Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
8 MAYIS 2010 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA
17
GÖRÜŞ
Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN
Geleceğin Ekonomi
Politikaları
Yunanistan’daki borç krizini izleyen olaylar,
küresel krizin finansal pazarlarda yarattığı zararların
büyük boyutlarını göstermektedir. Avrupa Birliği
(AB) ülkeleri ve Uluslararası Para Fonu’nun (IMF)
konuyla ilgili açıklamalarına göre Yunanistan, milli
gelirinin yaklaşık yarısı oranında (110 milyar Avro)
bir yeni borçlanma ile önceki dönemlerde yaratılmış
olan borç krizinden kurtarılacaktır. Milli gelirinin
yüzde 125’inden fazla borç biriktirmiş olan bu
ülkenin yapacağı yeni borçlanmanın, topluma yeni
yükler getiren koşulları, ülke çalışanları tarafından
kabul edilmemiş, grevler, protestolar, sosyal
patlamalar içinde olaylar, bombalı saldırılara ve can
kayıplarına kadar tırmanmıştır. Son haberler ve
değerlendirmelere göre, ekonomik kriz sonrası
ortaya çıkan sıkıntılar, 15 AB ülkesini kapsayan
Euro Bölgesi’nin ve hatta 27 üyeli AB’nin geleceği
konusunda da kuşkular yaratmıştır; sırada İspanya
ve Portekiz borç krizleri de vardır. Bu görüşlere
göre, ABD’de ve dünyanın öteki gelişmiş
ülkelerinde, küresel ekonomik krizden önceki
dönemlerde, yüksek devlet bütçesi ve dış ticaret
açıklarının yarattığı yüksek devlet borçlanmalarının,
yeni yaratılan borçlanmalarla kalıcı çözümlere
bağlanması olanağı yoktur. Devletlerarası yüksek
borçlanmalardan kaynaklanan sorunların,
uluslararası yeni borçlanmalarla çözümlere
bağlanması, yüksek devlet borcu olan ülkelere
geçici bazı kolaylıklar sağlayacak, kısa süreler
içinde sorunların kalıcı çözümlere bağlanması için
zaman kazanılacak, bu göreli rahatlamalar sırasında
sorunların kalıcı çözümlere bağlanması
beklenecektir.
Son ekonomik kriz, serbest rekabet koşulları
altında işleyen pazarların, kendi içsel dinamikleri ve
kuralları ile toplumsal ekonomik sorunlara çözüm
bulamayacağını, açıkça ve kuşkuya yer
bırakmayacak biçimde, bir kez daha göstermiştir.
Son 50-60 yılda geliştirilmiş olan kapitalist
işletmeleri “ehlileştirme” çalışmaları, zaman zaman
iyi sonuçlar ve örnekler de vermiştir. Bu dönemde
geliştirilen, katılımcı yönetim, hakça paylaşım, çevre
koruma, sosyal sorumluluk, kamuyu aydınlatma,
kurumsal yönetim, ahlaklı rekabet ve benzeri sosyal
politika uygulamalarıyla oldukça “ehlileştirilmiş”
bulunan ılımlı kapitalizm uygulamalarının, bazı
yararlı sonuçları da olmuştur. Bununla birlikte,
ABD’nin başını çektiği son yılların kurallardan
arındırma (de-regulation), özelleştirme,
küreselleşme ve özel şirketlerdeki hızlı büyüme
uygulamaları sonucunda, bu iyi yöndeki yeni sosyal
sorumluluk önlemlerinin uygulanması bir türlü
genişletilememiş ve yaygınlaştırılamamıştır. Son
ekonomik kriz içinde batmış ve devletlerce
kurtarılmış bulunan özel büyük şirketlerden
çoğunun, büyük şirketler için geliştirilmiş olan
sosyal sorumlulukların gerektirdiği biçimde
çalışmadıkları tespit edilmiştir. Bunlardan
bazılarının, yayımlanan gerçek dışı finansal bilgilerle
yaratılan katma değerleri, sınırlı sayıda ortak ve
yöneticiler arasında paylaştırdıkları ve sonradan
şirketler batınca ortaya çıkan zararların da devletler
tarafından karşılanmasını sağladıkları görülmüştür.
Kuralı azaltılmış uygulamalar içinde, özellikle büyük
özel sermaye şirketleri içindeki kurallar ve sosyal
sorumluluk ilkeleri dışında ortaya çıkan ölçüsüz güç
birikmelerinin koşulları altında, serbest rekabet
pazarlarının serbestçe işlemesi sağlanamamış ve
serbest rekabet pazarları, kuralsız, hakemsiz futbol
karşılaşmalarına dönüşmüştür.
Avrupa’nın aşırı borçlanmalar nedeniyle sıkıntılı
günler yaşayan ülkelerinde bulunan geçici ek
borçlanma önlemlerinin uzun sürede kalıcı
ekonomik politikalara bağlanabileceğini umuyoruz.
Bu kalıcı ekonomik politikalar demetinin, devlet
işletmeleriyle özel işletmelerin devletçe konulan
sosyal sorumluluk kurallarına göre çalışacak
serbest pazarlardan oluşan bir karma ekonomi
düzeni olacağı şimdiden anlaşılmış olmalıdır. Bu
ülkelerde şimdi çekilen sıkıntıların, ekonomik
krizlerin ortaya çıkmasını kalıcı olarak önleyecek bir
dünya ekonomik düzeninin yaratılmasına yol
açacağını sağlayacak yönde bilimsel çalışmalar
yapılması için dünya ülkelerinde, bunu yaratacak
birikimlerin bulunduğu kuşkusuzdur. Bu birikimler,
bu yöndeki siyasal bilinçle birleşirse, iyi sonuçların
alınmaması için ortada fazla neden yoktur.
maysan@cumhuriyet.com.tr
maaysan@superonline.com
Birden İkiye
Biliyorduk, 1923’te kurulan
Cumhuriyet dönemini
kapatmak üzere yönetime
taşınmışlardı. Verilmiş
görevlerini en iyi biçimde
yapıyorlar. Anayasa
değişikliğiyle, askerin de
ortam yaratması ve olanak
tanımasıyla “ılımlı İslam”cı 2.
Cumhuriyet dönemine girişin
son adımlarından biri daha
atılmış olacak.
Henüz son kullanma
tarihleri bitmedi. Çünkü,
sağda demokrat eğilimli
bir parti bu geçişi istenildiği
gibi gerçekleştiremez.
Doğası gereği, bugünküler
kadar “sopa” olamaz,
halkına bu kadar dayak
atamaz, muhaliflerini
zindanlara atamaz, yargıyla
bu denli uğraşamaz;
sakınmadan, çekinmeden
diktatörlüğe bu denli
yeltenemez. Geçmişlerindeki
kinli birikimdir, bugünküleri
gözü kara ve atak kılan.
1923 Cumhuriyetinin
ilkeleri kökten çürütülüne,
kurumları dönüştürülüp
tümüyle “ılımlı”laştırılana, bir
anlamda 1. Cumhuriyetin
sonu getirilene değin
başımızdakiler araç olarak
kullanılacaklar.
En az bir dönemleri daha
var...
Bu saptamaları, kötü gidişe
kendimizi kaptırıp
sürüklenelim diye yapmıyoruz.
Geleceği algılayalım, bilelim,
görelim, alacağımız tavrı ona
göre belirleyelim...
Tarih
Türk-İş Başkanı
Mustafa Kumlu, 1
Mayıs’ta işçilerce
konuşturulmayan
sendika lideri olarak
tarihe geçti.
Hiç üzülmesin.
Şimdilerde önemli
olan popüler olmak.
Nasıl olursan ol!
Pıtrak
Dizginlenemeyen
bir bilinçaltı
patlaması, çocuk
yaşta belleğe itilmiş
öfkelerin birdenbire
parlaması sanki:
İsmet İnönü’yü
Hitler’e benzetme,
CHP’nin geçmişini
faşistlikle suçlama...
Köy Enstitüleri
kapandıktan sonra
pıtrak veren imam-
hatip okulları ne işe
mi yaramış?
Birebir yaşayıp
görüyoruz.
İşadamından
1 Mayıs
Bir zamanlar yanında çalıştırdığı iş-
çileri ev sahibi yapabilmiş, kendisini
“sosyal demokrat” olarak tanımlayan
bir işadamı dostumuzun 1 Mayıs iz-
lenimleri:
“Umutla 1 Mayıs’ı izledim televiz-
yonlardan. Aklımdan geçse de ken-
dim gitmedim. Fabrikamdan ertesi
gün Taksim’e gidecek birkaç işçiyi bir
gün önceden uğurlayıp kendilerine
dikkat etmelerini söylerken onlara
göz kırpıyordum içimden. Galiba ül-
kenin kötü ekonomi yönetimine 1 Ma-
yıs alanında bir eleştiride bulunurlar
umuduyla... Ekonominin krizden kur-
tulması için işçisinin sokakta bağır-
masından medet uman bir patron! Ne
günlere kaldık...
İsterdim ki emekçiler, son derece
bilinçli olup ekmek paralarını kazan-
maktaki zorlukları aşmanın, her şey-
den önce işsiz kalmamanın, sonra da-
ha yüksek yaşam standartlarına eri-
şebilmenin ve başlarını sokacak bir ev
sahibi olabilmenin ancak iyi yönetilen
bir ekonomiyle olabileceğini bilebil-
seler.
Dünyanın en yüksek faiz veren ül-
kesi Türkiye’nin uluslararası sıcak
paracılar tarafından sömürülmesi ve
buna karşı Merkez Bankası ve hükü-
metin gerekli önlemleri almaması,
hâlâ 8 sene önceki döviz kurlarıyla
ayakta kalma savaşı veren, bu ülke-
nin üretim ve ihracat yapan fabrika-
larından batmayıp ayakta kalabilen-
lerin bunu daha ne kadar sürdürebi-
leceklerini bilmeksizin çabalamaları
çok acıklı bir tablodur.
Türkiye’de üretimin artması, buna
bağlı olarak işsizliğin azalması, emek-
çi kesimin daha insanca şartlarda
onurlu bir yaşam sürebilmesinin birinci
çözümü gerçekçi döviz kurlarına ge-
ri dönülüp ülkede üretim patlaması ya-
pılmasından geçmektedir. Gerisi pa-
lavradır.”
Bizim gözümüzde, 12 Eylül
öncesi ve hemen sonrası süreçte
insanlığını yeterince kanıtlamıştı
hukukçu Mehdi Bektaş...
Ulus’taki adliyede, Mamak’taki
sıkıyönetim mahkemelerindeki
duruşmalarda birlikte görev
yapmıştık. Bektaş avukat olarak,
biz gazeteci olarak tarihin o ağır
küf kokulu, çığlıklarla dolu
bodrumunda birlikte olmuştuk.
Mehdi Bektaş, çevremizdeki
tüm hoyratlıklara, bıçkınlıklara ve
de boşvermişliklere karşı sakin,
ama boyun eğmez yürüyüşünü
sürdürüyor. En son, “Devrim,
Bitmeyen Sevda”yı kitaplaştırdı.
Sorduk, “Bitmeyen sevdanın
neresindeyiz? Kalbimiz çok mu
kırıldı?” diye, “Onarabilir miyiz?”
diye... “Bizimkisi sevda değil,
karasevda” dedi:
“Bu sevda, ya insanı divane
eder ya da kahrından öldürür.
Yokluk, yoksulluk içinde yaşayan,
kör inancın tutsağı olmuş Anadolu
insanını ayağa kaldıran, Anadolu
ihtilalini gerçekleştiren,
aydınlanmanın kesintisiz
sürdürülmesi için her koşulda
çaba gösteren, savaşan
devrimcilere ve ideallerine karşı
yapılan saldırıları, zulümleri görüp
de divane olmamak; geçmişte
adam sanılan onca sapkını, döneği
görüp de kahrından ölmemek
kolay değil…
Bu ortam ve koşullar altında
bizler, sevdanın tam ortasında
duran, ayakta kalan yanındayız!
Yalnızca kalbimizin kırılmasıyla
kalsa iyi, belki sineye çeker, sorun
yapmayız; ancak, insanlarımızın
tarihine, geleceğine ve de onuruna
saldırı var… Bunun sineye
çekilmesi, yok sayılması,
unutulması asla düşünülmez; gün
gelir, yapanlar yaptıkları
hukuksuzluğun hesabını verirler.
Karamsarlığa hiç gerek yok. ‘Her
gecenin bir sabahı vardır’ derler;
umutsuz yaşam olmayacağı açık;
bize düşen çalışıp çabalayıp,
zalimin karşısına mazlumlar
topluluğunu dikmek, yani halkı
örgütlemektir.”
Devrim dediğin, keçiyoludur.
Kararlılık ve direnç ister.
Bitmeyen Sevda
Nasıl ‘Obez’ olduk?
SADIK ÇELİK
Şişmanlık deyince akla
“Obezite” sorunu ve dolayısıyla
kişilerin yeme-içme alışkanlıkları
geliyor. Kilo problemlerinin
temelinde sadece yanlış
besinlerin tüketimi ve fiziksel
aktivite yoksunluğu mu var?
Yoksa obezitenin nedeni
kökleşmiş global,
sosyoekonomik, çevresel ve
kültürel etkenlerin birleşmiş hali
midir?
Optimal beslenme yani hem
sağlıklı hem dengeli
beslenmenin en temel
belirleyicileri yaşam şartları,
sosyoekonomik statü, gıda
seçimleri ve eğitim durumu.
Türkiye’de dengesiz
besleniyoruz, spor
yapamıyoruz, üstüne üstlük
artan gıda fiyatları da beslenme
alışkanlıklarımızı olumsuz
etkilemektedir. Araştırmalara
göre, ülkemizde alınması
gereken günlük temel enerjinin
yüzde 60’ı, kaliteli proteinler
yerine ekmek ve diğer tahıl
ürünlerinden, aşırı şerbetli ve
yağlı gıdalardan
karşılanmaktadır. Ayrıca Dünya
Sağlık Örgütü raporlarının
belirlediği yeterli ve dengeli
beslenme için gereken günde
en az 5 porsiyon meyve ve
sebzeyi tüketemediğimiz
belirtilmektedir. Bu durumun
temel nedenlerinin başında gelir
dağılımındaki dengesizlik ve
bilinçsizlik gelmektedir. Et, süt,
balık, tam tahıllı ürünler, sebze
ve meyve fiyatlarındaki artış
yüzünden toplumumuzun
büyük bir kesimi bu ürünleri
yeterince tüketememektedir.
Madalyonun diğer yüzünde ise
ekonomik durumu elverdiği
halde bilinçsizlikten tek tip, kötü
beslenen bir kesim
bulunmaktadır. Yukarıda
saydığımız nedenlerden dolayı
ABD ve AB ülkelerindeki
toplumlardan daha obez bir
toplum haline geldik.
Bilimsel makalelere göre
çocukluk çağı şişmanlığı
ülkemizde artan bir sorun
olarak dikkat çekmektedir. Yağ
hücrelerinin hacminin
ergenlik döneminde
büyümesi ileriki dönem
beslenme alışkanlıklarını
etkileyeceği için “Çocukluk
çağı şişmanlığı” halk
sağlığının önemli
göstergelerindendir.
Araştırmalara göre, şişman
insan sayısı ülkemizde 10 yıl
içinde iki kat artarak 11
milyonu, yine şişmanlık gibi
rahatsızlıklar zemininde gelişen
şeker hastalığına yakalananların
sayısı, şimdi gizli şekerle birlikte
5 milyonu bulmuş. Erişkin
nüfusun 15 milyonunun ise
yüksek tansiyon hastası olduğu
belirtilmiştir.
Restorana bile gitmeden,
internet aracılığıyla verilen
fastfood ağırlıklı (hızlı yenen)
yiyecek siparişleri, oyun
parkları, spor ve yeşil alanların
eksikliği, otomotiv sektörü,
asansör, yürüyen merdiven gibi
fiziksel aktiviteleri en aza indiren
bilişim vb. teknolojilere kolay
erişim hareketsiz yaşamı teşvik
etmektedir. Modern hayat ve
onun sunduğu geniş
yelpazedeki olanaklar yerinde
ve doğru kullanılmadığı için
beslenme tarzını hızlı hale
getirmiş, doğal yaşamdan
uzaklaştırmıştır. Kırsal
kesimdeki insanlar ise hazır
gıdalardan uzak durarak, daha
çok hareket ederek daha
sağlıklı yaşamaktadırlar.
Bu şartlar nasıl
değiştirilebilir? Öncelikle
bireysel önlemler alınmalıdır.
Aileye ve eğitimcilere çocuğun
beslenme alışkanlıklarının
belirlenmesi, sporun yeme içme
gibi bir zorunluluk haline
getirilmesi konusunda büyük
görev düşmektedir. Sonrasında
et arzı yetersizliği için
hayvancılığın teşvik edilmesi,
küçük tarım ve aile
işletmelerinin desteklenmesi, et,
süt, balık, tam tahıllı ürünlerin
tüketiminin ve bu ürünlere
ulaşılabilirliğin kolaylaştırılması
sağlanmalıdır. Zorunluluklardan
dolayı tek tip, karbonhidrat
ağırlıklı beslenme yerine daha
dengeli beslenme koşulları
oluşturulmalıdır.
Danimarka’daki büyük
fastfood firmaları transyağı
olmaksızın üretim yaparken,
ABD’de bu tarz restoranlar
büyük mönüleri kaldırmış,
gelecek yıldan itibaren ürünlerin
besin değerlerini mönülerine
yazmaları zorunlu hale
getirilmiştir. Görülüyor ki,
Türkiye’de de bu alanda yeni
düzenlemelerin, standartların
oluşturulması gerekmektedir.
Diyetisyenlerin açıklamalarına
göre; yaygın kullanılan gıda
katkılarından, yüksek fruktozlu
mısır şurubu, fruktoz insülin
seviyesini yükseltmediği için
diğer şekerlerin verdiği
doygunluk hissini vermez ve
kişiyi daha çok yemek yemeye
iter. Hazır gıdalardaki bir diğer
tehlike, Çin ve Japon
mutfaklarından ülkemize gelen
Monosodyum glutamat (E621),
lezzet arttırıcı olarak kullanılarak
iştah metabolizmasını bozar. Bu
ürün tüm cipslerde,
mayonezde, sosis, salam,
sucuk, bazı katı ve ekmek üstü
yağlarda, et sularında, hazır
çorbalarda-soslarda, tatlı-tuzlu
hazır ürünlerde bulunmaktadır.
VII. Uluslararası Beslenme ve
Diyet Kongresi’nde de
belirtildiği üzere, sadece
dengeli beslenme sağlıklı bir
yaşam için yeterli
görülmemekte, kişiler sürekliliği
olması kaydıyla haftada en az
120 dakika tempolu yürüyüş
gibi sporlar yapmalıdırlar. Buna
göre okullardaki beden eğitimi
derslerinin süresinin uzatılması
gerekmektedir. Ne yazık ki
sınav sisteminin baskısı ve
stresi altında okullarda bu
dersler “test çözme” dersleri
haline dönüştürülmüş ve okul-
dershane-ev arasında sıkışan
gençlerimiz böylelikle kilo
problemleriyle erken yaşta
tanışmıştır. Bu anlamda eğitim
sektöründe köklü değişimlere
gidilmesi gerekmektedir.
sadik.celik@keyveni.com.tr
KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr
ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com
HARBİ SEMİH POROY
HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
SOLDAN SAĞA:
1/ Kõbrõs’a özgü,
õspanağa benzer bir
sebze yemeği. 2/
Kastamonu’nun bir
ilçesi... Kurnaz,
açõkgöz. 3/ Çizgiy-
le mizah sanatõ. 4/
Araplarla ilgili,
Araplara özgü olan.
5/ Telli bir çalgõ...
“O” adõlõnõn yönel-
me durumu...“ ---
gerdan üstüne bir
de ben gerek” (Karacaoğ-
lan). 6/ İlkçağ’da birçok
Ortadoğu toplumunda ta-
põnõlan tanrõ... Resim ya-
põmõnda kullanõlan bir tür
boya. 7/ İnsanõn işine uy-
masõnõ, amaca göre çalõş-
masõnõ düzenleyen ince-
leme ve araştõrmalarõn tü-
mü. 8/ Bir haritayla ilgili
çeşitli bilgileri içeren kü-
çük çerçeve. 9/ Kaba ve
çirkin, iğrenç... Büyük Sahra’da kumullarla örtülü bölge.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Hatay yöresine özgü, et, pirinç ve patlõcanla yapõlan
bir yemek. 2/ En küçük izci kuruluşu... Tarõma elverişli
olan toprak parçasõ. 3/ Antalya’nõn bir plajõ... Arap er-
keklerinin kefiyelerinin üzerine geçirdikleri kalõn çem-
ber bağ. 4/ Rüyabilim. 5/ “Hükümdarlar hükümdarõ” an-
lamõnda Türk unvanõ... Cilve. 6/ Düğme ve süs eşyasõ
yapõmõnda kullanõlan bir deniz kabuklusu. 7/ Himala-
yalar’da yaşadõğõna inanõlan “Kar Adam”a verilen
ad... İlke. 8/ Motorlu taşõtlarõn elektriğini sağlayan ay-
gõt... Kars’õn doğusundaki ünlü eskiçağ kenti. 9/ Sü-
pürgeotu... Gümüş elementinin simgesi.
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
K U Ş K O N M A Z
U R A D A İ R E
Ş A K Ş A K İ M
K Ş U A K B
O D A Ö R E K E
N A K A R A T R
M İ K E T E B E
A R İ K B Ü K
Z E M B E R E K
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com