Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
8 MAYIS 2010 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA
HABERLER 9
HAYAL ve GERÇEK
KÜRŞAT BAŞAR
Kayıp Otobüs...
Altmışlarında bir adam, bir bahçede oturuyor,
sakalları uzamış, diyor ki “Okula giderdik,
sorarlardı, babanız ne iş yapar, derdik işte
babamız kayıptır... Hediyeler alınırdı çocuklara
bazı günler. Sorardı öğretmen, sana ne aldı
baban? Yoktu ki babamız alsın...”
Kıbrıs’ta, gazeteci dostumuz Fevzi
Tanpınar’ın çektiği “Kayıp Otobüs” belgeselini
izliyorum.
1964 yılında, Türklerin kıstırılmış bölgelerde
binbir güçlükle yaşam savaşı verdiği günlerde
yaşanan bir öyküyü anlatıyor bu film.
Rum bölgesiyle çevrili bir Türk kasabasında
yaşayan erkekler tek geçim çaresi olarak
yakındaki İngiliz üssüne çalışmaya gidiyorlar.
Her gün iki otobüs kalkıyor ve bunlara bir İngiliz
aracı koruma görevi yapıyor. Barikatlar geçiliyor
ve üsse gidilip geliniyor. Üste çalışan erkekler,
bölgede çalışmayan ailelerin geçimini de
böylece sağlıyorlar.
Bir gün İngiliz escort aracı gelmiyor. Ama
çalışanlar işe gitmek zorunda. Rum
barikatlarından çekinseler de çare yok, işten
atılmayı göze alamazlar. Otobüs kalkıyor. Ve bir
daha o otobüsten haber alınamıyor. İçindeki 11
kişiyle birlikte bir otobüs adeta yer yarılıp içine
giriyor.
Yıllar yılı aileler babalarını, kocalarını,
kardeşlerini bekliyor. Bir yerden çıkıp gelecekler
diye... Her duydukları dedikoduya inanarak...
Fallardan medet umarak...
Ama kimse gelmiyor.
Yaşlıca bir hanım anlatıyor, gözyaşlarını
tutamayarak, “Öyle dururdu giysileri odasında,
hep temizler hazırlardım, olur da bir gün aniden
gelirse...”
Ama hiçbiri gelmiyor. 1963-1974 yılları
arasında Kıbrıs’ta kaybolan yüzlerce başka Türk
gibi onların da başına ne geldiğini kimse
bilmiyor.
Yıllar sonra, 2006’da Rum kesiminde bir kazı
yapılıyor ve kayıp otobüsteki insanların cesetleri
toplu halde bulunuyor. Barikattan topluca
alındıkları ve öldürülüp bir yere gömüldükleri
anlaşılıyor.
Bu kez onca yıldır yakınlarını bekleyenler için
yeni bir dram başlıyor.
“Belki hayaldi, belki bilirdik de söylemezdik
kendimize, ama beklerdik içimizde bir yerde.
Şimdi bana kemiklerini verecekler de mutlu mu
olayım?”
Fevzi Tanpınar’ın belgeseli, kayıp yakınlarının
anlatımlarıyla bu acı hikâyeyi çarpıcı bir biçimde
anlatıyor.
Onlar yalnızca bütün bir ömrü, bir gün bir
yerde alınıp götürülen yakınlarını bekleyerek
geçen eksik kalmış bir ömrü anlatıyorlar.
Düşmanlığı, kini, intikamı anlatmıyorlar.
Babasızlığı, yokluğu, yoksunluğu anlatıyorlar.
Yalnızca bir büyük çıkar uğruna kıstırılan, yok
edilmek istenen bir toplumun yaşadığı acılardan
küçük bir bölümünü gerçeğin en yalın haliyle
yüzümüze çarpıyorlar.
“Acaba” dedim filmi izlerken, Rum aydınlar bu
kayıplar için bir yürüyüş yapar mı? Yaparlarsa
gidip katılabilir miyiz?
kursatbasar63@gmail.com
‘Çuval’dan füze kalkanõna
C
umhuriyet’te bir başlõk: ‘Odierno Ankara’da,
Mahmur masada’. Haberin girişi şöyle: “ABD’nin
Irak’taki güçlerinin komutanı General Odierno,
İçişleri Bakanı Atalay’ın daveti üzerine Ankara’ya gel-
di. Odierno, ‘Terörle mücadelede geniş kapsamlõ çözüm-
ler üzerine konuşmayõ umut ediyoruz’ dedi. Görüşmeler-
de, Türkiye’nin kapatılmasını istediği Mahmur Kampı
ele alınacak. Ankara ayrıca hafta sonu ABD Savunma
Bakanı Gates’i konuk edecek. Gates’in gündeminde Irak
ve Afganistan var.” (Cumhuriyet, 3 Şubat 2010.)
Raymond Odierno, 2 Temmuz 2003 günü, Süleymani-
ye’de Türk timinin kaldõğõ karargâhõ peşmergelerle birlik-
te basarak 11 Türk subay ve astsubayõnõ başlarõna çuval
geçirterek 60 saat süreyle tutuklayan Amerikan generali-
dir. Daha sonra, ABD’nin Irak’taki güçlerinin komutanlõ-
ğõna getirilmişti. Çuval olayõ Türkiye’de, asker arasõnda
ve halkta büyük tepkilere neden olmuş, siyasal iktidarda-
kiler, herhangi bir tepki göstermekten kaçõnmõşlardõ.
Türk yetkililerle ve Orgeneral İlker Başbuğ ile görüş-
mek üzere Ankara’ya gelen Odierno, “Türkiye ve Türk
Genelkurmayı ile mevcut ilişkilerimizi daha ileri gö-
türmek üzere kendisini davet etmiş olan İçişleri Baka-
nı Beşir Atalay’a” teşekkür edecek; ABD Ankara Bü-
yükelçiliği’nden yapõlan açõklamada da, Amerikalõ komu-
tan, “Terorizmle mücadelede birlikte çalışma taahhü-
dümüz devam etmektedir. Kongra-Gel’in (KGK /
PKK) Türk şehirlerine ve Türk halkına karşı gerçek-
leştirdiği terörist eylemleri şiddetle kınıyorum!” ifade-
sini kullanacaktõ.
ABD Savunma Bakanõ Robert Gates ise hafta sonunda
Türkiye’ye gelmiş ve Genelkurmay Başkanõ İlker Başbuğ
ile görüşmüştü.
Gates’e, gazeteciler çuval olayõnõ da sordular. “Ben o
tarihte Savunma Bakanı değildim. Odierno’nun unva-
nı ortada. Ona Başkan’ın (Obama’nın) da, benim de
itimadımız tam” yanõtõnõ verecekti Gates.
ABD Savunma Bakanõ’nõn bilgi verdiği konulardan biri
de NATO kapsamõndaki füze kalkanõ sistemiyle ilgili ra-
darlarõn Türkiye’ye yerleştirilmesiydi. Gates, bu konuda
sorulan soruyu, “Balistik füzelerin yaygınlaştırılması
yüzünden ortaya konan füze savunma sistemi konu-
sunda, Türkiye’nin NATO kapsamında neler yapabi-
leceğini konuştuk. İki radarın Türkiye’ye yerleştiril-
mesi konusunu ele aldık!” biçiminde yanõtlayacaktõ.
Amerikalõ bir gazetecinin radar gemilerinin Karade-
niz’de nasõl konuşlanacağõna ilişkin sorusunu ise, “Bu
konuda konuşmak istediğimden emin değilim” sözle-
riyle geçiştirecekti.
Füze kalkanõ sorununun kapsamõnõ ve amacõnõ kõyõcõ-
ğõndan açõklayacak bir haberi ise, 30 Ocak 2010’da
Cumhuriyet’te okumak olanaklõydõ.
“Gürcistan NATO’ya koridor” başlõğõ altõnda yayõm-
lanan haberde, Devlet Başkanõ Saakaşvili, Afganistan’a
kuvvet sevkõyatõ için liman ve havaalanlarõnõ açmaya ha-
zõr olduğunu söylüyordu. Saakaşvili’ye göre, ABD ve
NATO birliklerinin Afganistan’a ulaştõrõlmasõnda ülkesi
koridor işlevi görebilecekti, bunun NATO üyeliğini ça-
buklaştõrabileceği görüşündeydi.
Odierno neden gelmişti?
ABD’nin Irak’taki kuvvetlerinin komutanõ Raymond
Odierno’nun Türkiye’yi ziyaretinin açõklanan tek günde-
mi ise, Mahmur Kampõ’nõn kapatõlmasõydõ. Siyasal erkin
yüzüne gözüne bulaştõrdõğõ “Açılım”la ilgili konularõn
görüşülmemiş olmasõnõ düşünmek olasõ mõydõ? Şöyle de
düşünülebilirdi: Odierno mu bizden bir şey istemek için
Ankara’ya gelmişti, biz mi Odierno’yu ondan bir şey is-
temek için Ankara’ya davet etmiştik! Odierno’nun An-
kara ziyareti ile, Gates’in Ankara ziyaretinin nedeni bir-
birinden ayrõ konular mõydõ, birbirini tamamlayan, birbi-
riyle eklemlenen ya da örtüşen konular mõ gündemdey-
di? Özellikle de, ABD’nin başõndan beri “alet” olarak
kullandõğõ, “terör”ü savaşõmõna temel alan PKK soru-
nuyla, sözde NATO kapsamõnda adõ “kalkan” olarak
dillendirilen, ama Doğu Avrupa’ya konuşlandõrõlmak is-
tendiği için Rusya’nõn yeni bir askeri doktrin oluşturma-
sõna yol açan füzelerin, bu kez Türkiye’ye de yerleştiril-
mek istenilmesi, sõradan olaylar mõydõ?
ABD, bu oyunu daha önce de Türkiye’nin başõna sar-
mõştõ. Daniele Ganser’in “NATO’nun Gizli Orduları”
kitabõndan (s. 393) okuyalõm:
“Türkiye, NATO’yla Varşova Paktı ülkeleri ara-
sındaki toplam sınırın üçte birine korumalık ettiği
için, Türk elitleri Birleşik Devletler askeri sanayisi
için mükemmel bir müşteri haline geldi ve aynı za-
manda milyarlarca dolarlık ABD yardımı aldı. So-
ğuk Savaş süresince Birleşik Devletler tarafından si-
lahlandırılan Türkiye, Avrupa’daki en büyük, NA-
TO’daki -ABD’den sonraki- ikinci büyük silahlı kuv-
vetleri kurdu. Birleşik Devletler 1961’de gözü kara
bir kumar oynayarak, Türkiye’ye Sovyetler Birli-
ği’ni hedef alan nükleer füzeler bile yerleştirdi. Sov-
yet lideri Nikita Kruşçev, bir yıl sonra gözü kara stra-
tejiyi kopyalayıp Küba’ya Birleşik Devletler’i hedef
alan füzeler yerleştirince, ‘Küba Füze Krizi’ patlak
verdi ve dünya nükleer savaşın eşiğine geldi. Başkan
Kennedy, Kruşçev’in nükleer füzeleri Küba’dan çek-
mesi karşılığında, Jüpiter füzelerini Türkiye’den
çekme sözü vererek krizi barışçıl yollardan çözdü.”
Bu, bir trajediydi. Şimdi ise, bir komediyi yaşõyorduk.
Dün iki dünya sistemini temsil eden devletler, ideolojik
anlamda iki sistemin yörüngelerindeki daha küçük
devletler (ya da coğrafyalar) üzerinden, birbirini vur-
maya çalõşõyordu. Ama bugün aynõ ekonomik sistem-
de birleşen bu iki büyük devletten biri, ötekini, bu
kez Türkiye üzerinden köşeye sõkõştõrmaya hazõrlanõ-
yor. Dün bir uydu olarak, bugün ABD’nin küresel
egemenliğinin aktörü olarak, Türkiye, iradesi sanki
otomatiğe bağlanmõş gibi nükleer bir patlamaya doğru
sürükleniyor.
Oyunlar ve “füze kalkanı” oyunu, Gates’in dillendir-
diği NATO kapsamõnda oynanõyor. Ama neden davulun
tokmağõnõ, NATO Genel Sekreteri değil de, ABD Sa-
vunma Bakanõ Gates vuruyor. Geçmişte Sovyetler Afga-
nistan’a inmeden altõ ay önce Afgan “mücahitleri”ne
her türlü yardõmõ yapan CIA’nõn o zamanki başkanõ Ga-
tes sürdürüyor görüşmeleri. Adõ da “savunma” oluyor.
Saldõrõ savunma oluyor! Ne garip!
‘Düğüm’e İskender’in kılıcı
İ
ster istemez, “Osmanlı’nın çocukları olan biz”, “Anka-
ra’ya sığmıyoruz!” diyen Başbakan Erdoğan’õn, belediye
başkanõyken yaptõğõ Siirt konuşmasõnõ anõmsõyoruz. Orada,
“Kardeşler, diyordu, biz, şunu bilin ki altı asır nasıl üç kı-
ta yedi iklime hükmettiysek, Allah’ın izniyle yeniden üç kı-
ta yedi iklime hükmedeceğiz.” Malezya’dan gelen, İslamõn ha-
lifesini arayan Başkan Clinton, Dolmabahçe Sarayõ’nda, “Tür-
kiye bölgede akıllı politikalar izlerse, Osmanlı’nın egemen-
lik alanında söz sahibi olabilir”
derken aynõ emperyal/yayõl-
macõ kavalõ çalmõştõ.
30 Ocak (2010) günlü Cum-
huriyet’te, NATO ile ilgili iki
haberin yer aldõğõnõ belirtmiş,
haberlerden “NATO imaj ta-
zeleyecek” haberi üzerinde
durmuştuk. İkinci haber ise,
Rusya’nõn yeni askeri dokt-
riniyle ilgiliydi, gazetede ha-
ber, “Baş Tehdit NATO”
başlõğõ altõnda yayõmlanmştõ.
Deniz Berktay’õn Mosko-
va’dan gönderdiği, Rusya’nõn
yeni askeri doktriniyle ilgili bu ha-
berde, dünyada savaş tehdidinin azalmasõna karşõn,
“Rusya’nın güvenliğine yönelik tehditlerin art-
tığı” belirtilerek, “bölgedeki bazı ülkelerin ulus-
lararası hukuka aykırı faaliyetlerinin, bölge
güvenliğine tehdit oluşturduğu” görüşüne yer ve-
riliyordu.
“Uluslararası hukuka aykırılık” ve “bölge
ülkeleri”, ilk sõrada akla, Güney Osetya’nõn Gür-
cistan tarafõndan işgaliyle bağlantõlõ olarak, Bo-
ğazlar’dan Karadeniz’e geçen değişik büyük-
lük ve nitelikteki farklõ ülkelerin savaş ve has-
tane gibi gemilerini ve Montrö Antlaşmasõ’nõ
getiriyor.
“Balyoz Operasyonu”ndan bir hafta kadar önce, ABD Dõş-
işleri Bakanõ Hillary Clinton’õn, Katar’da, Başbakan Tayyip Er-
doğan ile yaptõğõ “çok detaylı ve başarılı görüşmede”, Kõb-
rõs, Irak ve İran gibi sorunlarla bağlantõlõ ya da ayrõ olarak, ku-
rulmasõ tasarlanan Kürdistan üzerinden “açılım” ile kilitlenen
Kürt ve PKK sorunlarõnõn, şu ya da bu şekilde konuşulmuş ol-
masõ da olasõydõ. Bütün bu sorunlarla yumaklanan, “soykırım”
ve Ermenistan sõnõrõ sorununun, Karabağ ve Azeri enerji soru-
nunun, Hazar havzasõ enerjisinin Türkiye üzerinden İtalya’ya
uzanacak Batõ koridoru sorununun, Montrö ve Boğazlar
sorununun, daha önemlisi bir yandan Karadeniz’i
Rusya’ya kapatmak ve öte yandan Basra’dan Kara-
deniz’e uzanacak koridor tasarõmõnõn, konuşulmuş ol-
masõ da olasõydõ. Üstelik hemen hepsi “sözde” NA-
TO şemsiyesi altõnda toplanõyor, ama kararlar NA-
TO’nun merkezinde değil Washington’da, tek bir mer-
kezde üretiliyor ve uygulanõyor, sorunlar ise, Tür-
kiye üzerinden çözülmeye çalõşõlõyor, NA-
TO’nun ve ABD’nin çõkarlarõ ile Tür-
kiye’nin çõkarlarõ arasõndaki çatõşkõ
giderek derinleşiyor ve sorunlarõn dü-
ğümü İskender’in kõlõcõyla kesilerek
çözülmek isteniyor. Kõlõcõn adõna
“Balyoz” filan, “Anayasa” falan de-
niyor.
‘Terorizmle mücadele’ ziyaretlerini yapan ABD’li yetkililer aslõnda bambaşka bir talebin mi peşindeydiler:
‘Kürdistan’ açõlõmlarõ
O
dierno’nun Ankara’da “ağırlanı-
şı”nõn ardõndan Ankara’ya gelen
ABD Savunma Bakanõ Gates,
Türk gazetecilerin “çuval” ile ilgili soru-
sunu, Genelkurmay Başkanõ Başbuğ’a
gönderme yaparak yanõtlamõştõ: “Orgene-
ralin de söylediği gibi, nihai çözüm her-
kesi öldürmek değildir.” “Topluma
dönmeye hazır olanlar ile iflah olmaya-
cakların birbirinden ayrılması gerekti-
ğini”, bu konuda Başbakan Erdoğan’õn gi-
rişimini (açõlõm sürecini) olumlu karşõladõ-
ğõnõ söyleyecekti Gates.
Açõlõm, buzdağõnõn görünen yüzüydü.
Sorun, PKK’nin ne olacağõ sorunu değil,
ABD’nin PKK’yi niçin sağ cebinde koru-
duğu sorunuydu.
Anõmsayalõm. 1 Mart tezkeresi, Abdul-
lah Gül’ün başbakanlõğõ sõrasõnda Mec-
lis’e gelmişti. Dõşişleri Bakanõ olarak Gül,
gazeteci Sedat Sertoğlu’na, tezkereyi
Meclis’e getirene kadar çektiklerini dile
getirmiş, “Bakanlar Kurulu’nda 4 arka-
daşını zor ikna ettiğini, sonuçta, 3 oyun
eksik kaldığını”, Cumhurbaşkanõ Se-
zer’in tutumunu da hatõrlatarak dile getir-
mişti. (Vatan, 24 Mayõs 2003.)
Aynõ görüşmede Gül, ABD Dõşişleri
Bakanõ Powell ile 2 sayfalõk, 9 maddelik
bir plan üzerinde anlaştõklarõnõ, “gizli olan
bir sürü gelişme oldu-
ğunu”, Sertoğlu’na
söylemiş, ama bu
“gizli” anlaşmanõn
“açılım”õnõ açma-
mõştõ.
Daha sonra bu
gizli anlaşma, özel
kanallardan dõşarõ-
ya sõzmõş olmalõ
ki,
açõklanacak, yayõmlanacak, yargõya taşõ-
nacak, ama “gizli” kalacak, doğru ya da
yanlõş, herhangi bir açõklama yapõlmaya-
caktõ. Bu 2 sayfa, 9 maddelik gizli anlaş-
manõn birkaç maddesi de “açılım” ile ilgi-
liydi. Burada, 1 Mart tezkeresi için “Mu-
tabakat Belgesi” hazõrlanõrken ABD’nin
ileri sürdüğü koşullar arasõnda, PKK’ye
karşõ Türk Silahlõ Kuvvetleri’nin silah
kullanmasõnõ sõnõrlayan maddeler yer alõ-
yordu. Türk timi, PKK militanlarõyla kar-
şõlaşma durumunda, kendisine silahlõ bir
saldõrõ olmazsa silah kullanamayacaktõ.
Türk timinin başõna çuval, bir anlatõma
göre, timin PKK’yi izlemiş ve Kerkük yö-
nünde yeşil çizgiyi ihlal etmiş olmasõ ne-
deniyle geçirilmişti. Bu gizli anlaşmanõn
bir başka maddesi, örneğin Dağlõca’da
(Oramar bölgesinde) askerlerimizi pusuya
düşürerek öldüren PKK militanlarõnõn Irak
sõnõrlarõ içerisinde sõcak takibi-
ne izin verilmemiş olmasõyla il-
giliydi. PKK, sõnõr karakollarõ-
mõzõ basmõş, her baskõnda on -
on beş askeri şehit etmiş, ama
Türk Silahlõ Kuvvetleri, Erdo-
ğan’õn kişisel temasõyla Beyaz
Saray’dan izin çõkartõlana de-
ğin, Türk timinin başõna çuval
geçiren Odierno’nun belirlediği
kodlara, yani dağlara, belirle-
diği saatlerde, havadan bom-
balamasõ olanaklõ olmuştu. O
günlerin Genelkurmay Baş-
kanõ Büyükanıt, ancak o
gece rahat bir uyku uyudu-
ğunu söylemişti. Bu gizli
anlaşmanõn bir başka madde-
si, Türkiye’nin egemenlik
alanõnda PKK’lilere Türk Si-
lahlõ Kuvvetleri’nin müdahale
edebilmesi, ABD komutanõna
bilgi verilmesi ve ondan izin
alõnmasõ koşulunu içeriyordu.
Bu maddelerin deşifreleri,
“açılım”õn şifresiyle örtüşüyordu, sonal
amacõ, ABD’nin güdümünde, pankürdist
vizyonun Türkiye ayağõnõ oluşturan ve
aşamalara göre sürekli değişen “Kürdis-
tan” haritalarõndan çõkarsamak olanaklõy-
dõ.
Haritalardan biri Sevr haritasõdõr, bu ha-
rita ve haritadaki Kürdistan biliniyor:
İran-Irak sõnõrõndan Sõvas’a uzanan, Fõ-
rat’õn akõş yolunun doğusunda kalan Kür-
distan.
İkinci harita, Sevr Antlaşmasõ’yla belir-
lenen Kürdistan’õ, Üçlü Anlaşma ile Dic-
le’nin akõş yolu çizgisinde bölen, Dic-
le’nin doğusu ile İran-Irak sõnõrõ arasõnda
kalan bölge.
Üçüncü harita, ABD Kongresi Araştõr-
ma Merkezi’nin 3 Haziran 2009 tarihli
Kürt Raporu’nda yer alan Kürdistan hari-
tasõdõr. Ankara’nõn itirazõna karşõn değişti-
rilmeyen bu haritaya göre, (Türkiye ile sõ-
nõrlõ olarak belirtelim) Sevr’deki Ermenis-
tan’õ ve Üçlü Anlaşmayla Fransõzlara bõra-
kõlan eski Ermeni yerleşim yeri Kilik-
ya’nõn doğusunu “Kürt Bölgesi” olarak
içeren harita.
Dördüncü harita, Amerikan Harp Aka-
demileri’nin üzerinde sürekli işlediği pan-
kürdist vizyona uyarlõ harita. Bu harita,
Bağdat’õn kuzeyinden Karadeniz’e burnu-
nu değdiren, Türkiye’nin Gürcistan’la sõ-
nõrõnõ kapsayan “Özgür Kürdistan” hari-
tasõdõr. Türkiye’nin, İran, Azerbaycan, Er-
menistan ve Gürcistan arasõna sokulan ve
tek doğu komşusunun Kürdistan olarak ta-
sarlandõğõ bu harita, bence, “Açılım”õn ar-
ka planõnda saklõ duran Ermenistan’õ için-
de gizleyen taslak haritadõr. Basra Körfe-
zi’nden Karadeniz’e uzanan
“Kürdistan”dan oluşacak bu koridor, Er-
menistan sõnõrõnõ doğrudan ABD’ye aç-
makta ve Gürcistan koridoruyla birleşerek
Rusya sõnõrõna dayanmaktadõr.
Colin Powell.
Süleymaniye’de ABD askerleri Türk
askerlerinin başına çuval geçirmişti.
SÜRECEK
R. Tayyip Erdoğan.
Kıskanç sevgili vahşeti
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Anka-
ra Altõndağ’da mobilyacõ Mehmet Kaya, kendisi-
ni aldattõğõndan şüphelendiği sevgilisi Betül Çe-
lik’i karnõndan 4 kez bõçakladõ, ardõndan da yara-
lõ halde 60 metre yükseklikteki viyadükten attõ.
Çelik, olay yerinde yaşamõnõ yitirdi. Olaydan
sonra polise teslim olan Kaya’nõn, cinayeti kõs-
kançlõk nedeniyle işlediğini söylediği öğrenildi.
Emeklilerden suç duyurusu
İstanbul Haber Servisi - DİSK’e bağlõ
Emekli-Sen, 1979’dan bu yana maaşlarõndan
emeklilerin bilgisi dõşõnda üyelik aidatõ kesen Tür-
kiye Emekliler Derneği ve yetkilileri hakkõnda
Şişli Adliyesi’nde suç duyurusunda bulundu.
Emekli-Sen İstanbul 2 No’lu Şube Başkanõ Hasan
Taşkõr, dün DİSK Genel Merkezi’nde konuyla il-
gili basõn toplantõsõ düzenledi. Taşkõr, “Emekliler-
den haksõzca kesilen paralarõnõ faizleriyle geri ala-
na ve işbirlikçi dernek yöneticilerini kamuoyunda
teşhir edene kadar bu işin takipçisi olacağõz” dedi.
Gazetelerden Perinçek’e tazminat
İstanbul Haber Servisi - İşçi Partisi Genel
Başkanõ Doğu Perinçek, Yenişafak, Zaman ve Va-
tan gazetelerine açtõğõ tazminat davalarõnõ kazandõ.
Perinçek, Yenişafak’ta 1 Aralõk 2008’deki “De-
zenformasyon misyoneri Doğu Perinçek” başlõklõ
yazõ nedeniyle 4 bin TL, Zaman’da 31 Aralõk
2009’da “Gazeteci Mumcu, Perinçek ve Kü-
çük’ün talimatõyla öldürüldü” ifadeleri nedeniyle
8 bin, Vatan gazetesinde ise 20 Temmuz 2008’de
yayõmlanan “MİT’in 2005’te Hava Kuvvetle-
ri’nde tespit ettiği illegal yapõlanmanõn arkasõndan
Ergenekon’dan tutuklanan Doğu Perinçek çõktõ”
ifadesi nedeniyle de 5 bin TL tazminat kazandõ.
TIR’da 321 kilogram uyuşturucu
İstanbul Haber Servisi - İstanbul polisi,
Mersin’den kasasõnda eroin bulunan bir TIR’õn İs-
tanbul’a doğru yola çõktõğõ bilgisi üzerine İz-
mit’ten itiraben karadan ve havadan takibe aldõ.
Fatih Sultan Mehmet Köprüsü çõkõşõnda durduru-
lan TIR’da bulunan 2 kişi ve Mersin’de ise 4 kişi
gözaltõna alõndõ. Araçta yapõlan incelemede do-
mateslerin ön tarafõnda gizlenmiş 250’şer gram
paketler halinde 231 kilogram eroin ele geçirdi.
Âşık olunca dili çözüldü
DENİZLİ (AA) - Denizli’de konuşma güçlü-
ğü çeken genç kõz, geçen yõl bir gence âşõk olunca
konuşmaya başladõ. Yeliz Mercan, aşõk olduğu
genç Serdar Mercan ile hayatõnõ birleştirdi. Damat
Serdar Mercan “Âşõk olduktan sonra daha rahat
konuşmaya başladõ. Bu herhalde aşkõn gücü” dedi.