ciha-
ner’i “İnsan ve Cumhuriyet sev-
dalısı” nitelemesi anlatõr. Biz ceza-
evindeki zor günlerini anlatmasõnõ is-
temiştik o bize cezaevinde çalõşan-
larõn sorunlarõnõ anlatmayõ yeğledi.
Biz karşõlaştõğõ hukuksuzluk ve hak-
sõzlõklarõn izini sürdük, o bize ada-
let duygusunun rencide olduğu top-
lumlarõn yaşayacağõ felaketleri an-
lattõ. Yaşadõğõ tüm tatsõzlõklara kar-
şõn alçakgönüllülüğünü koruyan Ci-
haner “ben” yerine “biz” diyebilen
bir insan. Yaşadõklarõnõn kişiselleş-
tirilmesi durumunda “büyük resmin
gözden” kaçacağõ kaygõsõnda. Ci-
haner’e göre büyük resim adalet
duygusunun yerle yeksan olmasõ...
Makamõnõn basõlõp gözaltõna alõn-
dõğõ 16 Şubat 2010 tarihine gelinceye
kadar sistemli biçimde aleyhine ya-
yõnlar yapõldõğõnõ anõmsatan Cihaner,
tutuklanacağõnõn aklõndan geçip geç-
mediğini sorduğumuzda, başlõyor
anlatmaya: “Ciddi suç iddiaları
vardı ama soruşturma bile yapıl-
madı. Adalet Bakanlığı’nın da sü-
rece seyirci kalması, açıkçası bu
noktaya (tutuklama) gelineceğini
hissettirdi. Süreç içerisinde alter-
natiflerin tamamı aklımızın köşe-
sinde vardı. Normali olduğu için
de değil, her şey zıvanadan çıktı-
ğı için. Özel yargılama usulü göz
ardı edildi. Zihin cimnastiği de ol-
sa soruşturma aşamasında olası
bir gözaltı yaşasam bile birinci sı-
nıf olmam nedeniyle kovuşturma
aşamasının Yargıtay’da yapıla-
cağı konusunda hiç kuşkum yok-
tu. Hatta bunu sadece ben dü-
şünmedim. Zaman gazetesinde,
Adalet Bakanlığı’nın 16 Şubat ta-
rihli sabaha karşı yaptığı açıkla-
mada bile yargılamamın Yargı-
tay’da yapılacağı yazıyordu. Ama
cep kitabı hukukçular gibi birile-
ri çıkıp kanundan sayfa açıp yo-
rumlar yaparak durumumu de-
ğerlendirdi. Mademki her şey bu
kadar basitti bunca hukukçu ne
diye yıllarca hukuk fakültelerin-
de dirsek çürüttü?”
‘Vurup kafayı yattım’
Erzincan Adliyesi’ndeki Başsav-
cõlõk makamõnõn “basılıp” gözaltõ-
na alõnmasõnõn ardõndan Erzurum’a
gidişi ve cezavindeki ilk gününü sor-
duğumuzda bilinmez bir geceyi an-
latmasõnõ beklemiştik. O ise kõrõk dö-
kük ve o güne çok da önem atfet-
meyen cümlelerle “Dramazite edi-
lecek şeyler değil. Gözaltı ve tu-
tukluluk süreci harala gürele bir
süreçti. Hiçbir şey de hissetmedim.
Vurup kafayı yattım!” Şaşkõnlõ-
ğõmõz karşõsõnda “Abartılı gelebi-
lir ama yerimi bile çok yadırga-
dığımı söylemem” bile deyiverdi
olanca sakinliğiyle.
BALYOZ’DA TAHLİYE
Gerekçede
AİHM
vurgusu
İstanbul Haber Servisi -
Balyoz soruşturmasõnda 14 as-
kerin tahliyesine karar veren
yargõç, “Mevcut deliller doğ-
rultusunda, şüphelilerin katıl-
dıkları ya da görevlendiril-
dikleri Balyoz seminer pla-
nında, yapılması planlanan
eylemlerin icra hareketlerinin
gerçekleştirildiğine ilişkin so-
mut olgular bulunmamakta-
dır” dedi.
Balyoz Güvenlik Harekât
Planõ soruşturmasõ kapsamõnda
tutuklu bulunan emekli Orgene-
ral eski 1. Ordu Komutanõ Çe-
tin Doğan, Genelkurmay Baş-
kanlõğõ Stratijik Araştõrmalar ve
Etüt Merkezi Başkanõ emekli
Tuğgeneral Süha Tanyeri, eski
Özel Kuvvetler Komutanõ
emekli Korgeneral Engin
Alan’õn da aralarõnda bulundu-
ğu 14 subayõn tahliye gerekçesi
açõklandõ. İstanbul 9. Ağõr Ceza
Mahkemesi hâkimi Yılmaz
Alp, tahliye kararõnda, dosyada,
mevcut delillere göre CMK’nin
100/2. maddesinde belirtilen tu-
tuklama nedenlerinin olmadõğõ-
nõ belirtti. Şüphelilerin soruş-
turma aşamasõndaki davranõşla-
rõ, sosyal statü ve konumlarõna
göre kaçma olasõlõklarõnõn ol-
madõğõnõ kaydeden Alp, “Delil-
lerin toplanmış olması nede-
niyle, yok edilmeleri, gizlen-
meleri, değiştirilmeleri ve ta-
nık, mağdur veya başkaları
üzerinde baskı yapılması ko-
nularında kuvvetli şüphe bu-
lunmamaktadır” dedi. Eylem
aşamasõ dikkate alõndõğõnda
şüpheliler lehine suç vasfõnõn
değişme olasõlõğõnõn da bulun-
duğunu belirterek, şüpheliler
hakkõnda TCK’nin 316. madde-
sinin uygulanmasõ söz konusu
olabileceğini ifade etti.
Aynı suça farklı muamele
Anayasanõn 2. maddesinde
tarif edilen hukuk devletinin ül-
kedeki herkese hukukun eşit
olarak uygulanmasõ anlamõnõ
taşõdõğõnõ belirten Alp, bu husu-
nun anayasanõn 10. maddesinde
‘kanun önünde eşitlik’ başlõğõ
altõnda düzenlendiğine dikkat
çekti. Aynõ dosya kapsamõndaki
soruşturma aşamalarõ göz önü-
ne alõndõğõnda aynõ suç isnadõy-
la soruşturulan bazõ şüphelilerin
gözaltõ sonrasõnda tutuklandõk-
larõna dikkat çeken Alp, bazõla-
rõnõn ise gözaltõna alõnmadan
sorgu talebiyle nöbetçi hâkimli-
ğe sevk dahi edilmeden serbest
bõrakõldõklarõnõ belirtti.
AİHM kararı örnek
Avrupa İnsan Haklarõ Mah-
kemesi’nin (AİHM) 1996 yõlõn-
daki Ilijkov- Bulgaristan dava-
sõnda verdiği karardan örnek
veren yargõç Alp, kararda tu-
tuklamanõn son derece sõnõrlõ
koşullarda uygulanabileceğinin
belirtildiğini kaydetti.
CMK’nin 100/1-son cümle ve
109. maddeleri birlikte değer-
lendirildiğinde ve anayasanõn
13. maddesinde gösterilen ölçü-
lülük ilkesi dikkate alõndõğõnda
şüpheliler hakkõnda yurtdõşõna
çõkõş yasağõnõn konularak adli
kontrol altõna alõnabileceklerini
kaydetti. Adli kontrol uygulan-
masõnõn Avrupa İnsan Haklarõ
Sözleşmesi ve AİHM kararlarõ
ile CMK’nin 100. ve 109. mad-
delerinin amaç ve içeriklerine
uygun olacağõ kanaatine varõl-
dõğõnõ belirtti. Şüphelilerin tu-
tuksuz yargõlanmalarõnõn yargõ-
lamanõn amacõna ulaşmasõna
engel olmayacağõnõ ifade eden
Alp, tutuklamanõn tedbir olma
niteliğine vurgu yaparak, şüp-
helilerin tutuklulukta geçirdik-
leri süreleri de dikkate aldõ.
Alp, tahliye kararõ verdiği 14
şüpheli için yurtdõşõna çõkõş ya-
sağõ koydu.
‘200 kez
üzerimi
aradılar’
“Orada yaşadıklarını” ya-
ni cezaevi günlerini anlat-
maktan hep kaçõndõ. Israrlõ
sorularõmõz üzerine bir şey
deyiverdi ki her şeyi anlatõr ni-
telikteydi: “Hani sanılmasın
ki cumhuriyet başsavcısının
cezaevinde eli sıcak sudan
soğuk suya girmedi...”
Cihaner bir şey daha söyle-
di: “Cezaevinde iki yüz kez
elle üzerimi aradılar...” Ha-
ni varõn gerisini siz düşünün,
der gibiydi... Ama Cihaner
kişisel olarak yaşadõklarõnõn
tartõşõlmasõnõ ve konuşulma-
sõndan hoşlanmõyor hatta mah-
cubiyet duyuyor... Çoğu kim-
senin yaşananlarõn “maga-
zinsel” kõsmõyla ilgili olma-
sõndan da rahatsõzlõk duydu-
ğunu anlatõyor.
Cihaner’e, cezaevinde kal-
dõğõ süre içersinde Türkiye’nin
değişik yerlerinden çok sayõ-
da mektuplar da ulaşmõştõ.
Mektuplarõn hangi içerikte ol-
duğunu sorduğumuzda Ciha-
ner, “Olumsuz nitelik ve içe-
rikte tek bir mektup dahi al-
madım. Ama özgül ağırlık-
ları çok fazla olan mektup-
lardı gelenler. Meslektaşla-
rım dışında çeşitli cezaevle-
rindeki tutuklu ve hüküm-
lülerden mektuplar geldi.
Kimi benim için dua ettiği-
ni söyleyen insanlardan gel-
di. Bazı mektuplarda ise tu-
tukluluk ve yaşadıkları sü-
recin nedeni olarak telefon
dinlemeleri ile gizli tanıklık
müessessini gören düşünce-
leri taşıyordu. Genel olarak
insanların rahatsızlığı bu iki
noktada yoğunlaşmış görü-
nüyordu” açõklamasõnõ yaptõ.
Cezaevinde kaldõğõ süre içerisinde
“yoğun bir ziyaretçi” akõnõ yaşama-
dõğõnõ anlatan İlhan Cihaner, “Öyle ce-
zaevinde her gün ziyaretçisi gelen bir
durumda değildim” dedi. Kendisiy-
le görüşmek isteyen hâkim ve savcõ
meslektaşlarõna izin verilmemesinin
kendisini üzdüğünün altõnõ çizen Ci-
haner, meslektaşlarõnõn neden kendi-
siyle görüştürülmediği sorumuza,
“Onun nedenini izni vermeyenlere
sormalı” demekle yetindi.
‘Ağır Ceza mahkemesi
Başkanı’na bile izin verilmedi’
Yargõ camiasõndan kimlerin kendi-
siyle görüştüğüne ilişkin ise yaşadõk-
larõnõ şöyle anlattõ:
“Bir tek Demokrat Yargı Derne-
ği Eşbaşkanı Osman Can ile görüş-
meme izin verildi. Onun dışında
kimseye izin verilmedi. Milletve-
killeri geldi. Ancak onlar da Adalet
Bakanlığı’nın özel izni ve ayrıca
TBMM İnsan Hakları Komisyonu
üyesi sıfatıyla geldiler. Geniş ziya-
retçi kitlem olmadı. Birlikte görev
yaptığımız Ağır Ceza Mahkemesi
Başkanı ile bile görüşmeme izin ve-
rilmedi...”
Cezaevinde kendisinin meslektaş-
larõyla görüştürülmemesine üzüldü-
ğü kadar meslektaşlarõnõn “masraf
yaparak” başkaca kentlerden Ciha-
ner’in tutuklu bulunduğu Erzurum’a
gelmelerinden de rahatsõzlõk duymuş.
Cihaner, “İnsanlar ceplerinden
masraf yaparak geldiler. Bir hâkim
ya da savcıya ‘Yok görüşemezsiniz’
denince, o kişilerin rencide oluşu-
nu düşününüz. Elbette onlar dü-
şünmeden yapmışlardır ama bir de
olayın maddi boyutu var, yazıktır.
Zaten bunlar öyle açık görüşler fa-
lan da değil. Abartılacak görüş-
meler değil. Çünkü kapalı görüş-
meler ve tamamının ses kaydı ya-
pılıyor zaten” diye konuştu.
Pasif direniş yaptı
Cihaner cezaevi süresine ilişkin ko-
nuşurken “Eşim dışında ailemden
kimseyle görüşmedim” tümcesi
dikkatimizi çekti. Nedenini sordu-
ğumuzda Cihaner hayli ilginç bir kar-
şõlõk verdi: “Tutukluluğumu ve sü-
reci meşrulaştırmayacak nitelikte
bir durumdu, bunu istemedim.
Çünkü ailemle görüşebilmem için
dilekçe vermem gerekirdi. Dilek-
çe de vermedim. ” “Pasif bir dire-
niş miydi” sorusu üzerine Cihaner,
“Kale almadığımızı görsünler di-
ye o yola başvurmadım. Onun
için de ailemi istemedim” dedi.
Cihaner’in uyguladõğõ yöntem aslõnda
Mahatma Gandi’nin baskõcõ yö-
netimlere karşõ başlattõğõ pasif dire-
nişin farklõ bir uygulamasõydõ....
‘Ziyaretizniverilmemesineüzüldüm’
Cezaevinden çõktõktan sonra Ankara
sokaklarõnda karşõlaştõğõ ilgiyi şaşkõnlõkla
anlatõyor... Birazcõk da mahcup bir ifa-
deyle, “Aslında çok da tercih edeceğim
bir yaşama biçimi değil” diyor. Türki-
ye’nin neredeyse hemen her yerinden ge-
len destek mesajlarõ ve ilginin
nedenini ise Cihaner
kendi penceresinden
şöyle değerlendirdi:
“Toplumun pek
çok kesimden yo-
ğun biçimde ve-
rilen desteğin be-
nim kişiliğimle
alakalı olduğu-
nu düşünmüyo-
rum. Destek,
yapılan hukuk-
suzluğun ne ka-
dar büyük ve ne
kadar kaygı ve-
rici olduğunu
gösteriyor. Be-
nimle ilgili değil
hukuksuzluğun
büyüklüğünü gös-
teriyor. İnsanlar
adalet duygularının
rencide olması nede-
niyle destek verdiler.
Resmi görüş olarak
aleyhime değerlen-
dirme yapan kimseler bile samimi ortam-
larda ‘Haklõ olduğunuzu, size karşõ hukuk-
suzluk yapõldõğõnõ biliyoruz ama...’ diyebil-
diler. İster ona mahalle baskısı deyin, is-
terseniz ‘çekinmeleri nedeniyle’ deyin. Ne-
ye sayarsanız sayın. Ama hukuksuzluğu
fark ettiklerini hep söylediler.”
Cihaner, yaşadõklarõnõn hiçbir zaman kişi-
sel mağduriyet olarak anlatmõyor ve böyle de-
ğerlendirilmesini de istemiyor. Nedenini Ci-
haner’in kendisinden dinleyelim: “12 Mart
sonrasında 60 yargıç bir günde emekliye
sevk edilmişse, 12 Eylül sonrası insanlar
yazdıkları için örneğin Turgut Kazan ceza-
evlerinde yatırılmışsa hatta ve hatta Ankara
Cumhuriyet Savcısı Doğan Öz katledilmişse
onların mağduriyetlerinin yanında benim
kişisel mağduriyetimden söz etmem hoş de-
ğil. Kalkıp da cezaevinde yattım diyemem,
bedel ödedim diyemem, bunlar yaşanmış-
ken. Zaten kendimi de hiçbir zaman tutuklu
gibi hissetmedim. Tarih öyle bir rol biçti.
Gençlerin, çocuk yaştakilerin (Erdal Eren)
yaşı büyütülerek asıldığı, başbakanların
asıldığı bir ülkede benim cezaevinde yat-
mamı çok da büyütmemeli. ”
‘En mağduru infaz memurları’
Cezaevinde “özel-kasıtlı kötü bir mua-
mele” ile karşõlaşõp karşõlaşmadõğõnõ sordu-
ğumuzda, olanca sakinliğiyle bize uzun uzun
cezaevinde çalõşanlarõn sosyal ve ekonomik sõ-
kõntõlarõnõ anlattõ. Anlatmak istediğini anlat-
ma kararlõlõğõyla Cihaner, onlara ilişkin şun-
larõ söyledi: “Cezaevinin en mağduru infaz
koruma memurları. Sordum birisine 15 yıl-
lık infaz memuruymuş, 1600 lira alıyormuş
o da 6 çocuğu var diye! Uluslararası Ça-
lışma Örgütü’nün (ILO) belirlediği koşul-
ların iki katı mesai yapıyorlar. Güneş gör-
meden yaşıyorlar. Yaşamsal tehlike altın-
dalar. Bu koşuldaki insanlar ne yapacak,
kendilerine emredileni yaparlar. ‘Düşürdüm
bunu’ demezler. Gardiyan dediğin yargı-
nın en çilekeş emekçileridir.”
Cihaner, süreç içerisinde kendi-
sini “en çok üzen ve rahatsız
eden olayın” NTV Haber Koordinatörü Mustafa Hoş’un “görevine son verilmesi” ol-
duğunu belirterek “ ‘Adliye kuşatma altında’ yazdığı için bir arkadaşın işine son ve-
rilmesi beni rahatsız etti. Bu kabul edilebilir bir şey de değil” dedi. Cihaner’in belki
de göğsünü gere gere övündüğü konu “hiçbir zaman hukukun dışına çıkmamak”. Onun
içindir ki hep adalet duygusuna ve onun yokluğunda yaşanacaklara vurgu yapıyor.
CİHANER’İN EN ÜZÜLDÜĞÜ AN
‘Bedel ödedim diyemem’
Cezaevindeki günle-
rini hep okuyarak geçirdi-
ğini anlatan Cihaner, ceza-
evinde günlük tutmadığını da
söyledi. Cihaner, okuması için ge-
tirilen kitapların 15 gün gecikmeli
gelmesinin nedenini araştırırken
karşılaştığı ilginç olayı da şöyle an-
lattı: “Kitaplar gecikmeli verilince
bu gecikmenin nedenini sordum.
Meğerse bana gelen kitapların sa-
kıncalı-yasak yayınlar olup ol-
madığını polise soruyorlar-
mış. Gecikmenin kay-
nağı da buymuş!”
İLGİNÇ OLAY
YARIN: İNANÇ SÖMÜRÜCÜLERİ
PARALARI NE YAPTILAR?
Ankara Ceza İnfaz Kurumu’ndan salıverilen İlhan Cihaner’i eşi, ailesi, yakınları ve çok sayıda yurttaş karşılamıştı.