25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 8 MAYIS 2010 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER 9 HAYAL ve GERÇEK KÜRŞAT BAŞAR Kayıp Otobüs... Altmışlarında bir adam, bir bahçede oturuyor, sakalları uzamış, diyor ki “Okula giderdik, sorarlardı, babanız ne iş yapar, derdik işte babamız kayıptır... Hediyeler alınırdı çocuklara bazı günler. Sorardı öğretmen, sana ne aldı baban? Yoktu ki babamız alsın...” Kıbrıs’ta, gazeteci dostumuz Fevzi Tanpınar’ın çektiği “Kayıp Otobüs” belgeselini izliyorum. 1964 yılında, Türklerin kıstırılmış bölgelerde binbir güçlükle yaşam savaşı verdiği günlerde yaşanan bir öyküyü anlatıyor bu film. Rum bölgesiyle çevrili bir Türk kasabasında yaşayan erkekler tek geçim çaresi olarak yakındaki İngiliz üssüne çalışmaya gidiyorlar. Her gün iki otobüs kalkıyor ve bunlara bir İngiliz aracı koruma görevi yapıyor. Barikatlar geçiliyor ve üsse gidilip geliniyor. Üste çalışan erkekler, bölgede çalışmayan ailelerin geçimini de böylece sağlıyorlar. Bir gün İngiliz escort aracı gelmiyor. Ama çalışanlar işe gitmek zorunda. Rum barikatlarından çekinseler de çare yok, işten atılmayı göze alamazlar. Otobüs kalkıyor. Ve bir daha o otobüsten haber alınamıyor. İçindeki 11 kişiyle birlikte bir otobüs adeta yer yarılıp içine giriyor. Yıllar yılı aileler babalarını, kocalarını, kardeşlerini bekliyor. Bir yerden çıkıp gelecekler diye... Her duydukları dedikoduya inanarak... Fallardan medet umarak... Ama kimse gelmiyor. Yaşlıca bir hanım anlatıyor, gözyaşlarını tutamayarak, “Öyle dururdu giysileri odasında, hep temizler hazırlardım, olur da bir gün aniden gelirse...” Ama hiçbiri gelmiyor. 1963-1974 yılları arasında Kıbrıs’ta kaybolan yüzlerce başka Türk gibi onların da başına ne geldiğini kimse bilmiyor. Yıllar sonra, 2006’da Rum kesiminde bir kazı yapılıyor ve kayıp otobüsteki insanların cesetleri toplu halde bulunuyor. Barikattan topluca alındıkları ve öldürülüp bir yere gömüldükleri anlaşılıyor. Bu kez onca yıldır yakınlarını bekleyenler için yeni bir dram başlıyor. “Belki hayaldi, belki bilirdik de söylemezdik kendimize, ama beklerdik içimizde bir yerde. Şimdi bana kemiklerini verecekler de mutlu mu olayım?” Fevzi Tanpınar’ın belgeseli, kayıp yakınlarının anlatımlarıyla bu acı hikâyeyi çarpıcı bir biçimde anlatıyor. Onlar yalnızca bütün bir ömrü, bir gün bir yerde alınıp götürülen yakınlarını bekleyerek geçen eksik kalmış bir ömrü anlatıyorlar. Düşmanlığı, kini, intikamı anlatmıyorlar. Babasızlığı, yokluğu, yoksunluğu anlatıyorlar. Yalnızca bir büyük çıkar uğruna kıstırılan, yok edilmek istenen bir toplumun yaşadığı acılardan küçük bir bölümünü gerçeğin en yalın haliyle yüzümüze çarpıyorlar. “Acaba” dedim filmi izlerken, Rum aydınlar bu kayıplar için bir yürüyüş yapar mı? Yaparlarsa gidip katılabilir miyiz? kursatbasar63@gmail.com ‘Çuval’dan füze kalkanõna C umhuriyet’te bir başlõk: ‘Odierno Ankara’da, Mahmur masada’. Haberin girişi şöyle: “ABD’nin Irak’taki güçlerinin komutanı General Odierno, İçişleri Bakanı Atalay’ın daveti üzerine Ankara’ya gel- di. Odierno, ‘Terörle mücadelede geniş kapsamlõ çözüm- ler üzerine konuşmayõ umut ediyoruz’ dedi. Görüşmeler- de, Türkiye’nin kapatılmasını istediği Mahmur Kampı ele alınacak. Ankara ayrıca hafta sonu ABD Savunma Bakanı Gates’i konuk edecek. Gates’in gündeminde Irak ve Afganistan var.” (Cumhuriyet, 3 Şubat 2010.) Raymond Odierno, 2 Temmuz 2003 günü, Süleymani- ye’de Türk timinin kaldõğõ karargâhõ peşmergelerle birlik- te basarak 11 Türk subay ve astsubayõnõ başlarõna çuval geçirterek 60 saat süreyle tutuklayan Amerikan generali- dir. Daha sonra, ABD’nin Irak’taki güçlerinin komutanlõ- ğõna getirilmişti. Çuval olayõ Türkiye’de, asker arasõnda ve halkta büyük tepkilere neden olmuş, siyasal iktidarda- kiler, herhangi bir tepki göstermekten kaçõnmõşlardõ. Türk yetkililerle ve Orgeneral İlker Başbuğ ile görüş- mek üzere Ankara’ya gelen Odierno, “Türkiye ve Türk Genelkurmayı ile mevcut ilişkilerimizi daha ileri gö- türmek üzere kendisini davet etmiş olan İçişleri Baka- nı Beşir Atalay’a” teşekkür edecek; ABD Ankara Bü- yükelçiliği’nden yapõlan açõklamada da, Amerikalõ komu- tan, “Terorizmle mücadelede birlikte çalışma taahhü- dümüz devam etmektedir. Kongra-Gel’in (KGK / PKK) Türk şehirlerine ve Türk halkına karşı gerçek- leştirdiği terörist eylemleri şiddetle kınıyorum!” ifade- sini kullanacaktõ. ABD Savunma Bakanõ Robert Gates ise hafta sonunda Türkiye’ye gelmiş ve Genelkurmay Başkanõ İlker Başbuğ ile görüşmüştü. Gates’e, gazeteciler çuval olayõnõ da sordular. “Ben o tarihte Savunma Bakanı değildim. Odierno’nun unva- nı ortada. Ona Başkan’ın (Obama’nın) da, benim de itimadımız tam” yanõtõnõ verecekti Gates. ABD Savunma Bakanõ’nõn bilgi verdiği konulardan biri de NATO kapsamõndaki füze kalkanõ sistemiyle ilgili ra- darlarõn Türkiye’ye yerleştirilmesiydi. Gates, bu konuda sorulan soruyu, “Balistik füzelerin yaygınlaştırılması yüzünden ortaya konan füze savunma sistemi konu- sunda, Türkiye’nin NATO kapsamında neler yapabi- leceğini konuştuk. İki radarın Türkiye’ye yerleştiril- mesi konusunu ele aldık!” biçiminde yanõtlayacaktõ. Amerikalõ bir gazetecinin radar gemilerinin Karade- niz’de nasõl konuşlanacağõna ilişkin sorusunu ise, “Bu konuda konuşmak istediğimden emin değilim” sözle- riyle geçiştirecekti. Füze kalkanõ sorununun kapsamõnõ ve amacõnõ kõyõcõ- ğõndan açõklayacak bir haberi ise, 30 Ocak 2010’da Cumhuriyet’te okumak olanaklõydõ. “Gürcistan NATO’ya koridor” başlõğõ altõnda yayõm- lanan haberde, Devlet Başkanõ Saakaşvili, Afganistan’a kuvvet sevkõyatõ için liman ve havaalanlarõnõ açmaya ha- zõr olduğunu söylüyordu. Saakaşvili’ye göre, ABD ve NATO birliklerinin Afganistan’a ulaştõrõlmasõnda ülkesi koridor işlevi görebilecekti, bunun NATO üyeliğini ça- buklaştõrabileceği görüşündeydi. Odierno neden gelmişti? ABD’nin Irak’taki kuvvetlerinin komutanõ Raymond Odierno’nun Türkiye’yi ziyaretinin açõklanan tek günde- mi ise, Mahmur Kampõ’nõn kapatõlmasõydõ. Siyasal erkin yüzüne gözüne bulaştõrdõğõ “Açılım”la ilgili konularõn görüşülmemiş olmasõnõ düşünmek olasõ mõydõ? Şöyle de düşünülebilirdi: Odierno mu bizden bir şey istemek için Ankara’ya gelmişti, biz mi Odierno’yu ondan bir şey is- temek için Ankara’ya davet etmiştik! Odierno’nun An- kara ziyareti ile, Gates’in Ankara ziyaretinin nedeni bir- birinden ayrõ konular mõydõ, birbirini tamamlayan, birbi- riyle eklemlenen ya da örtüşen konular mõ gündemdey- di? Özellikle de, ABD’nin başõndan beri “alet” olarak kullandõğõ, “terör”ü savaşõmõna temel alan PKK soru- nuyla, sözde NATO kapsamõnda adõ “kalkan” olarak dillendirilen, ama Doğu Avrupa’ya konuşlandõrõlmak is- tendiği için Rusya’nõn yeni bir askeri doktrin oluşturma- sõna yol açan füzelerin, bu kez Türkiye’ye de yerleştiril- mek istenilmesi, sõradan olaylar mõydõ? ABD, bu oyunu daha önce de Türkiye’nin başõna sar- mõştõ. Daniele Ganser’in “NATO’nun Gizli Orduları” kitabõndan (s. 393) okuyalõm: “Türkiye, NATO’yla Varşova Paktı ülkeleri ara- sındaki toplam sınırın üçte birine korumalık ettiği için, Türk elitleri Birleşik Devletler askeri sanayisi için mükemmel bir müşteri haline geldi ve aynı za- manda milyarlarca dolarlık ABD yardımı aldı. So- ğuk Savaş süresince Birleşik Devletler tarafından si- lahlandırılan Türkiye, Avrupa’daki en büyük, NA- TO’daki -ABD’den sonraki- ikinci büyük silahlı kuv- vetleri kurdu. Birleşik Devletler 1961’de gözü kara bir kumar oynayarak, Türkiye’ye Sovyetler Birli- ği’ni hedef alan nükleer füzeler bile yerleştirdi. Sov- yet lideri Nikita Kruşçev, bir yıl sonra gözü kara stra- tejiyi kopyalayıp Küba’ya Birleşik Devletler’i hedef alan füzeler yerleştirince, ‘Küba Füze Krizi’ patlak verdi ve dünya nükleer savaşın eşiğine geldi. Başkan Kennedy, Kruşçev’in nükleer füzeleri Küba’dan çek- mesi karşılığında, Jüpiter füzelerini Türkiye’den çekme sözü vererek krizi barışçıl yollardan çözdü.” Bu, bir trajediydi. Şimdi ise, bir komediyi yaşõyorduk. Dün iki dünya sistemini temsil eden devletler, ideolojik anlamda iki sistemin yörüngelerindeki daha küçük devletler (ya da coğrafyalar) üzerinden, birbirini vur- maya çalõşõyordu. Ama bugün aynõ ekonomik sistem- de birleşen bu iki büyük devletten biri, ötekini, bu kez Türkiye üzerinden köşeye sõkõştõrmaya hazõrlanõ- yor. Dün bir uydu olarak, bugün ABD’nin küresel egemenliğinin aktörü olarak, Türkiye, iradesi sanki otomatiğe bağlanmõş gibi nükleer bir patlamaya doğru sürükleniyor. Oyunlar ve “füze kalkanı” oyunu, Gates’in dillendir- diği NATO kapsamõnda oynanõyor. Ama neden davulun tokmağõnõ, NATO Genel Sekreteri değil de, ABD Sa- vunma Bakanõ Gates vuruyor. Geçmişte Sovyetler Afga- nistan’a inmeden altõ ay önce Afgan “mücahitleri”ne her türlü yardõmõ yapan CIA’nõn o zamanki başkanõ Ga- tes sürdürüyor görüşmeleri. Adõ da “savunma” oluyor. Saldõrõ savunma oluyor! Ne garip! ‘Düğüm’e İskender’in kılıcı İ ster istemez, “Osmanlı’nın çocukları olan biz”, “Anka- ra’ya sığmıyoruz!” diyen Başbakan Erdoğan’õn, belediye başkanõyken yaptõğõ Siirt konuşmasõnõ anõmsõyoruz. Orada, “Kardeşler, diyordu, biz, şunu bilin ki altı asır nasıl üç kı- ta yedi iklime hükmettiysek, Allah’ın izniyle yeniden üç kı- ta yedi iklime hükmedeceğiz.” Malezya’dan gelen, İslamõn ha- lifesini arayan Başkan Clinton, Dolmabahçe Sarayõ’nda, “Tür- kiye bölgede akıllı politikalar izlerse, Osmanlı’nın egemen- lik alanında söz sahibi olabilir” derken aynõ emperyal/yayõl- macõ kavalõ çalmõştõ. 30 Ocak (2010) günlü Cum- huriyet’te, NATO ile ilgili iki haberin yer aldõğõnõ belirtmiş, haberlerden “NATO imaj ta- zeleyecek” haberi üzerinde durmuştuk. İkinci haber ise, Rusya’nõn yeni askeri dokt- riniyle ilgiliydi, gazetede ha- ber, “Baş Tehdit NATO” başlõğõ altõnda yayõmlanmştõ. Deniz Berktay’õn Mosko- va’dan gönderdiği, Rusya’nõn yeni askeri doktriniyle ilgili bu ha- berde, dünyada savaş tehdidinin azalmasõna karşõn, “Rusya’nın güvenliğine yönelik tehditlerin art- tığı” belirtilerek, “bölgedeki bazı ülkelerin ulus- lararası hukuka aykırı faaliyetlerinin, bölge güvenliğine tehdit oluşturduğu” görüşüne yer ve- riliyordu. “Uluslararası hukuka aykırılık” ve “bölge ülkeleri”, ilk sõrada akla, Güney Osetya’nõn Gür- cistan tarafõndan işgaliyle bağlantõlõ olarak, Bo- ğazlar’dan Karadeniz’e geçen değişik büyük- lük ve nitelikteki farklõ ülkelerin savaş ve has- tane gibi gemilerini ve Montrö Antlaşmasõ’nõ getiriyor. “Balyoz Operasyonu”ndan bir hafta kadar önce, ABD Dõş- işleri Bakanõ Hillary Clinton’õn, Katar’da, Başbakan Tayyip Er- doğan ile yaptõğõ “çok detaylı ve başarılı görüşmede”, Kõb- rõs, Irak ve İran gibi sorunlarla bağlantõlõ ya da ayrõ olarak, ku- rulmasõ tasarlanan Kürdistan üzerinden “açılım” ile kilitlenen Kürt ve PKK sorunlarõnõn, şu ya da bu şekilde konuşulmuş ol- masõ da olasõydõ. Bütün bu sorunlarla yumaklanan, “soykırım” ve Ermenistan sõnõrõ sorununun, Karabağ ve Azeri enerji soru- nunun, Hazar havzasõ enerjisinin Türkiye üzerinden İtalya’ya uzanacak Batõ koridoru sorununun, Montrö ve Boğazlar sorununun, daha önemlisi bir yandan Karadeniz’i Rusya’ya kapatmak ve öte yandan Basra’dan Kara- deniz’e uzanacak koridor tasarõmõnõn, konuşulmuş ol- masõ da olasõydõ. Üstelik hemen hepsi “sözde” NA- TO şemsiyesi altõnda toplanõyor, ama kararlar NA- TO’nun merkezinde değil Washington’da, tek bir mer- kezde üretiliyor ve uygulanõyor, sorunlar ise, Tür- kiye üzerinden çözülmeye çalõşõlõyor, NA- TO’nun ve ABD’nin çõkarlarõ ile Tür- kiye’nin çõkarlarõ arasõndaki çatõşkõ giderek derinleşiyor ve sorunlarõn dü- ğümü İskender’in kõlõcõyla kesilerek çözülmek isteniyor. Kõlõcõn adõna “Balyoz” filan, “Anayasa” falan de- niyor. ‘Terorizmle mücadele’ ziyaretlerini yapan ABD’li yetkililer aslõnda bambaşka bir talebin mi peşindeydiler: ‘Kürdistan’ açõlõmlarõ O dierno’nun Ankara’da “ağırlanı- şı”nõn ardõndan Ankara’ya gelen ABD Savunma Bakanõ Gates, Türk gazetecilerin “çuval” ile ilgili soru- sunu, Genelkurmay Başkanõ Başbuğ’a gönderme yaparak yanõtlamõştõ: “Orgene- ralin de söylediği gibi, nihai çözüm her- kesi öldürmek değildir.” “Topluma dönmeye hazır olanlar ile iflah olmaya- cakların birbirinden ayrılması gerekti- ğini”, bu konuda Başbakan Erdoğan’õn gi- rişimini (açõlõm sürecini) olumlu karşõladõ- ğõnõ söyleyecekti Gates. Açõlõm, buzdağõnõn görünen yüzüydü. Sorun, PKK’nin ne olacağõ sorunu değil, ABD’nin PKK’yi niçin sağ cebinde koru- duğu sorunuydu. Anõmsayalõm. 1 Mart tezkeresi, Abdul- lah Gül’ün başbakanlõğõ sõrasõnda Mec- lis’e gelmişti. Dõşişleri Bakanõ olarak Gül, gazeteci Sedat Sertoğlu’na, tezkereyi Meclis’e getirene kadar çektiklerini dile getirmiş, “Bakanlar Kurulu’nda 4 arka- daşını zor ikna ettiğini, sonuçta, 3 oyun eksik kaldığını”, Cumhurbaşkanõ Se- zer’in tutumunu da hatõrlatarak dile getir- mişti. (Vatan, 24 Mayõs 2003.) Aynõ görüşmede Gül, ABD Dõşişleri Bakanõ Powell ile 2 sayfalõk, 9 maddelik bir plan üzerinde anlaştõklarõnõ, “gizli olan bir sürü gelişme oldu- ğunu”, Sertoğlu’na söylemiş, ama bu “gizli” anlaşmanõn “açılım”õnõ açma- mõştõ. Daha sonra bu gizli anlaşma, özel kanallardan dõşarõ- ya sõzmõş olmalõ ki, açõklanacak, yayõmlanacak, yargõya taşõ- nacak, ama “gizli” kalacak, doğru ya da yanlõş, herhangi bir açõklama yapõlmaya- caktõ. Bu 2 sayfa, 9 maddelik gizli anlaş- manõn birkaç maddesi de “açılım” ile ilgi- liydi. Burada, 1 Mart tezkeresi için “Mu- tabakat Belgesi” hazõrlanõrken ABD’nin ileri sürdüğü koşullar arasõnda, PKK’ye karşõ Türk Silahlõ Kuvvetleri’nin silah kullanmasõnõ sõnõrlayan maddeler yer alõ- yordu. Türk timi, PKK militanlarõyla kar- şõlaşma durumunda, kendisine silahlõ bir saldõrõ olmazsa silah kullanamayacaktõ. Türk timinin başõna çuval, bir anlatõma göre, timin PKK’yi izlemiş ve Kerkük yö- nünde yeşil çizgiyi ihlal etmiş olmasõ ne- deniyle geçirilmişti. Bu gizli anlaşmanõn bir başka maddesi, örneğin Dağlõca’da (Oramar bölgesinde) askerlerimizi pusuya düşürerek öldüren PKK militanlarõnõn Irak sõnõrlarõ içerisinde sõcak takibi- ne izin verilmemiş olmasõyla il- giliydi. PKK, sõnõr karakollarõ- mõzõ basmõş, her baskõnda on - on beş askeri şehit etmiş, ama Türk Silahlõ Kuvvetleri, Erdo- ğan’õn kişisel temasõyla Beyaz Saray’dan izin çõkartõlana de- ğin, Türk timinin başõna çuval geçiren Odierno’nun belirlediği kodlara, yani dağlara, belirle- diği saatlerde, havadan bom- balamasõ olanaklõ olmuştu. O günlerin Genelkurmay Baş- kanõ Büyükanıt, ancak o gece rahat bir uyku uyudu- ğunu söylemişti. Bu gizli anlaşmanõn bir başka madde- si, Türkiye’nin egemenlik alanõnda PKK’lilere Türk Si- lahlõ Kuvvetleri’nin müdahale edebilmesi, ABD komutanõna bilgi verilmesi ve ondan izin alõnmasõ koşulunu içeriyordu. Bu maddelerin deşifreleri, “açılım”õn şifresiyle örtüşüyordu, sonal amacõ, ABD’nin güdümünde, pankürdist vizyonun Türkiye ayağõnõ oluşturan ve aşamalara göre sürekli değişen “Kürdis- tan” haritalarõndan çõkarsamak olanaklõy- dõ. Haritalardan biri Sevr haritasõdõr, bu ha- rita ve haritadaki Kürdistan biliniyor: İran-Irak sõnõrõndan Sõvas’a uzanan, Fõ- rat’õn akõş yolunun doğusunda kalan Kür- distan. İkinci harita, Sevr Antlaşmasõ’yla belir- lenen Kürdistan’õ, Üçlü Anlaşma ile Dic- le’nin akõş yolu çizgisinde bölen, Dic- le’nin doğusu ile İran-Irak sõnõrõ arasõnda kalan bölge. Üçüncü harita, ABD Kongresi Araştõr- ma Merkezi’nin 3 Haziran 2009 tarihli Kürt Raporu’nda yer alan Kürdistan hari- tasõdõr. Ankara’nõn itirazõna karşõn değişti- rilmeyen bu haritaya göre, (Türkiye ile sõ- nõrlõ olarak belirtelim) Sevr’deki Ermenis- tan’õ ve Üçlü Anlaşmayla Fransõzlara bõra- kõlan eski Ermeni yerleşim yeri Kilik- ya’nõn doğusunu “Kürt Bölgesi” olarak içeren harita. Dördüncü harita, Amerikan Harp Aka- demileri’nin üzerinde sürekli işlediği pan- kürdist vizyona uyarlõ harita. Bu harita, Bağdat’õn kuzeyinden Karadeniz’e burnu- nu değdiren, Türkiye’nin Gürcistan’la sõ- nõrõnõ kapsayan “Özgür Kürdistan” hari- tasõdõr. Türkiye’nin, İran, Azerbaycan, Er- menistan ve Gürcistan arasõna sokulan ve tek doğu komşusunun Kürdistan olarak ta- sarlandõğõ bu harita, bence, “Açılım”õn ar- ka planõnda saklõ duran Ermenistan’õ için- de gizleyen taslak haritadõr. Basra Körfe- zi’nden Karadeniz’e uzanan “Kürdistan”dan oluşacak bu koridor, Er- menistan sõnõrõnõ doğrudan ABD’ye aç- makta ve Gürcistan koridoruyla birleşerek Rusya sõnõrõna dayanmaktadõr. Colin Powell. Süleymaniye’de ABD askerleri Türk askerlerinin başına çuval geçirmişti. SÜRECEK R. Tayyip Erdoğan. Kıskanç sevgili vahşeti ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Anka- ra Altõndağ’da mobilyacõ Mehmet Kaya, kendisi- ni aldattõğõndan şüphelendiği sevgilisi Betül Çe- lik’i karnõndan 4 kez bõçakladõ, ardõndan da yara- lõ halde 60 metre yükseklikteki viyadükten attõ. Çelik, olay yerinde yaşamõnõ yitirdi. Olaydan sonra polise teslim olan Kaya’nõn, cinayeti kõs- kançlõk nedeniyle işlediğini söylediği öğrenildi. Emeklilerden suç duyurusu İstanbul Haber Servisi - DİSK’e bağlõ Emekli-Sen, 1979’dan bu yana maaşlarõndan emeklilerin bilgisi dõşõnda üyelik aidatõ kesen Tür- kiye Emekliler Derneği ve yetkilileri hakkõnda Şişli Adliyesi’nde suç duyurusunda bulundu. Emekli-Sen İstanbul 2 No’lu Şube Başkanõ Hasan Taşkõr, dün DİSK Genel Merkezi’nde konuyla il- gili basõn toplantõsõ düzenledi. Taşkõr, “Emekliler- den haksõzca kesilen paralarõnõ faizleriyle geri ala- na ve işbirlikçi dernek yöneticilerini kamuoyunda teşhir edene kadar bu işin takipçisi olacağõz” dedi. Gazetelerden Perinçek’e tazminat İstanbul Haber Servisi - İşçi Partisi Genel Başkanõ Doğu Perinçek, Yenişafak, Zaman ve Va- tan gazetelerine açtõğõ tazminat davalarõnõ kazandõ. Perinçek, Yenişafak’ta 1 Aralõk 2008’deki “De- zenformasyon misyoneri Doğu Perinçek” başlõklõ yazõ nedeniyle 4 bin TL, Zaman’da 31 Aralõk 2009’da “Gazeteci Mumcu, Perinçek ve Kü- çük’ün talimatõyla öldürüldü” ifadeleri nedeniyle 8 bin, Vatan gazetesinde ise 20 Temmuz 2008’de yayõmlanan “MİT’in 2005’te Hava Kuvvetle- ri’nde tespit ettiği illegal yapõlanmanõn arkasõndan Ergenekon’dan tutuklanan Doğu Perinçek çõktõ” ifadesi nedeniyle de 5 bin TL tazminat kazandõ. TIR’da 321 kilogram uyuşturucu İstanbul Haber Servisi - İstanbul polisi, Mersin’den kasasõnda eroin bulunan bir TIR’õn İs- tanbul’a doğru yola çõktõğõ bilgisi üzerine İz- mit’ten itiraben karadan ve havadan takibe aldõ. Fatih Sultan Mehmet Köprüsü çõkõşõnda durduru- lan TIR’da bulunan 2 kişi ve Mersin’de ise 4 kişi gözaltõna alõndõ. Araçta yapõlan incelemede do- mateslerin ön tarafõnda gizlenmiş 250’şer gram paketler halinde 231 kilogram eroin ele geçirdi. Âşık olunca dili çözüldü DENİZLİ (AA) - Denizli’de konuşma güçlü- ğü çeken genç kõz, geçen yõl bir gence âşõk olunca konuşmaya başladõ. Yeliz Mercan, aşõk olduğu genç Serdar Mercan ile hayatõnõ birleştirdi. Damat Serdar Mercan “Âşõk olduktan sonra daha rahat konuşmaya başladõ. Bu herhalde aşkõn gücü” dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle